DC Comics İncelemeleri - DC Tarihi

Justice League vs. Suicide Squad (DC Tarihi)

DC Comics’e ciddi bir ivme kazandıran Rebirth sürecinin ilk büyük hikayesi, Justice League vs. Suicide Squad geçtiğimiz günlerde tamamlandı.

Sitemizin DC Tarihi kapsamında, bu seriyi iki yazıyla incelemeye çalışacağız. Şu anda okumakta olduğunuz yazı, hikayenin temel bir özetini içerecek – daha kapsamlı bir inceleme için Justice League vs. Suicide Squad #1-6 yazısına göz atabilirsiniz.

Justice League vs. Suicide Squad hikayesini, yani bu iki takımın birbirine girme sürecini, aslında çok basit bir olay başlatıyor: Justice League, kendi serisinde Amanda Waller ile çalışan Batman sayesinde, bu takımın varlığından haberdar oluyor.

 

Tabi ARGUS lideri Amanda Waller’ın, eski suçluların beynine yerleştirdiği patlayıcılarla insanları kontrol etmesi, ve bu katilleri kendi amaçları için kullanması – araya ufak bir oyun terimi sığdırmamı maruz görürseniz – lawful good Justice League için ciddi bir sıkıntı kaynağı haline geliyor.

Serinin başlarında, biraz da kolay yazılmış bir tesadüf sonucunda Suicide Squad’ın nerede olduğunu öğrenen Justice League, onlarla bir mücadeleye giriyor ve tahmin edileceği üzere bu “dövüşü” kazanacak gibi gözüküyor. Ancak, Waller’dan ne olursa olsun teslim olmamaları emrini alan Suicide Squad, takıma yeni katılan Killer Frost’un Superman’in hayat gücünü çalarak ufak çaplı bir Antarktika yaratması ile, ilk raundu kazanan taraf oluyor.

Amanda Waller tarafından hapsedilen JL, bir an için seriye adını veren mücadeleyi kaybetmiş gibi gözükse de, Waller’ın bu takım için başka planları olduğu ortaya çıkıyor. Zira serinin ana konusu JL ile Squad’ın birbirine girmesi değil, birlikte çalışması üzerine kurulu.

Tüm bunlar olurken, arka planda telepatik güçlerini kullanarak bir araya getirdiği bir ekibi kullanarak büyük çaplı bir plan yapan Maxwell Lord, bu serinin asıl büyük kötü karakteri olarak karşımıza çıkıyor.

Daha sonradan “ilk Suicide Squad” olduğunu öğrendiğimiz bu ekip, Lobo, Dr. Polaris, Emerald Empress, Johnny Sorrow ve Rustam’dan oluşuyor. Bu karakterler, elbette Max Lord’un güçleri sayesinde onun için çalışsalar da, asıl hedeflerinin Amanda Waller’ı öldürerek ondan intikam almak olduğunu düşünüyorlar.

Ancak Lord’un asıl planı, Waller’ın Belle Reve hapishanesinde tuttuğu sınırsız güçlü bir objeyi, Heart of Darkness isimli bir elması ele geçirmek üzerine kuruluyor.

Waller, Justice League ve Suicide Squad’ı kendisine yapılacak saldırıdan korunmak için bir araya getirdiğini açıklarken, Lord’un takımı Belle Reve’e saldırıyor ve Lord amacına ulaşarak Heart of Darkness’ı ele geçiriyor.

Eclipso adlı, neredeyse sınırsız güçlü bir varlığın “ruhunu” taşıyan bu elmas, Max Lord’un telepatik güçlerini de durdurulamaz boyutlara ulaştırıyor, ve herkesi kontrol eden Lord, kendi etik anlayışına göre dünya barışını sağlamak için Justice League üyelerini kullanıyor – ancak tabi, bunu yaparken, Batman’i ve Suicide Squad’ı dışarıda bırakıyor.

Bu noktada şu detayları açıklamakta fayda var. “Gri” bölgede kaldığını söyleyebileceğimiz bir karakter olsa da, Max Lord kendi “aşırı katı” adalet görüşü belli noktalarda meşru görülebilecek birisi. Ancak Eclipso ile “birleştikten” sonra, giderek bu gücün kontrolünü kaybediyor ve tamamen bu varlığın etkisi altında kalıyor. Bir başka deyişle, Max Lord Eclipso’nun güçlerini kullanmaya çalışırken, aslında Eclipso Lord’un insanları kontrol etme gücünü kullanmış oluyor.

İkinci bir önemli detay ise, Eclipso’nun tek zayıf yönünün güneş ışığı olması. Justice League’i kontrol ettiği anda güneş ışığının dünyaya ulaşmasını engelleyen Eclipso, bu şekilde durdurulamaz bir hale geliyor.

Ama tabi, yani, bu kadar şey planlayıp Batman’in işi çözeceğini öngöremeyen Maxwell Lord’un ihmalkarlığı, Eclipso’nun da gücünü kaybetmesine yol açıyor.

Batman önderliğinde hareket eden Suicide Squad üyeleri, tekrar sahneye çıkan Killer Frost’un buzdan yarattığı prizmalar sayesinde, Superman’in gözünden çıkan ışınlarla güneş ışığı etkisi yaratmayı başarıyor, ve Eclipso’yu alt ederek serinin asıl hikayesini tamamlıyor.

Ancak (tabi ki) bu büyük hikayenin bazı büyük sonuçları, ve bazı büyük sürprizleri de oluyor.

Bunlardan en önemlisi, Amanda Waller tarafından tutuklanan Maxwell Lord’un yaptığı çıkarım: Lord, Suicide Squad’ın varlığı Justice League tarafından keşfedildiğinde olacaklarını bilen Waller’ın, her şeyi kendisi planladığını, ve tüm bu yaşananların onun inisiyatifi altında yaşandığını anlıyor. Burası bence çok, çok önemli bir nokta, ancak gerisini burada daha fazla detaylandırmayıp, inceleme yazısına bırakıyorum.

Bu durumu kabullenen Waller’ın yaptığı önemli bir açıklama, Maxwell Lord’un yeni bir ekibe katılacağı yönünde oluyor. Bildiğiniz gibi, Suicide Squad’ın resmi adı Task Force X. Task Force XI’nın ne olduğunu yakında göreceğiz.

Üçüncüsü, bu hikaye sırasında önemli rol oynayan Rustam, Johnny Sorrow’un maskesi, Dr. Polaris gibi önemli şeyler DC Evreni’nde serbestçe dolaşmaya başlıyor.

Son olarak, Killer Frost ve Lobo gibi karakterler, Batman’in gösterdikleri çabadan etkilenmesi nedeniyle, Justice League ailesine dahil oluyor. Bu karakterler, önümüzdeki günlerde karşımıza çıkacak Justice League of America takımının önemli karakterleri arasında yer alacak.

Her şeyi toparladığımızda, altı sayılık serinin öne çıkan noktalarının bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Yaşanan olayların kısa bir incelemesi için, başta da dediğim gibi, Justice League vs. Suicide Squad #1-6 isimli yazımıza göz atabilirsiniz.