Yazarlar / Çizerler

George Pérez

Son günlerde, çizgi roman hayranları için zor haberler birbiri ardına geliyor. 28 Nisan’da hayatını kaybeden ve geçtiğimiz günlerde kariyerine kısaca göz atarak anmaya çalıştığımız Neal Adams‘ın ardından, 6 Mayıs 2022’de bir başka efsane, George Pérez hayatını kaybetti.

George Pérez yaşça Neil Adams’tan epey daha gençti fakat maalesef ölüm haberi sürpriz olmadı. Bundan bir süre önce, Pérez kendisine pankreas kanseri teşhisi konulduğunu; hastalığının doğası nedeniyle herhangi bir tedavi ihtimali olmadığını duyurmuştu. Yayımladığı Facebook gönderisinde, yaşamak için tahmini olarak altı aylık – bir senelik bir süresi olduğunun bilincindeydi.

Böyle bir durumda elbette “iyi” bir şeyden söz etmek çok mümkün değil. Ama en azından, George Pérez çizgi roman dünyasındaki tüm dostlarının ve hayranlarının kendisine ne kadar saygı duyduğunu, kendisini ne kadar sevdiğini hâlâ hayattayken görebilmiş oldu. Böylece, 2022’nin bahar ayları, çizgi roman dünyasının iki efsanesini kaybettiğimiz dönem olarak tarihe geçti.

Neil Adams ve George Pérez’in kariyerlerini karşılaştırmak, hatta iki çizeri anmak için yazılan yazılarda birbirlerinden bahsetmek, arkalarında bıraktıkları mirasa bir anlamda haksızlık etmek olur. Fakat iki önemli çizgi roman sanatçısının ölümünün bu kadar yakın olması — ve tabi, yazının geri kalanında göreceğiniz gibi, George Pérez’in çizgi romanlara yaklaşımının Neil Adams’ınkine göre tamamen farklı olması — ister istemez bu kariyerleri bir arada düşünme dürtüsü yaratıyor.

Böyle bir karşılaştırma tuzağına düşmemek için, yapacağım tek karşılaştırmayı yazının başında yapıp, daha sonra tamamen George Perez’e odaklanmak istiyorum. Yazıda detaylı olarak açıklamaya ve kendi sözleriyle desteklemeye çalıştığım gibi, tüm yeteneğine ve sahip olduğu etkiye rağmen, Neal Adams çizgi romanlara bir “iş” olarak bakıyordu. Adams çizgi romanları — daha spesifik olarak süper kahramanları severek, bu sektörde çalışmayı hayal ederek büyüyen nesilden değildi. Yeteneği ve çizgi romanlara getirdiği yenilikler sayesinde bu endüstri içinde çok kayda değer işler yapmayı ve bir efsane statüsüne ulaşmayı başarmıştı. Ama öte yandan, daha kârlı bir iş alanı bulduğunda da bu diğer kariyeri takip etmekten çekinmemiş, çizgi roman dünyasından hiçbir zaman kopmasa da, 1978 yılından sonra bu sektörde aktif olarak çalışmamıştı.

George Pérez, bu açıdan Neal Adams’ın tam tersiydi. Çizgi roman dünyasına bu işi gerçekten severek ve bu işi yapmanın hayalini kurarak giren Pérez; sanatçılar arasında yeni bir neslin ilk örneklerindendi ve çizgi romanlarla ilgili her şeyi büyük bir tutkuyla seviyordu. Kendisinden önceki, hatta kendi dönemindeki çizerlerin büyük çoğunluğu — çizilmesi gereken farklı karakterlerin miktarından dolayı — Avengers, X-Men, Justice League gibi takım çizgi romanlarını çizmekten pek hoşlanmazken, Pérez tam aksine, daha çok karakteri çizmesine imkan tanıdıkları için bu serileri seviyor, hatta aktif olarak çizme fırsatı bulamadığı karakterleri, dönemleri çizebilmek için uğraşıyordu.

Bu yazının geri kalanında, George Perez’in efsanevi kariyerine, çalıştığı çizgi romanlara, bize bıraktığı önemli hikayelere ve genel olarak çizgi roman dünyası üzerinde sahip olduğu etkiye değinmeye çalışacağız.

George Pérez Kimdi?

Sanırım böyle bir soruya cevap vermek için, George Pérez’in kariyerini adım adım anlatarak başlamak yerine, onu tanımıyor olsanız bile aslında tanıdığınızı gösteren; en azından yaptığı işlerin boyutunu ve çizgi roman endüstrisi içindeki konumunu ortaya koyan bir kaç örnekle başlamak daha kolay olabilir.

Şanslıyız ki, George Pérez için böyle bir giriş yapmak hiç zor değil. Gayet iddialı bir sorudan yola çıkarak, Pérez’in endüstri için önemini rahatlıkla ortaya koyabiliriz: Amerikan çizgi roman dünyasının iki devi DC Comics ve Marvel’ın en büyük, en önemli hikayeleri hangileridir?

DC Comics için – öznel görüşlere neredeyse hiç yer bırakmadan – bu hikayenin hem boyutuyla, hem şirketin tarihiyle bağlantısıyla, hem de daha sonraki dönemler için önemiyle, Crisis on Infinite Earths olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Marvel tarafında, şirket üzerindeki etkisi Crisis on Infinite Earths’ün etkisiyle karşılaştırabilecek bir hikaye bulmamız pek mümkün olmayabilir. Ama burada, boyut ve kapsam olarak (Crisis on Infinite Earths’ten de fazlasıyla etkilenmiş olan) Secret Wars veya tanınırlık ve etkileri hala devam eden crossover hikaye furyasının bir parçası olarak Civil War gibi çizgi romanlar öne sürülebilir.

Ancak işi bir adım daha ileriye götürürsek; yarattığı konseptler, devam eden hikaye kurguları, etkileri ve Marvel Cinematic Universe’e verdiği ilham (bir başka deyişle, popüler kültürde sahip olduğu yer) ile, Marvel’ın en önemli hikayesinin Infinity Gauntlet olduğunu söylemek de pek yanlış olmaz.

George Pérez, hem DC Comics’in (ve bütün çizgi roman dünyasının) en kapsamlı ve büyük süper kahraman hikayesi Crisis on Infinite Earths’ün hem de Marvel’ın artık çizgi romanlarla hiç ilgilenmeyen kişilerin bile tanıdığı konseptleri yaratan önemli serisi Infinity Gauntlet’in çizeriydi.

Tabi ki, kariyeri bu seriler ile başlayıp bitmemiş; bu kadar önemli iki serinin sorumluluğu ona durup dururken verilmemişti. George Pérez’in 1970’li yıllardan 2010’lu yıllara kadar uzanan kariyeri, neredeyse aklınıza gelebilecek tüm önemli Marvel ve DC karakterlerini çizdiği; özellikle kariyerinin zirve noktasında, Amerikan ana akım çizgi romanlarının tanımlayıcı tarzını belirlediği süreçleri de kapsıyordu.

George Pérez’in Kariyerine Kısa Bir Bakış

George Pérez’in uzun kariyeri, 1974 yılında Marvel’da başladı. Onu okurlar arasında tanınır hale getiren ve çizgi roman sektörü içinde ismini duyuran seri Avengers’tı. Pérez, profesyonel olarak çizgi roman çizmeye başladıktan çok kısa süre sonra bu dergide çalışmaya başlamıştı.

Eğer 2000’li yılların çizgi roman kültürüne aşinaysanız, bu durum biraz tuhaf gelebilir — günümüzde Avengers gibi değerli bir markada çalışabilmek için, bir çizerin (veya bir yazarın) daha önceden en az dört – beş seride oldukça başarılı performans göstermesi beklenir. 

Pérez’in döneminde olaylar, bugünkü Marvel’a ve Avengers’ın bugünkü marka değerine göre çok farklı koşullarda yaşanıyordu: Pérez’in bu kadar hızlı bir şekilde Avengers yazarlığına ulaştığı süreçte, Marvel bugünkü gibi bir medya devi değil, New York’ta tek bir ofisten oluşan çok daha ufak bir şirketti; Avengers da, şirketin önemli dergileri arasında yer almakla birlikte, Marvel’ın en popüler dergisi değildi.

Elbette, Avengers dergisinde düzenli çizerlik George Perez’in de Marvel’daki ilk işi olmadı – bundan daha önce çeşitli serilerde hikayeler çizmiş, kayda değer bir katkı olarak Marvel’ın (ve sanırım genel olarak süper kahraman dünyasının) ilk Porto Riko kökenli kariyeri White Tiger’ı yaratmıştı. White Tiger George Pérez ile yazar Bill Mantlo’nun ortak olarak yarattığı bir karakterdi, ancak George Pérez’in onu (tıpkı kendisi gibi) Porto Riko kökenli bir karakter olarak yaratmasından da bir nebze anlayacağımız gibi, muhtemelen asıl kredi ona aitti.

Avengers’dan önce bu ufak çaplı işleri yapsa da, Pérez bir – bir buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde Avengers dergisinde çalışmaya başladı. 1975 yılında yayımlanan Avengers #141’in ardından, 1980’li yıllara kadar bu dergide sık sık görev almayı sürdürdü. Kariyerinin belki de ilk “büyük hikayelerinden” bir tanesi, yine Avengers dergisi içinde devam eden ve bu serinin kült hikayelerinden biri haline gelmiş olan Korvac Saga‘ydı.

George Perez Marvel’daki ilk döneminde, Avengers’ın yanı sıra Fantastic Four ve Inhumans gibi serilerde de rol aldı. Bu dönemle ilgili bir başka önemli gelişme de, yine Fantastic Four dergisi kapsamında ilk kez yazar Marv Wolfman ile çalışmasıydı; Wolfman ve Pérez, ilerleyen dönemlerde çizgi roman dünyasını derinden etkileyen ortaklıklardan bir tanesi olacaktı.

I regret that Marv couldn’t be here and I’ve said this to him personally, I’ve said it about him in interviews, and I’ll say it again today: Marv Wolfman is the gold standard by which I measure any collaborative effort.

The man not only is a talented writer, he’s the most generous of collaborators. He wants the person working with him to be at his best as well. He wants you to contribute.[1]

Marv bugün burada olamadığı ve bunu ona şahsen söyleyemediğim için üzgünüm, daha önce kendisi hakkında bunu röportajlarda söyledim, bugün de söyleyeceğim: Marv Wolfman benim tüm işbirliklerini kıyasladığım altın standarttır.

Kendisi sadece yetenekli bir yazar değil, aynı zamanda işbirliği konusunda inanılmaz cömert. Birlikte çalıştığı kişinin de yapabileceği en iyi işi yapmasını ister. Sizin de katkıda bulunmanızı ister.

Öyle ki, 1980’li yılların başında George Pérez’i DC Comics ile birlikte çalışmaya ikna eden de Wolfman olmuştu. Wolfman DC Comics’te Teen Titans serisini yazmayı önerdiğinde,George Perez bu teklifi heyecanla kabul etti.

Bu kararın arka planını incelemek, hatta çizerlerin benzer kararlarıyla karşılaştırmak, Pérez’i de daha iyi anlamayı sağlayabilir. Örneğin, yukarıda da bahsettiğim Neal Adams Marvel ve DC ile aynı anda çalışma kararını aldığında, bunu para kazanmak için yapıyordu – amacı daha fazla iş yaparak gelirini artırmaktı. Bir diğer efsanevi çizer Jack Kirby, 1970 yılında Marvel’dan ayrılırken, şirketin kendisine yaptığı haksızlıklardan şikayetçi olduğu için DC Comics’e gitmeyi seçmişti. Hatta Perez’in kendisi bile, DC Comics’teki döneminin sonunda, editörlerin kendisine müdahalelerinden rahatsız olmak gibi, çok daha farklı sebeplerle Marvel’a dönecekti.

1980’lerin başındaki George Pérez ise… Justice League of America’yı çizmek istiyordu.

Marvel’da Avengers ve Fantastic Four’u çizdikten sonra, süper kahraman grupları içinde, en fazla ikonik karakter üzerinde çalışabileceği seri JLA’ydı. DC Comics için çalışmaya başladığında asıl amacı da, bir noktada Teen Titans’taki görevinden “kurtulup”, JLA’nın çizeri haline gelmekti.

Pérez bu amacına ulaştı. DC Comics’e geçtikten birkaç sene sonra, JLA serisinde de çizerlik rolünü sıklıkla üstlendi — ama yazının geri kalanında bundan bahsetmeyeceğiz. Çünkü kariyerinin bu noktasında, George Pérez açısından “beklenmedik” bir dönüm noktası yaşandı.

The New Teen Titans ve Yükseliş

As I commented earlier, the fact is New Teen Titans was something I was just going to do as a favor, because I just wanted to do Justice League of America.[1]

Daha önce de söylediğim gibi, işin aslı şu: New Teen Titans’ı sadece bir iyilik olarak yapacaktım, çünkü sadece Justice League of America’yı çizmek istiyordum.

George Perez’in The New Teen Titans’ta çizerlik görevini üstlenirken düşünceleri aşağı yukarı böyleydi. Köklerin 1960’lı yıllara dayanan ve o dönemde fazla başarılı olmamış Teen Titans konseptinin yeniden diriltilmesinde rol alırken, bunu sadece DC Comics’te kendini tanıtmak için yapıyor, uzun vadede şirketin prestijli serisi Justice League of America’yı çizmek istiyordu.

Marv Wolfman ile başladığı bu yolculuk, kısa süre sonra planları değiştirdi. The New Teen Titans hiç hesapta olmayan bir şekilde, dönemin en başarılı dergilerinden bir tanesi haline geldi.

Amerikan ana akım çizgi romanlarında 1980’li yıllar oldukça enteresan bir dönemdi. Bu yıllarda yeni karakterlerin yaratılması açısından çok kayda değer gelişmeler olmasa da, varolan karakterlerin yeniden yaratılması ve şirketlerin en popüler karakterlerinin değişmesi konusunda farklılıklar yaşanıyordu.

Örneğin Marvel tarafında, Stan Lee tarafından yaratılmalarına rağmen 60’lı yıllarda ve 70’lerin ilk yarısında başarısız olan seriler; Daredevil ve X-Men, adeta yeniden doğuyordu.

Frank Miller’ın Daredevil yazarlık süreci bu karakteri Marvel’ın en önemli karakterlerinden bir tanesi haline getirmişti. Chris Claremont tarafından yazılan X-Men ise, özellikle çizerliği John Byrne’nün üstlendiği dönemde, muhtemelen süper kahraman çizgi roman tarihinin en önemli süreçlerinden birini yaşıyor, X-Men Amerikan çizgi romanları içinde satış rakamları olarak en üst sıraya çıkıyordu.

Uncanny X-Men bu dönemin en popüler çizgi roman serisiydi — ve Marv Wolfman ile George Pérez’in The New Teen Titans‘ı, DC Comics’in X-Men’e en iyi cevabıydı. Bu konsepte dahil olan karakterleri çok daha derinlikli, çağın ruhuna daha uygun olarak, karakterizasyonlarını ciddi anlamda derinleştirerek ele alan ikili, DC Comics’e popülariteleri 1990’lı yıllara kadar devam edecek önemli bir seri armağan etmiş oldu.

Bu seri, aynı zamanda George Pérez’in yarattığı karakterler açısından da en önemli dönemlerinden bir tanesiydi. Bugün popülariteleri Teen Titans konseptinin çok ötesine geçen Raven, Cyborg ve belki de en önemlisi Deathstroke gibi karakterlerin hepsi, Wolfman – Pérez ikilisi tarafından yaratılmıştı.

Bu dönem ile ilgili belirtilmesi gereken önemli bir detay da, Titans süreciyle birlikte George Pérez’in ‘sadece’ çizer olmaktan yavaş yavaş uzaklaşmasıydı. Bu seride, Pérez ve Wolfman hikayelerin gidişatını, ana hatlarını ve detaylarını da birlikte oluşturuyor, metinleri Wolfman yazsa da, Pérez serinin kurgusuna da katkıda bulunuyordu. İlerleyen yıllarda, pek çok seride benzer roller üstlenmeyi sürdürdü.

George Perez, ilerleyen yıllarda iki seriye yayılan The New Teen Titans‘ı muhtemelen beklediğinden çok daha uzun süre, yaklaşık dört sene kadar çizdi. Arada JLA serisini çizme hayalini gerçekleştirmiş olsa da, Titans’dan ayrılma sebebi, muhtemelen kendisinin bile hayal ettiğinden çok farklı bir seviye için oldu.

Pérez’in En Büyük İşi(?) – Crisis on Infinite Earths

Pérez ve Wolfman’ın başarısı, 1985 yılına gelindiğinde onlara çok farklı bir fırsat sundu.

Satışlarda Marvel’ın gerisinde kalan ve sorumluluğu yarattıkları çoklu-evren yapısının karışıklığında bulan DC Comics yetkilileri, bütün bu sorunları bir çözüme bağlayacak tek bir büyük hikaye için planlar yapmaya başladı. Normal şartlarda biraz daha erken başlaması beklenen seri, 1985 yılında, şirketin ellinci kuruluş yıldönümüne denk gelecek şekilde planlandı ve Crisis on Infinite Earths hikayesini yazma sorumluluğu, bu dönemde DC Comics’in en önemli yaratıcı ekibi olan Wolfman ve Pérez’e verildi.

Crisis on Infinite Earths (biraz DC Tarihi kapsamında yazdığımız bu yazılardan da takip edebileceğiniz gibi) bu yazının kapsamını fazlasıyla aşacak bir öneme sahip. Ama tek cümlelik bir özetle, Wolfman ve Perez Titans’ta köklerini attıkları bazı kurgu ögelerini (örneğin hikayenin ana karakteri Monitor karakterini) kullanarak, DC Comics çoklu evrenini yok eden ve daha sonra tek bir gerçeklik olarak yeniden yaratan bir seri kaleme aldı. On iki sayılık bu çizgi roman, şirketin bünyesindeki tüm karakterleri içeriyor ve DC Comics hikayelerinin tarihini çok net bir şekilde ikiye ayırıyordu: DC’nin gelmiş geçmiş tüm karakterlerini içeren, aşağıdaki gibi panellerin bol miktarda kullanıldığı bu seri, çizimlerin henüz tamamen elle yapıldığı bir dönemde, pek çok sanatçının tamamlamakta büyük zorluk çekeceği bu seriyi — kendi sözcükleriyle — “bir fanboy’un ıslak rüyası” olarak tanımlıyordu.

Bu şimdiden çok uzun bir yazı – üstelik henüz George Pérez ile ilgili söylenecek çok şey var. Ancak bu noktada bitirsek bile, Pérez’in kariyerini oldukça çarpıcı bir cümleyle özetleyebilirdik: Pérez tüm zamanların en hırslı, en büyük ve en önemli “crossover” hikayesinin tek çizeriydi; ve çizdiği hikaye, DC Comics’in bütün tarihçesini çok net bir şekilde ikiye ayıran, etkileri 2020’li yıllarda bile devam eden bir hikaye oldu.

Crisis on Infinite Earths bu dönemde kariyerinin zirvesi olsa da, Pérez DC için önemli çizgi romanlarda görev almayı sürdürdü. Crisis’in ardından, yeni yaratılan bu “post-Crisis” dünyasının tarihini özetleyen The History of the DC Universe serisinde de rol aldı. Marv Wolfman ile George Perez’in birlikte çalışma kariyerleri bu serinin sonrasında da devam etti; ancak ikilinin Titans ve Crisis’ten sonra, DC Comics’in resmi tarihçesini de yazdığı bu seri, onların DC devamlılığına damga vurduğu dönemin de sonunu teşkil ediyordu.

Çizgi roman tarihi, birlikte çalıştıkları seri veya serilerde büyük başarılar elde eden, ancak daha sonra belli şekillerde araları bozulan ve hatta yaptıkları işler için eşit ölçüde kredi alamayan sanatçılarla doludur. Şanslıyız ki, George Perez ve Marv Wolfman’ın hikayesi böyle sonuçlanmadı. Çizgi roman dünyasının en etkili ortaklıklarından biri oldukları 80’li yılların sonrasında da ara ara birlikte çalışmayı ve daha önemlisi, güçlü bir arkadaşlığı sürdürmeyi başardılar:

And to this day, one of the greatest things that Marv and I are very proud of — unlike a lot of collaborations you’ve seen not only in this industry but other industries: He is one of the best friends I’ve ever had. I love him dearly.[1]

Ve bugün bile, Marv ve benim en çok gurur duyduğumuz konu — bu endüstrideki pek çok ortaklığın, hatta diğer endüstrilerdeki pek çok ortaklığın aksine, o benim en yakın dostlarımdan biri olmayı sürdürüyor. Onu tüm kalbimle seviyorum.

DC’de Son Dönem, Infinity Gauntlet ve Durgun Yıllar

Yaratılmasında büyük pay taşıdığı bu “post-Crisis” dünyada, Wonder Woman‘ı yeniden yaratma sorumluluğu da George Pérez’e verildi. Muhtemelen Titans’taki hikaye tecrübesinden de faydalanarak, Pérez kısa süre sonra bu serinin yazarlığını da üstlenmeye başladı.

Pérez’in yaklaşık beş yıl boyunca sürdürdüğü Wonder Woman dönemi, okurlar tarafından beğenilen, hatta karakterin bugün tanıdığımız bazı unsurlarını şekillendiren bir dönemdi – ancak Titans ve Crisis’in popülaritesine ve etkisine yaklaşması (belki de doğal olarak) pek mümkün olmadı.

Pérez, Wonder Woman’da görev aldığı süre içinde DC’de; Superman ve adını duyurduğu Titans serisinin yeni versiyonu olan The New Titans gibi serilere de katkıda bulundu. Ancak Wonder Woman hikayelerinin kritik noktalarından bir tanesi olan War of the Gods hikayesi sırasında, DC Comics ile düştüğü fikir ayrılıkları nedeniyle, seksenlerin tamamını geçirdiği ve tarihinin kritik bir parçası haline geldiği DC Comics’ten kopmaya başladı.

Bu süreçte attığı ilk adım, Marvel tarafında, etkileri – belki o dönemde değil ama, günümüzdeki popüler kültür boyutu açısından – Crisis on Infinite Earths ile karşılaştırılabilecek bir serinin çizerliğini üstlenmek oldu: Yıllar önce ayrıldığı Marvel’a bir süperstar olarak dönen George Pérez, yazar Jim Starlin‘in Silver Surfer serisinde köklerini attığı Infinity Gauntlet’in çizerliğini yapmaya başladı.

Pérez’in Marvel’dan ayrıldığı, DC tarihine damga vurduğu ve kendi ününü de çok farklı bir seviyeye çıkarttığı yıllarda, değişen pek çok şey olmuştu. Ancak değişmeyen önemli unsurlardan bir tanesi, Pérez’in çizgi romanlara, karakterlere ve bu karakterleri çizmeye karşı duyduğu sevgiydi:

Well, the reason I even took on the project was that I wanted to draw as many characters at Marvel as I could, you know? (Laughter)[3]

Eh, bu seriyi çizmemin ana sebebi bile Marvel’da olabildiğince fazla karakter çizmek istememdi (Gülüyor)

Ne yazık ki, bu spesifik durumda, Pérez’in tutkusu yeterli olmadı. Artık çizgi roman dünyasının en önemli isimlerinden birisi olan George Pérez, Infinity Gauntlet’i çizdiği sırada DC Comics’ten kopma sürecindeydi, ancak henüz tam olarak kopabilmiş değildi. Aynı dönemde hem War of the Gods hikayesini yazıp ve çizmek zorunda olduğu için, Infinity Gauntlet‘in geniş karakter grubunu çizme sorumluluğu ona fazla geldi ve dördüncü sayıdan itibaren Pérez Infinity Gauntlet’i bırakmak zorunda kaldı.

Tamamen dürüst olmak gerekirse, Infinity Gauntlet’i çizmeyi asıl hakeden kişi — George Pérez’in kendisinin de ifade ettiği gibi — Pérez değil, Ron Lim’di.[3] Bugün Infinity Gauntlet kendi içinde bir hikaye ve Marvel Sinema Evreni’nin ilk büyük hikayesinin ana ilham kaynağı olarak hatırlansa da, aslında oldukça uzun bir sürecin sonucuydu. Jim Starlin’in Silver Surfer dergisinde ve Thanos Quest serisinde başlattığı bu hikaye kurgusu, neredeyse baştan sona Ron Lim tarafından çizilmişti. Ancak iş “büyük hikayeye” geldiğinde, Marvel Lim’e göre daha büyük bir isimle çalışmak istemişti — ve serinin yapısı nedeniyle, Pérez bu rol için biçilmiş kaftandı.

Bu şekilde ifade edince, George Pérez bu hikayenin “kötü adamı” gibi gözüküyor olabilir – ama 90’ların başında ulaştığı noktayı göstermek açısından, bu çok iyi bir örnek. 1980’lerde DC Comics’i kökten değiştiren Perez, 90’ların başında süper kahraman çizgi romanlarının yıldızlarından, aranan isimlerinden bir tanesiydi. Ulaştığı statü nedeniyle, başka çizerler tarafından kökleri atılmış hikayelerde bile, “doruk noktası” ona ayrılabiliyordu.

Belki de, George Pérez’in 90’lı yılların başında yaşadığı durgun dönemin sebeplerinden bir tanesi de buydu. War of the Gods‘un ilerleyişi konusundaki eleştirileri, Infinity Gauntlet‘i tamamlayamaması ve teslim tarihleriyle yaşadığı bazı sıkıntılar, bu dönemde Pérez’in imajını biraz zedeledi.

Elbette, bu tek boyutlu ve tamamen olumsuz, ya da tamamen Pérez’in hatası olan bir süreç değildi. 90’lar çizgi romanlar açısından yine oldukça yeni bir dönem olarak şekilleniyor; kelimenin çoğu anlamıyla “klasik” bir çizer olan Pérez’in tarzı yerine farklı bir tarz ortaya çıkıyordu.

Aynı zamanda, Pérez bu dönemde çeşitli sağlık sorunlarıyla da uğraşıyordu — ki hayatını görece erken yaşta kaybetmesinden de tahmin edebileceğiniz gibi, bu sağlık sorunları onun peşini bırakmadı. 1998 yılına kadar eski üretkenliğinden uzakta kalsa da, George Pérez bu dönemde Hulk’un meşhur Future Imperfect hikayesi ve Silver Surfer serisinde de görev aldı.

George Pérez’in İkinci Baharı

1998 yılını önemli bir dönüm noktası yapan, Pérez’in kariyerinde ufak bir döngü yaşayarak her şeyi başlatan noktaya, Avengers’a dönüşü oldu. Kurt Busiek’in yazarlığı üstlendiği seride üç yıl aralıksız çalışan George Perez, hem ilerleyen yaşına, hem de artık sektörün “eski topraklarından” biri olmasına rağmen, hala yüksek prestijli bir dergide, kaliteli işler çıkartabileceğini göstermeye başladı.

Avengers serisinde kalıcı ve istikrarlı çalışmaları, 70’lerde başlayan kariyerini dördüncü onyıla da güçlü bir şekilde sokmasını sağladı: Eğer 90’ların başındaki olaylar repütasyonunu zedelediyse bile, 2000’lerin başında George Pérez yeniden endüstrinin saygı duyulan isimlerinden birisi haline gelmişti.

Avengers ile başlayıp Avengers’la finale doğru yaklaşan bir kariyer; DC tarafında Crisis on Infinite Earths, Marvel tarafında Infinity Gauntlet… George Pérez DC’de ve Marvel’da bu kadar sansasyonel serilere imza atmışken, artık bundan daha sansasyonel ne yapabilirdi?

Eh, Marvel’ın en büyük hikayesini ve DC’nin en büyük hikayesini çizmişti — ancak henüz Marvel ve DC’nin en büyük hikayesini çizmemişti.

Marvel ve DC Comics, 70’li yıllardan itibaren çok sık olmasa da belli noktalarda ortak seriler üretmişti. Hatta, çizimleri George Pérez yapmasa da, 80’lerin iki popüler takımı X-Men ve Teen Titans’ı bir araya getiren bir crossover hikayesi bile vardı. Pérez, bu hikayeyi çizmeme konusunu çok dert etmemişti, çünkü o dönemde Avengers ve JLA arasında bir başka crossover hikayesi daha planlanıyordu ve Pérez bu çizgi roman için çizimler yapmaya başlamıştı.

Ancak 80’lerin başında planlanan bu çizgi roman, daha sonra iki şirket arasındaki anlaşmazlık nedeniyle iptal edildi. İlerleyen yıllarda Marvel ve DC ortaklığında pek çok hikaye yayımlansa da, JLA ve Avengers’ı bir araya getiren bir hikaye — yani en azından fikir anlamında, okuyucuları en çok heyecanlandıran konsept — bir türlü hayata geçirilemedi.

Ta ki, 2003 yılına kadar. Perez’in Marvel’da prestijini yeniden kazandığı bu dönemde, neredeyse yirmi yıl önce planlanan ve belli sayfaları çoktan çizilmiş olan bu crossover tekrar gündeme geldi ve her iki tarafın da sıcak bakmasıyla, Avengers yaratacı ekibi önderliğinde bir Avengers / JLA serisi hazırlandı. Bu çizgi romanı çizmek için, kariyeri boyunca mümkün olduğunca fazla karakteri bir arada çizmeyi seven George Pérez’den daha uygun birisi olamazdı.

George Perez bu iş için o kadar ideal bir isimdi ki, bu seride çalışmasını engelleyebilecek pek çok unsur varken bile seri için başka kimse düşünülmemişti.

Kafanızda şöyle bir soru oluşmuş olabilir: Madem JLA / Avengers iki şirket arasında ciddi anlaşmalar gerektiren bir seriydi, DC Comics neden serinin yalnızca Avengers’ın yaratıcı ekibiyle hazırlamasına razı olmuştu?

Aslında durum tam olarak bu değildi – JLA / Avengers fikri somutlaşmaya başladığında, hem dönemin Avengers yazarı Kurt Busiek, hem de dönemin JLA yazarı Mark Waid bu projeye dahildi. Ancak işler somutlaşıp, seri üzerinde asıl çalışmalar başlayana kadar, 90’lı yılların tuhaf çizgi roman olaylarından bir başkası yaşanmış ve Mark Waid CrossGen Entertainment isimli yeni bir çizgi roman yayıncısı ile anlaşmıştı. Kontratı, başka hiçbir yayıncı ile çalışmasına izin vermiyordu.

George Pérez ile ilgili bu yazıda, bu detayı vermek neden önemli? Çünkü bu dönemde, George Perez de Avengers’daki rolünü bırakıp, yazar ve çizerlere oldukça yüksek maaşlar veren CrossGen ile benzer yapıda bir anlaşma imzalamıştı. Fakat Pérez’in bu işi yapması o kadar doğal bir durumdu ki, CrossGen’in kurucusu Mark Alessi bile Pérez’e büyük imtiyazlar tanımaya hazırdı: Pérez’in kontratı başlamış olmasına rağmen, onu JLA / Avengers bitene kadar izinli gösterdi — hatta Pérez’e, CrossGen’e geçişini bir baskı unsuru olarak kullanması yönünde iyi bir tavsiye bile verdi: Daha önceden pek çok kez suya düşen JLA / Avengers serisi, “Bu işi yapacaksak Pérez CrossGen’e geçmeden yapmalıyız” paniği ile, biraz daha hızlanarak 2004 yılında tamamlandı.

JLA / Avengers serisi kurgulanırken, yazarlık görevini üstlenen Kurt Busiek, George Pérez’e çok temel bir soru sormuştu: Bu seri için hangi karakterleri kullanmak istersin?

Çizgi roman sektöründe otuz yılı aşkın süre çalıştıktan, iki defa Avengers dergisinde, Crisis on Infinite Earths’te ve Infinity Gauntlet’te çizerlik yaptıktan sonra, George Pérez hala aynı cevabı veriyordu: Hepsini.

Sağlık Sorunları, (Yarı) Emeklilik ve Kariyerinin Son Dönemleri

George Pérez’in kariyerindeki üzücü detaylardan bir tanesi, çizerin hayatı boyunca belli sağlık sorunları ile uğraşmış olmasıydı. JLA / Avengers gibi devasa bir projeye atıldığında, bu hikayenin yarattığı benzersiz zorluklar, yine bazı sağlık sorunları yaşamasına sebep oldu.

Serinin üçüncü sayısının kapağını çizerken — seride gözüken tüm karakterleri bu kapağa sığdırmaya çalıştığı için — çizim tahtasından daha büyük bir kağıt ile çalışması gerekiyordu. Bu süreçte, bileğini fazla zorlayarak elini sakatladı – hatta bir noktada hastaneye gitmesi bile gerekti. Tahmin edebileceğiniz gibi, JLA / Avengers’ı yetiştirmek için, hastane yatağında bile çizim yapmaya devam ediyordu…

Fakat daha öncesi de olan bu sağlık sorunları, özellikle de gözündeki problem nedeniyle, 2000’li yılların geri kalanı ve 2010’lar, onun içinçok daha durgun yıllar oldu. CrossGen’de başladığı seriler, bu şirketin kısa süre içinde iflas etmesiyle yarım kaldı. Bundan sonra DC Comics’e dönen George Perez, Crisis on Infinite Earths’teki kurguları devam ettiren Crisis hikayelerinde belli noktalarda çizimler yaptı, ancak bunlar önemli katkılar olmaktan ziyade, biraz daha “nostaljik” dokunuşlardı.

2010’lu yılların sonuna kadar hem DC Comics’te, hem de bağımsız olarak projeler üreten George Perez, çizgi roman dünyasında son bir önemli rol daha oynayacaktı.

2011 yılında büyük bir girişimle bütün evrenini sıfırlayan DC Comics, New 52 adı verilen süreçte Superman dergisinin yazarlık görevini George Pérez’e verdi. Bir kez daha ikonik bir karakteri sıfırdan yaratma görevini üstlenen Pérez, bu sefer yazar olarak katıldığı süreçte çok uzun süre kalamadı. Tıpkı yıllar önce, benzer bir süreçte Wonder Woman ile yaşadığı sorunlarda olduğu gibi, DC’nin editör müdahelelerinden yorulup, altı sayı sonunda bu görevi bıraktı.

George Pérez, daha önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak olsa da, 2000’li ve 2010’lu yılları da çizgi roman üreterek geçirmişti. 2019’da, sağlık sorunları nedeniyle resmen emekli oldu.

George Pérez’in Mirası

[…] I’m leaving the industry, at least working on it regularly, with the knowledge that I’ve got a real major amount of legacy here. Books that I don’t know if they wouldn’t have succeeded without me, but they would have been different without me.

I can look back and say not only did I have fun, but I made a difference. In this industry I’m not just another grunt. I made a name for myself, and all I did was do what I wanted to do since I was a child.


How lucky can one man be?[4]

[…] Bu sektörü, en azından düzenli olarak çalışmayı, burada ciddi bir mirasım olduğunu bilerek bırakıyorum. [Üzerinde çalıştığım] kitapların, ben olmadan başarısız olup olmayacağını bilmiyorum, ama bensiz farklı olacaklarını biliyorum.

Geriye dönüp baktığımda, sadece eğlenmekle kalmadığımı, bir fark da yarattığımı söyleyebilirim. Ben bu sektör içinde herhangi bir çalışan değildim. Burada adımı duyurmayı başardım, ve tek yaptığım çocukluğumdan beri yapmak istediğim şeydi.

Bir insan ne kadar şanslı olabilir?

George Pérez, Amerikan süper kahraman çizgi roman tarihinin en önemli çizerlerinden bir tanesiydi. Pérez’in mirasını birkaç kelimeyle toparlayıp, basit bir sonuç sunmak pek mümkün değil – çünkü uzun kariyeri boyunca hem Marvel’da, hem DC’de o kadar çok önemli işe imza attı ki, bu kültürle uzaktan – yakından alakası olan herkesin (farkında olmasalar bile) bir yerden tanıdığı, aşina olduğu bir isim haline geldi.

Çizgi roman forumlarının popüler olduğu dönemlerde, buralarda oynanan eğlenceli bir oyun vardı: Kullanıcılar bazen sadece Avengers, X-Men, Marvel, DC gibi kategorilerle sınırlandırarak, bazen de tamamen serbest olarak kendi hayali ideal süper kahraman takımlarını yaratır, neden bu takımları seçtiklerine dair uzun uzun açıklamalar yazardı. İşin en keyifli boyutlarından bir tanesi de herkesin birbirlerinden oldukça farklı takımlar hayal etmesinden geçerdi.

Zannediyorum bu oyunun farazi bir “devamı” olsa; “Bu hayalinizdeki takımı kimin çizmesini isterdiniz?” diye sorulsa, George Pérez listede ilk sırada yer alırdı.

Geriye dönüp baktığımızda, sanırım George Pérez’in en büyük mirasının bu olduğunu söylemek gerekiyor. Avengers’tan Teen Titans’a, Justice League’den Infinity Gauntlet’e, Crisis on Infinite Earths’ten JLA / Avengers’a; Perez ana akım çizgi romanların “büyük buluşmalarının” çizeriydi.

Özellikle 2000’li yılların ikinci yarısı ve 2010’lu yılların tamamı, çizgi romanlar açısından “Event Hikayeleri” dönemi oldu. Hem Marvel, hem DC, kendi evrenlerinin ana kurgularını pek çok karakteri bir araya getiren, büyük hikayeler üzerinden kurgulamaya başladı. Acaba George Pérez, on beş – yirmi yıl daha geç doğup yine bu sektör içinde benzer bir etkiye sahip olsa, bu event hikayelerinin kaç tanesi onun elinden çıkmış olurdu?

Bu yazının amacı, elbette George Perez’i anmak ve onun kariyerine mümkün olan en büyük saygıyla yaklaşmak. Ama o zor soruyu yine de soralım: Bütün bu başardıklarına rağmen, George Pérez’in kariyeri ile ilgili eleştirilebilecek bir nokta, çizim tarzı ile ilgili söylenebilecek olumsuz bir şey var mıydı?

Dürüst konuşmak gerekirse, aslında bu sorunun cevabı da yukarıdakiyle aynı. George Pérez büyük süper kahraman hikayelerinin, ana akım çizgi romanların en göz önünde olan örneklerinin çizeriydi. Eğer aradığınız daha bağımsız hikayeler, daha deneysel tarzlar ve daha farklı deneyimler ise, Pérez bu açıdan doğru çizer değildi. Belli noktalarda ana akımın tarzı konusunda “örnek gösterilebilecek” bir çizer olsa da, bu açıdan çığır açan birisi olmaya çalışmadı.

Ama bu eleştiriyi bile yaparken, kelimeleri dikkatli seçmek ve kapsamı doğru belirlemek gerekiyor. Çok farklı bir şey yapmasa bile, bu yazı içinde de örneklerini paylaşmaya çalıştığım gibi, George Perez süper kahraman çizgi romanlarının en tanınan anlarından bazılarını çizmişti.

Sadece bu sektör içinde sahip olduğu istikrar, süreklilik ve büyük bir tutkuyla çizdiği bol karakterli sahneler bile, onun hem Marvel Comics, hem de DC Comics için büyük bir efsane olmasına yetiyor.

Günün sonunda, Pérez’in çok çeşitli işler yapmadığı için eleştirmek çok basit bir soruya indirgenebilir: Bir adamı, sadece sevdiği şeyi yaptığı için ne kadar eleştirebilirsiniz?

Bu yazının genelinde de verebilmeyi umduğum basit mesaj şu: George Pérez, kendisine efsanevi bir çizgi roman kariyeri yaratırken, aslında sadece yapmayı büyük bir tutkuyla sevdiği şeyi yapıyordu. Justice League of America’yı çizme hayaliyle DC’ye geçerken de, aynı anda çok fazla karakteri bir arada çizebileceği Infinity Gauntlet serisini kabul ederken de, JLA / Avengers için hangi karakterlere yoğunlaşmak istediği sorulduğunda “Hepsine!” diye cevap verirken de, her şeyin temelinde temelinde çizgi romanlara, bu karakterlere ve “işine” duyduğu sevgi yatıyordu.

Yazının başında, George Pérez’in ölümünün sürpriz olmadığını, kendisinin bu haberi aylar öncesinden okurlarıyla paylaştığını söylemiştim. Böyle bir konu içinde tabi ki “olumlu” bir nokta olmadığını tekrarlamak istiyorum — ama Pérez hem emekliliğini duyurduğunda, hem de bu haberi paylaştıktan sonra; okurlardan, çizgi roman yayınevlerinden, diğer yazar ve çizerlerden sevgilerini ve saygılarını paylaşan binlerce mesaj aldı.

Muhtemelen yıllarca katıldığı fuarlardan, online mesajlardan ve çok daha fazlasından, bu sektör için ne kadar önemli olduğunu, ne kadar sevildiğini zaten biliyordu. Ama en azından, tutkuyla sevdiği bu dünya için ne kadar önemli olduğunu, hala hayattayken kendisi de görebildiği için, ufak bir teselli bulabiliriz.


[1] https://13thdimension.com/george-perez-this-issue-was-the-new-teen-titans-turning-point/

[2] https://13thdimension.com/george-perez-crisis-on-infinite-earths-was-my-fanboy-dream/

[3] https://13thdimension.com/the-george-perez-interviews-inside-the-infinity-gauntlet/

[4] https://13thdimension.com/george-perez-on-the-one-image-destined-to-be-in-jla-avengers/

*Bu kaynakların tamamı aynı siteden geliyor – zira burada George Pérez’in kariyerinin sonunda verdiği ciddi bir röportaj arşivi var. Bunların tam listesi için şu linke de bakmanızı tavsiye ederim:

https://13thdimension.com/the-george-perez-interviews-the-master-in-his-own-words/

Aynı zamanda, Perez’in sağlık durumuyla ilgili haberi aldıktan sonra Newsarama’ya verdiği üzücü ama yine de keyifli bir röportaja da şuradan ulaşabilirsiniz:

https://www.gamesradar.com/george-perez-cancer-diagnosis/