Marvel Comics İncelemeleri

Alpha Flight (1983) #1 – 28

alphaflight_byrne1Jim Shooter’ın Marvel Comics’te yazı işleri müdürü görevini üstlendiği 70’ler sonundan 80’ler sonuna uzanan yılları süper kahraman türü adına en başarılı eserlerin verildiği dönem olarak görürüm.

Çizgi roman tarihçileri tarafından Bronz Çağ olarak isimlendirilen ve daha ciddi ve sosyal temaların işlenmeye başlanması ile öne çıkan bu dönemde Marvel’ın yazı işleri müdürlüğü koltuğu birkaç yıl boyunca Roy Thomas, Marv Wolfman ve Archie Goodwin gibi isimlere ev sahipliği yapmış olsa da Marvel’ın gerçek bir yenilenme içine girip tüm sektöre tekrar öncü olması Jim Shooter’ın göreve gelmesi ve bunun kısa bir süre sonrasında Stan Lee’nin uyarlama ve tanıtım projeleri için şov dünyasını daha yakından takip edebilmek adına California’ya yerleşmesi sonucu gerçekleşmiştir.

Yaratıcı anlayış konusunda uzun yılların ardından Stan Lee’nin gölgesinden çıkan şirket çok geçmeden boylu poslu Jim Shooter’ın uzun gölgesiyle tanışmıştır. Shooter, sıkı yönetim ve evren içi devamlılığı politikaları sebebiyle o dönemlerde Marvel bünyesinde çalışmış yazar ve çizerlerin pek çoğu tarafından iyi anılmıyor olsa da okurların aynı pencereden bakmadığını söyleyebilirim. Bugün inceleyeceğim Alpha Flight serisi de okurlar olarak böyle düşünmemize neden olan dönemin onlarca çizgi romanından biri.

Daha sonra bu dönemden başka çizgi romanlar seçip incelemeyi düşündüğüm için buna temel oluşturmak adına Shooter’a ufak bir güzelleme yaptım ama yanlış anlaşılma olmasın, bu serinin yaratıcısı John Byrne.

Değerlendirmeye alacağım kısım da 10 yılı aşkın bir süre devam etmiş serinin yalnızca ilk 28 sayısı, yani Byrne tarafından yazılıp çizilmiş olduğu dönem. Byrne, her ne kadar şimdilerde Shooter’a nefretini en çok kusan isim olsa da üretkenlik ve yaratıcılığıyla 80’ler dendiğinde belki de akla gelecek ilk çizgi roman sanatçısı. Ve hayır, Alpha Flight Byrne’ın kariyerinin zirvesindeki işlerden biri değil. Klasik olarak anılmayı birkaç eksik yönüyle kaçırmış, öte yandan ise doğru yaptıklarını ders niteliğinde uygulayan bir eser. Bu nedenle Alpha Flight’ın iyi bir inceleme materyali olabileceğini düşündüm.

Beni bu yazıyı hazırlamaya iten bir diğer etken de seriyi sözünü ettiğim düşünceler içinde okuduktan sonra John Byrne’ın kişisel internet sitesinde bu serideki işini yetersiz bulduğunu ifade ettiğini görmek oldu. Bir eserin okuruyla buluştuğu anda artık yaratıcısının elinden çıktığına inanan, yani ortaya konulan işi yalnızca benimle arasında kurduğu ilişki üzerinden değerlendirmeyi tercih eden birisi olarak yaratıcısının yorumları haliyle Alpha Flight hakkındaki görüşlerimi değiştirmedi. Ancak, yazıya fazladan bir dinamik katabileceği için göz ardı etmek de istemedim.

alphaflight_byrne2

Şimdilerde huysuz bir ihtiyar rolünü oynayan John Byrne

Alpha Flight, bu serinin başlangıcından dört yıl önce, 1979 yılında X-Men sayfalarında tanışdığımız bir ekip. Kendilerini basitçe Kanada’nın devlet destekli süper kahraman topluluğu olarak tanımlayabiliriz. X-Men serisinde Wolverine’i Kanada hükümetine tekrar teslim etmek için ortaya çıktıklarında detaylı olarak planlanmamış  ve motivasyonları hakkında fikir sahibi olmadığımız karakterlerden oluşan bu ekibin bir süre sonra kendi serisine kavuşmuş olmasının sebebi elbette ticari.

Bunu kötü bir şey olarak algılamamak lazım, Kanada’da da büyük bir pazara sahip olan Marvel’ın eline fırsat geçmişken buradaki takipçilerine satabileceği bir fikri geri çevirmek istememesi son derece normal. Ancak kendi açıklamalarına göre Byrne, Chirs Claremont’la beraber bu karakterleri yarattığında onlara iki sayılık bir hikayenin ötesine geçecek bir derinlik biçmediği için bu fikre en başta karşı çıkmış ve sonrasında da projeyi isteksizce kabul etmiş.

Yazarın bu endişelerle yola çıkmış olmasının seri içinde etkisi ciddi şekilde hissediliyor. Alpha Flight her şeyden önce karakter odaklı bir seri. Karakterlerin içini doldurmak için gerek geçmişlerine gerekse de normal zaman çizelgesi içinde birbirleriyle olan etkileşimlerine o kadar çok yatırım yapıyor ki bir yerden sonra bunu fazla iyi yaptığını fark ediyorsunuz.

Belli ki Byrne için en başta yüzeysel birkaç fikirle ortaya çıkarttığı karakterlerin üzerinde çalışmak yorucu ve yapaylık hissettiren bir deneyim olmuş, ama kendisi esasında bu noktada ne kadar pürüzsüz bir iş çıkarttığının farkında değil. Byrne’ın yazım sürecinde yaşamış olabileceği hisler okuyucuya hiçbir şekilde yansımıyor. Biz yalnızca bir takım kitabından bekleyebileceğimizin çok ötesinde karakter çalışmaları görüyoruz. Bu söylediklerimi doğrulayan en büyük kanıt da Alpha Flight Marvel’ın hiçbir önemli markasıyla organik bağ kurmayan bir ekip olmasına rağmen üyelerinin neredeyse tamamının günümüze kadar ulaşmış olması. Marvel Evreni’nde geçen ve konuya elverişli olan her seride her an bir Alpha Flight üyesini konuk olarak görmek mümkün. Buna rağmen takım olarak tekrar uzun soluklu bir seriye kavuşamıyor olmalarının sebebine ise daha sonra geleceğim. Öncelikle Byrne’ın karakter gelişimi sağlamak  adına hangi yöntemlere başvurduğuna değinelim.

alphaflight_byrne3X-Men #120’den

Eğer elinizde serinin ilk sayısıyla ekibe dahil olan Puck ve Marrina haricinde tüm üyeleri daha önceden tanıtılmış ve hatrı sayılır bir süredir var olduğu vurgulanan bir ekip varsa, üstelik bu ekip üyelerinin tanıtımı – yukarıdaki resimde görebileceğiniz üzere – karakterleri belli yaşam sınıflarına atayan, ancak o noktadan nereye varılabileceği düşünülmemiş birer panelle gerçekleştirilmişse ilk sayılarda nasıl bir yol izleyeceğiniz konusunda kara düşünceler başınızda toplanabilir.

Yani aksiyon dozu yüksek olması beklenen bir takım serisi çıkartacaksınız, ama karakterlerin tanıtıma ihtiyacı var ve evren içi zaman çizelgesine uymayacağı için en baştan alamıyorsunuz. Byrne takımın kökenine inememe problemini son derece pratik, bir o kadar da iyi çalışan bir yöntemle çözmüş. Birinci sayı Alpha Flight projesinin arkasındaki devlet desteğinin çekilmesi gibi ufak mevcut durum değişiklikleri haricinde düz bir toplanma ve dev canavar içeren aksiyon hikayesi.

Asıl süreç ikinci sayıyla beraber, benim ilk örneğini Jack Kirby ile Stan Lee’nin Thor serisinde mitolojiyi genişleten Tales of Asgard hikayelerinde gördüğüm, back-up hikayelerinin devreye girmesiye başlıyor. Bunu kısaca 24 sayfalık çizgi roman içinde ana hikayenin birkaç sayfa kısılıp son sayfaların ikinci bir hikayeye ayrılması şeklinde özetleyebiliriz. Alpha Flight ikinci sayıdan on birinci sayıya dek bu şekilde ilerleyen bir çizgi roman. Bu on sayı boyunca mevzu bahis ikincil hikayeler karakterlerin geçmişlerini, güçlerini nasıl kazandıklarını ve nihayet ekibin bir araya gelişini anlatıyor. Böylelikle akışı bozacak müdahelelere maruz kalmadan ihtiyacınız olan bilgileri edinmiş oluyorsunuz.

Karakterlerin geçmişlerinin bu şekilde aradan çıkarılmış olması başlangıçtaki sorunların tamamını aşmaya yetmiyor elbette. X-Men’de yer alan tek panellik tanıtımlar belli oranda karakterlerin orijinal geçmiş hikayelerine sahip olmasını kısıtlamış. Örneğin Shaman, güçlerini atalarından miras almasına rağmen yıllarca alın yazısına sırt çevirmiş, karısının ölümü ve akabinde kızının onu terk etmesiyle nihayet yeteneklerini keşfetme yoluna giren bir karakter. Ancak, yüzeysel olarak baktığımızda kendisi kırklı yaşlarına gelene kadar tanınmış ve kibirli bir cerrah olarak hayatını geçirmiş, hayatının bir evresindeki çaresizlik ve çöküşle beraber farklı arayışlara girip büyücülükle tanışmış ve bunda da bayağı iyi olduğunu keşfetmiş birisi. Bunun size bir başka kahramanı anımsatmış olması lazım.

Daha doğrudan bir örnek ise Sasquatch. Üniversiteyi Bruce Banner’la beraber okuyarak bilim dünyasına adımını atan Dr. Walter Langkowski, bir gün Banner’ın yeşil bir deve dönüştüğünü öğreniyor ve benzer bir deneyi kendi üzerinde tekrarlamaya karar verir.

Bunları iyi birer başlangıç hikayesi olarak değerlendirmek zor, fakat seri boyunca bu karakterlerin üzerine o kadar çok dinamik ekleniyor ki hiçbirini bağımsız bireyler olarak görmekte zorlanmıyorsunuz. Aynı iki karakter üzerinden gidecek olursak Shaman’ın yıllar sonra bir araya geldiği kızıyla olan ilişkisi, takım içindeki akıl hocası pozisyonu, önceliklerini bilememesinden ötürü yaptığı hatalar; Sasquatch’in içindeki canavarla olan ve Hulk’a göre daha ilginç noktalara ulaşan mücadelesi, bir diğer ekip üyesi olan Aurora ile olan romantik birlikteliği ve Aurora’nın sahip olduğu çoklu kişilik bozukluğu hastalığına pek de yardımcı olamayan tavırları örnek gösterilebillir. Bunun haricinde hemen göze çarpan takımın bilim insanı enflasyonu yaşama durumu da kolayca bir eksi olabilecekken başarılı karakter etkileşimleri sayesinde bir artıya dönüşmüş. Byrne, bir karakteri diğerinden daha zeki göstermek gibi kıyaslamacı bir tutuma girmeden her birinin daha iyi olduğu alanları hikayelerin içine ustalıkla yedirmiş.

Karakterlere yerleştirilen özellikler içinde tarihsel açıdan en önemli olan ise elbette Northstar’ın ilk eşcinsel süper kahraman olarak karşımıza çıkması. Maalesef kontrol mekanizması olan Comics Code Authority’nin baskıları ve dönemin şartları sebebiyle bu çok öne çıkan bir tema olarak işlenememiş, fakat yıllar sonra açığa vurulduğunda kimseyi şaşırtmayacak kadar fazla ipucu yerleştirilmiş.

Karakter odaklı iskeletin üzerine dengeli düzeyde aksiyon yerleştirilmesi , hayatının önemli bir bölümünü Kanada’da geçiren John Byrne’ın güzel çizimler eşliğinde okuyucuya ülkenin muhtelif bölgelerini gezdirmesi, Shooter’ın sıkı evren içi devamlılık politikası sayesinde daha anlamlı olan crossover’lar da serinin not düşülmesi gereken iyi yönleri.

Tüm bu doğru yaptığı şeylere rağmen Alpha Flight’a tam puan veremiyor olmamın nedenlerine geldi sıra. Alpha Flight’ın hala popüler ve sevilen üyelere sahip olmasına rağmen düzenli olarak yayımlanan bir serisinin olmadığını söylemiştim.

Benim buna kendimce getirdiğim açıklama, Alpha Flight’ın bir takım olmakta başarılı olamaması. Karakterlerin birbirleriyle olan etkileşimleri çok güzel, ancak seri boyunca “Alpha Flight niçin var?” sorusunun cevabını bulamıyorsunuz. İlk sayıda devlet desteğini kaybetmeleriyle ekibin dışarıdan gelen herhangi bir yükümlülüğü kalmıyor, bu noktadan sonra Alpha Flight var olmaya devam ediyor, fakat karakterler kendilerine Marvel Evreni içinde bir misyon yükleme derdine girmiyorlar. Takımın yerinin bu belirsizliği sebebiyle de karşılarına hatırlanacak ve defalarca kullanılabilecek düşmanlar konulamamış. Zaten çoğu hikaye tüm takımın değil de iki ya da üç üyenin önlerine çıkan engelleri aşması üzerinden kurgulanmış. 28 sayı boyunca Alpha Flight olarak yalnızca birkaç kere bir araya geliniyor.

alphaflight_byrneft

Yazının girişinde kapağını göreceğiniz on ikinci sayıda yaşanan karakter ölümü de serinin ikinci yarısında bu çatlakların giderek daha çok hissedilmesine yol açmış. Bu hadisenin ardından gelen birkaç sayı, ölen kahraman üzerine ağıtlar ve yardımcı karakterlerin başarılı kullanımıyla bir şekilde geçiyor. Ancak, bu evreyi de atlattıktan sonra Alpha Flight’ın bir takım olamayışı ve düşman eksikliği ciddi problemler haline geliyor. Yani serinin iyi yönleri sekteye uğramasa da kötü tarafları daha rahatsız edici boyutlara ulaşıyor.

Son olarak tek bir sayıya özel bir problemden bahsedeceğim. Serinin altıncı sayısı Marvel’ın şirket olarak “Asistan Editör Ayı” olarak ilan ettiği ve yayınlara daha çok komedi eksenli kullanılacak özgürlükler tanınan bir olayın parçası olarak yayımlanmış. Byrne da bu fırsatı tembellikle değerlendirmiş. Sayıda altı sayfa süren bir dövüş var ve düşman karakterin kar fırtınası yaratması sebebiyle bu dövüş bembeyaz paneller olarak resmedilmiş, altı sayfa boyunca birkaç konuşma balonu haricinde hiçbir şey yok. İşin kötü yanı fazla bir komedi unsuru katmadan konuşmalar ve ses efektleri yardımıyla kavga tasvir edilmeye çalışılmış ve kelimenin tam anlamıyla başarısız olunmuş. Byrne daha sonra bunun benzeri tembellik kokan trollükleri Sensational She-Hulk serisinde hakikaten keyif veren ve serinin ruhuna uygun düşen şekilde yapmıştı, fakat bu ilk denemesinde fena çakılmış.

alphaflight_byrne4

Belirtmeden geçmeyelim: John Byrne Alpha Flight’ı hem yazıp, hem de çiziyordu!

Alpha Flight, karakter çalışmalarıyla her süper kahraman takımı çizgi romanına örnek olması gereken, fakat hamurunu oluşturan birkaç malzemesi eksik kalmış bir eser. Yine de her şeyi bir kenara koyup “Artık böyle çizgi romanlar yapmıyorlar.” diye hayıflanmak için bile okunur.