Bağımsız Çizgi Roman İncelemeleri

Die – Image Comics

Image Comics’in son dönemde yayımladığı seriler içinde en çok ses getirenlerden bir tanesi The Wicked + The Divine serisiydi. Toplamda 45 sayı süren The Wicked + The Divine, 2019 yılı Eylül ayında çıkan son sayısıyla final yaptı.

Uzun yıllardır çizgi roman yazmasına rağmen bu seriyle birlikte adını çok daha geniş kitlelere duyuran Kieron Gillen, hayranları tarafından sık sık WicDiv şeklinde kısaltılan bu başarılı çizgi romandan sonra hiç vakit kaybetmeden yeni bir seriye başladı.

Bu yazının yazıldığı tarihte sekiz sayısı bulunan Die, Kieron Gillen’ın Fransız çizer Stephanie Hans ile hazırladığı, ilginç bir çizgi roman serisi.

Bu cümle tuhaf mı geldi?


Eğer süper kahraman çizgi romanlarına yeni başlıyorsanız, ölen karakterlerin bu şekilde garip açıklamalarla geri getirilmesi size tuhaf gelmiş olabilir. Bu konuda kapsamlı bir rehber yazımız var

Ölümden Geri Dönüş Rehberi

Çizgi Romanın Adı – Düşündüğünüz “Die” Değil

İncelemeye başlamak için mantıklı bir nokta, çizgi romanın adı olabilir.

Die kelimesi daha çok “ölmek” anlamıyla biliniyor. Ancak bu konularla özel olarak ilgilenenlerin gayet iyi bildiği gibi, kelimenin bir anlamı daha var: Die aynı zamanda “zar” demek.

Tabi burada kaçırılmaması gereken önemli bir detay var. Türkçenin aksine, İngilizcede zar kelimesi iki farklı şekilde ifade edilebiliyor. Eğer tek bir zardan bahsediyorsanız kelimenin karşılığı “die”, birden fazla zardan bahsediyorsanız “dice” şeklinde kullanılıyor.

“Dice” iki kelimeden daha çok bilineni. Tek zar atmanızı gerektiren durumlar biraz daha nadir olduğu için, zaman zaman ana dili İngilizce olanlar bile teknik olarak bir hata yapıp, tek zara “dice” diyebiliyor. Aşağıda, bunun ele aldığımız çizgi romandan gelen bir örneğini görebilirsiniz.

Bu kadar açıklamadan anlayacağınız, bu serinin başlığı “Ölmek” değil, “Zar” anlamına geliyor. Bu da, hikayenin merkezindeki konuyla birlikte düşünüldüğünde gayet mantıklı bir başlık tercihi.

Die – Çizgi Romanın Konusu

Yukarıda “die” kelimesinin bu ikinci anlamının “konuyla” yakından ilgilenen kişiler tarafından yaygın olarak bilindiğini söylemiştim. Burada bahsettiğim konu da çizgi romanın konusuyla büyük ölçüde doğru orantılı.

Die’ın merkezinde rol yapma oyunu oynayan bir arkadaş grubu yer alıyor. RPG veya FRP gibi türlerde oyun oynayanlar, bu karmaşık zarlara ve bu zarların farklı kullanımlarına alışık olduğundan, tek bir zarı ifade eden “die” kelimesini de tanıyor. Ancak bu çizgi romanda oynanan oyun için, zarların önemi daha da büyük.

Oyun ilerledikçe attığınız zar miktarının giderek arttığı, her oyuncunun kendi zar setini getirdiği, kullandığı silahlara göre d6’ları, d8’leri önünde topladığı DnD benzeri oyunların aksine, Die’da her bir karaktere tek bir zar düşüyor. Oyuncular, seçtikleri karakter grubuna (“class”) göre sadece tek bir zar alıyor ve oyun boyunca sadece bu zarı kullanıyor:

Tabi çizgi romanın asıl ilgi çekici boyutu, bu oyunun kurallarından veya oynanış şeklinden çok, oynayan kişileri gerçek dünyadan alıp kendi dünyasına çekmesi.

Die, bu oyunu oynamaya başlayıp iki yıl boyunca bir “oyun evreninde” mahsur kalan, iki yılın sonunda korkunç anılarla – hatta içlerinden birisi için, kopuk bir kolla – geri dönen insanların hayatını konu alıyor. Hayatlarının bu garip dönemini geride bıraktıklarını düşünen bu kişiler, yirmi beş yıl sonra aynı evrene geri dönmek zorunda kalıyor.

Die: Orijinal bir kurgu? Bir klişe?

Özellikle Türkiye’de yaşayanlar için, Die’ın kurgusunun meşhur bir filmi hatırlatacağına şüphem yok. Die, merkezde kutu oyunu değil, RPG yer alan bir Jumanji olarak tanımlanabilir.

Bu bariz bir ilham kaynağı gibi gözükse de, Die’ın birinci cildinin arkasında eserin ve içinde geçtiği dünyanın nasıl yaratıldığı ile ilgili oldukça kapsamlı makaleler var. Bu makalelerde anlatıldığına göre, Kieron Gillen ve Stephanie Hans, bu çizgi romanı geliştirirken aslında Jumanji’den değil, farklı bir eserden ilham almış: 1980’li yılların Dungeons and Dragons çizgi filmi.

Jumanji’den daha eskiye dayanan bu çizgi film, kendilerini bir anda Dungeons and Dragons ile özdeşleştirdiğimiz fantastik evrenlerden birinde bulan ve evlerine dönmeye çalışan bir grup karakteri konu alıyor.

Die’ın konusu da, aslında bir anlamda bunu yaşamış, eve dönmeyi başarmış, ama yıllar sonra aynı şeyleri tekrar yaşamak zorunda bırakılmış karakterler üzerinden ilerliyor. Burada serinin henüz başını okumuş olmanın yarattığı bazı önemli meseleler dikkat çekiyor. Karakterlerden bir tanesinin bu dünyada kolunu kaybetmiş olması, merak uyandırıcı olaylardan bir tanesi.

Kieron Gillen ve Stephanie Hans, sadece bu tarz somut şeylerle de sınırlı kalmıyor. Kitabın içeriği ile ilgili fazla bilgi vermeden şöyle bir detay paylaşayım: Karakterler fantastik dünyaya geri döndükten sonra, bir hedefe doğru yola çıkıyor. Bu hedeflerine ulaşmak için tercih edebilecekleri iki yol var. Bir tanesi, bu dünyanın görece medeni, daha sakin bölgelerinden, ikincisi ise Nazi döneminde Almanya’dan esinlenmiş faşist ve agresif bir diktatörlüğün sınırları içinden geçiyor. Ancak bir önceki ziyaretlerinde bu medeni bölgelerde bulunmuş olan karakterlerimiz, geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşamayı göze alamadıkları için ikinci yolu, çok daha tehlikeli seçeneği tercih ediyor.

Tabi “Geçmişte yaşadıklarımı tekrar yaşayacağıma, Nazilerin arasından geçerim” gibi bir tercih, bu dünyaya ilk gelişlerinde karakterlerin başından neler geçtiğini ciddi anlamda merak etmenizi sağlıyor. Bütün bunlar, seri ilerledikçe daha fazla bilgi edineceğimizi tahmin edebileceğimiz, seriyi okumayı keyifli kılan detaylar.

Dünya Yapısı ve “Kötüler”

Serinin ilham kaynaklarından da anlayabileceğiniz gibi yaratıcı ekibin genel olarak bu oyun türüne ve fantastik kurgulara karşı ciddi bir ilgisi var. Bu oyunların en önemli boyutlarından biri olan “dünya inşası” da, Die’da yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Bunların detaylarını çizgi roman içinde keşfetmek kitabı okumanın en keyifli boyutları arasında. Bu nedenle konuyla ilgili çok fazla bilgi vermek ve okuma keyfinizi kaçırmak istemiyorum. Ama bu dünyayla ilgili en önemli mekanikten biraz bahsetmemiz gerekiyor.

Kendi dünyalarından bu fantastik gerçekliğe aktarılan karakterler, tahmin edebileceğiniz gibi, bir şekilde evlerine geri dönmenin yolunu arıyor. Burada da hikayenin ilginç bir boyutu var. Die’ın fantastik dünyasından “gerçek” dünyaya dönmenin tek yolu, takımınızdaki bütün oyuncuların eve dönmek istemesi. Bir başka deyişle, herkes eve dönmek konusunda hemfikir olmadığı sürece, kimse eve dönemiyor.

Bu da bizi, ilk cildin “kötü” karakterine ve yapılabilecek bir başka benzetmeye götürüyor.

Gençlik yıllarında bu oyunu oynamaya başlayan ekibimiz altı kişiden oluşuyor: Dominic, Dominic’in kız kardeşi Angela, Chuck, Matthew, Isabelle ve Solomon. Ancak iki yıl sonra, bunlardan yalnızca beşi geri geliyor – oyunu keşfeden ve oynamak için diğer arkadaşlarını ikna eden Solomon – kısaca Sol – geride kalıyor.

Ana karakterlerimiz yirmi beş yıl sonra bu dünyaya geri döndüğünde, Solomon’u da elbette biraz farklı buluyor. Yine farklı bir eserle paralellik kurmak açısından, bunu Rick and Morty’nin bir bölümüne benzetebiliriz. Diziyi izleyenler üçüncü sezon dokuzuncu bölümünde Rick’in Beth için yarattığı hayali dünyayı ve yıllarca burada mahsur kalan Tommy’yi hatırlayacaktır.

Tabi Rick and Morty’de olduğu kadar absürt ve tuhaf bir şekilde olmasa da, Sol’un durumu da biraz Tommy’yi andırıyor. Tuhaf bir dünyada yirmi beş yıldan uzun süre kalan Sol, bir anlamda ilk cildin alt edilmesi gereken kötü adamı olarak da karşımıza çıkıyor.

Die: Hedef Kitlesi Belli Bir Çizgi Roman

İlk beş sayının sonunda, Die ile ilgili olumlu – olumsuz şeyler söylerken temkinli davranmak gerekiyor. Hem karakterlerin gelişimi konusunda, hem de bu dünyanın yapısı ve hikayenin arka planı konusunda öğreneceğimiz pek çok şey var.

Genel olarak Die belli bir hedef kitle için yazılmış, yaratıcı ekibinin kendi ilgilendikleri konulara yoğunlaştığı bir çizgi roman serisi olarak tanımlanabilir. Rol yapma oyunlarına veya en azından fantastik kurgulara aşina olan okurların, Die serisinden de keyif alacağını tahmin etmek zor değil.

Bununla birlikte, serinin bu türlere uzak olan kişileri fantastik kurguya çekecek, onları yeni bir dünyayla tanıştıracak kadar etkileyici bir boyutu da şimdilik yok. Tabi bütün bunlar, hikayenin gidişatına göre değişebilecek unsurlar – Die’ın önümüzdeki ciltlerde sadece fantastik kurgu – RPG severlere değil, tüm okurlara hitap edip etmeyeceğini zaman gösterecek.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

FRP - RPG Sevenler İçin

Die, Fantastik Kurgu ve RPG kültürü ile yakından alakalı bir seri. 

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Fantastik çizgi romanları seviyorsanız

İki farklı gerçeklik algısının iç içe geçtiği eserler ilginizi çekiyorsa

Modern ve daha karanlık bir Jumanji - Dungeons and Dragons çizgi filmi deneyimi yaşama fikri hoşunuza gidiyorsa


Sevmeyebilirsiniz...

Eğer FRP kültürüne, bu kültürle alakalı kavramlara aşina değilseniz

Genel olarak fantastik çizgi romanları sevmiyorsanız

"Oynanan oyunun içine girmek" gibi bir fikir size eski ve klişe bir fikir gibi geliyorsa

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!