Marvel Comics Yazıları

Jason Aaron’un Thor’u – War of the Realms’e Doğru

Marvel’ın Infinity Wars’dan sonra yayımladığı büyük hikaye, Marvel’ın farklı diyarlarını bir araya getiren War of the Realms hikayesi oldu. Çeşitli Marvel eventlerinin aksine, War of the Realms kendi içinde olup biten bir hikaye değil – bu hikayeyi tam olarak anlayabilmek için, Jason Aaron’un 2012 – 2019 arasında devam eden Thor yazarlık sürecini belli bir ölçüde takip etmiş olmanız gerekiyor.

Bu yazıda, bu uzun süreci takip etmemiş olsanız bile War of the Realms’i rahatlıkla anlamanızı sağlamak için bu serinin temel noktalarının üzerinden geçmeye çalışacağım. Kendiniz okumayı tercih ederseniz, aşağıdaki okuma listemizi de kullanabilirsiniz:

Jason Aaron’un Thor’u – Okuma Listesi

Tahmin edebileceğiniz gibi, bu yazıdaki amacımız Jason Aaron’un bütün Thor yazarlık sürecini incelemek değil – süreçteki sayı miktarını düşündüğünüzde böyle bir şeyi yapmak büyük ölçüde imkansız. Buradaki amacımız, sadece War of the Realms’in başlangıcında kaybolmamanız için gerekli temel bilgileri vermek.

Jason Aaron’un Thor Serilerinin Yapısı

Doğrudan hikayelerin içeriğine geçmeden, Jason Aaron’un Thor serilerinde anlattığı hikayenin “üç zamanlı” bir hikaye olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Jason Aaron bize yalnızca bir Thor’un hikayesini anlatmak yerine, üç farklı Thor’un hikayesini anlatıyor: Geçmişte, Vikinglerin zamanında yaşayan, onlarla birlikte savaşan ve henüz Mjolnir’i taşımaya layık görülmemiş olan Genç Thor, şimdiki zamanda, Marvel Evreni’ndeki güncel haliyle Thor ve gelecekte Asgard’ın kralı olmuş, bilge ama yaşlı All-Father Thor.

Bu karakterlerin önemi, sadece serinin yapısını anlamakla sınırlı değil. Bu üçlü aynı zamanda hikayenin belli noktalarında bir araya gelip birlikte de savaşıyor – yani üç zamanın üç Thor’u, hikayelerde birlikte de kullanılıyor.

Gorr – God-Butcher

Hikayenin Başlangıcı: Gorr

Jason Aaron’un Thor serisinin ilk büyük düşmanı Gorr isimli bir karakter.

Gorr, oldukça dindar bir uzaylı ırkın yaşadığı, zor koşulların hakim olduğu bir gezegenden geliyor. Bu gezegenin zor koşullarında ailesini kaybeden Gorr, zamanla inancını yitiriyor. Kendisi de ölmek üzereyken, başına mucizevi bir olay geliyor: Gökyüzünden iki “tanrı”, Gorr’un önüne düşüyor ve bu iki tanrının kıyafetlerini ve silahlarını alan Gorr doğaüstü güçler kazanıyor.

Yıllarca cevapsız bırakılan duaları ve başına gelen onca kötü şey nedeniyle, tanrıların evren için olumlu figürler değil, bir tehdit olduğu kanısına varan Gorr, evrenin çeşitli köşelerinde tanrısal roller üstlenen karakterleri bulup bunları yok etmeye başlıyor. Daha sonra da, bunu tek tek yapmanın uzun bir iş olduğuna karar verip, evrendeki bütün tanrıları yok edecek bir God Bomb inşa etmeye başlıyor.

Uzun hikayenin kısa özeti şu: Çok zor olsa da, üç Thor bir araya gelip Gorr’u alt etmeyi başarıyor. Ancak Gorr’un tanrılar üzerine söyledikleri, bu konudaki fikirleri – çok belli etmemeye çalışsa da – “asıl” Thor’u derinden etkiliyor. Başarısız ve kötü niyetli tanrılar da tanıyan Thor – bunlar olmadan evrenin daha iyi bir yer olup olmayacağını sorgulamaya başlıyor.

Malekith

Özellikle War of the Realms hikayesi açısından önemli olan bazı gelişmeler, Svartalfheim isimli diyarın kötü niyetli yöneticisi Malekith etrafında gelişiyor. Kendisine sadık olan bir grup takipçisi tarafından serbest bırakılan Malekith, tuhaf olaylar sonucunda Svartalfheim’ın krallığını ele geçiriyor.

Burada ilginç olan, bu krallığı ona Council of Realms’in vermesi oluyor. Tüm diyarların temsilcileri, Kara Elfler arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen iç savaşları durdurmanın tek rolünün başlarına güçlü bir lider yerleştirmek olduğu konusunda hemfikir oluyor. Ve bir avuç karakterin itirazlarına rağmen, bu rolü Malekith üstleniyor.

Dario Agger

Bu sırada dünyada da çeşitli sorunlar baş gösteriyor. Thor, SHIELD’ın “çevreyi koruma” departmanında çalışan Roz Solomon isimli bir karakterle yakınlaşmaya başlıyor ve bu yakınlaşma onu çevreyi yok etmekten asla çekinmeyen Roxxon şirketi ve Dario Agger ile karşı karşıya getiriyor.

Thor’un Roz Solomon ile tanışması

Fakat Agger, pek çoklarının aksine, bir Avenger’ın kendisini hedef almasından korkmayacak bir adam olarak resmediliyor. Thor’un kendisine yaptıklarına hemen karşılık veren bu yeni kötü adamımız, Thor’u çeşitli hukuki problemlerin içine sokmayı ve Asgardia’nın Oklahoma’yı terk etmesini sağlamayı başarıyor.

İlerleyen noktalarda, Agger ile ilgili farklı bilgiler de öğreniyoruz. İstediği zaman aşağıda göreceğiniz minotora dönüşen Agger, sadece dünyadaki zenginlikleri elde etmekle ilgilenmiyor, tüm diyarların zenginliklerine göz dikiyor.

Dario Agger – insan ve minotor

Bu hırsı, onu Malekith’le karşı karşıya getiriyor. Asgard’ın geleneksel düşmanları arasında yer alan “Frost Giant”ların kralı – ve Loki’nin gerçek babası – Laufey’in kafatasını elinde bulunduran Agger, Malekith ile bir anlaşma yapıyor: Kafatasını ona vermek karşılığında, tüm diyarlardaki madenleri işletme hakkına sahip olmak…

Malekith, Laufey’in kafatasını bulma çalışmaları sırasında, kendisini durdurmaya çalışan Thor’un kolunu kesiyor.

Malekith, bu kafatasını Laufey’i ölümden geri döndürmek ve onun War of the Realms sırasında kendi tarafında savaşmasını sağlamak için kullanıyor. Malekith ve Agger ortaklığı da, War of the Realms’e giden süreçte büyük önem taşıyor.

Original Sin

Original Sin aslında kendi içinde bir Marvel event hikayesi. Ancak event, bu seriyi de yazan Jason Aaron tarafından yazılıyor ve hem karakter olarak, hem de serilerin gidişatı olarak Thor’u ciddi anlamda etkiliyor.

Eğer Original Sin ile özel olarak ilgileniyorsanız, serinin bir incelemesine buradan ulaşabilirsiniz. Bu yazının kapsamı için ise, Original Sin ile ilgili sadece iki detayı bilmemiz gerekiyor.

Yukarıda, Malekith’in Thor’un kolunu keserken, “Artık Mjolnir’i taşıyamadığına göre…” gibi bir cümle kurduğunu görebilirsiniz. Original Sin’in gidişatı içinde, Ay’da bulunan Nick Fury Thor’un kulağına bir şey fısıldıyor. Thor fısıldanan bilgiyi öğrendikten sonra, bir anda çekici Mjolnir’i kımıldatamaz hale geliyor.

Biliyorsunuz, Marvel çizgi romanlarında ve filmlerinde Mjonlir etrafında bir “layık olma” meselesi var. Bu çekici kullanabilmek için, buna “layık” olmanız gerekiyor. Thor’un bu gücünü kaybetmesiyle birlikte, onun “Unworthy” olduğu ve kendisine “Thor” adını bile yakıştırmayıp Odinson olarak gezdiği dönem başlıyor.

Nick Fury’nin Thor’a tam olarak ne söylediği, hangi bilginin onu “değersiz” kıldığı uzun süre bir sır olarak saklanıyor. Ancak hikayenin ilerleyen noktalarında, Nick Fury’nin Thor’a “Gorr’un haklı olduğunu” söylediği ortaya çıkıyor. Bu noktada kozmik bir bilgelik kazanmış olan Nick Fury’nin şüphelerini teyit etmesi, Thor’un kendisine ve tüm tanrılara olan inancını derinden sarsıyor. Bu inanç kaybı da, onun artık Thor olmadığı anlamına geliyor.

Original Sin ile eş zamanlı olarak yaşanan bir başka önemli olay da, Marvel’ın geleneksel olarak “Dokuz Diyar” olarak tanımladığı diyarlarına bir yenisin ineklenmesi oluyor. Bunun yanı sıra, aslen bir Image Comics karakteri olan Angela da Thor ve Loki’nin kardeşi olarak Marvel Evreni’ne katılıyor.

Bu konuda daha detaylı bilgiler için bu yazı faydalı olabilir.

Yeni Thor

Bu muhtemelen Jason Aaron’un yazarlık sürecinin en çok tartışılan boyutlarından bir tanesi. Bu gelişmeyi sevenler olduğu kadar sevmeyenler de var.

İşin özeti şu – Original Sin hikayesinde Thor’un Mjolnir’i kaybetmesinden sonra, kimliği başlarda açıklanmayan gizemli bir kadın karakter çekici taşımaya ve Thor rolünü üstlenmeye başlıyor.

İlerleyen noktalarda da, bunun Marvel çizgi romanlarında geleneksel olarak Thor’un sevgilisi olarak karşımıza çıkan Jane Foster’dan başkası olmadığı anlaşılıyor. Jane Foster ile ilgili ironik nokta şu: Bir taraftan Thor olarak süper kahramanlık yapan Jane Foster, diğer taraftan oldukça ciddi bir kanser ile mücadele ediyor ve Thor olmak tedavisinin önüne geçtiği için her macerasından sonra hastalığı da kötüleşmiş oluyor.

Jane Foster’ın Thor olduğu dönemi burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Başta hem Odin’in, hem de Thor’un tepkisini çeken bu gelişme, Jane’in başardıklarıyla herkesin saygısını kazanması ile devam ediyor.

Diğer tarafta ise, Malekith ve Agger’ın tüm diyarları ele geçirme mücadelesi devam ediyor.

Kara Elf’lerin lideri Malekith, ilk olarak normal elflerin diyarını, Alfheim’ı ele geçiriyor. İlerleyen sayılarda, cehennem-vari, ateşlerle dolu bir diyar olan Muspelheim cücelerin diyarı Nidavellir’e saldırıyor. Bundan sonra da Roxxon’un Vanaheim’e, Muspelheim’ın Niffleheim’e saldırıları yaşanıyor. Özetle, Agger – Malekith ortaklığı yavaş yavaş bütün diyarları ele geçirmeye başlıyor.

Jane Foster’ın Son Maceraları

Bütün bunlar olurken çeşitli mücadeleler içinde yer alan Jane Foster ise, Thor olmayı sürdürmek ve kanserle mücadele etmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Mjolnir’i kaldırıp Thor haline geldiği zaman kanser ilaçlarının vücudundaki etkisi sıfırlandığı için, Thor kimliğini üstlenmeyi sürdürmek onun için ölmek anlamına geliyor.

Ancak Asgardia, Mangog isimli oldukça güçlü bir varlığın saldırısına uğradığında, Jane Foster bir kez daha Mjolnir’i kullanıyor ve uzun bir mücadelenin ardından Mangog’u güneşin içine fırlatarak onu alt etmeyi başarıyor. Ancak bunun sonunda, hem Asgardia yok oluyor, hem Mjolnir güneşin içinde eriyor, hem de Jane Foster ölmüş gibi gözüküyor.

Odin tarafından Valhalla’ya getirilen Jane Foster, henüz ölmeye hazır olmadığını söylüyor ve mucizevi bir şekilde hayata geri dönüyor. Ancak bu, onun Thor olarak kariyerinin de sonunu teşkil ediyor. Bundan sonra, Foster süper kahramanlık işlerini bırakıp hastalığıyla mücadelesine geri dönüyor.

Eski Thor’un Dönüşü

Daha önceki süreçte artık Thor olmamanın sıkıntılarını yaşasa da seride önemli bir rol oynamayı sürdüren “asıl” Thor, bundan sonra serinin merkezine geri dönüyor ve Mjolnir’in yerine konabilecek silahlar üretmeye başlıyor.

Bu silahların hiçbirisi eski çekicinin yerini tutmuyor. Ama Thor eski konumunu yeniden haketmek için büyük bir çaba gösteriyor.

Üstelik, War of the Realms giderek yaklaşırken, Thor – Asgardia’nın yok olması nedeniyle – artık diyarlar arasında seyahat edememenin de sıkıntılarını yaşıyor.

Özetimiz de aşağı yukarı bu noktada sona eriyor — War of the Realms sırasında yaşanan temel gelişmeleri ve serinin başlangıcını anlamak için, Jason Aaron’un uzun yazarlık döneminden bilmeniz gerekenler bu kadar. Bundan sonrası, War of the Realms serisinde ele alınıyor.