Marvel Comics Yazıları

Infinity Gauntlet: Film ve Çizgi Roman Arasındaki Farklar

Normal şartlarda böyle başlıklardan ve “filmlerle çizgi romanlar arasındaki farklar”a yoğunlaşmaktan fazla hoşlanmıyorum. Bunun sebeplerine daha sonra ayrıca değineceğim, ama önce şu anda okumakta olduğunuz yazının ortaya çıkış sürecinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Avengers Endgame filminin vizyona girmesi ile sitede yer alan Infinity Gauntlet bilgilerini güncelleme ihtiyacı hissettim. Bu yazıları elden geçirirken sitede Infinity Gauntlet ile ilgili pek çok bilginin yer aldığını, ancak bu olayı Marvel Evreni’nin merkezine taşıyan 1991 tarihli Infinity Gauntlet çizgi romanının kendisi ile ilgili hiçbir şey bulunmadığını gördüm.

Çizgi romanın bir incelemesini yazmaya başladığımda, film ve çizgi roman arasındaki farklar kendi içinde ayrı bir yazı olacak kadar uzadı. Ben de kısaltmak için kendimi fazla zorlamayıp, bunu ayrı bir yazı olarak ele almaya karar verdim. Bu yazıyı Infinity Gauntlet çizgi roman incelemesinin ilk kısmı olarak da değerlendirebilirsiniz.

İki Eserin Farkı

Konuya çok içten bir uyarı ile başlamak istiyorum.

Avengers Infinity War ve Avengers Endgame, çok bariz bir şekilde, Infinity Gauntlet isimli çizgi romanın hikayesinden ilham alan filmler. Bunu biraz daha genişleterek, Marvel Sinema Evreni’nde bugüne kadar anlatılan ana hikayenin, Infinity Gauntlet hikayesinin bir yorumu olduğunu söylemek de mümkün.

MCU içinde çekilen tüm filmler kendi içinde belli konuları ele alsa da, ilk Avengers filminden beri izleyiciye “daha büyük” bir tehdidin varlığı hissettiriliyor. Meşhur Post-Credits sahnelerinde başlayan ve Avengers Infinity War ile gerçek anlamda işlenen bu “büyük hikaye” ile, 1991 yılında yayımlanan Infinity Gauntlet çizgi romanının temel konusu aynı.

Infinity Gauntlet, 1991 yılında yayımlanan altı sayılık bir mini seri.

Ama elbette Marvel ve DC filmleri gerçek anlamda tek bir çizgi romanı alıp bunu sinemaya “uyarlayarak” hazırlanmıyor. Senaryo yazarları, genellikle çizgi romanlardaki bazı unsurları merkeze koyup, bunun etrafında tamamen yeni bir hikayeler oluşturuyor.

Üstelik, Infinity Gauntlet 1991 yılında – günümüzden neredeyse otuz sene önce – çok farklı koşullarda, çok farklı amaçlarla ve Marvel’ın çok farklı bir şirket olduğu dönemde yazılmış bir seri. Bu nedenle, hayal kırıklığına uğramamak için, bu seriyi okurken 2010’lu yıllarda çekilen filmlerle gerçek anlamda bir benzerlik beklememeniz gerekiyor.

Dolayısıyla bu yazıda da amaç filmler ve çizgi romanda birbirinden farklı olan her şeyi tek tek listelemek değil. Eserler birbirinden o kadar farklı ki, bunların mantıklı bir şekilde listelenebileceğinden çok emin de değilim.

Aşağıda okuyacaklarınız hem Avengers Infinity War, hem Endgame, hem de Infinity Gauntlet çizgi romanı ile ilgili spoiler içeriyor.

Seriyi kendiniz okumak için buradaki listeden Infinity Gauntlet için kapsamlı bir okuma listesine ulaşabilirsiniz.

Benzerlikler – Thanos ve Sonsuzluk Taşları

Bütün bunlar, çizgi roman uyarlaması olarak tanımladığımız filmlerle ilgili bilinmesi gereken temel detaylar.

Peki, Infinity Gauntlet için konuşacak olursak, bu çizgi roman ile filmlerde anlatılan hikaye arasında ne gibi benzerlikler bulunuyor?

Birincisi, her iki hikayenin de “büyük kötüsü” Thanos.

İkincisi, her iki hikayede de, evrenin belli boyutlarını simgeleyen ve büyük güç taşıyan altı “Sonsuzluk Taşı” yer alıyor. Orijinal çizgi romanlarda bunlara verilen isim “Infinity Gems”, filmlerde ise genellikle “Infinity Stones” olarak geçiyorlar.

Üçüncüsü, her iki hikayede de Thanos’un tüm sonsuzluk taşlarını ele geçirme mücadelesini ve bunu başarmasını takip ediyoruz. Hem çizgi romanda, hem de MCU’da bu durum Thanos’un neredeyse sınırsız güce sahip olması anlamına geliyor.

Dördüncüsü, iki hikayenin de belli noktalarında Thanos kazanıyor. Süper kahramanlar ne Thanos’un sonsuzluk taşlarını ele geçirmesini engelleyebiliyor, ne de onun bu taşları ele geçirdikten sonra yaptıklarını durdurabiliyor.

Thanos’un sonsuzluk taşlarını ele geçirdikten sonra yaptığı temel şey, evrendeki hayatın yarısını ortadan kaldırmak oluyor.

Beşincisi, her iki finalde de Thanos’un yaptıkları tersine çevriliyor, yani evrendeki hayatın yok edilen yarısı geri getiriliyor. Bir başka deyişle her iki hikayenin de sonunda süper kahramanlar zor olsa da günü kurtarıyor.

Çok basit bir şekilde; Avengers Infinity War, Avengers Endgame ve genel olarak Marvel Sinema Evreni’nin Infinity Gauntlet çizgi romanından esinlendiği noktalar bunlar.

Burada oldukça fazla benzerlik olduğunu görmek zor değil. Baktığınız zaman, hikayenin konsepti ve temel akışı açısından Infinity Gauntlet’in ne kadar önemli bir esin kaynağı olduğu ortada. Ama işin içinde çok ciddi farklar da yer alıyor.

Bunları “Somut Farklar” ve “Temel Farklar” olarak ikiye ayırmak mümkün.

Somut Farklar: Karakterler, Evren ve Kozmik Varlıklar

Infinity War ve Endgame filmleri – tabi ki – merkeze Marvel Sinema Evreni’nde daha önce gördüğümüz, tanıdığımız karakterleri koyuyor. Bu iki filmin ana karakterleri Iron Man, Captain America, Thor, Black Widow, Ant-Man, Hulk, Dr. Strange gibi figürler…

Infinity Gauntlet hikayesini okumaya karar verirseniz, ilk fark edeceğiniz şey Dr. Strange haricinde bu karakterlerin seride fazla rol oynamadığını görmek olacak. Bu, Infinity Gauntlet ile MCU’daki hikaye arasındaki en bariz farkı oluşturuyor.

Peki, çizgi romanın önemli karakterleri kimler?

Dr. Strange ve Silver Surfer – çizgi romanın ana karakterleri

Serinin ana karakteri olarak tanımlayabileceğimiz kişilerin başında, Thanos’un sonsuzluk taşlarını toplama planına ilk şahit olan kişi, Silver Surfer geliyor. Silver Surfer bu konuyla ilgili olarak Dr. Strange’in yardımını istiyor ve seri başladıktan kısa süre sonra, onlara üçüncü bir önemli karakter, Adam Warlock katılıyor.

Adam Warlock ve Silver Surfer bu seride “kahramanların” ana bakış açısını da oluşturduğu için, çizgi romandaki anlatı ile filmdeki hikaye de birbirinden tamamen ayrılıyor.

Captain America, Spider-Man, Thor, Iron Man gibi karakterlerin bu hikayede hiçbir rolü yok mu?

Var – ama bu rol Thanos’u durdurmak için düzenlenen toplu saldırıda gözükmenin pek ötesine geçmiyor. Captain America’nın Thanos’a karşı inatla savaşmayı denediği panellerde Endgame ile benzerlikler bulmanız olası, ancak bu karakterlerin seri içindeki genel rolü “yan karakterliğin” pek ötesine geçmiyor.

Eserin tüm havasını değiştiren önemli bir karakter grubu da, filmlerde – neredeyse – hiç görmediğimiz bir mantıktan besleniyor. Thanos Infinity Gauntlet’i ele geçirip sınırsız güce ulaştığında, evrende yer alan diğer “sınırsız güçlü” varlıklar bu durumdan rahatsız oluyor. Altı sayılık serinin ortalarına doğru; Galactus, Lord Chaos, Master Order, Living Tribunal, Eternity gibi karakterler Thanos’un yaptıklarına nasıl tepki vereceklerini tartışmak için bir araya geliyor.

Hatta Thanos bir noktada Eternity ile – yani evrenin sınırsızlığını temsil eden sonsuz varlıkla – mücadele edip onu da alt ediyor, ki daha sonra yaşananlarla bu mücadele hikayenin dönüm noktalarından bir tanesi oluyor.

Özetle, serinin gidişatında ve olaylar üzerinde rol oynayan karakterler açısından, çizgi roman ile filmler arasında çok az benzerlik var.

Temel Fark: Infinity War ve Thanos

“Sonsuzluk”, “Lord Kaos”, “Efendi Düzen” gibi karakterlerin varlığı, aslında Infinity Gauntlet çizgi romanı ile filmler arasındaki en önemli fark arasında da ipuçları veriyor.

Olay örgüsü veya bir hikayenin hangi karakterlerle anlatıldığı çok önemli detaylar gibi gözükebilir. Ancak bu hikayenin nasıl anlatıldığı da en az bunlar kadar önemli bir konu.

Infinity War ve Endgame, anlatı yapısı bakımından günümüz standartlarına uygun, belli anlarda karanlık, Marvel filmlerinin tipik “sululuklarını” göz ardı ederseniz “destansı” hikayeler. Bu yapı içinde, Thanos gibi bir karakterin işleniş şekli büyük önem taşıyor.

Benzerlikler bölümünde, Thanos’un her iki hikayede de sonsuzluk taşlarını bir araya getirip, evrendeki hayatın yarısını ortadan kaldırdığına değinmiştik. Ancak iki hikaye arasındaki temel farkı görebilmek için, Thanos’un bunu neden yaptığını da incelemek gerekiyor.

Infinity War veya Endgame’i ya da genel olarak MCU filmlerini bilim kurgu eserleri olarak sınıflandırmak çok doğru olmayabilir, ancak bu filmlerin bilim kurgu ögeleri içerdiği ortada. Infinity War’da Thanos’un ele alınış şekli, en önemli bilim kurgu gereksinimlerinden bir tanesini başarıyla karşılıyor.

Thanos, evrendeki canlıların sayısının orantısız bir şekilde arttığını, doğanın ve evrenin dengede olabilmesi için bunun engellenmesi gerektiğini düşünüyor. Bir başka deyişle, gereğinden fazla “hayat” olduğu için, hayatın yarısını ortadan kaldırıyor. Thanos, kendisini “Yapılması gereken kötülüğü yapan” iyi bir adam olarak görüyor, tüm canlıların yarısını ortadan kaldırdığında, geriye kalan canlıların daha iyi bir şekilde yaşayabileceğini düşünüyor.

Bu noktada bahsettiğim önemli “bilim kurgu detayını” biraz açıklamam gerekiyor.

Başarılı bilim kurgu eserlerinin büyük bölümü; ister farklı gezegenleri, ister galaksilere yayılan imparatorlukları, ister paralel evrenleri konu alsınlar, bir noktada gerçek hayatta varolan sorunları ele almak zorundadır. Bilim kurgu konusunda hayal gücünüz ve yaratıcılığınız istediğiniz kadar gelişmiş olabilir, ama eserleriniz günün sonunda dünyada yaşayan insanlar tarafından okunacağı / izleneceği için, duygusal veya düşünce temelinizin, bir noktada buraya dayalı olması gerekir.

Bu konuda çok fazla örnek vermeye gerek var mı bilmiyorum, ama en meşhur örneklerden bir tanesinden bahsedelim. Asimov’un robotlarla ilgili hikayeleri, okuyucudan tamamen farklı varlıkları konu alsa da güçlü bir empati hissi yaratır, zira anlatılan hikaye “robotlarla” ilgili olsa da, onlara yapılan muamele dünya üzerinde gerçekten yaşanan sosyal adaletsizlik ve eşitsizliklere bağlanabilir.

Thanos’un bir denge sağlamak için evrendeki hayatın yarısını yok etmesi, epik ve anlaşılamayacak düzeyde yabancı bir kurgu gibi gözükebilir. Ama günün sonunda bu temanın bu şekilde işlenmesi, günümüzde dünyada gerçekten yaşadığımız sorunlarla bağlantılıdır.

Dünyadaki nüfusun kontrolsüz ve tarihte görülmemiş bir hızla artmasının yarattığı (ve yaratacağı) sorunların insanlar üzerinde oluşturduğu endişe olmadan, Thanos’un bu kadar kompleks bir karakter olarak değerlendirilmesi, insanlar üzerinde güçlü bir etki yaratması da mümkün olmaz.

Infinity War’u MCU terimleriyle, “geek teorileri” ile, evren içi açıklamalarla istediğiniz kadar tartışabilirsiniz, ancak tematik olarak Thanos’un meselesi bir “aşırı nüfus artışı” meselesidir. Thanos’a hak veren, onu onaylayan, nasıl haklı olabileceğini gören insanlar, işin temelinde, bu hikayeye dünyada gördükleri nüfus artışı açısından yaklaşır.

İşte bu yüzden, aslında bir canavar olması gereken Thanos, Infinity War hikayesinde kompleks, derin ve hatta – belli açılardan “haklı” bir kötü karakter olarak karşımıza çıkar. Bana inanmıyorsanız, karakterin izleyiciler üzerinde nasıl bir etki yarattığını yüzbinlerce takipçisi olan Thanos Did Nothing Wrong subreddit’i üzerinden de inceleyebilirsiniz. Aynı şekilde, Google’da Thanos ve “overpopulation” kavramlarını bir arada anlayarak konu hakkında yazılmış – çizilmiş onlarca şeye göz atabilirsiniz.

Özetle, filmlerde Thanos’un “evrendeki hayatın yarısını ortadan kaldırmak” gibi şeytani bir planın peşinde koşmasının temel sebebi, hayatın aşırı artışını engellemek ve geride kalacak canlılara daha huzurlu ve dengeli bir evren bırakmak gibi bir mantıkla açıklanabilir. Bu açıdan filmdeki Thanos’un belli bir düşünce yapısına oturtulabilecek, kendi içinde tutarlı ve mantıklı bir motivasyonu vardır.

O halde önemli soruyu soralım: Çizgi romanlardaki fark nerede yatıyor? Thanos, çizgi romanlarda evrenin yarısını neden ortadan kaldırıyor?

Temel Fark: Infinity Gauntlet

Ölüm’e aşık olduğu için.

Çizgi romanı okumuş olanlar için bu tabi ki bir şok değil, ama okumamış olanlar için bir daha tekrar edeyim – Evet, “Ölüm”e aşık olduğu için.

Marvel çizgi romanlarında, Eternity, Infinity, Lord Chaos, Master Order gibi belli soyut fikirleri sembolize eden karakterlerin yanı sıra, “Ölüm”ü sembolize eden bir karakter de bulunuyor. Diğerleri gibi ciddi miktarda güce sahip olan “Ölüm”, karşımıza çoğu zaman siyahlar içinde bir kadın figürü olarak çıkıyor.

Marvel çizgi romanlarında, Thanos’un en tanımlayıcı özelliği, Mistress Death veya Lady Death olarak adlandırılan bu kozmik varlığa aşık olması, ancak onun için ne yaparsa yapsın, aşkına karşılık bulamaması.

“All I seek is your love and approval.”

Infinity Gauntlet çizgi romanının temel konusunu da bu durum hazırlıyor. Evrende yaşanan doğumlar ile ölümler arasında bir orantısızlık olduğunu sezen Lady Death, bu konuda Thanos’un yardımını istiyor ve Thanos’u Infinity Gauntlet’i bir araya getirmeye iten bu istek oluyor.

Hikaye boyunca Thanos tüm yaptıklarını Lady Death’i etkilemek ve ona layık olabilmek için yapıyor.

Ana karakterlerin farklılığına, hikayenin gidişatına ve olay örgüsündeki değişikliklere rağmen, çizgi romanla film arasındaki temel fark bu: Infinity Gauntlet pek çok açıdan daha “tuhaf”, daha “absürt” bir hikaye.

Bu konuda sık sık gözden kaçan muhteşem bir detay Infinity Gauntlet’te Mephisto’nun oynadığı rol. Filmlerde Nebula ve Gamora’nın varlığı dışında büyük ölçüde yalnız bir lider portresi çizen Thanos, çizgi romanda o kadar yalnız dolaşmıyor. Seri boyunca Mephisto – evet, Marvel Evreni’nde hayal edildiği şekliyle “Şeytan” – ona danışmanlık yapıyor.

Thanos, Mephisto, Death ve Nebula

Ölüme aşık olan kozmik varlık, kendisini sınırsız güce kavuşturan bir eldiven ve kendisine fikirler veren şeytanla birlikte evrendeki hayatın yarısını yok ediyor. Infinity Gauntlet’in temel yapısı bu.

Bütün bunlar Infinity Gauntlet’in yazarını, bu hikayenin merkezindeki karakterlerin tarihçesini ve Marvel çizgi romanlarının kozmik boyutunun genelini düşündüğünüzde çok tuhaf değil, ama bunlara bir sonraki yazıda değinmeye çalışacağım.

Her şeyi özetleyecek olursak, çizgi romanda anlatılan hikayenin temel farkı, Infinity Gauntlet’in bu yadsınamaz absürt boyutlarından kaynaklanıyor.

Daha ciddi izleyiciler, Marvel filmlerini çocukça bulanlar veya bu konulardan hoşlanmayanlar, Infinity War’un konusunu ve ilerleyişini de saçma bulmuş olabilir. Ama filmin anlatısı – günümüz standartlarında – kendi içinde ciddi ve “mantıklı” bir anlatı sunarken, çizgi romanlarda – yine günümüz standartlarında – böyle bir durumdan söz etmek mümkün değil.

Çizgi romanı okurken, filmlerle bu eser arasında tespit edeceğiniz temel fark da muhtemelen değişik karakterler, olayların seyri ve farklı sahneler olmayacak. Evet, bunların hepsi gerçekten filmlerden ayrılıyor, ama eserin tonu ve genel yapısındaki fark, bunların hepsinin önüne geçecek nitelikte.