Marvel Comics İncelemeleri

Venom (2018) #1 – 25

Son günlerde 2019 – 2020 yıllarından okuyacak iyi bir Marvel çizgi romanı aradıysanız, baktığınız yazı ve listelerde Donny Cates’in yazarlık, Ryan Stegman’ın ise çizerlik görevini üstlendiği Venom serisi muhtemelen karşınıza çıkmıştır.

2010’lu yılların sonunda ciddi bir çıkış yapan ve sadece Marvel’ın değil, tüm çizgi roman dünyasının en önemli yazarlarından biri haline gelen Donny Cates’in Venom mitolojisini neredeyse yeniden yarattığı bu seri, gerçekten son dönemin en popüler çizgi romanlarından bir tanesi olmayı sürdürüyor.

Venom’un Son Yılları

Bu güncel serinin merkezinde, yaratıcı ekibin Venom karakterini son yıllardaki ilerleyişinden biraz ayırdığı ve karaktere pek çok yeni boyut eklediği bir hikaye kurgusunu takip ediyoruz.

Bu dediğimi biraz daha mantıklı hale getirmek için, kısa bir Venom “hatırlatması” yapmakta fayda var.

Özellikle 1990’lı yıllarda, Spider-Man’in orijinal Secret Wars hikayesinde giymeye başladığı siyah kostümün ayrı bir kimlik kazanması ve Eddie Brock ile birleşmesi çizgi roman dünyasının en önemli olaylarından bir tanesiydi. Daha büyük, daha güçlü ve daha tehlikeli bir Spider-Man olarak yaratılan Venom, bu dönemin önce en popüler Spider-Man kötülerinden bir tanesi, sonra da en önemli anti kahramanlarından bir tanesi haline geldi.

Zaman içinde, Venom basit bir “Spider-Man’ı öldürmeliyim!” konseptinin ötesine geçmiş, simbiyotun kostümü giyenlerle bağlantısı ve karakterizasyonu epey karmaşık hale getirilmişti. Tabi bu fikir tutunca, başta Carnage olmak üzere pek çok yeni simbiyot da Marvel Evreni’ne katılmıştı.

2010’lu yıllara gelindiğinde, Venom karakteri biraz daha farklı şekillerde kullanılmaya başlandı. 1990’larda karakteri bu kadar popüler hale getiren trendlerin biraz “çağ dışı” kalmasıyla, Marvel simbiyotu farklı kişilerle birleştirerek alternatif hikayeler yaratmaya çalıştı ve bunun sonucunda simbiyot Mac Gargan (veya daha bilinen “süper suçlu” adıyla, Scorpion) ile birleşti. Bunun ardından da, ABD ordusunun kontrolü altında yine tanıdık bir isim, Flash Thompson, Venom olarak görev yapmaya başladı.

Flash Thompson – Agent Venom

2010’ların sonuna geldiğimizde ise, Venom yine kendisiyle en çok özdeşleştirdiğimiz karakterle, Eddie Brock ile bir araya geldi. Bundan sonra bir süre “Anti – Venom” olarak gördüğümüz Flash Thompson da hayatını kaybetti.

Bu gidişat nedeniyle, Venom serisini yazacak yeni bir yazarın, karakterin geçmişi ile ilgili bazı düzenlemeler yapması veya en azından karakteri bu karmaşık dönem sonrasında yeniden “rayına oturtması” gerekiyordu. Bu iş için de, Donny Cates elbette oldukça uygun bir isimdi.

Kozmik Bağlar ve Farklı Yapılar

Venom’u okumaya karar verirseniz göreceğiniz hikaye kurgusunu biraz daha yakından tanımak için, Donny Cates’in bir yazar olarak tercih ettiği hikaye kurgularını bilmek faydalı olabilir.

Şimdiye kadar yazdığı Thanos, Cosmic Ghost Rider, Guardians of the Galaxy ve Silver Surfer Black gibi serilerin isimleri bile, onun ağırlıklı olarak “kozmik” hikayeler yazan bir yazar olduğunu görmeyi mümkün kılabilir. Buna Jason Aaron’dan devraldığı Thor serisinde tercih ettiği kurgu yapısını da rahatlıkla ekleyebiliriz.

Bütün bunlardan yola çıkarak tahmin edeceğiniz gibi, Cates’in Venom yazarlık sürecinde de karşımıza her şeyden önce kozmik bir yapı çıkıyor.

Tabi ki, Venom için “kozmik yapılar” çok uzak kavramlar değil. Simbiyotun tuhaf bir “uzaylı” olduğunu düşünürsek, bu karakterin merkezde olduğu hikayelerde Marvel Evreni’nin kozmik boyutunu öne çıkartmamak için herhangi bir sebep yok.

Ancak Marvel’ın kozmik boyutu tek cümleyle ifade edilebilecek, basit bir yapı değil. Bu yapı içinde, uzayda geçen basit maceralar olduğu gibi evrenin en güçlü varlıklarının, en büyük tehditlerinin yer aldığı kurgular da bulunuyor. Venom’u ilk kurgu yapısı içinde görmeye alışık olsak bile; Galactusların, Thanosların ve Celestials ırkının çağrıştırdığı hikaye yapısı, bize pek Venom’u hatırlatmıyor.

Bu serideki yapı ise, Venom simbiyotunun tarihçesini epey değiştirerek, bizi bu seviyede düşünmeye zorlayan bir yapı.

Knull – Simbiyotların Tanrısı

Burada bahsettiğimiz Venom serisi, merkezdeki her iki karakterin — yani Eddie Brock ve simbiyotun kendisinin — tuhaf psikolojik sorunlar yaşadığı günlerde açılıyor.

Bedenini bir uzaylıyla paylaşan Eddie Brock, hepinizin bildiği gibi, bu tarz sorunlara yabancı bir karakter değil. Ancak serinin ilk anlarında, simbiyotun kendisi de oldukça zorlu anlar yaşıyor, hatta korkuyla, kabuslarla dolu günler geçiriyor.

Kısa süre içinde, tüm bunların Marvel’ın kozmik evrenine yeni eklenen (ve ilerleyen günlerde oldukça önemli olacağını söyleyebileceğimiz) bir karakterle alakalı olduğu anlaşılıyor. Evrenin ilk günlerinde varolan ve neredeyse sınırsız bir güce sahip olan Knull, bizlere tüm “simbiyot” ırkının yaratıcısı olarak tanıtılıyor.

Knull her ne kadar son derece güçlü ve tehlikeli bir varlık olsa da, kendisinin biraz talihsiz bir geçmişi var. Giderek güçlenmekte olduğu dönemde, önce Marvel Evreni’nin kozmik “manipülatörleri” Celestials tarafından, daha sonra da Jason Aaron’un Thor serisinde yoğun olarak gördüğümüz Gorr the God-Butcher tarafından alt ediliyor. Bunlardan sonra da, bir noktada kendi yarattığı simbiyot ırkı tarafından, dev bir kafeste hapsediliyor.

Donny Cates’in bu seride yaptığı çok sayıda retcon‘dan yalnızca bir tanesi, simbiyotların geldiği Klyntar isimli gezegen ile alakalı. Bu seride, Klyntar kelimesinin “Simbiyotça” dilinde “Kafes” anlamına geldiğini ve aslında Knull’u evrenin geri kalanından ayıran bir koruma mekanizması olduğunu anlıyoruz.

Bu seride yaşanan olayların belki de en önemli sonucu, Knull’un yavaş yavaş bu kafesinden kurtulmaya ve yeniden Marvel Evreni’ne dahil olmaya başlaması oluyor.

Eddie Brock ve Simbiyotu

Tabi tüm bu kozmik olayların, Eddie Brock ve simbiyotu üzerinde de pek çok etkisi oluyor.

Knull’a karşı duyduğu korku nedeniyle zor günler yaşayan Venom, bu kozmik varlık ile olan bağlantının çeşitli avantajlarını da görüyor. Bunlardan bir tanesi, aşağıdaki panelde göreceğiniz gibi, kazandığı yeni güç ve özellikler.

Diğer tarafta, Eddie Brock da kendi hayatında bazı önemli değişiklikler yaşıyor. Bu serinin Knull’dan sonra bize tanıttığı en önemli karakter Dylan.

Serinin ikinci hikayesinde, Eddie Brock gidecek başka hiçbir yeri kalmadığında oldukça kötü bir ilişkisi olan babasını ziyaret etmeye gidiyor ve burada Dylan isimli genç bir karakterle tanışıyor. İlk anda Dylan bize Eddie’nin üvey kardeşi olarak tanıtılsa da, daha sonra onun Eddie Brock’un oğlu – hatta hem Brock’un, hem de simbiyotun DNA’sından izler taşıyan tuhaf bir varlık olduğu anlaşılıyor.

Dylan ilk anlarda bu tuhaf doğasına rağmen sıradan bir çocuk gibi davranıyor – ancak hem Venom serisinin ilerleyen noktalarında, hem de bu seriden doğan Absolute Carnage isimli büyük hikayede büyük roller oynuyor.

Tüm bunlar olurken, Eddie ve Venom simbiyotu bir başka ciddi tehditle, kendilerine karşı özel bir ilgi besleyen the Maker ile de mücadele ediyor. Maker’ın kendi evrenine, yani Ultimate Evreni’ne geri dönebilmek için Venom’u önemli bir araç olarak görmesi de, serinin bir başka enteresan ve kozmik hikaye kurgusunu oluşturuyor.

Serinin Başarısı

Donny Cates’in Venom serisinin bu kadar övülmesinin merkezinde, çok rahat okunabilen, ilgi çekici ve büyük çaplı bir kurgu sunması yatıyor. Şu anda yirmi beş sayısı olan eseri — özellikle de kozmik hikayeleri seviyorsanız — bir oturuşta bitirmeniz bile muhtemel.

Bunun yanında, tabi hikayenin doğru bir tempoyla ilerlemesi, yeni ve ilgi çekici konseptler yaratması ve Venom’u yeniden Marvel Evreni’nin önemli bir parçası haline getirmesi de kayda değer.

Benim kişisel olarak olumlu bulduğum bir başka nokta da, Donny Cates’in Marvel Evreni’nin önceki dönemlerinde oluşturulan hikaye kurgularını dikkate alarak ilerlemesi. Knull önemli ve pek çok şeyi değiştiren bir karakter. Bu nedenle bu karakterin “tepeden inme” bir şekilde yaratılması yerine, Jason Aaron’un Thor’daki yazarlık sürecine bağlanması güzel bir detay.

Aynı şekilde, the Maker etrafındaki hikaye kurgusunun Ultimate Evreni’ne bağlanması, bunun da arkasında Jonathan Hickman tarafından yaratılan The Council of Reeds konseptinin kullanılması yine hoş detaylar.

Bu tarz hikayeleri okuduysanız ve kozmik yapılar hoşunuza gidiyorsa, bence Venom da sizi büyük ölçüde mutlu edecek bir seri.

Olumsuz Noktalar

Ama bu demek değil ki seride hiç olumsuz nokta yok.

Serinin ana gidişatına bakarsanız, Marvel Evreni’nin kozmik boyutlarıyla, daha önceden yaratılmış kurgularla bir devamlılık ve pek çok bağlantı görebiliyorsunuz. Ancak benzer bir durumu Venom karakterinin geçmişi için söylemek mümkün değil.

Cates, yeri geldiğinde Venom mitolojisinin hoşuna gitmeyen boyutlarını hızlı bir şekilde yok saymaktan çekinmiyor. Bunu yaparken de, Venom – Eddie ilişkisine yeni bir boyut ekleyip, simbiyotun belli noktalarda Eddie Brock’un fizyolojisini, hatta hatıralarını değiştirme gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Bu sayede, pek çok geçmiş hikaye kurgusu da tabi ki “Haa, o öyle değildi, sadece simbiyot Eddie’nin böyle hissetmesine sebep olmuştu” gibi bir bahaneyle ortadan kaldırılabilir hale geliyor.

Bunun en güzel yansıması, geçtiğimiz yıllarda Eddie Brock karakterinin önemli boyutlarından bir tanesi olan “kanser” hikayesi. Bu seride, Eddie’nin kanserinin – kendisinden ayrılmaması için – Venom tarafından yaratılmış bir sanrı olduğu anlaşılıyor – ve bunun gibi daha pek çok retcon seri içinde sık sık karşımıza çıkıyor.

Burası bana göre biraz daha kişisel tercih meselesi. Retcon konsepti süper kahraman çizgi romanlarının vazgeçilmez bir konsepti ve neredeyse her seride belli oranlarda karşımıza çıkıyor. Burada oranlar biraz yüksek, o yüzden bundan rahatsız olan okurların seriden pek hoşlanmama ihtimali mevcut.

Biraz daha objektif olarak yapılabilecek bir eleştiri ise, büyük event hikayeleri sırasında piyasaya çıkan tie-in sayıları. Venom serisi, konu açısından tamamen kendisi ile bağlantılı Absolute Carnage ve War of the Realms hikayeleri ile tie-in sayıları içeren bir seri.

Absolute Carnage için çok fazla yorum yapmaya gerek yok – her ne kadar Venom kapsamında çıkan sayılar biraz daha yer tutmaya yönelik olsa da, sonuçta bu event hikayesi zaten Venom’dan doğan bir konuyu ele alıyor. Bir başka deyişle, Venom serisinde görmemiz gereken olaylar, “fazla önemli” oldukları için ayrı bir seri içinde değerlendiriliyor.

Ancak War of the Realms kapsamında okuyacağınız sayılar bence gerçekten çok kötü. Burada önemli bir not olarak bunların Donny Cates tarafından değil, Cullen Bunn tarafından yazıldığını söylemek gerekiyor, ancak burada onun da suçlu olduğunu söylemek doğru olmaz. Bu konsept içinde Venom serisinin gerçekten makul bir şekilde kullanılması zor – o yüzden hikaye gidişatı açısıdan üç sayı biraz “zaman kaybı” oluyor.

Sonuç

War of the Realms’e bağlanan 13, 14 ve 15. sayılar dışında, Venom serisinde objektif olarak “kötü” olduğunu söyleyebileceğimiz bir sayı yok. Ancak kişisel tercihlere de bağlı olarak, bunun herkese göre bir seri olmadığını söylemek gerekiyor.

Özellikle kozmik kurgular, karakterlerin geçmişleri ile ilgili değiştirilen detaylar ve Marvel Evreni’nin yapısında / tarihçesinde yapılan büyük değişiklikler pek çok okuru rahatsız edebilecek nitelikte.

Bunlara karşı bir tavrınız yoksa, ya da bunları bir kenara bırakıp serinin genel gidişatından keyif alabileceğinizi düşünüyorsanız, Venom gerçekten son yılların kayda değer serilerinden bir tanesi. Üstelik, Knull ve Absolute Carnage serilerindeki olaylar, hatta bir nebze Maker’ın yapmaya çalıştıkları nedeniyle, bunun ilerleyen dönemlerde Marvel Evreni’ni güncel olarak takip etmek için çok kritik bir seri olabileceğini de hatırlatmak gerekiyor.

Donny Cates’in yükselişini sürdürmesi ve Marvel’ın en önemli yazarlarından bir tanesi haline gelmesiyle, ilk olarak burada gördüğümüz detayların ileride daha büyük hikayelerde de karşımıza çıkması son derece muhtemel.

Özetle…

Çok sağlam!

Venom sevmesine rağmen bu seriyi sevmeyenler olacaktır, ama bence Cates ve Stegman oldukça keyifli bir anlatı yaratıyor.

Sevebilirsiniz…
  • Kozmik hikayelerden, büyük çaplı kurgulardan hoşlanıyorsanız
  • Donny Cates’in daha önceki Marvel çizgi romanlarını okuyup keyif aldıysanız
  • Marvel Evreni’ni yakından takip etmek istiyor, bu evrendeki temel olayları izliyorsanız
  • Venom seviyorsanız – ama birkaç koşulda! Bu iyi bir Venom çizgi romanı, ama detaylar için aşağıdaki bölüme de bakmanızı tavsiye ederim.

Sevmeyebilirsiniz…
  • Yoğun miktarda “retcon” içeren serilerden hoşlanmıyorsanız
  • Karakterlerin doğasının değişmesinden, dahil olduğu hikaye yapıları ile fazla oynanmasından hoşlanmıyorsanız (Kozmik bir hikayede Punisher veya New York sokaklarında geçen bir Dr. Strange hikayesi gibi)
  • Venom’u, karakterin tarihçesi ve “orijinal hali” ile seviyorsanız – bu seride Venom’un doğası üzerinde epey bir değişiklik oluyor.