DC Comics Yazıları

DC Evreni’nin “Temel Güçleri”

DC Comics’in en önemli serisi olarak gösterebileceğimiz Justice League, Rebirth döneminde iki kez sıfırdan başladı. Okuyucuları büyük ölçüde hayal kırıklığına uğratan ilk sıfırlamanın ardından, seri DC bünyesindeki önemli yazarlardan Scott Snyder’a devredildi ve Snyder otuz dokuz sayı boyunca ilginç bir kurguya imza attı.

Büyük çaplı, paralel evrenlere sıçrayan ve DC Evreni’nin en önemli varlıklarını konu alan bu hikaye sürecinin ilk büyük yeniliği, DC Multiverse’i yaratan karakter olarak Perpetua’nın tanıtılması ve seri içinde Perpetua’nın JL’nin temel düşmanı olarak konumlandırılmasıydı.

Bunun biraz gölgesinde kalan ikinci bir gelişme de, Snyder’ın DC Evreni’nin temellerini oluşturan “güçleri” yeniden yaratmasıydı. Daha doğru bir ifade ile, Snyder DC Evreni’nde zaten bildiğimiz Speed Force, Emotional Spectrum gibi güçleri yeni bir çerçeve içinde değerlendirmeye başladı. Bunlara, her gücün zıttı olarak tanımlanan farklı kavramlar ve tamamlayıcı unsurlar da eklendi.

Bu konu, Justice League serisinin önemli bir boyutu olduğu gibi, aynı zamanda Flash ve benzeri serilerde de gündeme getirildi.

Gerek bu serileri okurken, gerek Scott Snyder’ın Metal, Death Metal ve hatta Doomsday Clock’a bağlanan JL yazarlık sürecini incelerken, bu güçlerin ne olduğunu düzenli bir şekilde bir araya getirmek faydalı olabilir diye düşündüm. Bu nedenle, bu dosyanın sizlere yardımcı olmasını umuyorum.

Başlamadan



AltEvren çizgi romanlarla ilgili pek çok bilgiye ulaşabileceğiniz bir web sitesi, ancak İngilizce versiyonlarını yakından tanıdığınız DC – Marvel Wiki’leri tarzında bir bilgi kaynağı değil.

Marvel – DC gibi evrenlerin yapılarını yeniden yorumlayan, bu evrenler içinde belli düzenler oluşturan hikayeler maalesef çok uzun soluklu olmayabiliyor. Bir başka deyişle, kendi büyük hikayesini anlatmak isteyen başka bir yazar, kendinden önceki hikayeleri yok sayabiliyor, değiştirebiliyor veya çok önemli olarak görülen şeyleri, “Aslında o iş öyle değildi…” gibi bir mesajla apayrı bir yapıya sokabiliyor.

Burada okuduğunuz bilgiler, 2020 yılı itibarıyla güncel ve “resmi” bilgiler – ancak ilerleyen yıllarda, DC Evreni’nin yapısının bir kez daha değişmesi, evren düzeninin apayrı bir şekilde yeniden kurgulanması muhtemel.

Bu nedenle, bu yazıyı her şeyden önce Scott Snyder’ın yazarlık dönemini ve bu süreçteki büyük hikayeleri okumak için kullanmanızı tavsiye ederim. Buradaki bilgiler mutlaka faydalı olacaktır, ancak yazının yazılmasından beş – altı yıl sonra DC Evreni açısından ilk günkü geçerliliklerini korumayabilir.

Güçlerin Arka Planı

Scott Snyder’ın bu yeni konseptle birlikte yaptığı temel şey, aslında zaten mevcut olan konseptleri kendi içlerinde özgün bir yapıya sokup, bu konseptlere “zıt” yeni “güçler” yaratmak olarak tanımlanabilir.

Daha önceki Perpetua yazısını okuduysanız, bunun tabi ki Metal hikayesinin sonunda Source Wall’un yıkılmasına bağlandığını tahmin edebilirsiniz.

Bu yapıda, DC Evreni’nin temelini oluşturan ana “güçler” ve zıtları şu şekilde açıklanıyor:

1- Speed Force – Still Force
2- Emotional Spectrum – Invisible Emotional Spectrum
3- Life Force – The Tear of Extinction
4- The Collective Unconscious – The Black Apple
5- Sphere of the Gods – Void Wind
6- Dimensional Superstructure – Sixth Note
7 – ?

Perpetua’nın ve “yedi gücün” sembolü

DC Evreni’nin Temel Güçleri

Aşağıda, bu güçlerin ve zıtlarının kısa açıklamalarını okuyabilirsiniz.

Burada, şimdilik dikkatinizi çekmem gereken ironik bir nokta var. Scott Snyder’ın DC Evreni’ndeki ana hikayesi, Death Metal serisi ile sona erecek. Bu nedenle, şu anda bu güçler arasında henüz açıklanmamış olanlar, gizli tutulan detaylar ve başka detaylar olması muhtemel.

İdeal olarak, böyle bir yazının Death Metal hikayesi tamamlandıktan sonra yazılması gerekirdi. Ancak işin ironisi de burada yatıyor: Bu bilgiler Death Metal içinde de gündeme gelecek, rol oynayacak bilgiler.

O yüzden, şimdilik aşağıdaki yazıda sadece Death Metal #1’e kadar öğrendiğimiz bilgiler yer alıyor. Bu hikayenin sonunda, bu yapının mantıklı bir şekilde genişletilmesi durumunda yazıyı da güncelleyeceğim.

Speed Force – Still Force

“The Still Force, the cosmic current towards stasis and death.”

Speed Force, Flash sevenlerin zaten tanıdığı bir konsept. Flash gibi bir karakterin gücü, basit bir şekilde anlatıldığında, çok klişe bir olay gibi duruyor: Hızlı koşan bir süper kahraman. Ancak bunun arkasında çok daha kompleks bir yapı var: Speed Force.

Snyder, bunun evrendeki zıttı olarak her türlü ilerlemeyi durduran, “Still Force”, bir Türkçe çeviri denemesi yapacak olursak, “Durağan Güç” konseptini kullanıyor.

Joshua Williamson’un Flash serilerini okuduysanız, Still Force ve benzeri gizli “güçler” bu seride büyük rol oynuyor, hatta hikayenin bir noktasında Flash Strength Force, Sage Force gibi diğer güçleri de araştırıyor. Bunlar Flash mitolojisine yeni eklenen olaylar, ancak Snyder’ın Justice League serisindeki büyük, temel güçler arasında değerlendirilmiyorlar.

Emotional Spectrum – Invisible Spectrum

“The Ultraviolet Spectrum, the unseen light of all hidden emotion.”

Emotional Spectrum, son yirmi yılın en önemli DC Comics konseptlerinden bir tanesi ve bildiğiniz gibi, DC Evreni’ndeki çeşitli duyguları sembolize ediyor. Eğer Green Lantern ailesine uzaksanız, bu konuda çok daha detaylı olarak bilgi almak için aşağıdaki yazıyı inceleyebilirsiniz:

Emotional Spectrum

Snyder, bu seride Emotional Spectrum’un zıttı olarak Invisible Spectrum, Invisible Emotional Spectrum veya Ultraviolet Spectrum ifadeleriyle görebileceğiniz konsepti kullanıyor. Bu da, saklı kalmış, gizli hislerden güç alan ayrı bir yapı olarak tanımlanıyor.

Life Force (Green, Red) – The Tear of Extinction (Drowned Earth Hikayesi)

“The Tear of Extinction, a dark mirror of life’s connection, a drive toward isolation and solipsism.”

DC Comics’te, özellikle Animal Man, Swamp Thing, Poison Ivy gibi karakterlerle özdeşleşen, tüm hayatı birbirine bağlayan bazı güçler var. The Green tüm dünya üzerindeki bitkisel hayatı, The Red ise tüm dünya üzerindeki hayvanları bir araya getiren önemli konseptler. Bunları da sitemizde detaylı olarak okumanız mümkün:

Yeşil, Kırmızı, Siyah ve Gri

JL serisinde, bu gücün zıttı olarak The Tear of Extinction yaratılıyor.

Tear of Extinction, biraz daha ilginç bir konsept. The Red, The Green ve benzeri konseptlerin en büyük özelliği, tüm hayatı, tüm varlıkları birbirine bağlayan kavramlar olmaları. Tear of Extinction ise, her şeyi birbirinden uzaklaştıran, izole eden, bireysel bir güç olarak dikkat çekiyor.

Bu kavramı, JL serisinin başlarında yaşanan ve Aquaman serisiyle kesişen The Drowned Earth serisinde daha yakından tanıyoruz.

Sphere of the Gods – Void Wind

“The Void Wind… an energy to end gods and snuff out magic.”

Biliyorsunuz, hem Marvel, hem de DC Evreni’nde hem özgün, hem de farklı kültürlerden ödünç alınmış “mitolojiler” kullanılıyor. Antik Yunan’a dayanan tanrılar, New Gods karakterleri, hatta kozmik olguları yansıtan karakterler sık sık karşımıza çıkıyor. Bunların gücünü aldığı ve içinde bulunduğu konsept, Sphere of the Gods olarak adlandırılıyor.

Justice League serisinde, bunun zıttı olarak tanrıları bile ortadan kaldırabilecek mistik bir güç olan Void Wind yaratılıyor.

Bu da, Justice League – Aquaman serileri arasında yaşanan The Drowned Earth crossover hikayesinde gördüğümüz unsurlardan.

The Collective Unconscious – The Black Apple

“The Black Apple, unlocked by discovering the universe’s most forbidden secrets.”

Marvel ve DC gibi süper kahraman evrenlerinde ortak olarak karşımıza çıkan özelliklerden bir başkası, başka insanların zihnini okumayı / kontrol etmeyi sağlayan telepati özelliği. The Collective Unconsious, yani “Toplu Bilinçaltı”, bu güce sahip olan karakterlerin güç kaynağı olarak açıklanıyor.

Bunun karşısında yer alan The Black Apple isimli özellik ise evrenin en karanlık sırlarına dayanıyor.

The Multiversal Superstructure – The Sixth Note

“The Sixth Note, unleashed upon the world when the impossible is glimpsed.”

Yukarıda DC Evreni’nin mitolojilerinden ve tanrılardan bahsettik… Ama çizgi romanlarda, bunlar ulaşılabilecek en üst noktayı yansıtmıyor. Her şeyin üzerinde yer alan, bu evrenin varlığını yöneten Monitor, Anti Monitor ve Snyder’ın Justice League yazarlık sürecinde bunlara eklenen Perpetua ve World Forger gibi karakterler de var.

The Dimensional Superstructure da, bunların gücünü aldığı yapı olarak tanımlanıyor. Bunun karşısına da, “imkansızlığa baktığınızda” sırlarını çözebileceğiniz Sixth Note kavramı yerleştiriliyor.

Yedinci Güç

Hem Perpetua’nın sembolünde, hem de seri içinde sık sık “yedi güç”ten bahsedilse de, seri içinde açık bir şekilde dile getirilen güçler yukarıdakiler.

Snyder’ın Justice League yazarlık döneminin son hikayesinden yola çıkıp, yedinci güç ve zıttını “İnanç – İnançsızlık” olarak tanımlayanlar var. Zira son sayılarda, dünyadaki tüm insanların Justice League yerine Luthor’un tarafını tutması, yani “kahramanlarına olan inançlarını kaybetmeleri” gibi bir denge büyük rol oynuyor. Ancak açıkça “isimlendirilen” güçlerle bu yedinci güç ne kadar aynı terazide değerlendirilebilir, bundan emin olmak zor.

Bu durumda, bu güç gerçekten inanç / inançsızlık gibi bir şey mi çıkacak, yoksa bu gücün doğası ile ilgili cevap bize Death Metal serisinde mi verilecek, bunu zaman gösterecek.

Death Metal #1 ve Ek Bilgiler

Dediğim gibi, bütün bu güçlerin dönüp dolaşıp bizi ulaştıracağı nokta Death Metal hikayesi.

Hatta, Death Metal’in birinci sayısının bize şimdiden bu güçlerin doğası ile ilgili daha fazla bilgi verdiğini söylemek bile mümkün. İlk sayıda, Wally West ile Wonder Woman arasında geçen konuşma var. Flash Forward serisi sonrasında DC Evreni’nde farklı bir kimlik kazanmış olan Wally’nin, bu güçleri sınıflandırma şekli kayda değer.

Death Metal #1 – Wally West “Crisis Energy” ve “Connective Forces” kavramlarını açıklıyor.

Wally’ye göre, DC Evreni’nde iki tür güç bulunuyor. Bir tarafta, Emotional Spectrum, Speed Force ve yukarıda listelediğimiz diğer “olumlu güçler” yer alıyor. Wally, bunları “Connective Forces” olarak adlandırıyor.

Bunların karşısında yer alan güçler de, yine Wally’nin ifadesi ile, “Crisis Energy” olarak tanımlanıyor. Yukarıdaki liste de göreceğiniz Still Force, Void Wind, 6th Note gibi özellikler, bu ikinci kavramın kapsamına giriyor. Üstelik, Wally bu listede yer almayan Anti – Life ve Chaos Magic gibi konseptleri de Crisis Energy kapsamında değerlendiriyor.

Tabi Crisis Energy olarak adlandırılan bu güçler hakkında öğrendiğimiz en önemli bilgi, bunların Perpetua tarafından DC Multiverse’ü yaratırken kullanılmış olması.

Normal şartlarda, tüm Multiverse yapılarının uyum içinde varolan olumlu güçler tarafından yaratılması gerekiyor. Varlığını sonsuza kadar korumak isteyen Perpetua ise, bunun tam zıttını yaparak, sürekli bir kriz içinde dönüp giden, farklı, benzersiz bir evren yaratıyor.

Güçler Hakkında Kısa Bir Yorum

Yazının buraya kadarki kısmında büyük ölçüde serilerle sınırlı kalarak temel bilgileri aktarmaya çalıştım. Bu son bölüm DC Evreni’nin yapısıyla ilgili bilgi içermiyor, fakat bazı noktaları biraz kişisel görüş de katarak aydınlatmakta fayda var.

Öncelikle, Snyder’ın böyle bir yapı oluşturma çabası bence takdire değer, ama gerçekten mantıklı bir sona ulaşması imkansız bir senaryo. DC Evreni’nde farklı dönemlerde, farklı serilerde gördüğümüz yapıların bu şekilde bir araya getirilmesi, her şeyin mantıklı bir açıklamaya ulaşması gerçekten çok, çok zor.

Bunun güzel bir örneği, evrenin yapısını oluşturan yedi temel güçten bahsedip, ortaya çıktığı günden beri DC Evreni’nde büyük bir rol oynayan Anti-Life meselesini dışarıda bırakmak. Bu bir sorun değil, Anti – Life’ın bu yapı içinde bir yerinin olmaması da makul bir durum. Ama daha sonra gidip Death Metal’de bunu da bir Crisis Energy olarak sayınca, o zaman zaten bu yedi güce dayanan yapı büyük ölçüde anlamını yitirmiş oluyor.

Joshua Williamson’un Flash serisi de bir başka nokta. Still Force ve Speed Force gibi bir yapının yaratılması tamam, ama daha sonradan ortaya çıkan Strength Force ve Sage Force gibi olguların bu yapı içinde değerlendirilmemesi, okuyucular açısından kafa karıştırıcı bir durum.

Özetle, bu güçlerin varlığı şu anda DC Evreni açısından çok önemli olsa da, bunlar çok somut bir şekilde inşa edilmiş, soru işareti bırakmayacak şekilde oluşturulmuş bir yapı içinde değiller.

Tabi, yazının başında ifade ettiğim gibi, anlatılan hikayenin henüz bitmediğini de söylemek gerekiyor. Bazı soru işaretlerinin bilinçli olarak bırakılmış olması da muhtemel. Bu nedenle, bu güçleri incelerken bunların çok da somut bir şekilde yaratılmadığını ve ana hikayenin henüz tamamlanmadığını hatırlamak çok önemli.