Türk Çizgi Romanları

Yabani #8

yabani-8-kapak-683x1024Yabani’nin sekizinci sayı incelemesini oldukça geciktirdim. Yılbaşı temasıyla Ocak ayında çıkan dergiyi, Mart’ın ilk günlerinde siteye ekliyor olmam sanırım bu durumu net bir şekilde gözler önüne koyuyordur.

Site ile ilgili yaşanan teknik sıkıntıların haricinde, Yabani incelemesini bu kadar geciktiren temel sebebin (elbette) sınır tanımayan üşengeçliğim olduğunu inkar etmiyorum. Ancak derginin içeriği ile ilgili söylenecek fazla bir şey bulamamayı da sanırım makul bir mazeret olarak öne sürebilirim.

Bunun temel sebeplerinden bir tanesi, derginin Yılbaşı vesilesiyle bu tema etrafında şekillenmesi sanırım. Ocak sayısında üçü hikaye, altısı çizgi roman olmak üzere toplam dokuz eser sunuluyor. Sitemizin ilgi alanıyla sınırlı kalarak yalnızca çizgi romanlara baktığımızda, bu altı hikayenin dördünün “yılbaşı hikayeleri” olduğunu söyleyebiliriz.

Diğer iki hikaye, “Uçan Kale” ve “Kralına İsyan” derginin devam eden serileri.

Devrim Kunter’in yazıp çizdiği “demirbaş” seri Kralına İsyan, bu sayıda Dede Korkut etrafında şekillenen takıma yeni bir karakter daha kazandırıyor: Serbars. Bu sayıda sunulan  yedi sayfanın temel konusu bu karakterin okuyucuya tanıtılması ve ekibe katılması üzerine kurulu.

Bize henüz “gerçek anlamda” aksiyona dayalı sahneler sunmayan ve hikayeyi fazla ileri götürmeyen Kralına İsyan serisi, bu noktada biraz yavaş ilerlediği için eleştirilebilir. Ancak şu noktada durup; Pir Ece, Serbars, Megaşah, hatta Megaşah’ın annesi gibi karakterler hakkında bildiklerimizi düşündüğümüzde, bence Kralına İsyan’ın büyük olayları üzerine inşa edeceği temeli kurmakta oldukça başarılı olduğu söylenebilir.

Bunun yazarlar ve çizerler için içinden çıkması zor bir durum olduğunu düşünebiliriz. Hikaye çok hızlı ilerlediği, aksiyon sahneleri karakterler gerçek anlamda tanıtılmadan başladığı zaman, her şeyin çok hızlı olduğu, karakterler ile okuyucu arasındaki ilişkiler yeteri kadar gelişmeden büyük adımlar atıldığı, bu nedenle yaşananların okuyucuyu etkilemediği gibi eleştiriler çok sık yapılabiliyor. Ancak bu şekilde, sakin ve istikrarlı bir gelişim süreci izlendiğinde de, serinin çok ağır ilerlediği, yeni sayılarda hiçbir şey olmadığı yönünde düşünceler ortaya çıkıyor.

Oysa bence, biraz daha iyimser bakmak açısından, burada “yapılmayan hataları” öne çıkarmak daha mantıklı. Devrim Kunter Kralına İsyan’da acele etmiyor, okuyucuyu da, kendisini de hızlı tüketmiyor, büyük ve önemli olayları saklıyor, kurgusunu, karakterlerini, merkezi ekibini her sayıda giderek güçlendiriyor.

Gelen ve gelebilecek eleştiriler, bana göre serinin içeriği ve temposundan ziyade yayın formatı ile alakalı. Bir ay bekleyerek okuduğunuz yedi – sekiz sayfaklı bir hikayede, “kayda değer bir şey olmadığını” hissettiğiniz zaman, bu üzerinizde hayal kırıklığı yaratabiliyor. Benim şahsi fikrim ise, “geç olsun, güç olmasın” mantığının burada epey iyi işlediği yönünde.

Kralına İsyan’ın ilerleyişini, kişisel olarak başarılı bulmakla beraber, kendi kendime üstlendiğim “sayı sayı inceleme” görevi nedeniyle hikayeleri dergiyi alır almaz okuyorum. Kralına İsyan’ın ağır ilerlediğini düşünüp hikayeden bu nedenle keyif almayanlar için, alternatif bir okuma yöntemi olarak birkaç sayı biriktirerek okumayı tavsiye edebilirim. Bu, zaman zaman Marvel ve DC gibi çizgi roman devlerinin bile fasikül – cilt denkleminde karşılaştığı bir sorun.

yabani8-1

Kralına İsyan’ın zayıf noktası bana göre biraz daha farklı bir noktada yatıyor. Beşinci sayının incelemesinde de söylediğim gibi, bazı cümleler, bir “hikaye kurgusu” içinde değil de, sanki bir “meta” içinde ilerliyor, karakterler bu hikayeyi yaşayan birinin değil de, bu hikayenin üzerine çıkarımlarda bulunan kişiler gibi konuşabiliyor.

Beşinci sayıda Pir Ece’nin “sistemin içinden çıkıp sisteme karşı duran bir sembol” olarak tanımlanması gibi, burada da toplanan ekibin dışlanmış doğasının vurgulanması da bence hikayenin akışını bozan bir şekilde yapılmış.

Elbette, bu “ufak eleştirileri” her zaman çok temkinli yapmak gerekiyor. Burada üsluben farklı bakış açılarına sahip olmak çok olası bir durum olabileceği gibi, hikayenin gidişi içinde Dede Korkut’un yerinin de henüz fazla bilinmemesi, geri dönüp okunduğunda bunları mantıklı hale getirecek “hikaye içi” bir unsur yaratabilir. Sonuçta 2017’de yaşıyoruz: Kralına İsyan’ın finalinde Dede Korkut Devrim Kunter’in kendisi bile çıkabilir; bu durumda benim “meta” olarak tanımladığım üslup da bir şaheserin ilk ipuçları olabilir. (Herkesi Reddit’teki DK Theory grubuma bekliyorum.)

yabani8-2

Uçan Kale ile ilgili söyleyeceklerimi bir sonraki sayının incelemesine bırakarak, sayının asıl temasına, yılbaşına geliyorum, ve tabi bu da beni derginin içeriği ile ilgili “söyleyecek bir şey bulamama” noktasına geri getiriyor.

Yabani’nin bu sayıdaki çizgi roman içeriğinin altıda dördü yılbaşı hikayelerine ayrılmış durumda. Bunların isimleri, aslında içerikleri açısından da çok şey söylüyor: İlk hikaye, satanizm değil, “Santanizm”. İkinci hikaye, yılbaşı partisi değil, “Yılsonu Partisi”. Üçüncü hikaye, Damdaki Kemancı değil, Damdaki Komançi.

Başlıklarda gördüğünüz yaratıcılık seviyesi ile, içerikte gördüğünüz arasında bence güçlü bir bağlantı var. Bu da, tek cümleyle, benim Yabani’nin yılbaşı teması hakkındaki görüşlerimi özetliyor. Bir nebze (ama dürüst olmak gerekirse, o da ufak bir nebze) “Noel Baba Öldürüldü” hariç, bu hikayelerde bence okumaya değer bir şey yok.