Farklı Tatlar

One Week in the Library

Image Comics günümüzde tek ciltte okunup bitirilebilecek grafik romanlardan çok yayınladığı dikkate değer serilerle
özdeşleşmiş durumda. Çizgi romanın popüler boyutunda Marvel ile DC’nin başını çektiği süper kahraman türüne ciddi bir alternatif oluşturmaya başlayan yayınevi, zaman zaman OGN olarak da sınıflandırılan kitapvari eserlere biraz daha az ağırlık veriyor.

Ancak bu tabi ki Image’ın sadece seri yayınladığı anlamına gelmiyor. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru yayınlanan One Week in the Library, Image’ın son dönemde yayınladığı ilginç grafik romanlardan bir tanesi.

Bu çizgi romanı kayda değer hale getirenin ne olduğunu görebilmek için, günümüzde sık sık karşılaştığımız belli başlı çizgi roman türlerine bir göz atmamız gerekiyor.

Amaçlarına göre değerlendirdiğimizde (tabi her şeyi ciddi miktarda basitleştirerek), üç temel çizgi roman türü olduğunu söyleyebiliriz.

İlk grupta, Marvel – DC Comics ile özdeşleştirdiğimiz, ancak sadece bunlarla sınırlı olmayan “eğlence amaçlı” çizgi romanlar yer alıyor. İkinci grupta, sanatsal yönü daha ağır basan eserler bulunuyor.

İlk anda akla gelmeyecek bir kategori olarak belirleyebileceğimiz üçüncü grupta ise, doğrudan “çizgi romanlar ile ilgili çizgi romanlar”, yani bu işin teorisini, işleyiş mantığını, yapısını çalışan, zaman zaman akademik olarak da üretilen eserler yer alıyor. Bu son grup fazla açık değilse, Will Eisner’ın Sequential Art‘ı, Scott McCloud’un Understanding Comics ile başlayan üçlemesi ve Nick Sousanis’in Unflattening gibi çalışmaları iyi örnekler olarak sunulabilir.

W. Maxwell Prince’in yazdığı ve John Amor’un çizdiği One Week in the Library’yi benim için en ilginç yapan şey, çizgi romanın bu üç kategorinin kesişim kümesinde yer almasından kaynaklanıyor.

Doğaüstü bir kütüphaneyi ve burada yaşayan kütüphaneciyi konu alan eser, haftanın günleri üzerinden ilerleyen bölümlerinde bu kütüphanede bulunan belli hikayelerle ilgili anlatılar sunuyor, ve finale doğru tipik bir üstkurmaca yaklaşımı işleyerek yazar W. Maxwell Prince’i hikayeye dahil ediyor. Eserin sonu, kitabın ana karakteri olan kütüphaneci ile Prince’in karşılıklı bir diyaloğundan ibaret.

One Week in the Library, tek cümleyle, “hikayelerin, anlatıların ve çizgi romanların potansiyeli, kelimelerin gücü ve yapabilecekleri hakkında görsel bir deneme” olarak tanımlanabilir. Bu, eserin yalnızca anlattığı bir şey değil, belli noktalara eklediği göndermelerle, düzyazı pasajlarla ve çok güzel tasarlanmış “infografik” örnekleriyle gösterdiği bir şey aslında.

Benzersiz bir çalışma olduğunu söyleyebileceğim One Week in the Library’nin, belli noktalarda eğlendirmek için, belli noktalarda sanatsal, deneysel amaçlar için, belli noktalarda da yazarın “yazmak” konusundaki düşüncelerini aktarmak için kullanılmış olması, normal şartlarda karmakarışık bir durum olarak görülebilir ve eserin zayıf bir yönü olarak eleştirilebilir. Ancak W. Maxwell Prince, çok tuhaf bir yöntemle bu eleştirileri boşa çıkarmayı başarıyor – bu durumu, gerek kitabıyla ilgili verdiği röportajlarda, gerek de eserin içinde belli noktalarda, açık ve net bir şekilde kabul ediyor, hatta bu durumu düpedüz sahiplenip, hikayesinin varolma nedeni haline getiriyor.

Image Comics’in basın bülteninde alıntılanan cümleleri bile, aslında bununla doğru orantılı:

“Telling stories isn’t easy for me,” said W. Maxwell Prince. “I often find myself really interested in one thing, but then boring of that quickly and moving on to something completely different. This book allowed me to embrace that attention deficit while simultaneously building something with a solid center. The end result, I think, is really fun. It doesn’t move in the ways that comics usually do, but it’s still identifiably a comic book. Except for when it’s not, of course.”

Hikayeler anlatmak benim için kolay değil. (…) Sık sık bir şeyle ilgileniyor, ama kısa sürede sıkılıp kendimi tamamen başka bir şeye yoğunlaşırken buluyorum. Bu kitap bana, güçlü bir merkezin çevresinde bahsettiğim “dikkat eksikliği” durumunu kucaklama imkanı verdi. (…)

Bu önemli bir alıntı, ama çizgi romanın sonlarında, yazarın kendisi de bir karakter olarak bize katıldığında söyledikleri aslında daha da ilginç. Bu noktada şunu söylemek gerekiyor – tıpkı bu bahsettiğim konuda olduğu gibi, W. Maxwell Prince kendisini eleştirebileceğiniz her türlü konuda savunmalarını devreye sokmayı iyi biliyor.

Eserin sonunu bir kere daha hatırlatayım: Kendini tuhaf bir durumda bulan ve ne yapacağını bilemeyen bir çizgi roman karakteri, bir anda “yaratıcısı” ile, yazarı ile karşılaşıyor.

Herhangi bir çizgi roman sanatçısı, “Git kopya çek!” deseniz, Grant Morrison’ın Animal Man’de kullandığı kurguyu ancak bu kadar kelimesi kelimesine kullanabilir. Ancak, tabi ki, Prince bunu da öngörüyor, basitçe, “Bunu okuyacaksınız ve aklınıza Grant Morrison ile Animal Man gelecek” diyor:

Comics fans know it mostly by the way of Grant Morrison, from his final issue on Animal Man. Stan Lee played with it too. But authors have been doing this forever. Vonnegut in Slaughterhouse-Five; Dante; David Foster Wallace. Regardless, I’m suffering from a ton of anxiety that someone reading this will think that I’m being lazy or derivative.*

Bu cümlenin son kısmı, (“İnsanlar bunu okuyup tembellik yaptığımı veya birinin fikrini çaldığımı düşünecek diye içim içimi yiyor.”) çok önemli. Benzer, ama eserin geneliyle alakalı bir kaç cümle de daha önceki sayfalarda yer alıyor:

I’m afraid… no, I’m terrified of people thinking I’m dumb or dull. Or even worse: Averagely intelligent. I thought maybe that writing a comic about a library would give the reader the impression that I’m a bright guy. …because the alternative – that I’m not – is too scary for me to contemplate. **

İnsanların aptal veya sıkıcı olduğumu, hatta daha da kötüsü, ortalama bir zekaya sahip olduğumu düşünmesinden korkuyorum… Hayır, bundan ödüm kopuyor. Eğer oturup bir kütüphane ile ilgili bir çizgi roman yazarsam insanların akıllı bir adam olduğum yönünde bir izlenime kapılabileceğini düşündüm. Çünkü diğer olasılığı – yani öyle olmadığımı – aklıma getirmek bile istemiyorum.

Günümüzde, pek çoğumuz için utanç verici olabilecek anıları, hiç çekinmeden eserlerinde kullanan ve herkesle paylaşan; bunların kendi yaşadıkları olaylar olduğunu hiç çekinmeden ortaya koyan pek çok çizgi romancı var (aklıma ilk örnekler olarak Chester Brown ve Pascal Girard gibi isimler geliyor). Ancak bir eserin arkasındaki kafa yapısını, buradaki “kompleks görünümlü, ancak basit” endişeyi, bu kadar büyük bir dürüstlükle ifade edebilecek çok fazla kişi yok.

Game of Thrones izleyenler veya diziye esin kaynağı olan kitap serisini okuyanlar için hoş bir popüler kültür örneği vereyim: Prince’in burada yaptığı şey aslında Tyrion Lannister’ın Jon Snow’a verdiği tavsiyenin muhteşem bir örneği.

Okuduğum final Grant Morrison’ın Animal Man’i bitirmek için kullandığı finalin birebir aynısı mı? Eğer öyle olduğunu açıkça yazıp, bir de bunu kullanma nedenini ve korkularını söylersen, bunu sana karşı kullanamam. Hikayenin nereye gittiği, tam neyle alakalı olduğu, ne yapmaya çalıştığı aşikar değil mi? Eğer yazmaya başladığın şeylerden sıkıldığını açıkça bildirip, konudan konuya sıçradığını kitabın tanıtım bültenine koyarsan, bunu sana karşı kullanamam. Tüm bu keşmekeş yalnızca insanları akıllı biri olduğuna ikna etmeye çalışan bir adamın “sayıklamaları” mı? Eğer çıkış nedeninin bu olduğunu itiraf edersen, bunu sana karşı kullanamam.

Maxwell Prince’in hikayesini oluşturma ve bir anlamda “savunma” mantığı bunun üzerine kuruluyor. Özellikle son bölüm, okuyucu ile yazar arasında bir satranç oyununa benziyor. Bilgili ve donanımlı bir okuyucu olduğunuzu iddia ederek, rakibinizin bir sonraki hamlede ne yapacağını görebildiğinizi zannediyorsunuz – ama W. Maxwell Prince, sizin üç hamle sonrası için planladıklarınızı da görüyor.

Peki, kitabın albenisi bundan mı ibaret? Yazarın – ilk alıntıdan hatırlayacağınız şekilde – “güçlü bir merkez” olarak tanımladığı şey bu mu?

Cevap hayır. Çizgi romanın “güçlü merkezi”, hikayeler, çizgi romanlar ve anlatılan şeyler ile ilgili sağlam fikirlerinde yatıyor. Bu öyle bir çizgi roman ki, ne dahil olduğu türü tanımlamak, ne anlattığı hikayeyi özetlemek, ne makul bir giriş – gelişme – sonuç yapısı takip edebilmek, ne de düzenli, akademik bir anlamda argüman ve düşünceler okumak mümkün. Ancak işin sonunda, yazar W. Maxwell Prince’in kafasındaki bölük pörçük, birbiriyle hem alakalı, hem bağımsız tüm fikirler, okuyucu olarak size ulaşıyor. Eh, çizgi roman da dahil olmak üzere, herhangi bir mecranın amacı da bu zaten.

Ben günün sonunda, böyle bir kitap okuduğumda, aslında daha rahat kategorilere yerleştirilebilen, kime hitap ettiği ve ne yapmaya çalıştığı daha iyi anlaşılabilen eserleri sanırım biraz daha çok seviyorum. Bu açıdan, ele aldığı konular ve çizgi roman sanatına fayda açısından, bu kitaptansa Unflattening gibi bir çalışmayı çoğu zaman tercih ederim.

Ancak, One Week in the Library de bu konularla ilgilenen herkes tarafından okunması gereken bir çalışma. Fikirlere ve yönteme katılmasanız da, alternatif bir bakış açısı ve sunuş mantığı, bu konuda kesinlikle ilgi çekici bir yaklaşım oluşturuyor. Fazla uzattığım için John Amor’un çizimleri ve Ashley Walker’ın şemalarının inanılmaz görselliğine değinemiyorum, ancak sanırım kullandığım sıfat yeterli ölçüde fikir verecektir.

Image Comics’in serilerinde ilk cilde uyguladığı 9.99 dolarlık fiyatlandırma mantığı, burada da kullanılmış, o yüzden oldukça uygun bir fiyata, oldukça derin ve tatmin edici bir çizgi romana ulaşma imkanınız olduğunu da eklemiş olayım.

* Böyle çizgi romanlarda sayfa numarası olmaması can sıkıcı bir durum olabiliyor – baştan saymak için fazla üşengecim, ama bu alıntı sondan dördüncü sayfanın 6 – 7 – 8. panellerinde yer alıyor.

** Sondan beşinci sayfa.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

İşin Teorik Kısmıyla İlgilenenler İçin

One Week in the Library hikayelerin potansiyeline değinen, ilginç bir üstanlatı oluşturuyor. . 

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Edebiyat, çizgi roman, kurgu dünyaları ile ilgileniyorsanız

Edebiyatın ve çizgi romanların potansiyeli hakkında, yapabilecekleri hakkında farklı bir bakış açısı arıyorsanız

Understanding Comics, Sequential Art gibi çizgi romanları okuyup keyif aldıysanız


Sevmeyebilirsiniz...

Çizgi roman türü veya genel olarak hikayelerin doğası ile ilgili bir deneme okumak istemiyorsanız

Eğer bir "hikaye," "öykü", "macera" arıyorsanız. One Week in the Library kurmaca boyutları olsa da böyle bir şey içermiyor

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!