Bağımsız Çizgi Roman İncelemeleri

Descender #1 – 6

Son dönemin önemli bilim kurgu serilerinden bir tanesi, Jeff Lemire tarafından yazılan ve Dustin Nguyen tarafından çizilen Descender serisiydi.

Çizgi roman dünyasında alışık olmadığımız bir gidişata sahip olan Descender, 2018 yılında 32. sayısı ile final yaptı, ancak serinin merkezindeki hikaye Ascender adlı yeni bir seriyle devam ediyor.

2015 – 2018 yılları arasında yayımlanan Descender, toplamda otuz iki sayı – altı cilt sürdü.

İncelemenin Kapsamı


Tüm Image Comics çizgi romanlarında olduğu gibi, Descender için yazdığımız incelemede de numaralar sayı numaralarını değil, cilt numaralarını ifade ediyor. İncelememiz Descender serisinin tamamını konu alıyor.

Image Comics çizgi romanlarını bu şekilde ele almamızın temel sebeplerini buradan daha detaylı olarak inceleyebilirsiniz.

Önemli Uyarı: Yazının geri kalanında serinin gidişatıyla ilgili ciddi anlamda spoiler yer alıyor.

Descender’ın kurgusu

Descender’ın merkezindeki kurguyu, pek çok gezegenin merkeze konulduğu bir “uzay operası” ile Asimov’un robot hikayeleri arasında bir meleze benzetmek mümkün.

Hikaye farklı bir galakside, çeşitli gezegenlerin bir araya gelerek oluşturduğu bir konseyin yönettiği bir yapı içinde geçiyor. Ancak serinin hemen başında, United Galactic Council olarak adlandırılan bu konseyin merkezi gezegenlerine büyük çaplı bir saldırı düzenleniyor.

Saldırıyı düzenleyenler, daha sonradan Harvesters adı verilen, ancak o güne kadar hiç görülmemiş ve o günden sonra da hiç görülmeyen esrarengiz robotlar.

Serinin başındaki görünüşlerini yukarıdan inceleyebileceğiniz bu robotlar, galaksi genelinde ciddi bir panik yaratıyor, hatta genel olarak robotlara karşı bir önyargı oluşmasına sebep oluyor.

Ana hikayemiz, bu saldırılardan on yıl sonra, milyonlarca kişinin öldüğü Harvester saldırılarının etkileri hala sürerken başlıyor. Bir daha böyle bir saldırının yaşanmaması – veya yaşanması kaçınılmazsa, en azından onlara bir cevap verilebilmesi – için çalışan General Nagoki, UGC’nin en ünlü robot bilimcisi Dr. Quon’u yanına çağırıyor ve ona seri boyunca araştırılacak büyük gizemi açıklıyor: Harvesters adı verilen bu devasa robotların yapısı, Dr. Quon tarafından yıllar önce yaratılan “Tim” robot serisi ile birebir aynı.

Tim – 21 ve Andy

Bu tuhaf bir bilgi, çünkü devasa boyutlarda olan ve kısa süre içinde milyonlarca insanı katletme gücüne sahip olan Harvester robotlarının aksine, Tim serisi sadece çocuklarla arkadaşlık yapmak için üretilmiş, tamamen iyi niyetli, naif ve zararsız bir robot modeli olarak karşımıza çıkıyor.

Üstelik, Harvester robotlarının saldırılarından sonra ortaya çıkan robot korkusu, pek çok robotta olduğu gibi, Tim serisinin de büyük ölçüde ortadan kalkmış olması anlamına geliyor.

Serinin ana karakteri olarak tanımlayabileceğimiz Tim – 21, yıllarca bir maden kolonisinde yalnız kaldığı için “unutulmuş” bir numune olarak seriye katılıyor. Bu robotlar ile Harvesters arasındaki bağlantının çözülmesinin ardından, Tim-21 galaksinin en önemli varlıklarından bir tanesi haline geliyor ve Dr. Quon General Nagoki’nin kızı Telsa ile (evet, Tesla değil, Telsa) Tim-21’i ele geçiriyor.

Hikayemizin bir boyutu, birbirleriyle pek de anlaşamayan Telsa, Dr. Quon ve Tim-21 ‘den oluşan bu tuhaf takım etrafında gelişiyor. Ve tabi bu süreç içinde, hem Tim-21’in Harvesters ile bağlantısı, hem de Quon ve Telsa’nın geçmişleri hakkında pek çok sır ortaya çıkıyor.

Hikayenin diğer boyutunda ise, çocukluk yıllarını Tim-21 ile geçiren, hatta bu yıllarda onu gerçekten kardeşi gibi gören Andy var.

Serinin ironisi ise şurada: Aradan geçen yıllarda, Andy UGC genelinde yaşanan anti-robot düşüncelerden fazlasıyla etkilenmiş ve bir “hurdacı” olarak çalışmaya başlamış. Orijinal metinde “scrapper” olarak tanımlanan bu kişiler, hala aktif olan robotları bulup, bunları öldüren, parçalarını satarak kredi kazanan kişiler.

Bir tarafta Andy’nin robotlarla ilgili görüşleri, bir tarafta Tim-21’in onunla yeniden bir araya gelme çabası olunca, tahmin edebileceğiniz gibi Descender’ın merkezinde ilgi çekici bir ironi oluşturuluyor.

Kırılma Noktaları

Seri ilerledikçe, hikayede yaşanan gelişmeler ve serinin ana karakterleri hakkında da çeşitli bilgiler ortaya çıkıyor.

Bunlardan belki de en önemlisi, UGC’nin en önemli robot uzmanı olan Dr. Quon’un bir sahtekar çıkması oluyor. Tutsak düştükleri bir sırada, Quon tasarımı kendisine atfedilen hiçbir robotu tasarlamadığını, başkalarının yaptığı tasarımları kendisininmiş gibi pazarladığını itiraf ediyor.

Ancak bu basit bir intihal vakası değil. Dr. Quon, asistanlık yıllarında eski hocası ile birlikte bir arkeolojik kazıya davet edilmiş – ve bu arkeolojik kazıda, antik bir medeniyetin şimdikinden çok daha kompleks, çok daha teknolojik robotlar kullandığı keşfedilmiş. Hocası bu robotları kurcalamak için fazla tehlikeli bulurken, Quon bunları mümkün olduğu kadar kurcalayıp, bunlardan öğrendiği bilgileri yeni robotlar tasarlamak için kullanmış. Bu şekilde, Tim-21 ve benzeri robotların hiçbirisinin tasarımının Quon’a ait olmadığı çıkıyor.

Bununla birlikte, bu robotlara sahip olan antik medeniyetin de zamanında Harvesters ile iletişime geçtiği, bu robotların Harvesters tarafından onlara verilen hediyeler olduğu anlaşılıyor. Ancak insanlar robotları kendilerine eşit görmediği, onları sadece hizmetçi gibi kullandığından, ilerleyen dönemlerde gezegenleri Harvesters tarafından yok ediliyor.

Bu flashback sahneleri, Descender’ın da finaline giden süreci tanımlıyor.

Harvester saldırılarının ardından General Nagoki önderliğindeki UGC ordusu robotlara karşı bir savaşa hazırlanırken, bir şekilde kaçmayı başarmış olan robotlar da kendi aralarında örgütleniyor ve mücadele etmeye başlıyor. Bu süreç içinde hem Tim-21, hem de Telsa ve Andy kritik roller oynuyor.

Yaşanan en önemli karakter gelişmelerinden bir tanesi, serinin başında ara vermeden robotları yok eden Andy’nin yavaş yavaş bu düşüncelerinden uzaklaşması, eski karısı ve Tim-21 ile olan geçmişini hatırlayıp “masumiyetini” yeniden kazanması üzerinden ilerliyor.

Descender’ın Güçlü Yanları

Özellikle Andy’deki bu karakter gelişiminin, Jeff Lemire çizgi romanlarında görmeye alışık olduğumuz bir süreç olduğu söylenebilir.

Neredeyse tüm eserlerinde olduğu gibi, Lemire Descender’da da merkeze insani duyguları ve varoluş sorunlarını yerleştiriyor. Lemire’ın bu yönde tutarlı olduğunu söylemek lazım: Hikayesi ister tamamen gerçekçi bir atmosferde geçsin, ister post-apokaliptik bir Amerika’da geçsin, isterse de burada olduğu gibi farklı gezegenlerde, merkezinde robotların olduğu bir kurguyu ele alsın, yazar karakterlerine yaklaşımını fazla değiştirmiyor; arkadaşlık, birisine bağlanma, iyimserlik, naiflik ve umut gibi temalar onun eserlerinde her zaman ciddi bir yer tutuyor.

Bunu olumlu şeyler başlığı altında değerlendiriyorum çünkü bu bakış açısı ve Lemire’ın hikaye anlatma tarzı hoşuma gidiyor.

Ama yazarın çizgi romanlarını üst üste okuyan birisi için bunun tekrara düşen bir durum olacağını da varsayabiliriz. Hatta, işe olumsuz taraftan yaklaşacaksak, şöyle iddialı bir yorum yapmak bile mümkün: Bu serinin merkezindeki Tim-21’i kaldırın ve yerine Sweet Tooth’un ana karakteri Gus’ı koyun. Verdikleri tepkilerden diyaloglarına kadar, neredeyse hiçbir şeyin değişmeyeceğini söyleyebiliriz.

Tabi Lemire’dan bahsetmişken serinin çizeri Dustin Nguyen’in önemini de vurgulamak gerekiyor. Bilim kurgu çizgi romanlarında, doğru yapıldığı zaman dikkat çekmeyen ancak eksik yapıldığında okumayı çok zorlaştıran bazı unsurlar var. UGC gibi birden fazla gezegenden oluşan ve bunları hızlı bir şekilde tanımanız gereken senaryolarda, farklı gezegenlerin kültürlerini, ırklarını, atmosferlerini etkili ve ayırt edilebilir bir şekilde yapmak bunlar arasında en önemli unsurlardan bir tanesi. Nguyen sadece bu noktada değil, genel olarak serinin atmosferini yansıtmak konusunda oldukça başarılı.

Bunun üzerine bir de serinin “gerçek” varlıktan çıkıp robotların birbirleriyle iletişim kurduğu, hatta Harvesters ile konuşabildiği “dijital ortamı” eklediğinizde, Nguyen’in görsel anlatıyı yaratmaktaki başarısı da daha ön plana çıkıyor.

Bütün bunlar – Jeff Lemire’ın üslubunu sevenler için – Descender’ı rahat ve keyifle okunabilen bir çizgi roman haline getiriyor.

Olumsuz Taraflar

Bununla birlikte, Descender’ın merkezindeki senaryodan çok emin değilim.

Lemire ve Nguyen’in çizgi romanında temelde yer alan mücadele, insanların robotlara davranış şeklinden kaynaklanıyor.

Bu bilim kurguda alışık olmadığımız bir mesele değil, hatta bu açıdan Descender’ı Asimov geleneğine bağlamamız mümkün. Yeteri kadar geliştiklerinde ve “bilinçli” hale geldiklerinde robotların da organik hayattan ayrılamayacak hale geleceği düşüncesi, bilim kurguda sık sık rastladığımız temalardan biri.

Ama Descender’ın ilerleyişinde, yaratıcı ekibin enteresan bir tercihi oluyor.

Hikaye, aşağı yukarı demin anlattığım şekilde devam ederken, Harvesters adlı robotların UGC’ye yaptığı saldırının sebepleri de ortaya çıkıyor. Bu dev, sınırsız güçlü ve nereden geldiği anlaşılamayan robotlar, UGC’ye robotlara olan muameleleri nedeniyle saldırıyor.

Bir başka deyişle, robotların artık sadece mekanik yardımcılar olarak görülmemesi, onların da “eşit” olması yönünde bir uyarı yapıyor.

Biraz saçma olacak ama, bunu neden olumsuz bir gelişme olarak değerlendirdiğimi daha iyi anlatabilmek için bir örnek vermek istiyorum.

Diyelim ki bir gün kapınız çalıyor, açıyorsunuz ve ne olduğunu anlamadan birisi suratınıza yumruğu patlatıveriyor.

Tabi siz daha kendinize gelemeden, saldırgan kaçıp uzaklaşıyor. Ciddi bir hasar alıyorsunuz, fakat yaşadığınız olayın sebepleriyle ilgili en ufak bir bilgiye sahip değilsiniz…

Böyle şeyleri sineye çekmeyen birisi olarak bu işi kafanıza takıyorsunuz. Araştıra araştıra, soruştura soruştura bu işi alt komşunuza bağlıyorsunuz. Hatta daha fazla inceledikçe, oturduğunuz dairede sizden on yıl önce oturan kişinin de benzer bir saldırıya uğradığını öğreniyorsunuz.

Bu gerginlik ve araştırma döneminin sonunda komşunuzla yüzleşiyorsunuz ve size vuranın gerçekten o olduğu ortaya çıkıyor. Üstelik bu konuşmanızın sonunda bu kez size bir bıçakla saldırıyor.

Bu sefer ölümcül hale gelen saldırının bir noktasında, komşunuz her şeyin sizin suçunuz olduğunu, geceleri çok gürültü yaptığınızı, onu rahatsız ettiğinizi söylüyor. Hatta, bir önceki saldırıdan sonra bu tavrınızı değiştirmediğiniz için kendini daha da haklı görüyor. Uyarılmış olmanıza rağmen bu davranışınızı sürdürmeniz, onun haklılığını arttırıyor.

Her şey iyi de — ortada ciddi bir problem yok mu? Siz hiçbir noktada saldırının neden yapıldığını bilmiyorsunuz. Evet, bir tepki, davranışlarınızın bir sonucu oluyor ama bu sonucun neden kaynaklandığı bilgisi sizinle hiçbir noktada paylaşılmıyor. Belki komşunuz sizinle konuşsa, insan gibi “Bakın, böyle böyle, ben geceleri sizin daireden gelen seslerden çok rahatsız oluyorum,” dese, bütün iş çözülecek.

Descender’ın kurgusundaki sıkıntı da bence buradan kaynaklanıyor. Merkezde insanlar ve robotlar arasında bir ilişki var. Fakat bu insanların çok büyük çoğunluğu için, “sorun” net değil. Kimse düzenlenen Harvester saldırılarının bu konuda bir uyarı olduğunu, ya da uyarı demeyelim ama, bu konuyla bir bağlantısı olduğunu bilmiyor. Dolayısıyla, doğru davranışı sergilemek için de pek bir şansları olmuyor.

Sonuç

Descender’a olay örgüsü açısından yaklaşıp, seride yaşanan olayları bu perspektiften değerlendirdiğinizde, benim dikkatimi çeken en temel sorun bu. Ama dürüst olmak gerekirse, bunun üzerinde fazla durmak gerektiğini düşünmüyorum.

Güncel çizgi romanlarda sık sık yazar ve çizerlerin kaleme aldığı “önsöz” ve “sonsöz”leri okuma fırsatımız, çizgi romanın gelişim süreci ile ilgili bilgi alma imkanımız oluyor. Bu beni sık sık ikileme düşüren bir konu. Bu işe fazlasıyla meraklı birisi olarak, bu tarz bilgiler almak, yazar ve çizerlerin üretim süreçlerini yakından takip edebilmek harika bir durum. Ancak, işin mutfağını bu şekilde gördüğünüzde, eserlerin büyüsü de biraz bozulmuş oluyor.

Descender, ikinci duruma verilebilecek en iyi örneklerden bir tanesi, zira serinin finalinde Jeff Lemire bu hikayenin gidişatıyla ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapıyor. Seriyi okumak isterseniz bu yazıya da göz atabilirsiniz – ancak söylediği şeylerin özeti şuna bağlanıyor: Bir noktadan sonra, Lemire’ın planladığı son serinin genel gidişatına uymamaya başlıyor ve Lemire bu sonu yazmaktan vazgeçiyor.

Aynı zamanda, seri içinde tek sayılık bir olay olarak başlayan “büyü” unsuru, Nguyen ve Lemire için daha çekici bir fikir olmaya başlıyor. Burada benim satır aralarından çıkarttığım mesaj, Lemire ve Nguyen’in Descender’da anlattıkları asıl hikayeden biraz sıkılıp, seriyi farklı bir yöne çekme isteği duymalarıyla ilgili – bunun sonucunda da, Descender altıncı cidiyle final yapıp, yerini aynı evrende, fakat oldukça farklı bir yapı içinde geçen Ascender‘a bırakıyor.

Çizgi romanın arka planında bu tarz olaylar yaşanırken, tabi serinin finalindeki olay sürecinin çok mantıklı bir şekilde ilerlemesini beklemek de mümkün değil.

Bu açıdan, Descender özellikle ilk ciltlerinin yarattığı dünya ve buradaki hikayeleri okumak açısından ilginç, ama ulaştığı son ile farklı yerlere çekilen bir çizgi roman haline geliyor. Burada daha derli toplu bir değerlendirme yapmak için, Descender’ı artık bir çizgi roman serisi değil, bir çizgi roman evreninin ilk parçası olarak görüp, Ascender‘ı gidişatıyla birlikte değerlendirmek lazım.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Bilim kurgu sevenler için

Descender, genel gidişatı bakımından, keyifli bir bilim kurgu çizgi romanı.

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Bilim kurgu seviyorsanız, özellikle robot odaklı, Asimov-vari kurgular ilginizi çekiyorsa

Jeff Lemire'ın sık sık kullandığı temalardan, insanlık, kibarlık, masumiyet gibi konulara yaklaşımından hoşlanıyorsanız

Farklı evren yapıları ve bunlar içindeki çok boyutlu kurgulardan hoşlanıyorsanız

Başladığınız bir hikayenin farklı ton ve stillerde ilerlemesinden rahatsız olmuyorsanız


Sevmeyebilirsiniz...

Kendi içinde devam eden, başka bir seriye geçmenizi gerektirmeyecek bir eser arıyorsanız

Yakın zamanlarda başka bir Jeff Lemire çizgi romanı okuduysanız - bazı unsurlar biraz tekrarlayıcı olabilir.

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!