Marvel Comics Yazıları

Nostaljik Marvel Okumaları I – Avengers

Avengers 017 - 03

Geçtiğimiz iki-üç sene boyunca, çizgi roman zevkimde kayda değer bir değişim olması sonucunda Marvel, DC gibi mainstream çizgi romanlardan biraz kopup, bu sitede (hemen alttaki örnekte korkunç bir örneğini görebileceğiniz) Farklı Tatlar altında yayınladığım alternatif eserlere, bağımsız çizgi romanlara yöneldim.

 

Tabi insan tüm yorucu crossover’larına, bitmek bilmeyen “büyük event”lerine, sürekli ölüp dirilen karakterlerine ve tamamen popülistleşen duruşuna rağmen, geldiği yeri bir türlü unutamıyor ve her zaman çizgi romanla tanıştığı yere geri dönmek istiyor. Ben de böyle hissettiğim, çizgi roman ve sadece Marvel okumak istediğim dönemler için muhteşem bir çözüm keşfettim: son dönemlerin sürekli kaos içindeki Marvel Evreni’nden kaçıp, eskilere, nostaljik sayılara yönelmek!

Dört-beş sene önce “Okunmuyor lan bunlar..” diyerek bir kenara attığım Essential ciltler, en büyük kurtarıcılarım oldu. Fakat, aynı zamanda, bu eski sayıları okurken, Marvel’da doğru bildiğimiz, daha doğrusu doğru olduğuna inandırıldığımız her şeyin, aslında ilk günlerde pek de öyle olmadığına kanaat getirdim. İşte bu bulguları paylaşmak için de, yepyeni bir başka seriyi, “Nostaljik Marvel Okumaları” serisini başlatıyorum. Bu uzun tanıtımdan sonra, ilk örneğimiz Avengers hakkında “yanlış bildiklerimizi” yazının devamında okuyabilirsiniz.

Avengers’ı, 1. sayıdan başlayıp tekrar okurken, bugün tartışılmaz birer gerçek olarak gördüğümüz şeylerin, hatta ve hatta doğrudan karakterlerin kişisel özelliklerinin, ilk dönemlerde çok farklı olduğunu fark ettim. En güzel örneklerden biri, Captain America karakteriydi.

Biz Captain America’yı hep kendine güveni tam, herkesin saygı duyduğu, gerçek bir lider olarak gördük. Ama gelin görün ki, Avengers’a katıldıktan sonra Captain America’nın bu “lider” rolünü tam anlamıyla üstlenmesi, hiç de kolay olmuyor. Iron Man, Thor, Ant Man ve Wasp takımı bırakıp, Cap’i Hawkeye, Scarlet Witch ve Quicksilver’dan oluşan yeni takımın lideri olarak yalnız bıraktıklarında, bu yeni üyelerden yalnızca Wanda, acımayla karışık bir saygı duyuyor Cap’e.

Hawkeye ve Quicksilver, her fırsatta (öyle arada bir falan değil, konunun gündeme geldiği her anda, hatta bazen konuyla uzaktan alakası bile yokken) “Bu takımın lideri ben olmalıyım” modlarına giriyorlar. Hawkeye’ın Cap’le hep böyle bir çekişmesi olduğunu, hatta sonunda takımda sadece bir üye olmanın onu Avengers’tan ayrılıp Thunderbolts’un lideri olmaya ittiğini, 90’larda çizgi roman okuyanlar hatırlayacaktır. Ama, burada Cap’e gösterilen “saygısızlık”, bir liderlik çekişmesinden, bir güç mücadelesinden çok daha fazlası. Quicksilver ve Hawkeye, resmen ciddiye almıyorlar Captain America’yı.

Daha içine kapanık bir karakter olan Hawkeye bunu sık sık dile getirmese de, Hawkeye Cap’e “dede”, “yaşlı adam” ve benzeri sıfatlarla hitap ediyor, Cap onun birkaç kez hayatını kurtarıp saygısını kazanmadan önce onu bir huzurevine götürmeyi bile öneriyor.

Wanda’nın Captain America’ya –tekrar ediyorum, diğer grup üyelerinin ona gösterdiği saygısızlık karşısında duyduğu bir acımayla karışık- saygı duyduğundan bahsetmiştik. Acaba, bu saygının arkasında, daha sonra Wonder Man,Hawkeye ve Vision’la ilişkiler yaşayacak olan Wanda’nın Captain America’ya karşı olan hisleri yatıyor olabilir mi?

Hisler demişken, Hawkeye’dan da, hem Scarlett Witch’e, hem de Captain America’ya karşı olan hislerini somut bir örnekle alalım.

“That over-aged square”. Evet, işte Hawkeye, tüm Marvel Evreni’nin en çok saygı gören adamını, Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş hali Captain America’yı böyle görüyor.

Captain America konusunu kapatarak daha enteresan bir konuya, daha doğrusu muhtemel bir bilgi hatasına dönüyorum. Bir noktada Scarlet Witch ve Quicksilver esrarengiz bir şekilde yavaş yavaş güçlerini kaybetmeye başlıyorlar. Daha sonra, Scarlet Witch, “Ben evimi özledim” moduna giriyor, ve normalde oldukça güçlü iki mutant olan bu iki karakter, Avrupa’ya, büyüdükleri köye geri dönüyorlar. Burada ne olsa beğenirsiniz? Köyde bir süre kaldıktan sonra, Quicksilver ve Scarlet Witch’in güçleri, hiçbir şey olmamış gibi geri dönüyor! Acaba mutantların evlerini özlemeleri, onların güçlerini de mi azaltıyor?

Daha pek çok detay var böyle. Artık daha fazla uzatmadan, kişsel favorime, Avengers’ın kurucu üyelerinden Wasp’e dönmek istiyorum. Çizgi roman okumaya 1970’lerde başlamamış olanlarımız, Wasp’i olgun, lider kişilikli, örnek bir Avenger üyesi olarak hatırlayacaktır. Avengers ilk çıkmaya başladığında ise, kendisinin karakteri “ideal Avenger”dan çok, “Millie the Model”a benziyor!

Evet, koskoca Wasp, nasıl bir durumda olursa olsun, ne gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olsun, sadece etraftaki erkekleri ve onların ne kadar yakışıklı, ne kadar kaslı, ne kadar muhteşem olduklarını düşünebiliyor.

İşte, sayının devamında savaşacakları tehlikeli düşman Space Phantom hakkında Wasp’in düşündükleri:

Şimdi, aklınıza şu soru gelmiş olabilir: “Ama Avengers serisi başladığında Wasp, Hank Pym ile birlikte değil miydi?” Evet, öyleydi, fakat gördüğünüz gibi bu onu hiçbir şekilde durdurmaya yetmiyor. Hatta, zaman zaman bu konularda Hank Pym’in kendisinden bile destek almaya çalışıyor Wasp:

Thor’a olan ilginin bir sayılık bir durum olmadığını da belirteyim yeri gelmişken.

Tabi takımınızda sarı saçlı, mavi gözlü bir yıldırım tanrısı olması cezbedici olabilir, fakat Wasp sadece takım arkadaşlarıyla da sınırlı kalmıyor. İlgi alanları arasında, Avengers azılı düşmanları, mesela ne kendi vücudu, ne de kendi yüzü görünmeyen Kang the Conqueror da var:

Her şeye rağmen, işin iyi tarafından bakarsak, Hank Pym gerektiği zaman Wasp’e iyi bir ders verbilecek kadar da sert bir adam olmayı başarıyor bazen:

Avengers okumalarından çıkarttığım notlar bu kadar. Avengers’ı okuyalı uzun bir zaman olduğu için mutlaka atladığım noktalar olmuştur, fakat bu serideki bir sonraki yazıda X-Men ile geliyorum, daha ciddi ve daha detaylı bir analiz olacaktır.