Marvel Comics Yazıları - Yazı Serileri

Mister Fantastic, Artık Sen de Herkes Gibisin – Geçmiş Zaman Olur Ki #1

Geçmiş Zaman Olur Ki yazı dizisinde çizgi romanlarda okuduğumuz saçma, ilginç, komik, eğlenceli veya duygusal; özetle birisine anlatmaktan karşılıklı keyif alınacağını düşündüğümüz olay ve hikayeleri sizlerle paylaşıyoruz. İlk bölümün konusu Mister Fantastic de artık herkes gibi olduğunda!

Yazı dizisinin ilk bölümünde kişisel olarak en sevdiğim Marvel karakterlerinden birini ağırlamak istedim. Reed Richards namıdiğer Mister Fantastic, Dünya’nın en zeki insanı olmasına rağmen genellikle kafasında büyük problemleri çözmeye çalışırken çevresinden kendisini soyutlayan ve birtakım insani sorumluluklarını ihmal eden bir deha olarak yansıtılır.

Karakterin bu yönünün ele alındığı olay örgülerinde Reed’in karşılaştığı problemleri pozitif bilimler yardımıyla çözmeye çalışırken kendisini laboratuvarında hapsedip o noktada aynı sorunlarla yüzleşmekte olan ailesi için orada olamayışını sıkça okuruz. Bu tür öykülerin farklı çözümlenmeleri olsa da büyük çoğunluğu kahramanımızın onu çok seven ve onun için her zaman orada olan bir aileye sahip olduğu için ne kadar şanslı olduğunu fark etmesiyle tamamlanır. Reed Richards, hem kendisi hem de sevdikleri için, yüzleştikleri sorunlara onlarla beraber göğüs germelidir.

Girişten anlaşılabileceği üzere yine bu minvalde bir hikayeden bahsedeceğim. Yıl 2004, Marvel Knights: 4 adlı serinin 4. sayısına gidiyoruz. Önce seri hakkında kısa bir bilgilendirme geçelim. Yazarı Roberto Aguirre-Sacasa, dönemin Marvel baş editörü Joe Quesada’nın o yıllarda sıkça yaptığı üzere başka sektörlerden çizgi roman dünyasına kazandırdığı isimlerden biri. Kendisine bir tiyatro oyunu yazarlığı kariyeri yapmakta olan Aguirre-Sacasa’nın Marvel’a gelişiyle beraber başarılı çizer Steve McNiven’la birlikte Fantastic Four serisinin yaratıcı koltuğuna oturacağı duyurulmuştu. Gelgelelim o sırada Fantastic Four serisinde Mark Waid ve Mike Wieringo hayranlarca da sevilen başarılı bir iş ortaya koyuyorlardı. Bu nedenle o ekibin seride bir süre daha kalmasına yönelik oluşan yüksek sesli talep editöryal tarafta da karşılık buldu ve Aguirre-Sacasa ile McNiven projelerini Marvel Knights etiketi altındaki bu seriye taşıdılar.

Roberto Aguirre-Sacasa

Aguirre-Sacasa’nın yazdığı seriye başlangıç noktası olacak vizyonu kahramanlarımızı alışılageldiğin epeyce uzağında bir statükoya yerleştiriyordu. İlk sayıyla beraber Fantastic Four ekibi üst üste gelen çeşitli -ve aynı zamanda son derece saçma- olaylar silsilesiyle Baxter Building dahil tüm maddi varlıklarını kaybediyorlar ve orta sınıf insan hayatları yaşamak durumunda kalıyorlar. Thing şantiyede çalışmaya başlıyor, Susan sözleşmeli öğretmenlik yapıyor ve Reed bir hukuk firmasında bilgi teknolojileri uzmanlığına giriyor. Unutmadan, tüm bunlarla devam etmekte olan Waid’in ana serisi arasında herhangi bir paralellik olmadığını ve ikisini aynı devamlılığa oturtmanın oldukça zor olduğunu not edelim. Çizgi romanlar da bazen böyle işte.

Tekrar Reed Richards karakterine odaklanacak olursak kendisinin bu ani fakirleşmeye ilk tepkisi yine laboratuvarına kapanarak sorunların üstesinden gelmeye çalışmak oluyor. Reed, bu kez geçmiş trendleri inceleyerek borsayı yenebilecek algoritmalar üzerinde kafa patlatmaya başlıyor. Tabii bu soyutlamanın yolunu açtığı ihmalkarlığın yine ailesine zarar verdiğini görüyoruz. Reed’in belli bir zaman sonra algoritmalarını geliştirip borsayı yenerek para sorununu çözebileceğini hem kendisi hem de Sue bilse de burada sevdiği insanlar da aynı düşüşün ardından yeni hayat şartlarıyla boğuşurken onların o anda yanında olması gerektiği vurgusu ağır basıyor. Dünya’nın en zeki insanının acil iş olarak sıradan bir bilgi işlem uzmanı pozisyonu bulabilmesi saçmalığını ise sizin yorumunuza bırakıyorum.

Elbette buradaki amaç Fantastic Four ekibini normal hayatlar yaşayan insanlarla aynı zemine indirip New York şehrinde tutunabilmek için çalışmak zorunda olan, işini kaybettiğinde ise şehir tarafından yutulmaya başlayan orta sınıfın gerçeklerine ışık tutmak. Tüm bu sayılar boyunca bu örnekler hikayenin çeşitli köşelerinden fırlıyorlar.

4. sayıda Reed o pek sıradan işine giderken Manhattan’ın gökdelenlerinden birine intihar etme niyetiyle çıkmış orta yaşlarının sonunda bir erkekle karşılaşıyor. İşte bu noktadan itibaren galaksiyi, evreni ve hatta çoklu evrenleri kurtarmayı olağan bir pazartesi haline getirmiş Reed Richards’ın tek bir insan hayatı için çabalamasını okumaya başlıyoruz. Reed bir psikolog falan olmadığının bilincinde ama aslında tam olarak ne yaptığından kendisi de emin olamadan bu insanın yanına çıkarak onunla samimi bir diyalog kurmaya çalışıyor.

Bu şekilde adamın yanında bitiverince tanınmayacağından pek emin değilim Reed.

İsmi Martin olan bu dayımızın neyse ki konuşmaya açık bir ruh halinde olduğunu öğreniyoruz ve Martin, hayat hikayesini uzun uzun anlatmaya başlıyor. Oğlu Jeremy on altı yaşında arkadaşlarıyla beraber bir partiden dönerken bir araba kazası yapıyor ve o ve arkadaşları hayatlarını kaybediyorlar. Bu kayıptan sonra Martin’in evliliği de tepetaklak aşağı gidiyor ve olaydan yaklaşık altı ay sonra karısıyla boşanıyorlar. Bundan sonra karısından da herhangi bir haber alamıyor. Günümüzden birkaç hafta öncesine geldiğimizdeyse Martin’e çoktan ileri evrelere gelmiş bir gırtlak kanseri teşhisi konuyor. Tedavisi mümkün değil. Martin’in asıl korkusuysa ölmenin ötesinde tek başına, elini tutacak kimse olmadan ölecek olmak. Bu yüzden devasa bir gökdelenin tepesine çıkarak yaşamını bu şekilde sonlandırmayı düşünmüş.

Reed, bu insan için yapabileceği tek bir şey kaldığının farkına varıyor ve Martin’e yalnız ölmeyeceğinin, vakit geldiğinde kendisinin orada olup elini tutacağının güvencesini veriyor.

Bu anlatı, o günlerde Reed’in rüyalarına girdiğini okuduğumuz dedesi John Richards’ın anılarıyla birleşiyor. John Richards, II. Dünya Savaşı’nda ABD ordusuna paraşütçü olarak hizmet etmiş birisiymiş ve birliğindeki arkadaşlarının savaşta onlara yardım edebilecek kimse olmadan can verdiklerini görmüş. O günlerinden kendisine kalan bir öğüdü Martin olayıyla beraber hem Reed hem de biz okurlar cebimize atıyoruz: “Reed, eğer kendini bir gün düşerken bulursan -ki bulacaksın da, hayat koca bir serbest düşüştür- bir yerde, bir şekilde seni yakalayacak birilerinin olduğundan emin ol.”

Etkileyici. Bu noktadan sonra Reed’in de nereye sürüklendiğine ilişkin endişelerinden arınıp ailesinin yanında olmanın değerini bir kez daha anladığını görüyoruz, elbette bir sonraki benzer olay örgüsünde başa dönülüp tekrar aynı dersler alınana kadar.

İşin ilginç yanı bu öykünün tekrar ziyaret edilmesini pek beklemezken Aguirre-Sacasa, seriyi 30. sayıyla tamamlamadan hemen önce, yani Marvel Knights: 4 serisinin 28. sayısında Martin karakterini tekrar hatırlatıyor. Illuminati grubuyla toplantıdayken Reed Richards, kendisine hastaneden gelen bir telefonla Martin için vaktin geldiğini öğreniyor ve onun için son vazifesini yerine getirmek adına yola çıkıyor. Martin Simms, ömrünün son gecesini Reed Richards’la beraber geçiriyor.

Süper kahramanların insan hayatlarına süper kötüleri dövmeden de dokunabileceklerine dair güzel bir hikaye. Eğer yazı ilginizi çektiyse bahsettiğim seriyi ve sayıları okuyarak bu öyküden daha fazlasını alabilirsiniz. Benimse sizlere aktarmak istediğim daha çok hikaye var, o yüzden Geçmiş Zaman Olur Ki yazı dizisinin gelecek bölümlerini bekleyin!