Marvel Comics İncelemeleri

Squadron Supreme (2015)

squadronsupremekapakSquadron Supreme yıllar içinde karşımıza çeşitli versiyonlarıyla çıkmış olsa da her seferinde klasik süper kahraman takımı çizgilerinden sıyrılmayı başarabilmiş bir ekip. Gri bölgelerde dolaşıp okura “Bunlar kahraman mı, kötü mü?” sorgulamasını yaşatma iddiasıyla yola çıkan 2015 model serisinin de klişe olmayan bir süper kahraman takımına ev sahipliği yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ancak bu kez, farklı bir süper güçlü ekip tecrübesi yaşatıyor olması, seleflerinin aksine serinin bir kuvveti değil, zayıflığı olmuş. Sonda diyeceğimizi başta diyelim, Squadron Supreme okuyanı yer yer öfkelendirecek kadar kötü bir çizgi roman. Henüz ilk sayıda düştüğü siyah bölgeden çıkabilmeyi on beş sayı boyunca başaramamış bir ekip ve altına girdiği yük tarafından giderek daha da ezildiği için yapmak istediklerinin parıltısını bir an bile bizlere gösterememiş bir seri var elimizde.

Elbette onlarca güzel seri yayımlanmaktayken kötü bir çizgi romanı incelemek sorgulanması doğal bir tercih. Bu noktada kendi savunmam olarak üç gerekçe sunacağım. Birincisi, Squadron Supreme geçtiğimiz ay 15. sayısıyla sona erdi ve herhangi bir şekilde ruhani devamı olarak nitelendirebileceğimiz bir seri ufukta görünmüyor.

Squadron Supreme, zaten birkaç sayıdan fazla sürmesi beklenmeyen, muhtemelen mini seri olarak planlanıp fasikül satışları etkilenmesin diye bu bilgisi paylaşılmayan Black Knight ve Solo gibi serilerden farklı olarak uzun soluklu olması için ortaya konulmuş bir projeydi. Öyle ki ilk sayının ardından Hyperion ve Nighthawk serilerinin duyurulması gecikmemişti. Bu yönüyle Squadron Supreme, Marvel’ın son yıllarda uyguladığı “Az satıyorsa bitir, birinci sayıdan tekrar başlat.” formülüne en önemli istisna.

İkincisi, serinin final sayısında yazar James Robinson’ın seri boyunca yaptığı yanlışlarla yüzleşmesine şahit oluyoruz. Üçüncü ve en önemlisiyse, Squadron Supreme’in o kadar çok günahı var ki çizgi roman sektöründe son yıllarda hem yazar hem de şirket özelinde sık rastladığımız hataların pek çoğunu bünyesinde barındırıyor. Bu sebepler Squadron Supreme’i daha kolay ele alınabilir yaptığı gibi pek çok seride rastlayamayacağımız kadar yanlışa parmak basmamızı mümkün kılıyor.

Serinin hiçbir anında parlayamadığını söyledik. Bunun tek sebebi daha sonra bahsedeceğim kötü hikaye ve karakterizasyon elementleri değil. Serinin belli bir oranda yanlış planlama kurbanı olduğunu belirtmek gerekiyor. Evet, Mark Gruenwald’ın yazdığı seri günümüzde bir klasik olarak kabul görüyor, ama Squadron Supreme hiçbir zaman Marvel’ın yüksek profilli bir markası olmadı. James Robinson da yıllar boyunca DC’de Starman başta olmak üzere beğenilen işlere imza atmış olsa da adı yüksek satış rakamlarıyla çok sık yan yana gelen bir yazar değil. Sanatında taşıdığı John Romita Jr. esintileriyle dikkat çeken çizer Leonard Kirk de aynı şekilde.

Yani ortada Squadron Supreme’in iyi satacağını gösteren hiçbir emare yokken Marvel, bu ekibi evrenin önemli bir noktasına konumlandırmayı seçti. ANAD sürecine start veren giriş sayılarından biri olan Avengers #0’ı okuyanlar hatırlayacaktır, sayının kurgusu Squadron Supreme’i merkeze alıyor ve bu ekibin kurulan yeni Avengers takımlarını değerlendirmesi üzerinden ilerliyordu. Squadron Supreme, kimi zaman aşırıya kaçabilecek yöntemlerle amaçlarını gerçekleştirirken karşılarında durabilecek Avengers ekiplerini tartıyor ve kendisine Avengers ekiplerine karşı bir kontrol mekanizması olma misyonu yüklüyordu.

squadronsupreme2015_1.jpg

Yapılan bir diğer yanlış da yukarıda belirttiğim gibi ortada henüz bir başarı yokken iki tane yan seri çıkartılmasıydı. Hyperion ve Nighthawk’un içler acısı satışları sürpriz olmadı tabii. Artık J. Michael Straczynski’nin 2000’lerin başındaki Supreme Power başarısına mı güvendiler bilmiyorum. Straczynski’nin Supreme Power’ı MAX etiketiyle yayımlanma dezavantajına rağmen birkaç seriye yayılmıştı. Ancak, JMS gibi o yıllarda ismiyle sattıran bir yazara rağmen yeni seri duyurularının gelmesi için bir yıldan fazla bir zaman beklenilmişti.

Bunlar, Marvel’ın yaptığı planlama hataları. Yazar Robinson’ın hatası ise bu pohpohlamaya güvenip takımı düzlüğe çıkaracak hikayeler yapmakta acele etmemesi oldu. Oysa, henüz bir önceki yıl yazdığı All-New Invaders serisinin 15 sayıda iptal edilmesinden ders çıkarmış olmasını beklerdim. Robinson, All-New Invaders’ta birçok hikayeyi eş zamanlı olarak işlemeyi tercih etmiş, final sayısında da Eternal-Kree savaşı gibi önemli olay örgülerini masada bırakmak zorunda kalmıştı. Robinson maalesef Squadron Supreme’de de bizlere benzer bir tablo bıraktı. Ancak bu kez final sayısında toparlayabildiğini toparlamak yerine farklı bir yol izlediğine şahit oluyoruz. En son işlediği Warrior Woman hikayesini yarıda kesip seri boyunca yaptığı hataları teker teker ziyaret etmiş Robinson.

Yapabildiği ölçüde de karakterlere verdiği hasarları geri alıp onları ileride başka hikayelerde tekrar kullanılabilir halde bırakmaya çalışmış. Bunu takdir edilesi bir çaba olarak alıp serinin hanesine geçecek tek artı olarak değerlendiriyorum.

IMG_0131

Marvel kadar profesyonel ve editör müdahalesi içeren bir şirketin çizgi romanlarında dilbilgisi açısından hatalı cümleler görüyorsanız, burada yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu da rahatlıkla çıkarabilirsiniz. 

Bunu belirttikten sonra yapılan hikaye ve karakterizasyon yanlışlarından sözü açmak gerekiyor.  Squadron Supreme, Avengers #0 sayısındaki iddialı girişinin yanında benim ilgimi çeken bir özelliğe daha sahipti. Secret Wars’un ardından başlayan ANAD sürecinde serilerin büyük bir bölümü Jonathan Hickman’ın bu önemli hikayesinin etkilerini görmezden gelirken direkt olarak Incursion ve Time Runs Out olaylarından beslenen iki seri vardı: Ultimates ve Squadron Supreme.

Bu en yeni Squadron Supreme ekibi, Incursion’lar sırasında yok olan evrenlerinin hayatta kalan tek temsilcileri olarak kendilerini Ana Marvel Evreni’nde bulan kahramanların “Artık evimiz burası, burayı da kaybetmeyeceğiz.” düşüncesiyle kuruluyordu. Aynı zamanda, yıllar içinde pek çok alternatif evren versiyonunu gördüğümüz bir ekibe son derece uygun düşen bir olaydı bu. Gelgelelim bu iddiayla kurulan ekibin ilk icraatı Doctor Spectrum’un Dünya’sını yok eden Namor’u öldürmek ve Atlantis’i yerle bir etmek gibi bir intikam hareketi oldu.

squadronsupreme2015_2

Evet, bu gerçekten oldu!

Ancak Namor’un bedeninden ayrılmış kafasını tekmeleyince kendini iyi hissedebilen bir kahramana sahip bu topluluk, ilerleyen sayılarda bunu biraz olsun unutturacak olumlu bir iş yapamayınca o noktaya gelene kadar herhangi bir şekilde hissedilemeyen bir suçluluk duygusu final sayısında tüm karakterlerimizin boğazına yapışıvermiş. Pek çoğu çözümü, Straczynski’nin Supreme Power’ından beri gerçek bir pislik olarak karşımıza çıkıp hiçbir zaman bunun üstünü örtecek şekilde bir davranış göstermeye zahmet etmemiş, yani ne mal olduğu baştan belli olan Nighthawk’u günah keçisi belleyip kendi yoluna gitmekte bulsa da sayının asıl kahramanı Hyperion için somut bir kefaret arama tercih edilmiş.

squadronsupreme2015_4

Bu nedenle Hyperion’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bir Superman analogu olarak ortaya çıkan Hyperion, tüm varyasyonlarında görülebilecek ortak bir özelliğe sahip: Takıntılı bir sorumluluk duygusu ile Dünya’daki yerini ve yapılması gerekenleri sorgulayıp kendine belirli bir görev yüklemesi. Bu sorumluluk duygusu kimi zaman, yine Superman’in bazı alternatif hikayelerinde görülebilecek şekilde, kontrol manyaklığı halini alıp aşırıya kaçan kararlar aldırtsa da Jonathan Hickman tarafından Marvel Evreni’ne dahil edilen ve bu seride karşımıza çıkan Hyperion karakteri emsallerine nazaran daha pozitif bir bakış açısıyla yola çıkmıştı.

Bu yönü ve Thor’la arasında gelişen kuvvetli “Bromance” ilişkisiyle kendini okura daha çabuk sevdiren karakter, Robinson’ın ellerinde ilk sayıdan kafa uçurup şehir yok eden bir canavara dönüşünce doğal bir tepki ile karşılaştı. Bundan daha rahatsız edici olansa seri boyunca yaptıklarının bir bedeli olması gerektiğini hiç düşünmeden kendisini takımın iyilik pusulası olarak görmeye devam etmesiydi. Son sayıda Atlantis’i tekrar inşa etmek için üç ay boyunca çalışmasının ardından dahi kendisini affedemediği için kostümü tekrar üzerine giymemesi, Robinson’ın da bu karakterlere tekrar dokunup tekrar zarar vermek istemediğini gösteriyor belki de.

squadronsupreme2015_3

Squadron Supreme, ortaya çıkış iddiasını yerine getirmek için ter dökmeyen tek çizgi roman değil. Bir yerden sonra odağını kaybedip bambaşka yönlere sapan veya başından beri yanlış tanıtım kurbanı olmuş serilerin sayısı hiç de az değil ve hepsini kötü olarak nitelendirmek adaletli bir yaklaşım olmaz. Ancak, Robinson’ın 15 sayıda hiçbir notayı doğru basamaması affedilecek bir şey değil. Evet, en başından beri amacının hiçbir dişlisi çalışmayan bir takımı anlatmak olduğunu varsaysak bile. Dişe dokunur bir hikaye veya karakter çalışması göremeyince de günün sonunda akılda kalan Namor’un tekmelenen kafası oluyor haliyle.