DC Comics İncelemeleri

Aquaman (Rebirth) #1-15

Rebirth sürecini sitemizde yavaş yavaş ele almaya Aquaman serisiyle devam ediyoruz. New 52 sonrasındaki dönemde Aquaman yazar Dan Abnett’e teslim edilmiş durumda.

Serinin ilk on beş sayısını bir arada ele almak hem hikaye, hem de cilt açısından yaptığım bir tercih. Aquaman: Rebirth one-shot’ı ve ilk on beş sayı bütün bir hikaye olarak değerlendirilebileceği gibi, toplanmış halde de serinin ilk iki cildini oluşturuyor.

Günümüzde en çok Marvel’ın sinemada bol bol ekmeğini yediği modern Guardians of the Galaxy ekibini yaratmasıyla tanınan Dan Abnett, çizgi roman okurları tarafından genellikle sevilen bir yazar. Kendisinin varlığı Aquaman’e karşı özel bir ilgi duymayan okurları da seriyi takip etmeye ikna edebilecek bir durum.

 

“Aquaman’e ilgi duymamak” olarak özetlediğim bu durumu yazının önemli bir parçası haline getirmek istiyorum. Birkaç sene sonra Aquaman de “dizisi veya filmi olan karakterler” arasına katılıp yüz elli yıldır kendisini düzenli olarak takip ettiğine yemin eden sadık bir okuyucu kitlesi kazanacak olsa da, şimdilik fazla popüler bir karakter gibi gözükmüyor. Justice League ekibinin önemli bir üyesi olmasına karşın, Rebirth kapsamındaki serisi aylık olarak ilk ellinin genellikle dışında kalıyor.

Bunun aslında makul sebepleri olmadığını iddia etmek de mümkün değil. Birincisi, macera özel olarak Atlantis veya kendisi etrafında kurgulanmamışsa, Aquaman genellikle Justice League serilerinde o kadar da fazla ön plana çıkmıyor. Dediğim gibi, New 52 sürecindeki Throne of Atlantis gibi hikayeler bu genel kanının dışında; ancak çoğu JL hikayesi Aquaman’i bir Batman, Superman, Wonder Woman, hatta Green Lantern ve Flash seviyesinin altına yerleştiriyor.

İkincisi, Aquaman’i ön plana çıkaran hikayeler, genellikle birbirine düşman iki dünya arasında kalmış bir adam fikri üzerine kuruluyor. Atlantis ile “yüzeydeki dünya” arasındaki çekişme, ve özellikle Aquaman’in tüm çabalarına karşın yüzeyle savaşmaya çalışan aşırı tutucu Atlantisliler mantığı, beklenebilir ve giderek klişeleşen bir senaryo haline geliyor.

Son olarak, yukarıda bahsettiğim kurgu çerçevesi dışında hazırlanan hikayelerde, Aquaman’de ciddi bir “kötü adam eksikliği” bulunuyor. Özellikle basit “kusursuz kahraman – katıksız kötü” denkleminin giderek çağ dışı kaldığı, ve yazar – çizerlerin çeşitli sebeplerle yeni karakterler yaratmaya yanaşmadığı bir ortamda, Aquaman’i gerçekten ilgi çekici bir rakiple bir araya getirmek zor hale geliyor.

Killer Shark türevi karakterlerin, bir sayıdan uzun süre konu alındıklarında oldukça “demode” kaldığını kabul edecek olursanız, Aquaman serilerinde aslında Ocean Master ve Black Manta dışında kullanabileceğiniz fazla karakter kalmıyor.

Serinin ilk aşamasında, Dan Abnett’e sıkıntı yaratan üç temel unsur bunlar: Ciddiye alınmayan bir karakter, Atlantis – Yüzey arasındaki çekişmeye sıkışmış bir kurgu çerçevesi, ve Black Manta haricinde ciddi bir kötü karakter eksikliği.

Dan Abnett’in bu sorunlara karşı yaklaşımının, pek çok çizgi roman yazarı için örnek alınabilecek bir tavır olduğu söylenebilir. Çünkü Abnett, bu “sorunları” aşırı orijinal olmaya çalışan bir senaryoyla çözmekten ziyade, hepsini kucaklamayı tercih ediyor. Yukarıda listelediğim üç sorun, yalnızca Aquman’in genel anlamda yaşadığı sorunlar değil, Rebirth sürecindeki serinin ilk on beş sayısında (ya da ilk iki cildinde) okuyacağınız temalar.

Ve bu kötü bir şey değil.

Güçlü bir karakterizasyon, sağlam yazılmış diyaloglar ve istikrarlı bir “kahraman portresi”, Aquaman’in ciddiye alınamayan karakter rolünü DC Evreni’nin içinde yeniden yaratıyor. Öyle ki, takdir edilmeden dünyayı kurtarmanın verdiği yorgunluk, Aquaman’in kısa bir süre için Justice League’deki arkadaşlarıyla bile arasının açılmasına sebep oluyor, ve on beş sayılık sürecin sonunda, onu (biraz bariz bir çabayla olsa da) daha ciddiye alınabilir bir karakter haline getiriyor.

Atlantis ve gezegenin geri kalanı arasındaki çekişme ise, oldukça politik bir bakış açısı ve yorucu bir “başarısızlık” fikri üzerinden ilerliyor. Bu “yorucu başarısızlık” da yanlış anlaşılmasın – yorucu olan kurgunun kendisi değil; ne yaparsa yapsın dünya ile Atlantis’in bir şekilde birbirine düşmesini engelleyemeyen Aquaman’in hissettiği duyguların size başarıyla aktarılmasından kaynaklanan bir his.

Black Manta ise serinin soru işareti olarak bırakacağım noktası. Aquaman’in ilk on beş sayısındaki merkezi olay, N.E.M.O adlı gizli bir örgütün piyasaya çıkması oluyor. 1800’lü yıllardan beri faaliyet gösteren ve misyonu dünyanın denizlerini kontrol altına almak olan bu organizasyon (evet, “faaliyet gösteren” ve “misyon” — aşağıya da vergi levhası gelecek sanırım), 2017 yılında bu amacına ulaşmış durumda, ve önlerindeki tek engel olarak Aquaman’i görüyor.

Ancak, ilk sayıda Aquaman tarafından alt edilip tutuklanan Black Manta, N.E.M.O tarafından kaçırılıp liderlerinin huzuruna çıkartıldığında, onu bir anda öldürüyor ve bir panelden diğerine N.E.M.O’nun yeni lideri haline geliyor.

Bunun pozitif yanı, Aquaman’in günümüzde en etkileyici “düşmanı” olan karakteri, kişiliğini fazla değiştirmeden, tamamen farklı bir pozisyonda, son derece “yeni” bir şekilde ele alabilme imkanı. Yalnızca Aquaman’den intikam almaya çalışan bir Black Manta ile, uluslararası bir organizasyonu kontrol eden Black Manta, aslında aynı karakter olsa da, çok farklı hikaye senaryolarına yol açıyor.

İşin negatif yanı ise, bu abartılı kurgunun bize iki – üç sayı içinde, şu şekilde sunulmasından kaynaklanıyor:

Dünyadaki tüm denizleri kontrol eden bir örgüt var! (Ne? Nası–)Liderleri çok önemli bir adam! (Allah Allah, kimmiş ac–) – Black Manta’yı kullanmak istiyor! (Ne içi–) Veee Black Manta onu öldürdü! (Oha! Ne! Nolu–)Ve Black Manta artık o organizasyonun lideri! (E kimse mi bir şey demi–) Herkes kabul etti, Black Manta dünyadaki denizlerin tek hakimi! (Cuppaaa)

Bu başlangıçtan sonra yaşananlarla ilgili fazla detay vermek istemiyorum. Ancak, hikayenin gidişatıyla ilgili beni rahatsız eden tek boyutun, Black Manta’nın N.E.M.O’nun kontrolünü anlamsız bir süratle ele geçirmesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Şimdilik soru işareti olarak kalan bir ikinci nokta da, Aquaman ile evlenmesini beklediğimiz Mera ile alakalı. Serinin belli noktalarında Aquman’in “her şeye rağmen barış” politikasını (tabi istemeden) bozan unsurlardan biri olarak karşımıza çıkan Mera, belli noktalarda da tuhaf şekillerde hikayenin dışına çıkarılıyor.

Kendisi ile ilgili hikayenin kökünde, Aquaman ile evlenmesi durumunda hem Atlantis’te, hem de dünyada bir felakete sebep olacağı yönündeki kehanet var. İlk on beş sayı N.E.M.O – Aquaman – Black Manta – Atlantis – Amerika beşgenindeki hikayeyi büyük ölçüde tamamlasa da, Mera ile Aquaman’in hikayesini net bir sonuca ulaştırmıyor. Bu da, şimdilik bu konuda yorum yapmanın pek mümkün olmadığı anlamına geliyor.

Sonuç olarak, Aquaman bana göre başarılı bir seri. Bu başarı seviyesi, karakteri hiç tanımayanların, herhangi bir ilgi duymayanların bile mutlaka okumasını gerektirecek bir düzeyde değil, ama olur da kendinizi normalde takip etmediğiniz bir süper kahraman serisi arayışında bulursanız, Aquaman Rebirth kapsamında tavsiye edilebilecek serilerden bir tanesi.