Marvel Comics İncelemeleri

War of the Realms (Marvel Tarihi)

Marvel Comics’in Infinity War’dan sonra yayımladığı büyük hikaye, 2019’un yaz aylarında piyasaya çıkan War of the Realms hikayesiydi. Bu yazıda, War of the Realms’in Marvel Tarihi kapsamındaki bir özetini ve kısa bir değerlendirmesini bulabilirsiniz.

Tüm bunlara başlamadan önce, War of the Realms’in bir event olarak yapısını irdelememiz gerekiyor.

Civil War, Avengers vs. X-Men, Civil War II gibi, büyük ölçüde kendi içinde başlayıp biten “event” hikayelerinin aksine, War of the Realms Marvel’da uzun süredir devam eden bir sürecin son halkası, “doruk noktası” olarak kurgulanıyor. Bu çizgi roman, Jason Aaron’un yaklaşık on yıl süren Thor yazarlık sürecinin finali olarak değerlendirilebilir.

Uzun süredir devam eden bir seriye büyük bir final olması açısından baktığınızda bu olumlu bir nokta. Ama Thor serilerini takip etmeyenler için, okunması ve anlaşılması zor bir hikaye de olabilir.

Eğer Jason Aaron’un Thor hikayesini takip etmediyseniz, War of the Realms’i veya Marvel Tarihi kapsamındaki bu yazıyı okumadan önce bu süreci incelemenizi tavsiye ederim:

Jason Aaron’un Thor’u – War of the Realms’e Doğru

Jason Aaron’un Thor’u – Okuma Listesi

Eğer spoiler almadan, sadece seriyle ilgili kısa bir değerlendirme okumak istiyorsanız, yazıyı okumaya doğrudan buradan başlayabilirsiniz.

 Marvel Tarihi – Savaşın Başlangıcı

War of the Realms hikayesi, yukarıdaki yazının bıraktığı noktada başlıyor. Serinin ilk sayısında, diğer diyarları kontrolü altına almayı başaran Malekith, “Diyarlar Savaşı”nı dünyaya getiriyor ve hikaye gerçek anlamda başlamış oluyor.

Hikayenin henüz ilk sayısında büyük önem taşıyan farklı olaylar da gerçekleşiyor. Malekith, dünyayı ele geçirme planlarını suya düşürebilecek en önemli adam olan Thor’u kandırarak onu Frost Giants ırkının yaşadığı diyara hapsediyor.

Yine ilk sayının çarpıcı sahnelerinden birinde, bu ırkın kralı Laufey’in aslen kendi oğlu olan Loki’yi mideye indirmesini izliyoruz:

Bundan sonra, savaş büyük ölçüde Malekith’in istediği gibi ilerliyor ve Kara Elfler ile müttefikleri dünyayı ele geçirmeyi başarıyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki süper kahramanların savaşma çabası, büyük ölçüde boşa çıkıyor. İkinci sayının sonunda, Dr. Strange bu tarz hikayelerin en önemli merkezi olan New York’taki herkesi Avengers’ın karargahına ışınlıyor ve kahramanlar bir anlamda geri çekilmiş oluyor.

Marvel Tarihi – Yeni Planlar

Hal böyle olunca, kahramanlar günü kurtarmak için farklı bir plan yapmak durumunda kalıyor. Avengers karargahında, Odin ve Freyja’nın da katılımıyla iki farklı amaç için iki farklı takım kuruluyor ve diğer karakterler de çeşitli roller üstlenmeye başlıyor.

Malekith ve müttefiklerinin zaferi – yeni dünya düzeni.

Captain America, Luke Cage, Spider-Man, Wolverine ve Iron Fist’ten oluşan takım, savaşı değiştirecek bir güç olabilecek Thor’u kurtarmak için Jotunheim’a gidiyor. Bu karakterler, burada tam anlamıyla delirmiş, kana susamış bir Thor ile karşılaşıyor. Kendisine saldıran Frost Giant’ları birbiri ardına deviren Thor, dördüncü sayının sonunda kendine geliyor ve savaşa katılarak bütün dengeleri bozmaya başlıyor.

Bu sırada Daredevil yıkık haldeki Asgard’a giderek Heimdall’ın yardımıyla Bifrost’u yeniden aktif hale getirmeye çalışıyor. Asgardlıların diyarlar arasında seyahat edebilmesini sağlayan Bifrost’u bir süreliğine yeniden aktif hale getiren Daredevil, bu sırada Heimdall’ın sahip olduğu “her şeyi görme” gücünden de nasibini alıp oldukça ilahi bir deneyim yaşamış oluyor.

Yine aynı sıralarda, Freyja, She-Hulk, Blade, Ghost Rider ve Punisher’dan oluşan bir ekip de Kara Elf’lerin — yani Malekith’in — evine, Svartalfheim’a gidiyor. Onlar da burada büyük bir çaba göstererek Malekith’in kullandığı Black Bifrost’u yok etmeye, bir başka deyişle, Malekith’in savaş alanına farklı diyarlardan ek kuvvetler getirmesini engellemeye çalışıyor. Bu sürecin sonunda başarılı oluyorlar, fakat Freyja ve daha sonra bu mücadeleye katılan Odin bu diyarda mahsur kalıyor.

Acaba bu ikili orada öldü mü diye düşünürken, beşinci sayıda Malekith’in Odin ve Freyja’yı esir aldığı ortaya çıkıyor. Fakat bu ufak zafere rağmen, Thor’un geri dönüşüyle birlikte savaşın gidişatı yavaş yavaş kahramanların tarafına dönmeye başlıyor.

Thor’un Zaferi

Jotunheim’da oldukça sinirli ve şiddetli günler geçiren Thor, dünyaya döndükten sonra aynı heyecanla hareket etmiyor. Bunun yerine, Malekith’i yenmek için daha tutarlı ve farklı bir plan yapıyor; Daredevil’in de yönlendirmesi ile Güneş’in içinde yer alan Yggdrasil’den Malekith’i alt etmenin sırrını öğrenmeye çalışıyor.

Thor Yggdrasil

Bu bilgiler için bir fedakarlık bekleyen hayat ağacı, Thor’un bir gözüne ve uzun süre önce kaybettiği çekici Mjolnir’in son parçasına maloluyor. Fakat bunun karşılığında, Thor Malekith’i yenmenin sırrının birden fazla Thor ile savaşmak olduğunu anlıyor.

Jason Aaron’un Thor serisi boyunca karşımıza çıkan All Father Thor ve genç Thor savaşa katılan ilk kişiler oluyor. Bunların yanı sıra, yine Jason Aaron’un Thor serilerinde bu rolü üstlenen Jane Foster ultimate Mjolnir’i kullanarak bir kez daha Thor haline geliyor.

Toplam dört Thor’un Malekith’e karşı mücadele ettiği savaş sırasında, Thor yalnızca “War of the Realms”i bitirmekle kalmıyor, aynı zamanda Mjolnir’i de geri kazanıyor. Malektih’in esir alınması ile birlikte, Jason Aaron’un Thor yazarlık sürecinin büyük bölümüne damga vuran bu büyük çaplı savaş da sona eriyor.

 Serinin Sonrasında…

Tüm event hikayelerinde olduğu gibi, War of the Realms’in de finalinde önemli gelişmeler yaşanıyor.

War of the Realms’in Kısa Bir Değerlendirmesi

Normal şartlarda event hikayelerinin incelemelerini iki yazıya yayarak yapmaya çalışıyorum. Marvel Tarihi başlıklı bir yazıda serinin genel bir özetini yazıp, görüş ve değerlendirmeleri ikinci bir yazıda paylaşıyorum.

War of the Realms gibi bir çizgi romanda bunu yapmak pek kolay değil. Zira seri kendi içinde bir bütünlük sağlamıyor, devam eden Thor serilerinin bir parçası olarak yazılıyor.

Sadece serinin adından yola çıkarak bile bununla ilgili bir şeyler söylemek mümkün: Evet, hikayenin adı War of the Realms – ancak Malekith’in Marvel’ın tüm diyarlarını kapsayan savaş planları – yani War of the Realms’in kendisi – Jason Aaron’un yazarlık sürecinin başlarından beri devam ediyor.

Bu nedenle, bu altı sayılık seriyi değerlendirmek yerine, ayrı bir yazıyla Jason Aaron’un Thor yazarlık sürecine bir bütün olarak bakmak daha mantıklı.

Tabi bu, burada War of the Realms ile ilgili hiçbir şey söyleyemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Seriyle ilgili önemli noktalardan bir tanesi, bu hikayeyle birlikte Malekith’in savaşının dünyaya sıçramış olmasından kaynaklanıyor.. Bu da tabi Marvel Evreni’nde yer alan pek çok karakterin hikayeye dahil olması anlamını taşıyor.

Tabi ki, bir event hikayesi için bu sıra dışı bir durum değil. Bununla ilgili sıra dışı olan mesele, hikayede öne çıkan karakterlerin yapısı ile ilgili.

Marvel çizgi romanları içinde o kadar fazla süper kahraman var ki, zaman zaman bunları yapılarına göre birbirlerinden ayırmak gerekiyor. Örneğin, genellikle tüm dünyayı kurtaran, gezegen çapında meselelerle ilgilenen Iron Man ile, sokakları mafyalardan temizlemeye çalışan Punisher birbirleriyle aynı mantık içinde değerlendirilebilecek karakterler değiller. Günlerini New York sokaklarını suçtan arındırmaya çalışarak geçiren Spider-Man ile, farklı boyutlardan gelen tehditlere karşı savaşan Dr.Strange de, büyük ölçüde birbirleriyle alakasız karakterler.

War of the Realms ile ilgili şaşırtıcı noktalardan bir tanesi, Jason Aaron’un “sokak seviyesindeki” karakterleri ön plana çıkartması. Normal şartlarda böyle konularla fazla ilgilenmesini beklemeyeceğiniz Spider-Man, Daredevil, Punisher gibi karakterler seri içinde ciddi anlamda rol oynuyor. Hatta ilk sayılarda daha çok mizahi yönüyle öne çıkan Spider-Man, daha sonra serinin önemli kahramanlarından biri haline geliyor.

Spider-Man ve “Ben sanki burada olmamalıyım…” bakışı

Oluşturulan ilginç durum, Jason Aaron’un yıllar boyunca mitolojik karakterlerle çalıştıktan sonra farklı karakterlere yoğunlaşmak istemesi ile açıklanabilir. Veya mitolojik bir hikaye içinde, bu tarz karakterleri öne çıkartmanın okuyucu beklentileri açısından bir sürpriz oluşturduğu yönünde bir yorum da yapılabilir.

Burada önemli olan nokta, War of the Realms’de çok farklı karakterlerin, kendilerinden beklenmeyecek konumlarda karşımıza çıktığı gerçeği. Bu durumun farklı okuyucular nezdinde farklı tepkilere yol açacağını tahmin etmek zor değil.

Benim şahsi görüşüm, War of the Realms’in Thor serilerinde anlatılan hikayeye uygun bir final sunduğu yönünde. Tabi bunun ayrıca, bir event olarak ele alınması farklı bir durum. Bütün bu anlatılanlar, War of the Realms isimli ayrı bir hikaye olarak değil de, bir Thor serisinin son altı sayısı olarak planlansa, okuyucuların aldığı keyif azalır mıydı, bundan emin değilim.

Bu bağlamda, eğer Jason Aaron’un Thor serilerini okuduysanız, War of the Realms’in kaçırmamanız gereken bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu süreçten uzak durduysanız, War of the Realms’in de kendi içinde olmazsa olmaz bir seri olduğunu iddia etmek mümkün değil.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Jason Aaron'un Thor yazarlık sürecini okuyanlar için...

War of the Realms, Jason Aaron'un Thor yazarlık sürecinin doruk noktası. Bu süreci okumayanlar için, serinin çok bir anlamı olmayabilir 

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Thor, Asgard ve Marvel'ın Kuzey Mitolojisi'nden esinlenen boyutlarını seviyorsanız,

Jason Aaron'un Thor yazarlık sürecini takip ettiyseniz ve bu süreçten keyif aldıysanız,

Belirli konseptler içinde farklı karakterleri görmeye hazırsanız - mitolojik bir hikayede Spider-Man ve Punisher'ın rol oynaması gibi.


Sevmeyebilirsiniz...

Genel olarak Thor serilerinden ve Asgard odaklı hikayelerden uzak duruyorsanız,

Son yıllarda Thor serilerini takip etmediyseniz, daha önceden Thor çizgi romanlarını okumadıysanız,

Genel olarak kalabalık, büyük çaplı, Marvel - DC "event" hikayelerinden hoşlanmıyorsanız.

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!