Farklı Tatlar

Terminal City

1996 – 97 yıllarında Vertigo tarafından yayınlanan, daha sonra Dark Horse Comics tarafından cilt olarak basılan Terminal City; kompleks, farklı ve görsel açıdan çarpıcı bir grafik roman.

Dean Motter tarafından yazılan ve Michael Lark tarafından çizilen eser, “retro – futurist” bir kurguda geçiyor, ve merkezine yaşlanmış, yozlaşmış ve yeniyetme karakterleri koyarak, enteresan bir “hayatta kalma” temasını, olay örgüsünün merkezindeki pulp-vari gizemle birlikte işliyor.

 

Dean Motter’ın kurguladığı, çizer Michael Lark’ın hayata geçirdiği Terminal City şehri, benim zaman zaman çeşitli platformlarda vurguladığım, çizgi romanların “kurgu” yaratmadaki potansiyelini fazlasıyla kullanan bir eser. Dean Motter, “retro futurizm”, yani, “geleceği, bilim kurguyu, 1920’lerde, 30’larda hayal edildiği gibi yanıstma” akımının çizgi romanlardaki en önemli temsilcilerinden birisi. Kendisinin Mister X ve Electropolis çizgi romanlarında da benzer kurgularla karşılaşmak mümkün.

Çizgi romanın temelinde, eline bir çanta kelepçelenmiş halde kendini Terminal City’de bulan ve geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlamayan bir karakter ile, taşıdığı çantayı ilgilendiren karışık bir gizem hikayesi var. Bu hikayenin işlenişi, kurgusu ve özellikle “gizemli çanta” etrafında bir araya gelen karakterlerin karikatürize özellikleri, erken dönem pulp hikayelerini andırıyor, ki Dean Motter’ın amacı da, pulp-vari bir hikayeyle, retro fütürist bir kurguyu bir araya getirmek.

Ama zaten, belki adından da anlaşılacağı gibi, Terminal City, hikayesiyle değil, içinde geçtiği kurgu ve karakterleriyle öne çıkan bir çizgi roman. Çizgi romanın ana karakterleri, yaşlanmış “daredevil” Cosmo Quinn ve eski kız arkadaşı Charity, ve bunları desteklemek için hikayeye dahil edilen karakterler, hem yaptıklarıyla, hem de çizimleriyle okuyucunun dikkatini çekmeyi başarıyor ve karikatürize görünümlerine karşın, belli bir miktar derinlik içeriyorlar; fakat hikayenin kendisi çok sağlam değil. Birincisi, yazar Dean Motter okuyucuyu merkezdeki gizemin içine çekmek için fazla uğraşmıyor – o yüzden, Terminal City’yi okurken kitabın ana konusunu, yani gizemli çantayı ve ona kelepçeli adamı, fazla umursamadığınızı hissedebiliyorsunuz. Bununla birlikte, hikayenin anlatılışında boşluklar, bir sonuca varmayan ufak detaylar, kopuk kopuk bir anlatım ve tam olarak ne amaca hizmet ettiği belli olmayan “yan – plot”lar da mevcut.

Öte yandan, dediğim gibi, bu olayların içinde geçtiği Terminal City kurgusu da gerçekten çok sağlam. Motter ve Lark, 1930’larda varolabilecek bir “gelecek ütopyasını” alıp, bunu son derece güçlü bir şekilde kağıda dökmüşler, devasa gökdelenler, yarım yamalak çalışan robotlar, ulaşımı sağlayan mono-rail ve dönemin (yani, 1930’ların) furyası devasa Expo’larıyla, Terminal City farklı bir gelecek teması yaratıyor. Bu geleceğin “hayal kırıklığı” da, çizgi romanda daha sık gördüğümüz “post apokaliptik” veya “distopik” kurgulardan da kaçınmış – sonuç olarak ideal bir gelecekten, mutlu bir bilim kurgu dünyasından bahsetmek imkansız, ama bu ne yıkılmış, ne de karanlığa düşmüş bir dünya anlamına geliyor. Sadece tutmamış, hayal kırıklığına uğramış, kendi sınırları içinde gerçekçi bir dünya var.

“Hikaye” açısından sıkıntı yarattığını belirttiğim “bir sonuca varmayan ufak detaylar” ve “tam olarak ne amaca hizmet ettiği belli olmayan “yan plot”lar da, Terminal City kurgusunun güçlendirilmesinde önemli rol oynuyorlar. Bu açıdan, Dean Motter’ın, “kurgu”sunu hikaye anlatmak için yaratan ve daha ikincil olarak değerlendiren “sıradan” bir yazarın aksine, “kurgu” anlatmak için ikinci planda hikaye anlattığı gibi bir tespit yapmak mümkün.

Daha basit olarak söylemek gerekirse, bu çizgi roman, karakterleri ve mekanı/zamanı ile öne çıkan bir eser – hikayesi ve anlattığı olaylar, bunlara yardımcı unsurlar olmanın ötesine geçmiyor.

Aynı zamanda, Michael Lark’ın çizimleri de gerçekten çarpıcı. Negatif kurguları anlatmak için genelde kullanılan karanlık ve bulanık tonların aksine, Lark oldukça renkli ve basit bir tarz ile aynı etkiyi yaratmayı başarıyor. Terminal City’nin, bir “şehir” olarak mimarisi ve geometrisi de kayda değer; fakat burada krediyi tamamen Lark’a vermemek lazım, zira Motter da asıl meslek olarak bir çizer (kendisi albüm ve kitap kapakları tasarlıyor, asıl mesleği bu) ve röportajlarında, diğer çizerlere sıkıcı gelen, “okulu hatırlatan” mimari ve geometri gibi kavramların, kendisi için fazlasıyla önemli olduğundan bahsediyor.

Kısacası, Terminal City farklı ve enteresan bir çizgi roman. Daha önce Enki Bilal’in Nikopol Üçlemesi’ni tanımlarken kullandığım anlamıyla deneysel kelimesi, bana kalırsa bu çizgi romanı da tanımlamak için ideal kelime. Hikaye, tabi okuyabileceğiniz ortalama bir Marvel veya DC çizgi romanından daha sağlam ve daha kompleks olsa da, bence çok olağanüstü bir şey vaadetmiyor, ama sadece Terminal City’yi görmek için olsa bile, okunmayı hakeden bir çizgi roman.

Not: Çizgi romanın eski olduğuna bakmayın, okumak isteyenler için, Dark Horse’un bastığı ve devam hikayesi “Aerial Graffiti”yi de içeren “The Compleat Terminal City” cildi son derece modern ve kolay okunabilir bir baskı olmuş. Yukarıdaki kapak resmi de bu baskıya ait.