Marvel Comics İncelemeleri

Black Widow (2016) #1-12

Son günlerde, çizgi roman dünyasının önemli gelişmeleri ağırlıklı olarak DC Comics tarafından geliyor.

Biraz da DC Comics’in yoğun gündemini bir kenara bırakıp, bir Marvel çizgi romanından, Mark Waid – Chris Samnee ortaklığında hazırlanan 2016 çıkışlı Black Widow serisinden bahsedelim.

Bu serinin belki de en çekici yanlarından bir tanesi, fazla uzun soluklu bir çizgi roman olmaması. Anladığım kadarıyla başından beri kısa süreli bir seri olarak planlanan Black Widow, yalnızca on iki sayı sürüyor.

Black Widow günümüzde ağırlıklı olarak MCU’daki karakter üzerinden, bir Avengers üyesi olarak tanınıyor. Tıpkı filmlerde olduğu gibi, çizgi romanlarda da onu özdeşleştirdiğimiz temel kurum Avengers üyeliğine de vesile olan S.H.I.E.L.D.

Bu serinin ilginç yanı ise, ilk sayıdan itibaren Black Widow’un S.H.I.E.L.D.’a karşı mücadele ettiği bir kurguyu takip etmemiz.

Güçlü Aksiyon, Hızlı Okuma

Süper kahraman çizgi romanlarıyla ilgili net bir cevaba ulaşmanın zor olduğu konulardan bir tanesi, “süper kahraman” kavramının bir “tür” olarak görülüp görülemeyeceği sorusu.

Günümüzde sık sık bu ismi taşıyan bir çizgi roman türü olduğundan, hatta çizgi romanların hakim türünün “süper kahraman” olduğundan söz ediyoruz. Oysa bu yaygın kanaatin tuhaf bir boyutu da bulunuyor: Düşündüğünüz zaman; bir Daredevil çizgi romanı, bir Punisher çizgi romanı, bir Green Lantern çizgi romanı ve bir Dr. Strange çizgi romanı aslında tür olarak birbirleriyle pek fazla ortak nokta taşımıyor.

Bu nedenle, süper kahraman çizgi romanlarını bilim kurgu, fantastik, uzay operası, dedektif gibi alt türler altında değerlendirmek de mümkün. Böyle bir yaklaşım ile baktığınızda, “aksiyon” gibi bir türün de süper kahraman literatürü içinde çok ön planda olması lazım.

Waid – Samnee ikilisinin Black Widow çizgi romanı, bana göre her şeyden önce sağlam bir aksiyon çizgi romanı. Serinin daha ilk sayısından, aksiyon janrından bekleyeceğiniz her türlü gereklilik başarıyla yerine getiriliyor: Black Widow #1, hızlı okunabilen, sizi heyecanlandıran, bol hareket içeren ve son sayfasıyla birlikte merak uyandıran bir çizgi roman.

En ilgi çekici boyutu seriye adını veren Black Widow’un son paneline kadar bir kelime bile konuşmaması olan birinci sayı, serinin geri kalanına da zemin hazırlıyor. Natasha Romanoff, S.H.I.E.L.D.’ın meşhur Helicarrier’ından kaçtıktan sonra, geçmişinden gelen yeni bir düşmanla mücadele etmeye başlıyor.

Black Widow’un Geçmişi – Bir Hikaye Hazinesi

Black Widow gibi karakterlerin geçmişi, yaratıcı ekipler için ciddi esneklik imkanı yaratabiliyor. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin en tehlikeli ajanı olan, bu görevi kapsamında tartışmasız pek çok kötü şey yapan, ancak daha sonra Amerika’ya kaçan bir karakter fikri, geçmiş hikayeleri açısından neredeyse sınırsız bir kaynak demek.

Mark Waid de,serideki kurgusunu, hatta tüm kurgularını, bu geçmişte buluyor. Black Widow’un geçmişindeki karanlık sayfalardan bazıları, seri boyunca hikayenin farklı boyutlarında karşımıza çıkıyor.

Üstelik, Mark Waid bunları farklı açılardan değerlendirmeyi de ihmal etmiyor: Natasha’nın geçmişte yaptıkları, hem ona yeni düşmanlar kazandırıyor, hem bu düşmanların ona şantaj yapabilmesini sağlıyor, hem de Natasha’nın Avengers’daki takım arkadaşlarıyla daha önceden bilmediğimiz bazı bağlantılarının ortaya çıkmasını sağlıyor.

Bu bağlantıların, belli açılardan MCU ekseninde oluşturulduğu ve dürüst olmak gerekirse biraz zorlama olduğu doğru. Ama bütün retcon hikayelerinin belli bir noktada biraz zorlama olduğunu düşünürseniz, bence seriden keyif almayı engelleyecek boyutta bir sıkıntı yok.

Genel Eleştiriler

Serinin temel yapısı, fazla ciddiye alınmayacak, hızlı bir şekilde okunacak bir süper kahraman çizgi romanı yapısında. Bu nedenle, karakteri sevenler ve bu beklentilerle yaklaşanlar için, Black Widow’un büyük ölçüde keyifli bir çizgi roman olacağını söyleyebilirim.

Bununla birlikte, seri ile ilgili yapılabilecek bazı eleştiriler de var.

Bunlardan bir tanesi, bana göre seri boyunca Black Widow’un her zaman kontrolü elinde tutan bir karakter olarak resmedilmesi. Bu serinin başındaki tonla biraz çelişki içinde gözüküyor – ilk sahnelerde bir şantaj kurbanı olan, repütasyonunu korumak ve tanımadığı bir düşmana karşı savaşmak için elinden geleni yapan Black Widow, seri ilerledikçe her zaman düşmanlarından bir adım önde olan, her zaman her şeyi bilen bir karaktere dönüşüyor.

Üstelik, seri başında gördüğümüz durumların, yani Black Widow’un şantaj tehditlerine boyun eğip düşmanları için çalışıyormuş gibi gözüktüğü anların bile, uzun vadede planın bir parçası olduğu anlaşılıyor.

Bu belli açılardan iyi bir durum, merkezinde belli bir karakterin olduğu serilerde, bu karakterlerin, güçlü ve başarılı gözükmesinde bir sıkıntı yok. Ancak iş o karakteri “kusursuz ve yenilmez” bir hale getirme seviyesine ulaştığında, okurken heyecanlanacak, merak edecek çok fazla bir mesele de kalmıyor.

Bana göre, özellikle serideki ana kötü karakter Platch Liev’in gerçek kimliği ortaya çıktıktan sonra yaşananlar, seride bu çizginin biraz aşıldığı anlar oluyor. Natasha’nın Paris’te, Tony Stark ile yaşadığı sahneler de bu durumun bir başka örneği.

İyi ve Harika Arasındaki İnce Çizgi

Bana göre, pek çok çizgi romanda eserin “iyi” olması ile “harika” olması arasındaki fark, yalnızca ufak detaylarda yatıyor. Black Widow’un neden “harika” bir çizgi roman olmadığını anlatmak için de bu detaylardan, daha doğrusu bu detayların eksikliğinden söz etmek faydalı olabilir.

Burası, yazının somut spoiler içeren tek kısmı, o yüzden eğer seriyi okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız, buraları atlamanızı tavsiye ederim.

Serinin ikinci sayısında, Black Widow serinin ana kötü karakteri Platch Liev tarafından kaçırılıyor. Bir süre burada esir kaldıktan sonra, seri devam ediyor, ama ikinci sayıyı ağırlıklı olarak Platch Liev’in üssünü farklı açılardan görerek geçiriyoruz.

Serinin ilerleyen noktalarında, Black Widow Platch Liev ile yaptığı anlaşmanın şartlarını bozunca, Liev ona karşı kullanmakla tehdit ettiği belgeleri halka açıyor. Bunun üzerine saklanmaya başlayan Black Widow, bir telefon kulübesinden açtığı tek bir telefon hariç, kimsenin izini takip edemeyeceğinden emin olmaya çalışıyor.

Tabi ki, bir telefon kulübesinden açılan tek bir telefon bile, Marvel Evreni’nin teknoloji imparatoru Iron Man’in Black Widow’un konumunu tespit etmesi için yeterli oluyor. Iron Man, Paris’te bulduğu Black Widow’u oradaki evine götürüyor ve yıllarca birlikte Avengers’da bulunmuş olmanın verdiği güvenle, Widow’a kendisini açıklaması için bir şans veriyor. Black Widow ise, bu şansı kullanmak yerine, Tony Stark’ı etkisiz hale getirip, onun evinden bazı bilgileri çalmayı tercih ediyor.

İlerleyen noktalarda – yukarıda da biraz eleştirdiğim gibi – Tony Stark’a yakalanmak dahil her şeyin Black Widow’un planının bir parçası olduğunu anlıyoruz. Peki, amaç ne?

Hikaye bize şu şekilde aktarılıyor: Black Widow, ikinci sayıda, Platch Liev tarafından esir alındığı sırada burada üzerinde Stark amblemi olan bazı silah kutuları görüyor. Daha sonradan işine yarayabilecekleri düşüncesiyle, bu kutuların seri numaralarını ezberliyor. Tony Stark’a yakalanma planı da bunun için yapılıyor, çünkü Natasha (haklı olarak) Stark’In evinden şirket ağına ulaşıp, bu seri numaralarını takip edebileceğini düşünüyor.

Sorun ne? İkinci sayıya dönüp baktığınızda, Natasha’nın esir alındığı odada, Stark amblemli hiçbir kutu görmeniz mümkün değil. Bir başka deyişle, yazar ve çizer bize sadece bu kurgunun bu şekilde işlediğini söylüyor, bize gösterilen hiçbir şey yok.

Benzer bir durum, Black Widow Liev’in sırrını çözdüğünde de karşımıza çıkıyor. Telepati gücü olan Placth Liev, bu güçlerin Black Widow’da çalışmamasına şaşırdığında, Black Widow yine bir adım önde çıkıyor, zira Tony Stark’ın evinden çaldığı “anti – telepati” aygıtı Liev’in güçlerini ona karşı zararsız hale getiriyor.

Hikayenin bu boyutu ortaya çıktıktan sonra dönüp ikinci sayıya bakmanın, bu kadar ufak bir detay için paneller içinde “Stark” amblemli kutu aramanın biraz takıntılı bir davranış gibi gözüktüğünün farkındayım. Bununla birlikte, bence bir hikayeyi, bir kurguyu daha güçlü kılan detaylar, bunun gibi şeylerde saklı.

İkinci sayıdaki anlar üzerinden böyle bir kurgu oluşturulup, ikinci sayıda böyle bir arka plan bulunmadığında, yaratıcı ekibin kurguyu baştan belirleyerek yola çıkmadığını, böyle detayları yol üzerinde bir araya getirdiğini de az çok görmüş oluyorsunuz – bu şekilde düşündüğünüzde, aslında sadece küçük bir örnek gibi gözüken bu detay, serinin genelindeki sorunların da daha mantıklı gözükmesini sağlıyor.

Sonuç

Yine de, bu her şeye rağmen küçük bir detay. Serinin genel yapısı, hızlı, farklı ve aksiyona dayalı bir hikaye yaratmak üzerine kuruluyor. Böyle düşündüğünüz zaman da, bu tarz konular biraz da türün kabul edilebilir zaafları içinde kalıyor.

Black Widow, eğer karakteri, Mark Waid’in yazım tarzını ve hafif bir casusluk arka planıyla sunulan hikayeleri seviyorsanız, keyif alabileceğiniz bir çizgi roman.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Sağlam bir aksiyon çizgi romanı!

Black Widow, baştan sona keyifle okuyabileceğiniz, hızlı ve rahat bir süper kahraman çizgi romanı.

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Black Widow'u ve karakterin geçmişini, doğasını seviyorsanız

Güçlü bir ana karakter etrafında dönen, bu karakterin genellikle düşmanlarının bir adım önünde olduğu hikayelerden keyif alıyorsanız

Aksiyon odaklı, hızlı okunabilecek, fazla uzun olmayan bir seri arıyorsanız


Sevmeyebilirsiniz...

Mevcut karakterlerin geçmişlerini "kurcalayan", karakterler hakkında "önceden bilmediğimiz" detaylar ortaya çıkaran serilerden hoşlanmıyorsanız

Genel olarak süper kahraman çizgi romanlarını sevmiyorsanız

Biraz daha yoğun, ağır, vakit alacak bir okuma peşindeyseniz

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!