DC Comics İncelemeleri

Batman Who Laughs #1 – 7

DC Comics bu aralar çok sayıda önemli mini – seri yayımlanıyor. Bunların bazıları kendi içinde olup biten event hikayeleri olarak sunuluyor, bazıları ise Lois Lane, Jimmy Olsen gibi karakterlere yoğunlaşıyor.

Yine bu önemli seriler arasında gösterebileceğimiz eserlerden bir tanesi, Scott Snyder tarafından yazılan ve Jock tarafından çizilen Batman Who Laughs serisi. Kökleri Dark Nights: Metal hikayesine dayanan Batman Who Laughs karakterini merkeze koyan seri altı sayı olarak planlanmış, fakat yedi sayıda tamamlanmış bir hikaye.

Batman Who Laughs Kimdir?

Metal’i okumuş olsanız bile, seriye adını veren Batman Who Laughs’ten bahsederek başlamak faydalı olabilir.

Bu ilginç karakterin kökleri, Metal serisinin konusu ve tie-in yapısı ile yakından alakalı.

Dark Nights Metal hikayesi, Dark Multiverse adlı yapının farklı gerçekliklerinden gelen Batman karakterlerini konu alıyor.

Tie-in serilerinin adlarından da bir ölçüde anlaşıldığı gibi, bu “kötü” Batman figürleri bir noktada kendi evrenlerindeki diğer Justice League üyelerinden bir tanesinin güçlerini çalıyor. Örneğin The Read Death Flash’in güçlerine sahip bir Batman; The Drowned ise Aquaman’in güçlerini taşıyan bir Batman olarak karşımıza çıkıyor.

Hepsinin lideri ve en kötüsü ise, Batman ile Joker’ın birleşiminden oluşan Batman Who Laughs.

Kendi evreninde Joker’ı öldüren bu Batman, baş düşmanının son planına yenik düşüyor. Joker, ölürken Batman’i bir takım nörotoksinlerle zehirliyor ve onun yavaş yavaş kendisine benzer birisine dönüşmesini sağlıyor.

Ortaya çıkan bu yeni karakter — Batman Who Laughs — hem Batman’in tüm zekasını, tüm planlama yeteneklerini, tüm teknolojisini kullanıyor, hem de onun etik anlayışından en ufak bir iz taşımıyor.

Sağda Judge Death, solda Batman Who Laughs

Metal hikayesi kapsamında ana DC Evreni’ne gelen bu karakterin, Judge Dredd çizgi romanlarında karşımıza çıkan Judge Death’ten ilham alınmış bir görüntüsü var. Bu seride öğrendiğimiz gibi, gözüne taktığı o tuhaf maske, farklı paralel evrenlerden enerji dalgaları görmesini mümkün kılıyor.

Batman Who Laughs’ün Geri Dönüşü

Dark Nights Metal hikayesinde Dark Multiverse’ün tanrısı Barbatos’a hizmet eden Batman Who Laughs, bu yedi sayılık mini-seride ise kendi “şeytani planları” ile karşımıza çıkıyor.

Bu karakterin yeniden kullanılmasında en önemli etkenin Scott Snyder olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Metal hikayesini yazan ve bu hikayenin merkezindeki pek çok ögeyi şu anki Justice League serisinde de kullanmaya devam eden Snyder, Batman Who Laughs’ü de Justice League serisinde tekrar kullanmaya başlıyor. Buradaki hikayenin devamında ise, Batman Who Laughs kendi adını taşıyan bu yedi sayılık çizgi romanda rol oynuyor.

“Rol oynuyor” diyorum, çünkü bu çizgi romanı okumadan önce bilmeniz gereken önemli detaylardan bir tanesi bu: Scott Snyder’ın karaktere olan ilgisine rağmen, bu gerçek anlamda bir Batman Who Laughs çizgi romanı değil, kötü karakteri Batman Who Laughs olan bir Batman çizgi romanı.

Başından sonuna kadar, hikayenin odak noktasında “bildiğimiz” Batman yer alıyor.

Batman Who Laughs’ün Planı

Serinin çok geniş kapsamlı bir özetini yapmaya gerek yok, ama merkezindeki olaydan kısaca bahsetmek gerekiyor.

Batman Who Laughs, seri boyunca hem Bruce Wayne’i, hem de Gotham’ın geri kalanını kendisi gibi delirtmek, onların “gerçek yüzünü ortaya çıkartmak” için çaba gösteriyor. Bunun için, çeşitli paralel evrenlerden getirdiği “Bruce Wayne”leri öldürerek onların kanından tuhaf bir serum yapıyor ve birlikte çalıştığı “The Grim Knight” ile birlikte bu serumu Gotham’ın su şebekesine dahil etmeye çalışıyor.

Serinin önemli noktalarından bir tanesi, Batman Who Laughs’ü delirten sürecin, DC Evreni’nde de aynen yaşanması oluyor.

Hatırlayacağınız gibi, Batman Who Laughs’ün bu şekilde delirmesinin sebebi ölürken kendisine bir nörotoksin bulaştıran Joker’dı. Bu seride, DC Evreni’ndeki Joker’ın da aynı planı geliştirdiği, kalbinin durması durumunda onu öldüren kişiyi yeni Joker’a çevirecek bir nörotoksin hazırladığı ortaya çıkıyor.

Üstelik, Gotham’ın kanalizasyon sisteminde, Batcave’e oldukça yakın bir yerde saklanan Joker, Batman kendisini Batcave’e soktuğunda intihar ediyor — ve bu nörotoksinin Bruce Wayne’e bulaşmasını sağlıyor.

Tıpkı Metal serisinde olduğu gibi, Batman Who Laughs’ü yenmenin en iyi yolunun Joker ile birlikte çalışmak olduğunu düşünen Bruce, bir taraftan elindeki tüm anti-Joker ilaçları kullanarak delirmemeye, bir taraftan da Alfred’in yardımıyla Joker’ın hayatını kurtarmaya çalışıyor. Hikayenin en önemli boyutu, Batman’in tüm iradesini ve imkanlarını kullanarak Batman Who Laughs’e dönüşmeme çabası üzerine kurulu.

Yaşanan tüm aksiyona, alt ve yan kurgulara rağmen, Batman Who Laughs her şeyden önce bu meseleyle, Bruce Wayne’in Batman olma ideali ve kimliğiyle alakalı bir çizgi roman. Vücudundaki kimyasal etkenlere rağmen serinin sonuna kadar kendisini kaybetmemeyi başaran (ve tabi, kendisini kaybetmemek için onlarca “B Planı” yapan) Bruce Wayne, hikayenin sonunda Batman Who Laughs’ü bir kez daha hapsetmeyi başarıyor.

Seri içinde Batman ile birlikte çalışan iki önemli karakter daha var.

Bunlardan bir tanesi, pek çok maceradan alışık olduğumuz gibi Jim Gordon. Bir diğeri ise, Jim Gordon’un “psikopat” oğlu James Gordon Jr — James, seri boyunca Batman tarafından psikopat bir dahinin nasıl düşüneceğini, hangi adımları atacağını çözmek için kullanılıyor.

Temalar ve Kurgular

James Gordon Jr.’ın bu seride karşımıza çıkması bir tesadüf değil.

Batman Who Laughs gibi çizgi romanlar, kariyerinin önemli bir bölümü boyunca Batman yazmış olan Scott Snyder’ın bu karakterle ilgili muhtemelen “son” hikayelerini oluşturuyor. James Gordon Jr. da, pek çok çizgi roman okurunun hatırlayacağı gibi, Scott Snyder’ın ilk Batman hikayesi The Black Mirror’un ana kötü karakteri.

Bu açıdan incelendiğinde, Batman Who Laughs aslında uzun bir sürecin son halkalarından bir tanesi haline geliyor. Seri boyunca, asıl ilgi odağımız yavaş yavaş aklını kaybetmekte olan bir Batman’in iç dünyası oluyor. Seri kapsamındaki sayıların doğrudan Batman’in anlatısı üzerinden kurulması ve Batman’in akli dengesi bozulmaya başladıkça burada kullanılan görsel anlatının Batman Who Laughs’ün diline benzemesi Snyder ve Jock’un yarattığı başarılı dokunuşlar.

Hikayenin kendisi – DC devamlılığını etkileyen ve yazının sonunda değineceğim bazı noktalar dışında – çok önemli değil. Burada biraz daha merkezde yer alan, Scott Snyder’ın Batman karakteri ile ilgili düşüncelerinde saklı.

Bu açıdan, hikayenin iki Batman arasındaki bir mücadele olması önemli.

Biliyorsunuz, hem çizgi romanlarda, hem de çizgi romanlar etrafında gelişen tartışmalarda “Batman’in her zaman kazanacağı” yönünde bir fikir var: Plan yapması ve hazırlıklı olması için belli bir süre verildiğinde, Joker’dan Bane’e, Superman’den Darkseid’a, Batman’in alt edemeyeceği hiçbir karakter yok…

Ancak Batman’in her zaman kazanacağını kabul ettiğinizde bile, süper kahraman evrenlerinin tuhaf gerçeklik yapıları işi karışık hale getirebiliyor. Çünkü sorulabilecek çok önemli bir soru daha var: Hangi Batman?

 Hangi Batman?

Serinin ilerleyişinde de bu soru büyük önem kazanıyor.

Bütün Gotham’ı delirtecek bir serumu şehrin su şebekesine sızdırmaya çalışan Batman Who Laughs, nörotoksinlerle zehirlenmiş Bruce Wayne’in de yavaş yavaş kendisine dönüşmesini sağlamaya çalışıyor.

Bruce Wayne ise, bir taraftan kendi vücudundaki bu kimyasal maddelerle mücadele ederken, bir taraftan da her şeyden çok sevdiği şehrini kurtarmaya çalışıyor. Tabi bir noktadan sonra, Batman Who Laughs’in tüm planları başarıya ulaşmaya başlayınca, Bruce da kanındaki nörotoksinlerle mücadele etmeyi bırakıp, bu yeni kimliği kabullenmeye başlıyor. Batman Who Laughs gibi düşünmek için, Batman Who Laughs’e dönüşmek dışında bir çaresi yok….

Bruce’un kanındaki kimyasal maddelerin ötesinde, Batman olmanın ne demek olduğu sorusu da seri çapında büyük önem taşıyor. Dark Nights Metal boyunca Dark Multiverse’den “en kötü” Batman karakterlerini getiren Batman Who Laughs, bu seride bunun tam tersini yapıyor ve evrenin en başarılı, en mutlu Bruce Wayne’lerini DC Evreni’ne getirip öldürüyor.

Burada sanıyorum Christopher Nolan’ın Batman filmlerindeki finale bir gönderme var — Batman, öldürülen bu Batman’leri inceleyip onları daha yakından tanıdıkça, bunların hepsinin bir noktada Batman olmayı bıraktığını ve mutlu olduğunu görüyor. Bunlar içinde kendilerini kamu hizmetine adayıp Gotham için çok daha fazla fayda sağlayan karakterler olduğu gibi, belediye başkanlığını üstlenip şehri daha iyi bir hale getirenler de var.

Bruce Wayne bir taraftan bütün bu fikirleri değerlendirmeye çalışırken, bir taraftan da Batman Who Laughs’ün manipülasyon çabalarıyla uğraşıyor. Farklı paralel evrenlerden gelen bu figürleri rakibine gösterdikçe, Batman Who Laughs onun çoklu evrendeki en mutsuz, en başarısız Batman olduğu fikrini aşılamaya başlıyor.

Bu tartışma da, serinin genelindeki diğer konularla birlikte işleniyor. Batman, yapması gereken her şeyin yanı sıra, bir de varlığını gerçek anlamda sorgulamaya başlıyor.

Olumsuz Noktalar

Batman Who Laughs serisinde, benim dikkatimi çeken temel olarak iki olumsuz nokta var.

Bir tanesi, ulaştığı final bakımından, aslında bunun çok orijinal bir hikaye olmaması ile alakalı. Evet, Batman karakterinin doğası hakkında; Batman olmanın Bruce Wayne için ne anlama geldiği konusunda önemli düşünceler ve tespitler var. Bunların kalitesi ve “doğruluğu” hakkında bilinçli olarak yorum yapmıyorum, zira bunların size ne kadar hitap edip, ne kadar etmeyeceği aslında sizin Batman karakteri ile ilgili düşüncelerinizle çok alakalı, ama sonuç olarak “Snyder’ın Batman’i” gibi bir yapı düşündüğümüzde, bu serinin mitosa bir şeyler eklediği tartışılmaz.

Bununla birlikte, Bruce Wayne’in “Batman olmak” ile ilgili keşfettiği pek çok şeyin gerçekten daha önce “söylenmemiş” şeyler olduğundan çok emin değilim. Bu açıdan, hikayenin gidişatı ve kurgunun gelişme şekli önem kazanıyor.

Batman’in “her zaman kazanması” ve “inanılmaz planlar yapması”, bu karakter için ilgi çekici hikayeler yazmayı zorlaştıran bir durum. Okuyucular her zaman Batman’in kazanacağını bildiği takdirde, okunması keyifli bir Batman hikayesi yazmak da giderek zorlaşıyor.

Bu nedenle, Batman serilerinde zaman zaman şöyle bir hikaye yapısıyla karşılaşıyoruz: Batman bir şekilde kendisinden daha hazırlıklı veya kendisinden daha zeki gözüken biriyle karşılaşıyor, yaptığı tüm planlar ve çözümler bir şekilde boşa çıkartılıyor, karşısındaki kişi her zaman bir adım önde gözüküyor, ama son bir – iki sayıda, aslında Batman’in bunlara karşı da hazırlıklı olduğu ortaya çıkıyor; yani rakibi seri boyunca Batman’in bir adım önünde gözüküyor, çünkü Batman kendi planının işlemesi için, onun öyle gözükmesini istiyor.

Batman Who Laughs boyunca, bunu yapan iki Batman var – ama ulaştığımız final bakımından incelendiğinde, Batman Who Laughs serisi de aslında bu yapıya uyuyor. Bu bir noktadan sonra zorlama gelebilecek, hatta Batman Who Laughs gibi farklı bir karakter konseptiyle düşünüldüğünde, hayal kırıklığı yaratabilecek bir final.

İkinci nokta da hikayenin belli noktalarındaki diyaloglar ve anlatı ile ilgili. Serinin genelinde hikayenin anlatısı oldukça güçlü bir şekilde devam ediyor. Scott Snyder hem iyi bir yazar, hem de yıllardır üzerinde çalıştığı bir karakteri konu alıyor – ama belli noktalarda, diyaloglar ve serinin ilerleyişi göze batabiliyor.

Bunlar arasından birkaç örnek vereyim. Sık tekrarlanan motiflerden bir tanesi, Batman’in önemini ve bir anlamda karizmasını vurgulamak için kullanılan “I’m the fucking Batman!” sloganı.

Bu, yirmi beş sayılık bir hikayenin final sayısında kullanmak için çok etkileyici bir ifade olabilir. Ama farklı farklı Batmanlerin yer aldığı bir seri içinde, “I’m the fucking Batman!” – “I’m the fucking Batman Who Laughs!” vs. diye tekrarlanınca, hem seri içindeki etkinliği azalıyor, hem de böyle ifadeler çok göze batıyor. Bunlar aslında Scott Snyder’ın yazarlığı ile alakalı durumlar da olabilir – zira beni bu seride rahatsız eden pek çok noktanın benzeri, bundan yıllar önce yazılmış olan The Black Mirror hikayesinde de mevcut.

İkinci ve daha temel bir eleştiri ise serinin yoğunluğu ile ilgili. Scott Snyder, temel olarak farklı yolları tercih etmiş iki Batman’i birbiriyle karşı karşıya getiriyor. Bu kendi içinde güçlü ve sayfalarca incelenebilecek bir tema – fakat öldürülen Bruce Wayneler, Gotham’ın gizli geçmişi, Alfred’in Bruce Wayne’e inancı, James – Jim Gordon ilişkisi, Grim Knight karakteri derken, yedi sayıya aslında gereğinden çok daha fazla şey sıkıştırılıyor.

Gerek Heroes in Crisis, gerek Secret Wars, gerek Secret Empire… Bana göre bir mini serinin başta duyurulandan farklı bir sayıda bitmesi hiçbir zaman iyiye işaret değil. Bütün bunlar, serinin içeriği ve hazırlanma sürecinin doğru bir paralellikte götürülmediği, önceden doğru şekilde planlanmadığı anlamına geliyor.

Hem Marvel hem de DC özellikle büyük event hikayelerinde finalden sonra bir sayı daha eklemekten çekinmiyor. Ama bana kalırsa bu kadar büyük çaplı profesyonel şirketler için, serileri doğru sayı miktarına denk gelecek şekilde önceden hazırlayamamak çok ciddi bir sorun. Batman Who Laughs de içerik bakımından aynı sorunları yaşamış olacak ki, planlanan kurgu altı sayıya sığmamış ve yedi sayıya çıkartılmış.

Bu, bir anlamda benim hoşuma gitmeyen bu “aşırı yoğunluk” meselesinin de bir yansıması olarak okunabilir.

 Batman Who Laughs – Okumaya Değer Bir Seri?

Bu biraz uzun bir inceleme yazısı – çünkü ifade etmeye çalıştığım gibi, Batman Who Laughs oldukça karmaşık bir çizgi roman serisi.

Bu seri ilk duyurulduğunda, Justice League’deki temaların da etkisiyle, bunun DC Multiverse’ünü yakından ilgilendiren ve Batman Who Laughs’ü merkeze koyan bir seri olacağını düşünüyordum. Metal sırasında Barbatos için çalışan ve Lex Luthor’a karşı bile DC çoklu evren yapısı hakkında ders verir gibi konuşan bir karakterin, Gotham merkezli bir seride kullanılacağını tahmin etmiyordum.

Günün sonunda, aradaki birkaç ufak göndermeyi saymazsanız, Batman Who Laughs serisinin başlangıcı ve finali arasında çok ciddi bir fark yok. Metal sonunda yenilip hapsedilen karakter, bu serinin sonunda da yenilip hapsediliyor.

Serinin önemli ve DC Comics hikayelerini etkileyebilecek bir boyutu, planının beklediği kadar olmasa da ufak çaplı bir başarı elde etmesinden kaynaklanıyor. Son sayfalarda Jim Gordon’da gördüğümüz gibi, Gotham’ın şu şebekesine sızma planı gerçek anlamda başarılı olamıyor – ama belli bir ölçüde etrafa yayılıyor, zira serinin sonunda Gordon’un gözleri şu şekilde gözüküyor:

Bunun ilerleyen dönemlerde Batman / Superman serisine sıçrayacağını ve Shazam gibi karakterleri etkileyeceğini biliyoruz.

Bu gibi devamlılık meseleleri dışında, Batman Who Laughs serisinin her şeyden önce Batman’in karakteri ile ilgili bir çizgi roman olarak okunması gerektiği söylenebilir. Eğer farklı yazarların bu konuyu nasıl ele aldığını, Bruce Wayne için Batman olmanın tam olarak ne anlama geldiğini merak ediyorsanız, hepsinden önemlisi, Scott Snyder’ın Batman yazarlık sürecini seviyorsanız, Batman Who Laughs okunması gereken bir çizgi roman.

Bununla birlikte, Metal’i okumadıysanız, Batman Who Laughs karakterine aşina değilseniz ve Snyder’ın Batman yazarlık sürecini takip etmediyseniz, bunun gerçek anlamda “olmazsa olmaz” bir seri olduğunu söylemek de mümkün değil.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Güncel DC Serilerini Takip Edenler İçin

Batman Who Laughs farklı ve iddialı bir çizgi roman, ama süper kahraman türünün hayranı olmayan okurlara hitap etmesi oldukça zor. 

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Metal sürecini ve konseptini sevdiyseniz, buradaki karakterlerle ilgili daha fazla şey okumak istiyorsanız

Güncel DC Comics serilerini ve hikayelerini takip ediyorsanız - Batman Who Laughs’te yaşanan olaylar daha sonraki süreçte Batman - Superman serisini etkiliyor.

Bruce Wayne'in psikolojisi hakkında, Batman olmanın onun için ne anlama geldiği hakkında eserler okumaktan hoşlanıyorsanız

Bu konuda özellikle Scott Snyder'ın görüşleri ve anlatıları ilginizi çekiyorsa


Sevmeyebilirsiniz...

Dark Nights Metal sürecini okumadıysanız

Scott Snyder'ın Batman yazarlığını sevmiyorsanız, özellikle ana serideki yazarlığı bittikten sonraki hikayelerinden keyif almadıysanız

DC Comics çizgi romanlarını güncel olarak takip etmiyorsanız, daha klasikleşmiş DC eserlerini seviyorsanız.

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!