Bağımsız Çizgi Roman İncelemeleri

Skyward #1-3

Sıradan bir günde, sıradan bir aktivite yaptığınızı, mesela bir bardak çay almaya karar verdiğinizi düşünün. Çayı çaydanlıktan bardağa dökerken, bir anda çayın dökülmesinin yavaşladığını, daha sonra havada süzülmeye başladığını, hatta bardağınızın da tezgahtan yukarı doğru çıktığını hayal edin…

Kısa süre içinde kendinizi de havada asılı şekilde bulsanız, etrafınızdaki herkes aynı şekilde gökyüzünde çırpınsa ve bu durum sosuza kadar sürse, buna nasıl tepki verirdiniz? Belki de daha önemlisi – böyle bir şey bütün dünyayı nasıl etkilerdi?

Joe Henderson‘ın yazdığı ve Lee Garbett‘ın çizdiği on beş sayılık Skyward serisi, işte tüm bunların gerçekleştiği, yerçekiminin ciddi anlamda zayıfladığı bir dünyayı hayal ediyor.

İncelemenin Kapsamı


Tüm Image Comics çizgi romanlarında olduğu gibi, Skyward için yazdığımız incelemede de numaralar sayı numaralarını değil, cilt numaralarını ifade ediyor. İncelememiz Skyward’ın tamamını, yani üç cildini (on beş sayısını) konu alıyor.

Image Comics çizgi romanlarını bu şekilde ele almamızın temel sebeplerini buradan daha detaylı olarak inceleyebilirsiniz

Skyward: Temel Karakterler ve Kurgu

Skyward ile ilgili bir inceleme yazısı yazarken, daha etkileyici bir giriş cümlesi, “Bir anda yerçekiminin azaldığını ve kendinizi havada uçarken bulduğunuzu hayal edin!” şeklinde olabilirdi. Böyle bir cümle ile okuyucuların ilgisini yakalamak daha kolay olurdu, fakat çizgi romanın kurgusu ve en önemli karakterleri açısından böyle bir giriş tam anlamıyla doğru olmazdı.

Çünkü, Skyward’ın geçtiği dünyada yerçekiminin ortadan kaybolması tam anlamıyla “bir anda” gerçekleşmiyor. Çizgi romanın ana karakterlerinden Nate Fowler, yılar boyunca yaptığı araştırmalar sırasında böyle bir şeyin yaşanabileceğini fark ediyor ve ortağı Roger Barrow ile bu konuda çeşitli incelemeler yapıyor.

Ancak korktuğu olayın gerçekleşmesi, Nate’in bile beklediğinden daha hızlı ve ani oluyor. Evinde sıradan bir gün geçirirken yerçekiminin bir anda zayıflaması ile, Nate korkunç bir karar vermek zorunda kalıyor. Beşiğinde yatan bebeği Willa’yı kurtarmak için, Nate karısı Lilly’yi feda ediyor ve onun süzülerek gökyüzüne doğru yükselmesiyle, kızı Willa ile baş başa bir hayat yaşamaya başlıyor

Skyward’ın temel konusu, yerçekiminin ortadan kalktığı günler ve buna verilen ani tepkiler değil. Asıl hikaye, G-Day olarak adlandırılan bu günden yirmi yıl sonra, Willa genç bir kızken başlıyor. Hikayenin ana karakteri de Willa’dan başkası değil.

Farklı Düzenler, Çelişen Amaçlar

Bu açıdan, Skyward kıyametin yeni gerçekleştiği, insanların şok içinde hayatta kalmaya çalıştığı eserlere benzemiyor. Yerçekiminin zayıflamasının ardından, dünya oldukça zor bir dönem geçiriyor, fakat zamanla insanlar bu duruma alışıyor ve yeni bir düzen kuruluyor.

Yerçekiminin azaldığı G-Day ile hikayenin başlangıcı arasında yirmi sene olması, serinin yaratıcı ekibine ilginç bir çatışma yaratma olasılığı sunuyor. Yirmi sene kısa bir süre değil: Hikayeyi okuduğumuz dönemde gençlik yıllarını yaşayan, ancak yerçekiminin gerçek halini hiçbir zaman görmemiş bir nesil var. Bu yeni nesil havada rahatça süzülüp bu özgürlüğün tadını çıkartırken, bir grup insan da Roger Barrow’un icat ettiği “Yerçekimi Çizmelerini” kullanarak alışık oldukları hayatı sürdürmeye çalışıyor.

Hikaye ilerledikçe, Nate’in ortağı olan ve uzun yıllar boyunca dünyadaki yerçekiminin değişimi ile ilgili araştırmalar yapan Roger’ın pek de iyi bir adam olmadığı ortaya çıkıyor. Nate, yerçekiminin yok olmasının toplum üzerinde yaratacağı korkunç etkilere yoğunlaşırken, Roger – deyim yerindeyse – krizi fırsata çevirip bu yeni düzenin en güçlü ve en zengin adamı olmak için çalışıyor. Bunu başardığında da, servetini ve konumunu korumak için her şeyi yapmayı göze alan bir adam haline geliyor.

Yeni düzen içinde en mutlu olan insanlardan bir tanesinin Roger Barrow olduğu tartışılmaz. Willa’nın babası Nate Fowler için ise aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Nate, yerçekiminin ortadan kalkması ile birlikte evinden çıkmaya cesaret edemeyen, her şeyi düzeltmek için yaptığı çalışmalar içinde kaybolan bir adam haline geliyor. Onu bu kovuğundan çıkartan tek şey ise, kızı Willa’nın hayat enerjisi oluyor.

Yerçekiminin olmadığı dünyada büyüyen ve babasının aksine bu durumdan gayet memnun olan Willa, hayatı gerçek anlamda yaşayabilmek için daha fazla şey görmeye, bütün dünyayı gezmeye niyetleniyor. Tabi babasının korumacı ve tutucu gözüken tavrı, onu bunları gerçekleştirmekten alıkoyuyor.

Skyward’da takip ettiğimiz olaylar zinciri de, Willa’nın babasını biraz gevşetmek ve ondan izin almak için Roger Barrow’u ziyaret etmesiyle başlıyor. Yeni düzenin altın çocuğu olarak tanımlayabileceğimiz Barrow’u babasıyla tekrar bir araya getirmenin ona durumu farklı bir pencereden gösterebileceğini düşünen Willa, Barrow ile görüşmeyi başarıyor – ancak bu noktadan itibaren hem Barrow’un gerçek yüzü, hem de Nate’in gizemli planı ortaya çıkmaya başlıyor.

Barrow’un asıl niyetleri ve dünyayı olduğu gibi tutmak için neler yapmayı göze aldığı ortaya çıktıkça, Willa da kendisini bu mücadelenin içinde buluyor. Hatta serinin ilerleyen noktalarında, Nate’in “dünyayı düzeltmek” için yaptığı planı asıl yürüten de o oluyor.

Skyward – Yeni, Canlı ve İlginç Bir Dünya

Skyward yukarıda da belirttiğim gibi on beş sayılık bir seri. Image Comics’in serileri bir araya getirme mantığında, bu üç cilde tekabül ediyor. Ciltlerin her birisi, Skyward dünyasındaki gelişmeleri bize sunan bir “bölüm” gibi düşünülebilir.

Seriyi okuma keyfinizi fazla kaçırmak istemiyorum, bu nedenle bu üç bölümün içeriği hakkında daha fazla şey söylemiyorum. Hikayenin yapısı zaten büyük ölçüde bekleyeceğiniz gibi ilerliyor. İlk sayının ilk sayfalarında, G-Day hakkında kısa bir prolog okuyoruz – daha sonra birinci cilt giriş, ikinci cilt gelişme, üçüncü cilt de bir sonuç sunuyor. Son sayıda da, hem hikayeyi toparlayan, hem de karakterlerin ulaştığı finalleri bize gösteren hızlı bir epilog okuyoruz.

Hem bu nedenle, hem de oldukça kısa bir seri olması nedeniyle, Skyward’un rahatlıkla okunabilen bir seri olduğunu söyleyebilirim. Bunda yazar Henderson’un akıcı üslubu ve Garbett’in rahat takip edilebilen çizimlerinin de payı var.

Tartışmasız, Skyward ile ilgili en dikkat çekici nokta serinin temelindeki yaratıcı fikir. Yerçekiminin azaldığı bir dünyada yaşanan olumlu ve olumsuz değişiklikleri takip etmek, bu dünyanın işleyişini öğrenmek ve yeni düzen ile eski düzen arasındaki çekişmeyi izlemek serinin en keyifli boyutları arasında.

Bunun içinde hem olumlu, hem olumsuz, hem de ilk anda aklınıza gelmeyecek ilginç sorunlar yer alıyor. Serinin önemli karakterlerinden Edison’un durumu iyi bir örnek: Eski düzende, bacakları olmadığı için çok daha zorlu bir hayat yaşama ihtimali olan Edison, yerçekiminin olmadığı, yani temel hareket şeklinin havada süzülmek olduğu bir dünyada çok daha rahat ediyor. Yerçekiminin olmadığı bir dünyada tarım, hayvancılık ve seyahat gibi konuların tamamen değişmesi de olumsuz sonuçları oluşturuyor. Serinin başında gördüğümüz fırtına, yere düşmeyen yağmur damlaları ve ikinci cilt Here There Be Dragonflies‘a adını veren devasa böcekler de yerçekimsiz dünyanın daha ilginç boyutlarını ortaya koyuyor.

Skyward’ın kurgusu ve hikayenin geçtiği dönem, aslında çizgi romanı post-apokaliptik bir çizgi roman olarak sınıflandırmayı mümkün kılıyor. Ancak bu tür eserlerden beklediğimiz karanlık, boğucu, hayatta kalma odaklı atmosferin yerine, Skyward’da oldukça renkli, canlı ve enerjik bir atmosfer var. Bunda serinin ana karakteri Willa’nın da büyük payı olduğunu söylemek gerekli. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen büyük ölçüde olumlu bir bakış açısı koruyan ve asla hedeflerine ulaşmak için çabalamaktan vazgeçmeyen Willa, sevmesi ve empati kurması kolay bir karakter.

Bu çizgi romanla ilgili yapılabilecek önemli bir pozitif eleştiri de, karakter ve ilişkilerin çeşitliliği ile ilgili. Biliyorsunuz, modern eserlerde karakterlerin sadece “beyaz – heteroseksüel -Hristiyan – Amerikalı” yapısının dışına çıkması yönünde bir beklenti mevcut. Özellikle daha popüler eserler, bu yapının dışına çıktıkları zaman, bunu bağıra bağıra, okuyucunun gözüne sokarak duyurmadan edemiyor.

Skyward benim fikrime göre bu yapı bakımından olumlu yönde örnek gösterilebilecek bir eser. Çizgi romanın ilerleyişi boyunca, özellikle yaşanan ilişkiler boyutunda, yukarıdaki kalıba uyan herhangi bir ilişki neredeyse hiç yaşanmıyor. Bununla birlikte, bu ilişkiler hiçbir zaman eserin genel anlatısının önüne geçmiyor. Bu açıdan, temelinde bir aşk hikayesi olmayan çizgi romanlar içinde, Skyward bu konuyu hem modern, hem de başarılı bir şekilde işlemiş oluyor.

On beş sayılık bu seri, 2018’in sonlarına doğru başlayan ve 2019’da final yapan bir çizgi roman. Çok yeni bir eser olmasına karşın, Skyward’un film hakları Sony tarafından satın alınmış durumda. Serinin yazarı Joe Henderson da, şu anda bu film üzerinde çalışıyor – dolayısıyla Skyward’u yakında vizyonda görme şansımız da var.

Özellikle rahat ve hızlı bir şekilde okuyabileceğiniz, fazla zorlayıcı olmayan, eğlenceli ve keyifli bir seri arıyorsanız, üç ciltlik Skyward ideal bir tercih olabilir.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Farklı ve Eğlenceli Bir Kurgu

Skyward oldukça yaratıcı ve eğlenceli bir kurguyu, hızlı ve akıcı bir şekilde ele alan, okunması rahat bir çizgi roman.

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Farklı ve yaratıcı bir kurgu takip etmek, ilgi çekici bir konu izlemek istiyorsanız

Rahat, çok zorlamayacak, hızlı okunabilecek bir çizgi roman serisi arıyorsanız

Daha iyimser, enerjik, keyifli çizgi romanlardan hoşlanıyorsanız


Sevmeyebilirsiniz...

Yeni bir dünyaya girmek, uzun uzun takip edebileceğiniz karmaşık bir gerçeklik takip etmek istiyorsanız

Başından beri ustaca planlanmış, belli bir akış etrafında ilerleyen serilerden hoşlanıyorsanız

Daha kompleks, yetişkinlere yönelik, ciddi bir hikaye okumak istiyorsanız

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!