Marvel Comics İncelemeleri

X of Swords (Marvel Tarihi)

Bildiğiniz gibi, son dönemlerde Marvel’da en çok ilgi çeken konuların başında X-Men’in yeni dönemi geliyor. House of X – Powers of X serileri ve tüm X-Men hattının sıfırlanması ile başlayan bu süreç, Jonathan Hickman’ın yaratıcı önderliğinde ilerliyor.

House of X – Powers of X sonrasında başlayan serilerle Marvel’ın mutantlarının yeni hayatını konu alan Dawn of X sürecini yaşayan X-serileri, artık yavaş yavaş biraz daha büyük çaplı kurgulara doğru hareket ediyor. Bu sürecin önemli boyutlarından bir tanesi de, yeni X-Men döneminin ilk büyük hikayesi olarak tanımlayabileceğimiz X of Swords hikayesi.

2020’nin sonuna yaklaşırken, toplam yirmi iki sayıya yayılan X of Swords süreci de tamamlanmış durumda.

Yazının Uzunluğu…



Sitemizdeki bazı yazılarda bunun gibi bir uzunluk uyarısı yapıyoruz. X of Swords ile ilgili bu dosyamız da oldukça uzun olacak, ancak kendi içinde çok net bölümlere ayrıldığı için yazının hepsini okumasanız bile buradaki bilgiler sizin için faydalı olabilir.

Bu nedenle yazının hepsini okumadan, aşağıdaki bölümlerden ilginizi çekenleri inceleyebilirsiniz:

X of Swords – Arka Plan (Dawn of X serileri için spoiler)

X of Swords – Marvel Tarihi (X of Swords spoiler)

X of Swords – İnceleme (X of Swords spoiler)

X of Swords – Arka Plan

X of Swords, hem mutantların yarattığı yeni düzene dayanan, hem de yüzlerce yıl öncesine gidip, mutantların “antik dönemlerdeki” durumuna pek çok şey ekleyen bir seri.

Bu açıdan, serinin arka planındaki en önemli karakterler de, şu anda mutantların üstünde yaşadığı yeni ülke, hatta “mutant cenneti” olarak tanımlayabileceğimiz yaşayan ada Krakoa ile, en “antik” mutantlardan biri olan Apocalypse.

Dawn of X sürecinin çeşitli noktalarında, bu iki karakter ile ilgili çok önemli bilgiler açıklanıyor.

İlk olarak, Powers of X’in dördüncü sayısında şu anda takip etmekte olduğumuz düzenin Krakoa’da yaratılan ilk mutant ülkesi olmadığını öğreniyoruz – antik çağlarda, mutantlar Okkara ismini taşıyan bu adada çok daha eski bir ülke kuruyor ve burada mutlu bir şekilde yaşıyor.

Ancak, şimdiki Krakoa’nın iki katı büyüklüğünde olan Okkara bir saldırıya uğruyor ve The Twilight Sword isimli bir kılıcın darbesiyle ikiye bölünüyor. Bu saldırıyı düzenleyen Amenth ırkı hem bu sürecin, hem de X of Swords serisinin ana kötüleri olarak tanımlayabileceğimiz tuhaf bir ırk, liderleri Annihilation da serinin ana kötü karakteri olarak karşımıza çıkıyor.

Okkara’nın ikiye bölünmesinden sonra olanları daha iyi açıklayabilmek için, bu noktada biraz Apocalypse’den bahsetmemiz gerekiyor. Dönemin diğer mutantlarıyla birlikte Okkara’da bulunan, dönemin önemli mutantlarından biri olan Apocalypse, kendisinden pek beklemeyeceğimiz şekilde hayatının bu döneminde mutlu bir evlilik de yaşıyor. Genesis isimli bir mutantla evli olan Apocalypse’in ilk “atlıları”, yani Four Horseman konseptinin ilk ortaya çıkışı da, bu ikilinin çocukları olarak yeniden yaratılıyor.

Ancak, Okkara’nın ikiye bölünmesinden sonra Amenth ırkına karşı verilen mücadelede, adanın parçalarından biri bu ırkın geldiği tuhaf boyutta kalıyor. Bir zamanlar tek bir parça olan ada, Krakoa ve Arakko olarak net bir şekilde ikiye ayrılırken, Apocalypse’in ailesi de Amenth ile mücadele etmek için burada mahsur kalıyor – hatta, X of Swords sürecinde, Apocalpyse ile özdeşleşen bazı görüşlerin, bu mücadele sırasında ortaya çıktığını anlıyoruz:

Bu süreçten sonra, bir zamanların iyi aile babası Apocalypse dünyada kalıp bildiğimiz hale geliyor. Arakko’da kalan mutantlar ise, Amenth ırkına karşı bitmek bilmez bir savaş vermeye başlıyor. Burada seri içinde öğreneceğimiz bazı ilginç detaylar da var, ama şimdilik şunu söylemek yeterli: Yüz yıllar süren ve bitmek bilmeyen savaş hali, Arakko’nun mutantlarını çok daha vahşi, çok daha savaşçı bir ırk haline getiriyor.

Gelelim önemli soruya: Yüzlerce yıl önce yaşanan bu olayları, günümüzün mutant ülkesine bağlayan gelişmeler nasıl oluyor?

Tabi ki, bu sorunun detaylı bir cevabı için Dawn of X serilerini takip etmek keyifli olabilir, ama işin özeti, Summoner ismi verilen ve kendisini Apocalypse’in “torunu” olarak tanıtan bu karakterle alakalı:

Summoner, amansız mücadelesini sürdüren Arakko’nun, Krakoa’ya yardım istemek yolladığı bir temsilci olarak karşımıza çıkıyor.

Torunu ile birlikte olmanın yarattığı nostalji duygusuyla, Apocalypse bu noktadan itibaren biraz daha karmaşık bir karakter haline gelmeye başlıyor. Yıllar önce yaşadığı düzeni yeniden yaratmak için adanın iki parçasının tekrar birleşmesini uman Apocalypse, Krakoa’nın Arakko’dan ayrıldığı bölgeye bir portal inşa ediyor.

Tabi aynı zamanda, Krakoa’nın da Apocalypse’in bu umudunu paylaştığının altını çizmekte fayda var. Hem seriye giden süreçte, hem de X of Swords içinde, mutantların aldığı kararlarda adanın istekleri önemli bir etken oluyor.

Marvel Tarihi – X of Swords 1: Başlangıç

Aslında, serinin merkezindeki kurguyu anlamak için sahip olmanız gereken bir arka plan bilgisi daha var, ama bu gelişme doğrudan X of Swords serisinde görüldüğü için, bunu seri kapsamında değerlendirmek gerekiyor.

Marvel’da, özellikle Captain Britain serileriyle özdeşleşen Otherworld isimli bir konsept var. Kral Arthur mitolojisinin aynı isimli boyutundan esinlenen bu konsept, normalde Merlin gibi karakterlerin yer aldığı bir boyut – ancak Marvel’ın çoklu evren yapısında, tüm gerçekliklerin kesiştiği nokta olmak gibi bir özelliği de var.

Tabi Captain Britain ve Excalibur gibi konseptler X-Men ailesiyle yakından alakalı olduğu için, Otherworld konsepti sık sık X-Men çizgi romanlarında da karşımıza çıkıyor. Dawn of X süreci ve bu süreçteki Excalibur serisi de istisna değil.

Serinin başında, Otherworld’deki ülkelerden birinin – Dryador’un – işgal edilmesini görüyoruz. Bu işgalin haberi kısa süre içinde Otherworld’ün yöneticisi Saturnyne’ın kulağına da gidiyor.

Bu sırada Summoner’ın yardım talebine cevap verdiklerini düşünerek Apocalypse’in inşa ettiği portalı kullanan mutantlar da Otherworld’e geçiyor. Apocalypse yıllar sonra çocuklarını gördüğünde muhtemelen onu daha önce pek görmediğiniz şekilde duygusal bir an yaşıyor, ama maalesef bunun sonu mutlu bir kavuşma olmuyor.

Apocalypse önce çocuklarından eşi Genesis’in Twilight Blade’e yenik düştüğünü öğreniyor, daha sonra da onlar tarafından saldırıya uğruyor. Apocalypse, çocukları ve torunu tarafından ihanete uğrarken, Arakko’dan gelen mutantlar Krakoa’dan gelen mutantlara karşı ilk saldırılarını düzenliyor. Tabi bu noktada, Dryador’u işgal edenlerin de Amanth ırkıyla birlikte çalışan Arakkolu mutantlar olduğunu anlamış oluyoruz.

Burada bütün bu kurgunun Otherworld’de geçtiğini hatırlamak çok önemli – çünkü kendi topraklarında yaşanan bu gelişmeler, Saturnyne’a önemli bir söz hakkı veriyor. O da, iki tarafın birbirine karşı kafalarına göre savaşmasına karşı çıkarak, son derece planlı bir turnuva öneriyor: Her iki tarafın seçilen şampiyonlarının, yalnızca seçilen özel kılıçlarla, birbirlerine karşı savaşmaları.

Otherworld’ün sihirleriyle bağlanan bu anlaşma, iki tarafın da bağlı kalacağı zorunlu bir mücadele haline geliyor ve böylece X of Swords serisi gerçek anlamda başlamış oluyor.

Marvel Tarihi – X of Swords 2: Kılıçlar ve Turnuvanın Başlangıcı

Serinin ilk kısmını özetlemek çok basit, çünkü aşağı yukarı ilk on sayı, farklı karakterlerin farklı kılıçları ele geçirmesine ayrılıyor. Tabi kurallar güçlü sihirlerle bağlayıcı hale getirildiği için, kendi isteklerinin ve karakterlerinin çok dışında davranıp, bu silahları zorla ele geçirmek zorunda kalan karakterler de oluyor. Storm’un Wakanda’ya gidip, Wakanda ve Black Panther’ın geleneksel kılıcını ele geçirmesi bunun güzel bir örneği.

Krakoa’nın şampiyonları ve kullandıkları kılıçların listesi şöyle:

X of Swords – Kılıçlar



Magik – Soulsword (Kendi kılıcı)

Wolverine – Musamara Blade

Storm – Skybreaker (Wakanda’nın geleneksel kılıcı)

Cypher – Warlock (Warlock Cypher ile birlikte gördüğümüz tekno – organik bir karakter, bu seride “kılıç” formunu alıyor)

Cable – Light of Galador (Cable’ın Dawn of X sürecinde kullanmaya başladığı kılıç)

Betsy Braddock (normalde Psylocke, şu sıralar Captain Britain) – Starlight Sword (Bu seride ortaya çıkan, Otherworld’ün merkezi Starlight Citadel’i temsil eden bir kılıç)

Brian Braddock (normalde Captain Britain, şu sıralar Captain Avalon) – Sword of Might (Captain Britain’ın geleneksel kılıcı)

Gorgon – Godkiller ve Grasscutter

Apocalypse – Scarab (Krakoa ile Arakko’nun ayrılmadığı dönemlerde, Apocalypse’in çocuklarının doğumunu kutlamak için yapılmış bir kılıç)

Kılıçların toplanmasının bitmesi ile turnuvanın başlaması arasında çok uzun bir süre yok, ama bu noktada şu üç önemli konuya değinmek gerekiyor.

İlk olarak, Amenth ile Arakko’nun gizli lideri Annihilation’un arkasındaki sır perdesi ortadan kalkıyor: Serinin ortasına doğru, bunun Apocalypse’in eşi Genesis’ten başkası olmadığını anlıyoruz. İkili arasında geçen bir konuşmada, Genesis, Amenth ve Arakko ile ilgili soru işaretleri de gideriliyor.

Genesis tarafından anlatılan arka plan hikayesi şu şekilde: Amenth ırkına karşı ciddi bir mücadele içinde olan Arakko mutantları, belli noktalarda önemli kayıplar veriyor. Özellikle Genesis’in kardeşi Isca’nın ihaneti onlar için ağır bir darbe oluyor ve ilerleyen noktalarda, Genesis Amenth’in lideri Annihilation ile yüz yüze geliyor.

Fakat, Annihilation bir insan veya tek bir Amenth değil, altta resmini görebileceğiniz maskede yaşayan ve bu maskeyi takan kişileri kontrol eden gizemli bir varlık. Genesis Annihilation’u alt etmeyi başarıyor, ama Golden Helm isimli bu maske – miğfer karışımı nesneyi giymeyi kabul etmiyor.

Fakat bu maskenin en önemli özelliği, Amenth ırkının iblis-vari canavarlarını kontrol etmeyi sağlaması. Genesis bu miğferi giymediği için, Arakko üzerindeki saldırılar bir türlü bitmek bilmiyor ve en sonunda, halkını ve topraklarını koruyabilmek için, Genesis bu maskeyi takmak zorunda kalıyor. Tabi maske de, daha sonra onu kontrolü altına alıp, Amenth ve Arakko’nun lideri ve yeni Annihilation haline getiriyor.

İkinci önemli nokta, Amenth ve Annihilation’un uzun vadeli planları ile alakalı. Savaşçı bir ırk olan Amenth, yazının başında da dediğim gibi, Otherworld’de Dryador’u ele geçiriyor. Ama tabi ki, asıl hedef önce Otherworld’ün tamamını, oradan da Krakoa’yı ve dünyayı ele geçirmek. Bu nedenle, serinin merkezindeki turnuvanın önemi de ciddi şekilde artmış oluyor. Mutantların bu mücadeleyi kaybetmesi demek, Krakoa ve yaratmak için çok çalıştıkları her şeyi kaybetmek anlamına egliyor.

Özellikle Dawn of X serilerini takip eden, ama X of Swords’a henüz başlamayan okurlar için önemli olacak son konu da, “ölüm” meselesi. Biliyorsunuz, X-Men’in yeni döneminin tanımlayıcı özelliklerinden bir tanesi ölen mutantların gayet kolay bir şekilde geri getirilebilmesi. Ancak serinin başında, Summoner’ın ihanetinden sonra Otherworld’de ölen mutantların düzgün bir şekilde geri getirilemediği anlaşılıyor.

Böylece, bu seride “Aman canım, turnuvada ölseler ne olacak, geri gelip tekrar savaşırlar” gibi bir düşünce yapısına girmemiz de engellenmiş oluyor.

Marvel Tarihi – X of Swords 3: Turnuva ve Final

Serinin yapısı basit gibi gözükse de, turnuva başladıktan sonra işlerin pek de beklediğimiz gibi gitmeyeceği anlaşılıyor.

İlk tuhaf sahne olarak, turnuvanın başlangıcı şerefine verilen yemekte, Wolverine’in Saturnyne’ı öldürerek bütün süreci başlamadan bitirme çabasını görüyoruz – fakat biz Wolverine’in onu öldürdüğünü görsek de, bu daha sonra geriye alınan bir “illüzyon” olarak sunuluyor. Wolverine de Otherworld’ün liderini öldürmenin nasıl korkunç sonuçlara vesile olduğunu görünce, bu planından tamamen vazgeçiyor.

Turnuva sonunda başladığında, Arakko ile Krakoa arasındaki ilk mücadelede, Isca ile Betsy karşı karşıya geliyor. Ancak mutant gücü kelimesi kelimesine “yenilememek” olan Isca, Captain Britain’i kolaylıkla alt ediyor, hatta onu kırılmış bir mozaik gibi parçalarına ayırıyor.

Ancak kılıçlarla yapılacak, ölümüne düelloların devam etmesini bekliyorsanız… Seri pek de böyle ilerlemiyor. Otherworld’ün manipülatif yöneticisi Saturnyne’ın her aşamada X-Men’e karşı adaletsiz koşullar sunduğu mücadeleler, komik, hatta saçma denebilecek yarışmalar haline geliyor. Bunun içinde yemek yeme yarışması, bilek güreşi, hatta Cypher ile Arakko’nun temsilcilerinden Bel the Blood Moon’un evliliklerine kadar pek çok tuhaf mücadele yaşanıyor.

Tabi mücadelelerin çoğu Arakko’nun kazanması için tasarlandığından, serinin ilerleyen noktalarına geldiğimizde Krakoa’nın farklı bir yenilgi aldığını görüyoruz. Bu noktada, Cable Cyclops ve Jean Grey’e telepatik bir mesaj gönderip, onlardan yardım istiyor – fakat Cable’ın umutsuzluğu Gorgon’un başarısı nedeniyle biraz haksız çıkmış oluyor.

Bir başka adaletsiz mücadele içinde, Gorgon Arakko’nun temsilcilerinden White Sword ile savaşıyor, fakat Saturnyne White Sword’un öncesinde Gorgon’u kendi adamlarıyla savaştırmasına karşı çıkmıyor. Bu mücadele Gorgon’u fazlasıyla yorsa da, Gorgon tüm bu adamları alt edip genel skoru 19 – 18 Krakoa lehine çeviriyor. Tabi bütün bu mücadelelerin yorgunluğuyla, White Sword onu rahatlıkla öldürmeyi başarıyor ve böylece son mücadele öncesinde, beraberlik sağlanmış oluyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi, serinin bizi ulaştırdığı son nokta Apocalypse ile Genesis (yeni adıyla Annihilation) arasındaki mücadele oluyor. Bu son savaşı aslında Apocalypse kazanıyor, ancak Golden Helm’i giymeyi reddedince, gücünü tekrar toplayan Annihilation bu turnuva kisvesini tamamen ortadan kaldırıp, doğrudan Krakoalı mutantlara karşı bir savaş başlatıyor.

Arakko ve Krakoa arasındaki bu savaşın, iki önemli dönüm noktası oluyor. İlk olarak, Saturnyne bir “mozaik gibi parçalarına ayrılmış” olan Captain Britain’i gerçekten tamamlanmış bir mozaik haline getiriyor ve bu sayede Captain Britain Corps’un Marvel Evreni’ne dönmesini sağlıyor. Daha sonra, Cable’ın çağrısına cevap veren X-Men üyeleri, Krakoa’nın yöneticileri olan The Quiet Council’in itirazlarına rağmen Otherworld’e gelerek savaşa katılıyor.

Marvel Tarihi – X of Swords 4: Zafer ve Sonuçlar

Tüm bunlara rağmen, zaferi asıl getiren bütün hikayenin ana karakteri olduğunu söyleyebileceğimiz Apocalypse oluyor. Savaş tüm hızıyla devam ederken Genesis’i bir kez daha alt eden Apocalypse, onun yıllar önce yaptığı gibi Amenth’i durdurmak için maskesini alıyor ve bu kez maskeyi takmaya karar veriyor.

Üstelik, maskeyi takmakla da kalmayıp, bin yıllar boyunca onun gücüne dayanabilen tek kişi oluyor – yani Annihilation’un isteklerine karşı çıkarak, tüm Amenth ve Arakko’ya teslim olma emri veriyor. Böylece, savaşı da Otherworld ile Krakoa tarafı kazanmış oluyor.

Yirmi iki sayıya yayılan bu serinin çeşitli sonuçları var – ancak en büyük sonuçlar Saturnyne’ın aracı olduğu barış anlaşması ile ortaya çıkıyor zira Krakoa ile Amenth arasındaki barışı sağlamak için, her iki taraftan da diğer adaya bir mutant gönderilmesi kararı alınıyor.

Artık kendi kimliğine kavuşmuş olan Genesis tabi ki kocası Apocalypse’i seçiyor. Bunun karşılığında, Apocalypse de ufak bir kurnazlık yaparak, Krakoa’nın ikizi Arakko’yu seçiyor – yani yüz yıllar önce dünya dışında tutsak kalmış bütün mutantları, yeniden dünyaya döndürmeyi başarıyor.

X-Men dünyasında ikinci bir yaşayan adanın olması, bu serinin yarattığı en büyük sonuç olarak tanımlanabilir. Tabi Apocalypse’in — en azından bir süreliğine — mutlu bir sonla hikayelerin dışında kalacak olması da önemli bir gelişme.

Dediğim gibi, Otherworld’de Captain Britain Corps’un geri dönmesi ve bu serinin merkezinde yer alan kılıçların önemini koruması gibi bazı ilginç meseleler hala gündemde. Ancak bunların son durumunu görmek için ilerleyen hikayeleri beklemek durumundayız.

X of Swords – İnceleme

Yukarıdaki bilgilerin tamamı serinin ilerleyişi ile ilgili. Ama tabi yeni X-Men döneminin ilk büyük hikayesinin bir çizgi roman olarak ne kadar başarılı olduğunu konuşmak da önemli.

Bu konuya seriye kendi yaklaşımımla ilgili ufak bir olası ön yargıyı aradan çıkartarak başlamak istiyorum.

Biliyorsunuz Dawn of X başladıktan sonra, bazı seriler kendi içlerinde başarılı bulunurken, bazıları da başarısız seriler olarak değerlendirildi. Örneğin sürecin başında dikkat çeken Fallen Angels serisi, çok kısa süre içinde iptal edilerek yerini başka serilere bıraktı.

Benim için, kendi içinde objektif olarak “başarısız” olmasa da, bu süreçe çok hayran kalmadığım serilerden bir tanesi Excalibur’du.

Bu nedenle, Dawn of X’in geniş kurgusu içinde büyük bir hikayenin yaratılabileceği onlarca farklı alan varken, ilk büyük hikayenin Excalibur dergisindeki temalar üzerinden ilerlemesi benim için çok keyifli bir durum olmadı.

Bununla birlikte, Apocalypse’in merkeze konulması ve seri içinde pek çok noktada oldukça iyi bir şekilde kullanılmasının keyifli noktalar olduğunu da belirtmeliyim. Çizgi roman okurları içinde, retcon konseptinden hoşlanmayan, karakterlerin tarihçelerinde büyük çaplı değişiklikleri ne olursa olsun kabul etmeyen kişiler var. Bunlar için X of Swords ve Apocalpyse’in seri içindeki ele alınış şekli çok olumlu olmayacaktır, ama böyle bir yaklaşımınız yoksa bu boyut sizin de hoşunuza gidebilir.

Bu konu dışında, seri içinde beğenilmeme riski olan üç noktayı kısaca şu şekilde özetleyebilirim: Karışıklık, basitlik ve ana hikayenin kurgulanma şekli.

İlk iki maddeyi bir arada söylemem ilginç gözüküyor olabilir, ama X of Swords aynı anda hem karışık, hem de çok basit bir seri. Serinin merkezindeki hikayeye baktığınızda, aslında çizgi roman dünyasının en klişe kurgularından bir tanesini, birbiriyle yapay bir şekilde karşı karşıya getirilen karakterleri görüyorsunuz.

Bu klişe “Contest of Champions” yapısı, seri içinde yine karışık şekilde anlatılan pek çok basitlikle de destekleniyor, örneğin karakterler istemeseler de birbirleriyle savaşmak zorunda kalıyor, her şeyi kafasına göre manipüle eden Saturnyne’a karşı savaşılamıyor, normalde ölümü alt etmiş olan X-Men üyeleri buradaki savaşta ölebiliyor, vesaire.

Bu açıdan, ilk anda çok karmaşık olarak gözüken seri yapısını basitleştirecek unsurların yoğun olarak kullanılması gibi bir durum var. Örneğin, hikaye içinde Krakoa ile Arakko’nun mücadelesini takip etmek için, yanınızda bir not defteri tutup her biri tek panel içinde gösterilen yarışmaları tek tek yazmanız lazım, ama seride şöyle tablolar olduğu için, aslında bunları pek takip etmenize gerek kalmıyor:

Aynı şekilde, özellikle Arakko tarafında pek çok yeni karakter olduğu için bunları da takip etmek zor gibi gözüküyor – ama yukarıdaki Marvel Tarihi bölümünde adı geçen karakterler hariç tanımanız, hatırlamanız gereken çok kişi yok; olduğu zaman da serilerin yaratıcı ekipleri bunları ön plana çıkartmak konusunda büyük ölçüde başarılı oluyor.

Tabi bütün bunların ötesinde, serinin en riskli boyutu ana hikaye kurgusunu, seriye adını veren X of Swords kurgusunu ele alma şekli. Hikayenin ilk bölümü size her iki taraftan da şampiyonlar seçileceğini ve bunların özel kılıçlarla birbirlerine karşı mücadele edeceğini söylüyor. Yine ilk bölümde, bütün karakterlerin bu kılıçları ele geçirmek için yaptıklarını görüyorsunuz.

Ancak ilk düelloyla birlikte, bu mücadeleler seri içinde yalnızca bir komedi unsuru olarak kullanılıyor. Arakko’nun Krakoa’ya fark attığı hileli mücadeleler, Gorgon’un bir anda skoru eşitlemesi ve son mücadelenin tekrar önemliymiş gibi gösterilmesi geleneksel bir büyük hikaye yapısına uyan akışlar değil. Hatta bir adım daha ileri gidip, serinin burada büyük ölçüde yapay ve zoraki bir şekilde ilerlediğini söylemek bile mümkün – özellikle Gorgon’un skoru eşitleme sürecinde, artık bu turnuvadan herhangi bir beklentiniz kalmamış olması gerekiyor.

Eğer seriden zevk almaya çalışıyorsanız, ilk düellodan sonra yapmanız gereken şey serinin size vadettiği kurguyu okumayacağınızı kabullenmek. Bunu kabullenmeden iki taraf arasında ciddi bir rekabet beklerseniz, serinin sizi hayal kırıklığına uğratması kaçınılmaz.

Tabi bütün bunların sonunda, serinin finalinde olayın bu turnuvayla çözülmediğini ve iki tarafın tipik bir süper kahraman event hikayesinde olacağı gibi birbirine girdiğini düşündüğünüzde, bu kurgunun amacı ve gerekliliği de daha da sorgulanabilir hale geliyor.

Bütün bunlar bir araya geldiğinde, X of Swords’un karakter gelişimleri ve Apocalypse etrafındaki kurgu dışında çok başarılı olduğunu söylemek mümkün değil – ki dediğim gibi, Apocalypse etrafındaki kurgu da bu tarz konulara nasıl yaklaştığınıza göre çok hoşunuza gitmeyebilir.

Yine de, şunu özellikle vurgulamak gerekiyor: X-Men’de şu anda yaratılmış olan kurgu, bütün hikayelerin iç içe geçtiği ve tüm serilerin birlikte devam ettiği, asıl büyük olayların geleceğe bırakıldığı bir yapıda ilerliyor.

Bunu hem ileri doğru, hem de geriye doğru düşünmek mümkün. X of Swords’da eleştirilebilecek pek çok şey var, ama internette bazı mecralarda görebileceğiniz “Bu nereden çıktı, tepeden hikaye indirdiler” gibi cümleler pek isabetli değil — House of X / Powers of X döneminde bu hikayelerin, Arakko – Krakoa ikilisinin, Apocalypse’in çocuklarının izlerine rastlamak mümkün. Yani bazı kurgular saçma gibi gözükse de, en azından başından beri varolan bir plana göre şekilleniyor. Bu bana göre çizgi roman hikayelerinde her zaman iyiye işaret.

Aynı şekilde, bu durumun gelecekte de bu şekilde devam edeceğini de düşünmek gerekiyor. Hickman’ın Avengers dönemini hatırlayın – Infinity hikayesinin önemiyle, Secret Wars’unki birbiriyle karşılaştırılacak seviyede değil. X-Men’de de, asıl hikayeler bu serilerin Secret Wars’u olarak tanımlayacağımız hikayelerde belli olacak, X of Swords’a ise henüz X-Men’in Infinity’si demek bile mümkün değil.

Bu nedenle, X-Men’in ilk büyük hikayesi olarak hayal kırıklığı yaratan boyutları olsa da, bence asıl hikayenin daha başlangıç aşamasında olduğunu (veya başlangıç aşamasını yeni geride bıraktığını) düşündüğünüzde, X of Swords’u başarısız bulmak için henüz erken.

Bakalım, Dawn of X’ten sonraki dönem, X-Men dergilerini nasıl bir sürece taşıyacak?

Özetle…

Önümüzdeki maçlara…

X of Swords’un eleştirilebilecek boyutları var, ama bunun büyük bir hikaye sürecinde yalnızca bir halka olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Sevebilirsiniz…
  • Hickman’ın genel yazarlık şeklinden ve özellikle X-Men yazarlık sürecinden şimdiye kadar keyif aldıysanız
  • Biraz “geyik” ve “saçma” boyutların olması, sizin için ciddi hikayeleri berbat etmiyorsa
  • En sevdiğiniz X-Men karakterleri Apocalypse veya Excalibur odaklı karakterler ise

Sevmeyebilirsiniz…
  • Hickman’ın X-Men sürecini şu ana kadar takip etmediyseniz — mutlaka önce Dawn of X süreci ile başlayın!
  • Köklü karakterlerin geçmişlerinde yapılan değişikliklerden fazla hoşlanmıyorsanız
  • Bir anda onlarca yeni karakterin tanıtıldığı, kalabalık ve karışık bir karakter grubunun merkezde olduğu serileri sevmiyorsanız