Marvel Comics İncelemeleri

Age of Ultron # 8

Bu hafta Çarşamba günü yayınlanan sekizinci sayı ile birlikte, Age of Ultron hikayesinde sona bir adım daha yaklaştık. Daha önceki sayıların incelemelerinde, şu ana kadar Age of Ultron’u beğendiğimi, ama buna karşın, Marvel’ın “her şeyi batırma çizgisi”ne henüz ulaşmadığını söylemiştim.

Bu sayıda, yazar Brian Michael Bendis, bu kaçınılmaz çizgiden bir kez daha kaçıyor, ve büyük sürprizleri, ortaya çıkacak önemli bilgileri, bir sayı daha erteliyor. Bu açıdan, Age of Ultron # 8’in, seri boyunca ilk beğenmediğim sayı olduğunu söyleyebilirim.

 

Öncelikle, her zaman yaptığımız gibi, bu sayıda neler gördüğümüzden bahsederek başlayalım.

Hatırlarsanız, bir önceki sayıda Sue Storm ve Wolverine, yeni yarattıkları gerçeklikte New York’a gidiyor, ve burada bu yeni geleceğin süper takımı Defenders ve “hükümdarı” Tony Stark ile karşılaşıyorlardı. Bu sayıya da, iki karakterimizin tutsaklığı ile başlıyoruz.

Açıkçası, sayıda “bu oluyor, şu oluyor” diye anlatabileceğim fazla bir şey yok. Bendis’in temel amacı, Sue Storm ve Wolverine’in “yarattıkları” bu yeni gerçekliği bize tanıtmak, ve merkezde de bir önceki yazıda “insandan çok makineye benzeyen” bir karakter olarak tanıttığım Tony Stark’tan başkası yok.

Stark, vücudunun yarısını yaşanan Latveria – Asgard savaşında kaybetmiş, ve o günden beri korkunç bir Morgana Le Fey paranoyasıyla yaşıyor. Profesör Xavier ve Emma Frost’un tüm teyitlerine rağmen, farklı bir zaman diliminden çıkıp gelen Wolverine ve Sue Storm’un, Morgana Le Fey’in bir numarası olduğunu düşünmeyi bırakamayan Tony, sayının büyük bölümünü Wolverine ile agresif bir sorgulamada geçiriyor.

Bunlar olurken, The Defenders takımı da, özellikle Thing’in etkisiyle, Sue Storm’u bulma çalışmalarına girişiyor. Geçen sayıdaki iki cümleden de rahatlıkla anladığımız gibi, Tony Stark’ı pek sevmeyen Defenders ekibinin, bu dünya içindeki yeri de bu sayıda netleştiriliyor – Avengers Hank Pym’in ölümünden sonra dağılınca, onların yerini Defenders almış, ve Tony Stark ile teknik olarak aynı tarafta olmalarına karşın birbirlerini pek sevmiyor ve güvenmiyorlar – ki bu durum, bu sayıda Sue Storm’a ulaşmak isteyen Defenders takımının, Stark’ın askerlerini pataklamasıyla fiziksel bir boyut da kazanıyor.

Sayının sonuna geldiğimizde ise, biraz da “Paranoyak olmaman takip edilmediğin anlamına gelmez” cümlesini hatırlayarak, Morgan Le Fey’in gerçekten New York’a saldırdığını görüyoruz. Son derece ciddi bir hücum planlamış olan Le Fey, bu evrendeki can düşmanı Tony Stark’ın inşa ettiği her şeyi yok etmeye başlıyor, ve düşen Hellicarrier’larla Age of Ultron # 8’e veda ederken, yaratılan bu gerçekliğin diğerinden daha iyi olup olmadığı sorusu bir kez daha gündeme getirilmiş oluyor.

Yorumlar

Başta da dediğim gibi, Age of Ultron # 8 bu seri içinde beğenmediğim ilk sayı oldu – ki bunu aslında basit bir önyargıyla açıklamak mümkün. Eğer on sayılık bir seri okuyorsam, ve açıklanması / çözülmesi gereken onlarca sorun varken, sekizinci sayıda böyle alakasız bir konu ele alınırsa, ben de okur olarak bunu beğenmem.

Sekizinci sayıyı, Wolverine ve Sue Storm’un yapacaklarını görmek, “Eski” Marvel Evreni’ne neler olduğunu anlamak, ve iç içe geçmiş bu kadar sorunun nasıl çözüleceği yönünde önemli bir adım atmak için okuduğumdan, açıkçası sayının kendisinin ne kadar iyi olup olmadığı bana çok bir şey ifade etmiyor. Benim okumayı beklediğim, okumak istediğim Age of Ultron # 8 bu değildi, ve sayı bana Bendis’in bu seride ilk kez yanlış bir adım attığını düşündürdü.

Eğer olur da kalan iki sayı inanılmaz açıklamalar getirir, Bendis bu iki sayıda her şeyi tatmin edici bir sonuca ulaştırır, bir de üstüne, bu sayıda verdiği bilgilerin hepsinin bir işe yaradığını gösterirse, tabi ki bu eleştirim de anlamsız kalacak, ve genel bir Age of Ultron incelemesi içinde yer almayacak. Fakat bu sayıyı bu şekilde harcayarak, Bendis’in son iki sayı için çok fazla baskı yarattığını düşünüyorum.

Age of Ultron bu ana kadar iyi devam etti, o yüzden harcanmamasını istediğim bir seri – ama son sayfada gördüğümüz “Wolverine vs. Wolverine” reklamı düşünüldüğünde, ve bu olayı zaten bu seride çoktan gördüğümüz de hesaba katıldığında, Bendis’in bizi bir sayı daha oyalayabileceği ihtimali akla geliyor. Ne kadar iyi olursa olsun, sonu iyi olmadıkça bir “event” de başarılı olamaz.

Umarım Bendis de bunun farkındadır.