DC Comics Yazıları - DC Tarihi

Doomsday Clock – DC Tarihi

DC Comics’in 2017 yılının ilk aylarında başlayan ve ancak 2020’ye sayılı günler kala tamamlanabilen büyük hikayesi Doomsday Clock, DC Evreni açısından çok ciddi etkilere sahip bir seri oldu.

DC Tarihi kapsamındaki bu yazıda, Doomsday Clock’un DC Comics evreni üzerindeki etkilerini kısaca özetlemeye çalışacağız.

Doomsday Clock, yaygın olarak DC Comics ile Watchmen evrenlerini bir araya getiren seri olarak tanınıyor. Bu yazıda, Doomsday Clock’un DC Evreni üzerindeki önemli etkilerine yoğunlaşıyoruz. Bir çizgi roman olarak Doomsday Clock hakkında biraz daha kapsamlı bir yazı önümüzdeki günlerde yayında olacak.

Yazının Kapsamı

Serinin karmaşık doğası nedeniyle, bu oldukça uzun bir yazı olacak.

Eğer New 52 – Rebirth süreçleri ve DC Comics’in sıfırlandığı hikayeler hakkında bilgi sahibiyseniz, doğrudan buradan başlayabilirsiniz:

DC Sıfırlamaları ve New 52 – Rebirth Özetlerini Atla

Eğer bunun yanı sıra, Watchmen’in genel kurgusuna ve gidişatına da hakimseniz, doğrudan buradan başlayabilirsiniz:

DC Sıfırlamaları, New 52 – Rebirth Özetleri ve Watchmen Hatırlatma Bölümlerini Atla

DC Comics’in Evren Yapısı

Doomsday Clock’un etkilerini ve Watchmen’i DC Evreni’ne nasıl dahil ettiğini tam olarak anlamak için, ilk olarak DC Comics’in evren yapısı ve bu yapının 2010’lu yıllardaki durumu hakkında bazı şeyler söylemek gerekiyor.

Marvel ve DC Evrenleri’nin farklı ölçülerde sinemaya da aktarılması ile, artık herkes “paylaşılan evren” ifadesinin anlamını az çok biliyor.

Çizgi roman okurlarının belki biraz daha tecrübeli olabileceği konu, zaman geçtikçe ve hikaye sayısı arttıkça, bu evrenlerin, multi-evrenlerin ve daha fazlasının ne kadar karmaşık hale gelebileceği konusu. Şu ana kadar Marvel’ın sinema evreni bile bu noktaya gelmiş değil, ama bir noktadan sonra bu tarz paylaşılan evrenlerde olayları basitleştirmek, hikayeleri güncellemek ve yenilemek gerekiyor.

Marvel ve DC Comics’in bu sorunu çözmek için kullandıkları farklı yaklaşımlar var.

DC Comics: Sıfırlamalar Tarihi ve DC Comics’in Crisis Hikayeleri yazılarından daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi, DC’nin bu soruna yaklaşımı temel olarak evrenlerini sıfırlamaktan veya büyük çaplı, kozmik hikayelerle evrenlerine rötuşlar yapmaktan geçiyor. Crisis on Infinite Earths ve Flashpoint gibi hikayeler evreni sıfırlayan hikayeler; Infinite Crisis ve Rebirth gibi süreçler ise rötuşlar yapan örnekler olarak gösterilebilir.

Bu açıdan, DC Comics’in evren yapısı aslında bir döngü olarak incelenebilir: Hikayeler başlıyor, ilerliyor, paralel evrenler yaratılıyor, giderek karmaşık hale getiriliyor, daha sonra her şey sıfırlanıyor ve basit bir yapıyla yeniden başlatılıyor. Bu yeni yapı başta oldukça basit bir şekilde ilerliyor, sonra yine karmaşık hale gelmeye başlıyor ve tekrar sıfırlanıyor…

Elbette, bu iki – üç yılda bir olan bir şey değil. Bütün bu döngünün oluşması ve kendisini bulması çok daha uzun sürüyor.

2010’lu Yılların DC Evreni: New 52 ve Rebirth

Bütün bu konularla ilgili daha kapsamlı bilgileri, yukarıdaki yazılardan ve DC Tarihi kapsamındaki diğer makalelerden inceleyebilirsiniz. Doomsday Clock’u takip edebilmek ve bu serinin önemini anlamak için ise, Flashpoint hikayesini, New 52 dönemini ve Rebirth sürecini yakından tanımak yeterli.

2011 yılında yayımlanan Flashpoint hikayesi, DC Comics’in evrenini sıfırlayan bir hikaye. Bu hikaye ile birlikte, DC Comics yeni bir evren ve Multiverse yapısı oluşturuyor – ve bundan önceki tüm hikayelerini, bundan önceki tüm gerçekliklerini yok sayıyor. Bir başka deyişle, DC Comics’in güncel hikayesi Flashpoint hikayesi ve bunu takip eden New 52 serileri ile başlıyor.

Yıllar ilerledikçe, Flashpoint ile başlayan ve daha önceki her şeyi ortadan kaldıran bu sürecin, aslında her şeyi ortadan kaldırmamış olabileceği ile ilgili ipuçları da karşımıza çıkmaya başlıyor. Multiversity ve Convergence serileri de bunun iyi örnekleri.

2016’da başlayan Rebirth süreci ise, New 52 ile yaratılan dünyada bazı değişiklikler yapıyor ve daha önceki gerçekliklerden bazı karakterleri, örneğin devamlılıktan silinmiş olması gereken Wally West ve Superman’i geri getiriyor. Rebirth Neleri Değiştirdi? başlıklı yazımızdan daha detaylı okuyabileceğiniz gibi, Rebirth’ün bu yeni dünya üzerinde önemli etkileri var.

Gelelim bütün bu konuların Doomsday Clock hikayesi ile bağlantılarına…

New 52 döneminin önemli karakterlerinden Pandora’nın ölümü – ölüm şekli Dr. Manhattan’ı hatırlatıyor.

Özellikle Rebirth sürecinden itibaren, evren üzerindeki bu sıfırlamaların, “silinmiş olması gereken karakterlerin” geri getirilmesinin ve daha fazlasının arkasında gizemli birisinin olduğu yönünde ipuçları veriliyor. Özellikle Rebirth sürecini başlatan sayı ve Batman – Flash serilerinde anlatılan The Button hikayesi ile, bunun Watchmen’den tanıdığımız Dr. Manhattan olduğu ima ediliyor.

On iki sayılık Doomsday Clock hikayesi de, bu durumu açık ve net olarak ortaya koyuyor ve Dr. Manhattan’ı son yıllarda evreni şekillendiren önemli bir figür olarak DC Evreni’ne dahil ediyor.

Watchmen’i Hatırlamak

Doomsday Clock’ta anlatılan hikayenin iki önemli boyutu var.

Bunlardan birincisi, Watchmen‘de anlatılan hikayeden sonra bu evrende işlerin nasıl geliştiği ile ilgili.

Dilerseniz, önce Watchmen’in çok, çok kısa bir özeti ile başlayalım. Watchmen’in ana hikayesine hakimseniz, aşağıdaki bölümü gönül rahatlığıyla atlayabilirsiniz.

Watchmen’in Çok Kısa Bir Özeti

Watchmen — büyük çoğunluğu “süper güçlere” sahip olmasa da — kostümlü kahramanların gerçek olduğu bir dünyayı konu alıyor. Bunlar içinde gerçekten süper güçlere sahip olan tek karakter olarak, ters giden bir deney sonucunda neredeyse her şeyi yapabilme gücünü kazanan Dr. Manhattan dikkat çekiyor.

Süper kahramanların varlığı dışında, 1980’li yıllarda ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki çekişme bu dünyada da yaşanıyor ve herkes her an patlak verebilecek bir nükleer savaş korkusuyla hayatını sürdürüyor. Bu yazıda bahsettiğimiz Doomsday Clock serisine ismini de veren ikonik saat, nükleer felaketi sembolize eden 12’ye doğru adım adım ilerliyor.

Bu dünyanın en zeki adamı olan Adrian Veidt, dünyayı nükleer savaştan kurtarcak korkunç bir plan yapıyor. Sahte bir uzaylı saldırısı düzenlemeyi ve tüm dünyayı birleştirmeyi amaçlayan Veidt’in – kod adıyla Ozymandias’ın planı, son anda Dr. Manhattan’ın da dahil olduğu küçük bir kahraman grubu tarafından keşfediliyor. Fakat, Dr. Manhattan bu planı onaylıyor ve Veidt’ın amacına ulaşmasına izin veriyor. Sahte bir uzaylı saldırısıyla çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine sebep olan Ozymandias, her şeye rağmen dünyayı ortak bir tehdide karşı birleştirmeyi ve nükleer savaş tehdidini ortadan kaldırmayı başarıyor.

Ozymandias’ın planının sonucu

Planın son aşamasında serinin ana karakterlerinden biri olarak tanımlayabileceğimiz Rorschach’i öldürerek Veidt’ın sırrını koruyan Dr. Manhattan ise, insanlara ve dünyevi olaylara karşı büyük bir kayıtsızlıkla farklı galaksileri incelemek için gezegeni terk ediyor.

Watchmen pek çok kaynak tarafından yazılmış en iyi çizgi / grafik romanlardan bir tanesi olarak gösteriliyor. Bu kadar kısa bir özetin Watchmen’in sadece olay örgüsünü bile sağlıklı bir şekilde aktarması mümkün değil, ama Doomsday Clock’u anlamak için bu kadar hatırlatma yeterli.

“Watchmen Evreni’nin” Devamı

Doomsday Clock, çeşitli kaynaklar tarafından Watchmen’in devamı olarak nitelendirilmiş olsa da, aslında bu evrene ve bu evrende yaşananlara fazla yoğunlaşmıyor. Yine de, bu seride Watchmen evreni ile ilgili bazı bilgilere erişiyoruz:

1 – Ozymandias’ın planının başarısına rağmen, Doomsday Clock bize onun aslında uzun vadede başarısız olduğunu gösteriyor.

Watchmen dünyası, bu seride karşımıza savaş içinde, oldukça olumsuz bir dünya olarak çıkıyor. Bu nedenle, Ozymandias yeni bir plan yapmaya koyuluyor ve Dr. Manhattan’ı yeniden bulmaya çalışıyor.

2 – Watchmen’in sonunda hayatını kaybeden Rorschach’ın kostümünü ve adını kullanan yeni bir karakter karşımıza çıkıyor. Reggie Long isimli bu karakter, seri içinde Rorschach ile ilgili pek çok şey öğrenip onun adını yaşatmaktan vazgeçiyor, ama finalde bu maskeye ve isme yeni ve daha pozitif bir anlam kazandırmak için kostümü giymeye devam etme kararı alıyor.

3 – Watchmen’in başında, belki de en tanıdık sahnelerden bir tanesinde ölümünü gördüğümüz Comedian da bu seride de rol oynuyor. Evrenlere yaptığı pek çok müdahaleden birinde, Dr. Manhattan onu camdan düşüş anında DC Evreni’ne getiriyor, ama serinin finalinde aynı noktaya geri bırakıyor. Dolayısıyla Comedian bu seride rol oynamış olsa da işin sonunda ölü kalıyor.

4 – Serinin yaratıcı ekibi Geoff Johns ve Gary Frank, bize Watchmen dünyasından iki yeni karakter tanıtıyor. Aşağıdaki görselde görebileceğiniz Marionette ve Mime kod adlı bu iki karakter, serinin sonunda DC Evreni’nde kalıyor. Bu özetin kapsamı için tek bilmeniz gereken şey, bunların aslında “kötü adamlar” olarak karşımıza çıkan, ama asıl amaçları çocukları ile bir araya gelmek olan kişiler oldukları gerçeği. Sadece bir oğulları olduğunu hatırlasanız bile yeterli.

5 – Dr. Manhattan’ın, dünyayı terk ettikten bir süre sonra, bir şekilde DC Evreni’ne geldiği anlaşılıyor. Dr. Manhattan bu evreni gözlemlerken, yavaş yavaş Superman ile takıntılı hale gelip onu farklı koşullarda izleyebilmek için bu evrene müdahalelerde bulunmaya başlıyor.

Bu son nokta, bizi Watchmen dünyasının finalinden, DC Evreni’ne getiriyor – ancak son bölümde Watchmen dünyası ile ilgili iki önemli detay daha var.

DC Evreni’nin Geleceği

Bu detaylara geçmeden, yukarıdaki son maddenin asıl anlamını değerlendirmek gerekiyor. İşin DC Tarihi açısından asıl önemi burada saklı.

Watchmen’in sonunda dünyayı terk eden Dr. Manhattan, DC Evreni’ne geldikten sonra Superman’i incelemeye ve onun neden her şeyin merkezinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Hatta, bunu “anlamaya çalışmakla” kalmayıp, farklı koşullarda Superman’in nasıl davranacağını görebilmek için evrene müdahalelerde bulunmaya başlıyor.

Bunu anlatmanın en kolay yolu bir deneye benzetmek olabilir. Superman’in yaptığı kahramanlıkları keşfettikten sonra, Dr. Manhattan bunun farklı koşullar altında da mümkün olup olmayacağını görmeye çalışıyor. Suyun yüz derecede kaynadığından emin olmak için; bu deneyi metal kaplarda, cam kaplarda, farklı yüksekliklerde, farklı ısı kaynaklarıyla, vs. değerlendirmek gibi, Superman’in hayatında çeşitli etkenleri değiştiriyor ve bu değişkenlerle birlikte onun hala Superman olup olmadığını görmeyi deniyor.

Tabi gerçekliğin yapısını değiştirecek kadar güçlü bir varlık olarak, Dr. Manhattan’ın tüm bu yaptıkları DC Evreni’nin gerçekliğini de ciddi şekilde değiştiriyor.

Bir örnek üzerinden, asıl sonuca ulaşalım.

*Crisis on Infinite Earths sonrasında yaratılan DC Evreni’nde, Justice Society of America ile Justice League of America birbirlerini takip eden oluşumlar olarak kullanılır. Sandman, Hourman, Starman gibi üyeleri olan JSA ekibi, 1930’lu – 40’lı yıllarda süper kahramanlık yapar, JLA üyeleri ise süper kahramanların bir sonraki neslini temsil eder.

New 52 ile birlikte yaratılan DC Evreni’nde ise JLA’nın yaklaşık beş yıllık bir geçmişi vardır, JSA ise bu düzende yer almaz.

Bu serinin farklı sahnelerinde, Dr. Manhattan’ın JSA’nın oluşumunu engelleyecek bazı düzenlemeler yaptığı ve böylece, kendisinden önce, ona ilham verecek bir grup süper kahraman olmadan da Superman olarak mücadele edip etmeyeceğini görmeye çalıştığı anlaşılıyor. New 52 Evreni’nde JSA ekibinin olmamasının sebebi de bu şekilde açıklanmış oluyor. Bu da bizi asıl sonuca getiriyor.

Doomsday Clock’un 2010’lu yıllardan beri devam etmekte olan DC Evreni için verdiği temel mesaj şu: New 52 sürecinde ve Rebirth döneminde DC Evreni’nde gördüğümüz sıfırlanmalar, yenilenmeler, rötuşlar ve etkiler, Dr. Manhattan’ın Superman’i anlamak için yaptığı bu değişikliklerin eseri.

Doomsday Clock’un DC Evreni ile ilgili açığa çıkarttığı en büyük sır bu oluyor: Dr. Manhattan, Flashpoint sürecinin sonundan beri, DC Evreni’nin şekillenmesinin arkasındaki en büyük etken.

Bütün bu deneyler, Dr. Manhattan’ın farklı gerçeklikleri tek tek incelemesini sağlıyor. Manhattan, sonuç olarak bu evrenin sürekli olarak Superman etrafında şekillenen, onu ve onun etrafındaki hikayeleri bir araya getiren, sabit değil, “akan” bir evren yapısı olduğunu anlıyor ve içinde bulunduğu düzeni bir Metaverse olarak tanımlıyor.

Sağlam DC Comics hayranları için, bu yıllardır ortaya atılan Hypertime kavramının “hikayeler”e odaklanan bir yorumlanması olarak da okunabilir, ancak bu kavram bu şekilde ilk kez Doomsday Clock’ta kullanılıyor.

Doomsday Clock’un okuyuculara sunduğu en büyük sır, New 52 ve Rebirth evrenlerinin Dr. Manhattan’ın eseri olması ile ilgili. Tabi DC Tarihi gibi bir özel dosya açısından, serinin bizi ulaştırdığı nokta da çok önemli.

 Finalin Niteliği ve Yeni Başlangıç

Birkaç kez ifade ettiğim gibi, Dr. Manhattan bütün bu değişiklikleri iyilik / kötülük olsun diye değil, sadece merakı sebebiyle yapıyor. Onun tek görmeye çalıştığı şey, değişen koşullar altında, Superman’in nasıl var olacağı meselesi.

Bu açıdan, Dr. Manhattan “eylemsizlik” ve “kayıtsızlık” kavramlarıyla tanımlanacak bir şekilde hareket ediyor. Yaptığı değişikliklerin gerçek insanları etkilemesini düşünmeyen, neredeyse sınırsız gücüyle yapabileceği iyiliklerin hiçbirisini yapmayan Dr. Manhattan, yalnızca Superman’i izlemekle yetiniyor.

Tabi bu da, her şeye karşı bir kayıtsızlıkla hareket eden Dr. Manhattan ile, sürekli yapabileceği her şeyi yapmaya çalışan, kendisini insanlığa adayan Superman ile bariz bir zıtlık yaratıyor.

Serinin başından itibaren, Dr. Manhattan’ın sürekli olarak gündeme getirdiği önemli bir detay var.

Dr. Manhattan’ın temel özelliklerinden bir tanesi, farklı zamanları ve gelecekleri bir arada deneyimleme özelliği – bu sayede, Manhattan farklı noktalarda, farklı gerçekliklerde Superman’in nasıl ortaya çıktığını, nasıl davrandığını, neler yaptığını görüyor – ancak bir noktada, gördüğü her şey sona eriyor.

Burası, serinin anahtar noktalarından bir tanesi. Normal şartlarda geleceği görebilmesi gereken Dr. Manhattan, Superman’in kendisine doğru bir yumruk savurduğu anın ötesini göremiyor. Buradan da, seri boyunca tekrarlayan bir motif olarak karşımıza çıkan şu sonuca ulaşıyor: Bu yumrukla birlikte, ya Superman kendisini öldürecek, ya da kendisi her şeyi yok edecek.

Tahmin edebileceğiniz gibi, bu nokta serinin on ikinci, yani son sayısında işleniyor – fakat Dr. Manhattan’ın beklediği gibi değil.

On ikinci sayıya geldiğimizde, yıllardır izlediği Superman ile karşı karşıya gelen Dr. Manhattan, onunla kısa bir konuşma yaşıyor. Bu konuşmanın sonucunda, “Dr. Manhattan’ın kayıtsızlığı” ile “Superman’in iyimserliği ve umudu” karşı karşıya geliyor, ve…

Sonuç olarak Superman’in iyimserliği kazanıyor. Superman ile karşı karşıya geldiğinde, Dr. Manhattan onun yaptıklarından ilham alıyor ve DC Evreni üzerinde yaptığı değişiklikleri geri almaya başlıyor. Serinin başından beri gördüğü “hiçliğin”, Superman’in onu öldürmesi veya Dr. Manhattan’ın her şeyi yok etmesi değil, onun evreni kendi müdahalelerinden bağımsız olarak “yeniden başlatması” olduğu anlaşılıyor.

Bu yeniden başlatmayla birlikte, birlikte New 52’nun öncesindeki her şeyi geçersiz sayması meselesi geri çevrilmiş oluyor. Dr. Manhattan’ın bu müdahalesiyle, JSA’nın varlığından Legion of Super – Heroes’a kadar her şey geri getiriliyor ve ana evrenin bir parçası olmayı sürdürüyor.

Bunun ötesinde, her şeyin “hikayelerle” alakalı olması fikri ile doğru orantılı olarak Multiverse içindeki tüm paralel evrenler de yeniden geçerli sayılıyor. Daha önce ortadan kaldırılan paralel evrenler, alternatif hikayeler ve daha fazlası, güncel ve geçerli dünyalar olarak Multiverse içindeki yerlerini alıyor. Öyle ki, Dr. Manhattan’ın Rebirth müdalesi öncesindeki New 52 evreni bile, Earth-52 olarak, yeniden devamlılığa katılıyor. Bu, Rebirth ile birlikte yok edilen New 52 Superman‘in de tekrar hayata döndürülmesi demek.

Serinin ve DC Comics’in bütün bu süreç için kullandığı slogan, The past and the future are free, “gelecek ve geçmiş artık özgür” şeklinde.

Doomsday Clock’un on ikinci sayısı, DC Evreni’nin ilerleyen yıllarda yaşayacağı “olası” hikayelerden de bazı kesitler sunuyor. Hatta okurları ciddi anlamda heyecanlandıran bir Marvel göndermesi bile var:

Tabi bunları DC’nin ileride mutlaka yayınlayacağı hikayeler olarak okumamak lazım. Şu anda bu hikayeler planlanıyor olsa bile (ki çok gerçekçi değil) Doomsday Clock’un kendisi yayın periyotlarının ve planların nasıl değişebileceğini net olarak gösteren bir seri.

Peki ya Watchmen dünyası?

Bu hikayeden sonra Watchmen karakterleri DC Evreni’nde veya çoklu-evreninde önemli bir rol oynayacak mı, karakterler farklı şekillerde değerlendirilecek mi veya bu evrende geçen yeni hikayeler anlatılacak mı, bunu söylemek için erken. Fakat Watchmen dünyası ile ilgili iki kritik gelişme gösteriliyor.

Dr. Manhattan, Superman’in yaptıklarından “ilham alarak” kendi dünyası için bir şeyler yapmaya karar verdikten sonra Mime ile Marionette’ın oğlunu belli bir yaşa kadar kendisi yetiştirip, bir noktada güçlerini ona vererek ortadan kayboluyor.

Bundan sonra, “Clark” adını verdiği bu çocuk Watchmen’in en iyi niyetli karakterleri olarak gösterebileceğimiz Nite Owl ile Silk Spectre tarafından evlat ediniliyor. Bir anlamda, artık Watchmen dünyasında da bir “Superman” yaratılmış oluyor.

Ama “iyi” yönünde bir gelişme olduğu gibi, “kötü” yönde de bir gelişme var. Hem Watchmen hikayesinde, hem de bu hikayede yaptıklarının cezasını çekmesi için ev hapsinde tutulan Adrian Veidt, genç bir kız için idol haline geliyor. Ozymandias ile takıntılı olan ve kendisine Nostalgia adını veren bu karakter, Ozymandias’ın kedisi Bubastis’in bir benzerini de ele geçirmeyi başarıyor.

Bütün bunlar, Watchmen dünyasında veya bu dünyadan yola çıkılarak yaratılabilecek yeni hikayelerin çıkış noktaları olabilir.

Yukarıdaki panel, Doomsday Clock’un DC Evreni’nde yarattığı büyük değişikliğin güzel bir özeti.

Bütün bunları tam olarak nasıl okuyup, değerlendirmek gerekiyor? Paylaştığım bunca bilgiden sorna, aslında mesele basit: 2019’un son günlerinde yayımlanan Doomsday Clock ile birlikte, 2011’de başlayan New 52 evreninin daha önceki DC devamlılıklarını ortadan kaldırması meselesi sona ermiş durumda. Bu hikayeyle birlikte, DC Evreni’nin tüm evrenleri yeniden geçerli sayılıyor.

Bu açıklamayı da, iki şekilde sadeleştirmek lazım.

Birincisi, New 52 ve Rebirth süreçlerinin önemli bir boyutu değiştirilmiş olsa da, bu süreçlerin önemlerini kaybettiğini söylemek mümkün değil. Günlük olarak okuyacağınız DC Comics çizgi romanları, hala New 52 – Rebirth ile yaratılan evrende geçecek ve yakın gelecekte okuyacağımız ana hikayeler de hep bu evrenin hikayeleri olacak. Bu açıdan bir değişiklik yok.

Ama, DC Comics’in yayımladığı paralel evren hikayelerinde, Multiverse’ü konu alan kozmik hikayelerde, büyük çaplı Crisis hikayelerinde, artık bütün bu evrenler kullanılabilecek. Dolayısıyla, gelecek büyük hikayeleri anlamak için, Doomsday Clock’ta yaşanan bu gelişmelere hakim olmak oldukça önemli.