Türk Çizgi Romanları

Sarmaşık (Yekta Kopan – Levent Gönenç)

2020’de Türkiye’de yayımlanan yerli çizgi romanlar içinde en çok dikkat çekenlerden biri, Yekta Kopan‘ın yazıp Levent Gönenç‘in çizdiği Sarmaşık oldu.

Hem Can Yayınları gibi önemli bir yayınevinden çıkması, hem Yekta Kopan gibi tanınan ve edebiyat alanında önemli işler yapmış biri tarafından yazılması, hem de Levent Gönenç’in daha önceden hazırladığı “Zamanın Çizgili Tarihi” nedeniyle, Sarmaşık’ın ilgi çekmesi ve genel olarak merak uyandırması çok şaşırtıcı bir durum değil.

Fakat internette gördüğüm kadarıyla, özellikle biraz daha çizgi roman odaklı platformlarda eserle ilgili bazı kafa karışıklıkları ve soru işaretleri de ortaya çıktı.

Ben de bu yazıyla hem Sarmaşık hakkındaki soru işaretlerini biraz netleştirmek, hem de arkasındaki isimler nedeniyle hakkında çeşitli yazılar okumanızın muhtemel olduğu Sarmaşık’a, AltEvren dışında pek bir yerde okumayacağınız bir açıdan — yani tamamen “çizgi roman” açısından — yaklaşan kısa bir yazı hazırlamak istedim.

Yazının Uzunluğu…



AltEvren’de genellikle çizgi romanları kapsamlı bir şekilde ele alan, derin yazılar yazmaya çalışıyoruz. Bunun bir sonucu olarak, sitemizdeki içerik internet standartlarına göre “uzun” kabul edilebilecek metinlerden oluşuyor.

Şu anda okumakta olduğunuz yazı, sitemiz standartları dahilinde bile uzun bir yazı.

Sarmaşık ile ilgili kısa bir tanıtım için, yazının bu kısmına göz atabilir ve incelemenin en altındaki bölümden biraz daha hızlı bir şekilde bilgi alabilirsiniz.

Sarmaşık’ın Arka Planı

Çeşitli platformlarda Sarmaşık ile ilgili sorulduğunu gördüğüm iki soru, bunun gerçek anlamda bir çizgi roman olup olmadığı ve eserin daha önce yayımlanmış bir hikayeden uyarlanıp uyarlanmadığı yönünde.

Normal şartlarda çizgi roman yayımlamayan yayınevleri bu etiket ile bir kitap çıkarttığında veya çizgi romanla özdeşleştirilmeyen bir isim bir çizgi romanın kapağında karşımıza çıktığında, söz konusu eser bazen okurların beklentilerinden farklı bir yapıda olabiliyor. 

Sarmaşık da, Yekta Kopan’ın yazdığı ve Can Yayınları’nın yayımladığı bir çizgi roman olarak, bu kriterlerin ikisini de karşılıyor. O yüzden yazıya başlamadan, buradaki durumu netleştirmek faydalı olabilir. 

Öncelikle, Sarmaşık’ta “çizgi roman” açısından sıra dışı bir durum yok. Bu herkes tarafından kabul edilecek anlamıyla bir çizgi roman, çizimlerle süslenmiş bir yeniden baskı veya birkaç çizim içeren bir öykü falan değil.

Ancak, bu Sarmaşık’ın “sıfırdan” üretilmiş, doğrudan çizgi roman olarak yazılmış bir eser olduğu anlamına da gelmiyor. Yüz altmış sayfalık kitap, Yekta Kopan’ın 2009 yılında yayımlanan hikaye kitabı Bir de Baktım Yoksun‘da yer alan Sarmaşık’ın bir çizgi roman olarak yeniden yorumlanmış hali.

Bu da Sarmaşık’ı yalnızca bir çizgi roman olarak değil, aynı zamanda bir “uyarlama” olarak kategorize etme imkanını yaratıyor.

Siteyi uzun yıllardır takip edenlerin bildiği gibi, uyarlama konusu benim çok olumlu yaklaştığım bir konu değil. Herhangi bir mecrada üretilmiş bir eserin, bir başka mecraya aynı şekilde aktarılması sıkıntılı sonuçlar oluşturabiliyor. 

Bir uyarlamanın gerçek anlamda kaliteli olabilmesi için, orijinal “konumundan” alınıp, anlatının özü korunarak yeni bir mecrada sıfırdan yaratılması gerekiyor. Bunun benim için “İşte budur!” denilebilecek örneği, yayımlanmasının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen David Mazzucchelli’nin City of Glass uyarlaması, ama bu konuyu burada daha fazla uzatmak istemiyorum, zira meraklısı için daha kapsamlı bir tartışma yazısı sitemizde mevcut.

Bütün bunları bir arada düşündüğünüzde, Sarmaşık ile ilgili incelenebilecek pek çok boyut var. Genel olarak bir hikaye yazarı olarak tanıdığımız Yekta Kopan’ın bu sefer karşımıza bir çizgi roman yazarı olarak çıkması, Zamanın Çizgili Tarihi ile “çizgi günlük” gibi bir konsepti hayata geçirmiş olan Levent Gönenç’in bu sefer tam anlamıyla bir çizgi roman hazırlamış olması ve tabi kendi içinde başarılı bir hikaye olarak değerlendirebileceğimiz Sarmaşık’ın, bir çizgi roman olarak yeniden yaratılması… Bunların her biri üzerine ayrı ayrı yazılar yazılabilecek konular.

Ben üstünkörü de olsa bu konuların hepsine değineceğim, ama derinlere girmeden önce çizgi romanın ele aldığı konuyu kısaca da olsa paylaşmak, deyim yerindeyse Sarmaşık’ın temel bir tanıtımını yapmak faydalı olabilir.

Sarmaşık: Kediler, İlişkiler, Babalar ve Oğullar

spoiler
Sarmaşık, olay örgüsüne dayanan, yani sizi anlattığı hikayenin gidişatıyla yakalayacak bir çizgi roman değil. Bu nedenle hikayenin temel gidişatını bilmek, henüz çizgi romanı okumadıysanız gerçek anlamda bir spoiler etkisi yaratmayacaktır. Yine de, eğer çizgi romanın konusu ile ilgili hiçbir şey bilmek istemiyorsanız, tabi ki bu bölümü atlayabilirsiniz.

Sarmaşık’ın genel gidişatı, büyük ölçüde basit bir yapıya dayanıyor.

Hikayenin merkezinde, bir yayınevinde serbest olarak çevirmenlik yapan ve kendisi de bir yazar olan isimsiz bir ana karakter var. Hikayenin ilk sayfalarında, onu mahallenin kedisi Goncagül’ü ararken buluyoruz.

Daha ilk sayfalardan, ana karakterimizin Goncagül’ü aramasında bir hayvanseverlik duygusundan öte bir şeyler olduğu hissediliyor. Eşi Melek ile bulup bir süre evde besledikleri, sağlığına kavuştuktan sonra da bütün mahallenin birlikte baktığı Goncagül’ü arama serüveni, onu mahallenin önemli sembollerinden eski “Yeşil Ev”in bahçesine götürüyor. Fakat burada – bir an için Goncagül’ü görse de – aslında beklediğinden çok farklı bir şeyle, bir süre önce hayatını kaybetmiş olan babası ile karşılaşıyor.

Zannediyorum hikayenin bu noktadan sonra ele aldığı temayı, biraz klişe olsa da, bir baba – oğul hesaplaşması olarak tanımlamak yanlış olmaz. Goncagül’ü ararken babasıyla yüz yüze gelen ve büyük bir şok yaşayan ana karakterimiz, kendisi de bir yazar olan babasının bu şaşkınlığa verdiği iğneleyici cevaplardan sonra onunla uzun bir konuşma yaşıyor – ve konuşma ilerledikçe, ikilinin sıkıntılı ilişkisinin farklı boyutları da ortaya çıkmaya başlıyor.

Burada yakalanabilecek ve üzerinde düşünülebilecek konular zaten çizgi romanın asıl ilgi çekici noktası – o yüzden bunları okumayı size bırakıyorum; ama sonuçta, iş baba – oğul arasındaki ilişkinin kırılma noktasına, babanın annesiyle yaşadığı mutsuz evliliğe bağlanıyor. Buradan da, tüm farklılıklarına rağmen belli noktalarda birbirlerine benzeyen baba – oğul arasında son bir paralelliğe, ana karakterimizin de Melek ile ilişkisinde başarısız olmasına ulaşıyor. Büyük ölçüde kendi isteğinin dışında olduğunu sezdiğimiz bir şekilde, merkezdeki karakterimiz Melek ile boşanma sürecinin son aşamalarına gelmiş durumda.

Hikaye, ana karakterimizin babasıyla yaşadığı — daha doğrusu hayal ettiği— konuşmanın etkileriyle bitiyor. “Babasının cesaretlendirmesi” ile bir kez daha yazmaya başlayan yazarımız, hem babası ile yaşadığı sıkıntılı ilişkiyi, hem de Melek ile biten evliliğini kabullenmeye, en azından bunları değiştiremeyeceğini anlamaya başlıyor.

Sarmaşık: Hikaye ve Çizgi Roman

İşin biraz daha “teknik” inceleme kısmına geçmeden, Sarmaşık’ı okurken konsantre olmaktan kendimi alamadığım bazı noktalar olduğunu vurgulamakta fayda görüyorum. Benim için bir mecradan diğerine uyarlanan hikayeler veya farklı bir alanda tanıdığımız bir yazarın, çizgi roman alanında bir şeyler üretmesi oldukça ilginç konular.

Bu nedenle benim okuma deneyimim Sarmaşık’ın bir çizgi roman olarak nasıl (yeniden) ele alındığında, hikaye olan Sarmaşık’taki anlatının, çizgi roman olan Sarmaşık’taki görsel anlatıya nasıl dönüştürüldüğüne yoğunlaşıyor. Bu açıdan, belki de asıl ilgimi çeken konu, Levent Gönenç’in bu farklı mecrada aynı hikayeyi nasıl yeniden canlandırdığı meselesi.

Sarmaşık’ın bir uyarlama olması üzerinde durmuştum – şimdi bunu biraz daha detaylandırabilir ve Sarmaşık’ın yalnızca bir uyarlama değil, büyük ölçüde “sadık” bir uyarlama olduğunu söyleyebilirim. 

Çizgi romanın yaratıcı ekibi, Sarmaşık hikayesinde çok ufak değişiklikler yaparak, aynı akışı bir kez daha oluşturuyor. Bir başka deyişle, çizgi roman ve hikayeyi bir arada ele aldığınızda (veya, benim yaptığım gibi, ikisini birbiri ardına okuduğunuzda) büyük ölçüde aynı kurguyu iki kere takip etmiş oluyorsunuz.

Bu, arada irili – ufaklı bazı değişiklikler olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin yukarıdaki sayfayı açan cümle, hikaye içinde şu şekilde yazılmış:

Gündelik sayılabilecek, biraz şaşırıp sonra unutulacak bir olayı gereğinden fazla büyütüyordum belki de.

Bu ufak bir değişiklik, ama bize hikayeden çizgi romana uyarlanma aşamasında bazı düzenlemeler yapıldığını, hikayedeki bazı cümlelerin üzerinden geçildiğini, yani metin anlamında da değişen bir şeyler olduğunu gösteriyor.

Çizgi romanda bunun dışında değişiklikler de var. Hikayede çizgi romanın yüz sekizinci sayfasına tekabül eden şu bölümde dışarıda bırakılan bir “rüzgar” sahnesi var – çizgi romanda “Kimse mutlu değildi” kısmından sonraki geçiş için yalnızca ikilinin bankta oturduğu panel kullanılmış, hikayede ise o anda esen bir rüzgarla beraber İstanbul’un farklı yerlerinde yaşananlardan bir kesit sunuluyor, belki de çizgi roman için gereksiz görülmüş.

Yine hikayede yer alıp çizgi romanda kullanılmayan bölümlerden bir tanesi, Melek ile boşanma konusunun açılmasından sonra, aşağıda gördüğünüz panelden sonra geliyor. 

Hikayeye baktığınızda, “Üzme kendini baba,” cümlesinden sonra, anlatıcı babasının yazdığı hikayelerden birinden bahsetmeye başlıyor:

Bir hikayende çok güzel bir benzetmen vardır senin, çok severim. Atalardan kalma geleneksel makinesine yeni takılmış tıraş bıçağı gibidir evlilik dersin hikayenin bir yerinde (…)

“Evet, zamanı gelince ya yeni heyecanlarla bileyeceksin bıçağı ya da değiştireceksin falan filan… (…) Sabun, köpük, sıcak su, ılık havlu… Tıraşla ilgili her türlü nesneyi evliliği anlatmak için kullanmıştım hikayede ama sevmem o fikri. Kolaycı bir metindir, boktan benzetmelerle doludur.” 

“Kesilen” bir önceki kısım bence çok önemli değil, ama bu bölümün çizgi romanda olmamasını biraz yadırgadığımı söylemek zorundayım. 

Bence – hikayenin ana benzetmesi bir yana – baba ile oğul arasındaki farklılığı göstermesi açısından da bu önemli bir sahne: Yazdığı hikayeler içinde oğlunun en sevdiği bölümlerden bir tanesi, bunu kaleme alan baba için sıradan, “kolaycı”, hatta “boktan” bir hikaye olarak değerlendiriliyor. Bu, bana kalırsa iki karakter arasındaki ilişkiyi derinleştiren bir bölüm. 

Bir Çizgi Roman Olarak Sarmaşık

Konuya girerken bu farklılıklardan – biraz da sayıları fazla olmadığı için – detaylı bir şekilde bahsetmek istedim, ama tabi “çizgi roman” açısından daha önemli konu, anlatının aktarılan boyutlarının çizgi romanda nasıl ele alındığı meselesi.

Bana kalırsa, Levent Gönenç ve Yekta Kopan’ın Sarmaşık’ı bir çizgi roman olarak ele alma konusunda büyük ölçüde başarılı olduğu söylenebilir. Çizgi romanın sonsözünde, Yekta Kopan Levent Gönenç ile ilkokuldan beri arkadaş olduklarını ve Levent Gönenç’in çocukluk yıllarından beri “usta karikatüristlerin farklı üsluplarına” meraklı olduğunu, “çizginin tarihini öğrenmek için (…) bulabildiği tüm kaynakları okuduğunu” söylüyor.

Bunlar zaten sezeceğiniz şeyleri, somut olarak kanıtlayan bilgiler. Levent Gönenç’in çizgi romana yabancı olmadığı, bir hikaye anlatmak ve bir görsel anlatı yaratmak için bu mecrayı kullanmak konusunda donanımlı olduğu ortada. Bir akış takip etmek açısından Sarmaşık’ı hikaye olarak okumak ile çizgi roman olarak okumak arasında çok fark yok, ama genel okuma deneyimi olarak çizgi romanda özgün bir dil, özgün bir deneyim oluşturuluyor. Daha fazlası, daha serbest bir esinlenme, daha bağımsız bir üslup olabilir mi? Evet, ama mevcut tercihler içinde, eserin güçlü bir görsel anlatısı olduğunu söylemek gerekiyor.

Havada bırakmadan, okuma keyfinizi fazla kaçırmayacak şekilde eserin ilk sayfalarından birkaç örnek vereyim.

Bu paneller çizgi romanın ikinci sayfasından.

Ana karakterimiz Goncagül’ü ararken önce bir konuşma balonu vasıtasıyla ona sesleniyor – daha sonra anlatı, çizgi romanın merkezinde yer alan durumu okura aktaracak şekilde, anlatı kutularına, İngilizce ifadeyle caption kısmına geçiyor. Bu hem çok rahat, çok doğal bir geçiş, hem de günümüzde, birinci şahıs anlatıcı kullanan çizgi romanlar için, gayet modern ve akıcı bir kullanım.

Aynı sayfanın devamında da hoş bir örnek var – sokakta kaybolan kediyi sürekli adını söyleyerek arayan bir adam hayal edin. Aşağıdaki panellerde, Goncagül’e seslenme anı iki panelin üstüne gelecek şekilde ortaya konuluyor – çünkü bu tek bir “Goncagül” değil, muhtemelen tekrarlayan, ard arda söylenen, panellerin zamanın geçişini temsil ettiğini düşünecek olursanız, iki panel arasında ve iki panel boyunca devam eden bir sesleniş:

Sarmaşık’ın genelinde bu görsel anlatı keyifli bir şekilde devam ediyor.

Yukarıda uyarlamalarda aradığım şeyin eserlerin özünü koruyan, ancak aktarılan mecranın gerekliliklerine göre “yeniden yaratılmış” anlatılar olduğunu yazmıştım. 

Sarmaşık ile ilgili güzel noktalardan bir tanesi, bunu yansıtan paneller ve sayfaların da sık sık kullanılması – örneğin, ne kadar iyi bir hikaye yazarı olursanız olun, Sarmaşık içinde büyük bir rolü olan Yeşil Ev’in karakterler üzerindeki etkisini, bu kadar etkili bir şekilde göstermeniz kolay değil:

Çizgi roman, bu tarz etkiler açısından potansiyeli çok güçlü bir alan, kitap genelinde bu potansiyelin boşa gitmediğini görmek de güzel. 

Birkaç Eleştiri

Dediğim gibi, kitap genelinde oluşturulan görsel anlatı büyük ölçüde keyifli ve akıcı bir şekilde ilerliyor.

Yine de, bence çizgi romanın belli noktalarında anlatının biraz “yavaşlamasına”, Sarmaşık’ın öykü geçmişine takılı kalmasına da şahit oluyoruz. O yüzden, kitap genelindeki olumlu duruma rağmen, Sarmaşık’ın bir çizgi roman olarak kusursuz olduğunu söylemek de mümkün değil. 

Bu tarz yorumlar yaparken, sadece yorumu yapıp örneklerle desteklemeyince içime sinmiyor – o yüzden yine ilk sayfalardan bir örnek panel kullanarak dediğimi detaylandırmak istiyorum:

Sahnenin arka planını ve ne anlattığını rahatlıkla görebilirsiniz, o yüzden bunun üzerinde uzun uzun durmaya çok gerek yok. Burada biraz daha önemli olan, anlatı kutularında, özellikle de alttaki panelde karşımıza çıkan cümle yapısı.

Her mecranın, birbirine göre daha güçlü ve daha zayıf noktaları var: Çizgi romanın da, bir öyküye göre daha iyi yapabileceği ve bir öyküye göre daha zayıf kalacağı çeşitli alanlar bulmak mümkün.

Fakat bana kalırsa, bir çizgi romanın bir öyküye göre daha esnek olduğu önemli alanlardan bir tanesi, bir karakterin yüksek sesle söyledikleri ile, içinden geçirdiklerini aktarmak arasındaki fark.

Biliyorsunuz, çizgi romanlarla özdeşleşen en temel anlatı unsurları “konuşma” ve “düşünce” balonları. Bunlar arasında o kadar bariz bir ayrım var ki, ilk kez çizgi roman okuyan birisi bile, aşağıdaki gibi karışık denilebilecek bir sahnede hangi cümlelerin yüksek sesle söylendiğini, hangilerinin karakterlerin düşünceleri olduğunu rahatlıkla anlayabiliyor:

Yazı içinde birkaç noktada – üzerinde fazla durmadan “modern anlatı yöntemlerinden” veya çizgi roman açısından modern olan bazı tekniklerden bahsettim. 

Dürüst olmak gerekirse“modern” kelimesini biraz kolaya kaçarak kullanıyorum – ama bu kelimenin içi tamamen de boş değil. Tüm mecralarda olduğu gibi çizgi romanlarda da, aradan geçen yıllarla anlatı yöntemleri değişiyor, yeni trendler ortaya çıkıyor, çağdaş yazar ve çizerlerin büyük bölümünün kabul ettiği yeni tercihler görülüyor.

Düşünce balonları, bu konunun güzel bir örneği. Düşünce balonu pek çok insan için çizgi romanlarla özdeşleşen temel unsurlardan bir tanesi olsa da, modern çizgi romanlarda çok sık karşımıza çıkmıyor. Özellikle son yirmi yılda yayımlanan çizgi romanlara baktığınızda, karakterlerin iç dünyaları, düşünceleri ve yaşanan olaylara verdiği tepkiler bu duman-vari balonlar vasıtasıyla değil, anlatı kutuları ile okuyucuya aktarılıyor.

Sarmaşık’da gördüğümüz anlatı üslubu da bu duruma bir istisna değil.

Sarmaşık’da da ana karakterimizin iç dünyası bize tamamen anlatı kutuları üzerinden aktarılıyor ve çizgi romanda düşünce balonları kullanılmıyor.

O halde, bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Madem Sarmaşık da bu anlatı yöntemini tercih ediyor, yani düşünce balonları kullanmıyor, biz neden düşünce balonlarından bahsediyoruz? 

Aşağıdaki paneldeki sıkıntıyı biraz daha net olarak göstermek için.

Her ne kadar anlatı kutuları bir karakterin iç dünyasını okuyucuya aktaran temel aracı olarak düşünce balonlarının yerini almış olsa da, bunların “çalışma prensipleri” açısından birbirlerinden fazla bir farkı bulunmuyor. 

Modern çizgi romanlarda, bir karakterin düşünceleri düşünce balonlarında nasıl aktarılıyorsa, bu anlatı kutuları üzerinden de öyle aktarılıyor – yani ana karakterin iç dünyası, bu kutular vasıtasıyla, doğrudan okuyucuya sunuluyor. 

O halde, bu paneli biraz farklı şekilde hayal edip, şöyle bir şekilde sunulduğunu düşünelim:

Bu şekilde baktığınızda, anlatının nasıl tuhaflaştığını görebiliyor musunuz? Düşünce balonu zaten işlevsel olarak bu karakterin kafasından geçenleri, düşündüklerini yansıtıyor. Kullanılan anlatı ögesinin amacı buyken, karakterin “iç sesi”nin buradaki anlatıya ek bir boyut eklemesine gerek yok. 

Kitaptaki asıl panel için de durum aynı. Buradaki anlatı kutusu, zaten karakterin iç dünyasını — kullanılan cümleyi birebir tekrarlayacak olursak — “içinden geçirdiği” şeyleri yansıtıyor. Burada bir de cümle yapısı olarak bu kalıbı kullandığınızda, okuyucu ile anlatı arasına gereksiz bir katman eklenmiş oluyor. 

Dokuz kelimelik bu paneli bir “öykü anlatısıyla” farklı şekilde düşünmek zor – ama buradaki kurgu içinde, bu kutunun içinde rahatlıkla “Olanları anlatsam Melek ne derdi acaba?” şeklinde yazılabilir. 

Örneği net bir şekilde gösterebilmek için ben tek bir panel üzerinde durmaya çalıştım – ama tabi bu durum kitapta tek bir noktada karşımıza çıkan bir durumun eleştirisi değil, benzer kullanımlar çizgi romanın farklı noktalarında, muhtemelen uyarlamanın aslına biraz fazla sadık kalması nedeniyle, birkaç sefer göze çarpıyor.

Yukarıda gördüğünüz sayfa, yine “öykü anlatısının” çizgi romanda birebir kullanılmasının bir başka örneği – üstelik burada yaratılan tek olumsuz etki sadece görsel anlatının olabileceğinden daha “endirekt” olması değil. Bu cümleler çizgi romana birebir aktarıldığında bütün yüz otuz altıncı sayfa başarılı görselliğine rağmen McCloud’un duo-specific panel kalıbına düşmüş oluyor, ki bu da, modern çizgi romanlar için, uzak durulması gereken bir kalıp.

Sonuç

Tabi ki, bütün bunlar Sarmaşık ile ilgili çok büyük sorunlar değil – çizgi romanla ve daha spesifik olarak düzyazıdan çizgi romana yapılan uyarlamalarla benim ilgilendiğim şekilde ilgilenmeyenlerin, bu paneller üzerinde hiç durmadan kitabı baştan sona okumaları da mümkün.

Üstelik, bunların tek bir bakış açısından, belli bir yaklaşıma göre “sıkıntılı” paneller olduğunun da alt çizilmeli. Burada söylediğim her şey, “İyi de, Sarmaşık’ın ana karakteri bir yazar, bizim okuduğumuz metin de onun başından geçenleri yazarak anlatmasıyla oluşmuş olabilir,” gibi bir argümanla, bu panellerdeki anlatı tercihi hakkında söylediğim her şey çökertilebilir. Sözün özü, bunlar Sarmaşık’ı okurken benim gözüme takılan, belki de benim bu alana olan özel ilgim nedeniyle dikkatimi çeken noktalar.

Bunun dışında, Sarmaşık bence keyifle okunabilecek bir eser. Çok uzun bir çizgi roman olmaması, ilginç bir konu ve akışa sahip olması ve hem edebiyat, hem de çizgi roman geleneğinde sık sık gündeme getirilen bir konuyu gündeme getirmesi nedeniyle, en azından bir göz atılmayı hak ediyor. 

Tabi çizgi romanın kendi içindeki başarısı bir yana, Yekta Kopan, Levent Gönenç ve Can Yayınları açısından taşıdığı bir önem de bulunuyor. Belki de son bir değerlendirme olarak yapılabilecek en iyimser yorum, bunu çizgi roman konusunda iyi bir “başlangıç” olarak görüp, bu tarz işlerin devamını görmeyi umut etmek yönünde.

Özetle…

Keyifli

Sarmaşık, muhtemelen bir oturuşta bitireceğiniz, sürükleyici ve keyifli bir çizgi roman

Sevebilirsiniz…
  • Yekta Kopan’ın öykülerini, hikaye tarzını seviyorsanız. Sarmaşık, Yekta Kopan’ın aynı ismi taşıyan hikayesinin büyük ölçüde sadık bir uyarlaması
  • Edebiyatta ve çizgi romanda baba – oğul çatışmaları, yüzleşmeleri ilginizi çekiyorsa
  • Hafif doğaüstü, absürt ama düşündürücü boyutları olan bir hikaye fikri hoşunuza gidiyorsa

Sevmeyebilirsiniz…
  • Olaylara dayanan, hareketli, aksiyon dozu yüksek bir çizgi roman arıyorsanız
  • Uzun, sizi bir süre oyalayacak, tek seferde bitmeyecek bir çizgi roman arıyorsanız
  • Daha mutlu, neşeli, eğlenceli bir şeyler okumak istiyorsanız