Marvel Comics İncelemeleri

Uncanny X-Men # 11

Avengers vs. X-Men’in birinci ve ikinci sayıları, Marvel’ın 2012 yılındaki büyük hikayesine oldukça hızlı bir başlangıç yaptı. Daha sonra Avengers serilerinde, bu savaşı Avengers tarafından inceledik, ve Wolverine and the X-Men serisinde, Wolverine’in Avengers takımı yanında savaşa başlama sürecini gördük.

Şimdi de, Uncanny X-Men # 11 ile, olayı X-Men’in bakış açısından takip etmeye başlıyoruz. Muhtemelen anlamış olduğunuz gibi, Uncanny X-Men de, Avengers vs. X-Men #1 ve #2 sırasında geçiyor.

 

Resmi olarak Avengers vs. X-Men serisine dahil olan ilk Uncanny X-Men sayısı olan Uncanny X-Men # 11, temel olarak üç hikayeye yoğunlaşıyor. Hikayeler sayının anlatımında bölünse ve birbirleriyle iç içe geçmiş bir şekilde sunulsa da, ben burada elimden geldiğince bütünlüğü bozmadan anlatmaya çalışacağım.

Sayıya, Cyclops ve Emma Frost’un, Phoenix Force ve Hope Summers arasındaki ilişki konusunda Doctor Nemesis tarafından bilgilendirilmesiyle başlıyor. Bu kısa başlangıcımız, Cyclops’un ne olursa olsun Hope’u korumaları gerektiği konusunda kararlı olduğunu görmemizle sona eriyor.

Daha sonra, sayının üç ana hikayesine başlıyoruz. Bunlardan birincisinde, Namor’un neden bu savaşta X-Men’in yanında olduğu açıklanıyor: Namor, bir mutant olmasına rağmen, aslında kimse tarafından bir “mutant” olarak görülmediğini, herkesin kendisine saygı duyduğunu, ve dolayısıyla aslında bu savaşta bir tarafta yer almaması gerektiğini düşünüyor – fakat hem Cyclops’un yapmaya çalıştıklarını takdir etmesi, hem de her zaman “ezilenin yanında” olmayı tercih etmesi nedeniyle X-Men’in tarafında kaldığını açıklıyor.

Serinin ikinci hikayesi ise, Avengers vs. X-Men’in yıldızı Hope üzerine kurulmuş durumda. Uncanny X-Men’in geçtiğimiz sayılarında, X-Men “The Unit” isimli enteresan, uzaylı bir android karakterle savaşmıştı. Söylediği her şeyi karşısındakine yaptırma gücü olan bu bilge android, sonunda yenilmiş ve Utopia’da hapsedilmişti, ve Hope Uncanny X-Men # 10’un sonunda gidip kendisinden Phoenix Force ile ilgili bilgi istemişti. Bu sayıda, Unit’in Hope’a herhangi bir “bilgi” verdiğini görmesek de, ona başkalarının kendi “kaderini” çizmesine izin vermemesini, ve kendi seçimlerini yapmasını söylediğini görüyoruz. Bu tavsiyeden sonra da, Hope’un Avengers vs. X-Men # 2’de etrafındaki herkesi haşat ettiği sahneye dönüp, su üzerinde koşarak Utopia’dan ayrıldığı sahneyi yeniden yaşıyoruz.

Hope adadan ayrılırken bir savaştan kaçmadığını, bir savaşa doğru gittiğini de ekliyor; ki şu an gidebileceği tek yer uzayda Phoenix Force’u durdurmaya çalışan diğer Avengers takımlarının yanı gibi. Bakalım Hope Phoenix Force’u “beklemek” yerine ona “gitmeyi” tercih edecek mi?

Tüm bunların ötesinde, serinin ana odak noktası Colossus ile Red Hulk arasında gelişiyor. Bu savaşın asıl ilginç noktası, Formspring sorularında da uzun uzun cevapladığımız gibi, Colossus’un Juggernaut olmasının gerçek sonuçlarını ilk kez görüyor olmamız. Red Hulk kendisini sinirlendirdikçe kontrolünü kaybeden ve iyice devasa bir canavara dönüşen Colossus, bir anlamda Red Hulk’un kendisini yenmesine izin veriyor – çünkü bu şekilde kontrolsüz devam ettiği takdirde Utopia’ya ve içindeki herkese zarar verebileceğinin farkında…

Uncanny X-Men # 10, başladığı gibi, yine bir Cyclops anıyla sona eriyor. Bu sefer savaştan önceki durumu değil, Avengers vs. X-Men #2’nin sonundaki bir sahneyi görüyoruz: Hope’un adadan kaçtığını öğrenen Cyclops, “Avengers Protokolü”nün başlatılmasını emrediyor, ve bu komutla birlikte, X-Men’in halkla ilişkiler sorumlusu sayılabilecek Kate Kildare, önceden hazırlanmış bir basın açıklamasını yayınlıyor.

Basın açıklamasının içeriği ise, kısaca şöyle: “Bizim evimize geldiniz, ailemizden birini kaçırmaya çalıştınız, bundan sonra olacaklardan biz sorumlu değiliz.”

Yorumlar 

Marvel’ın yan serilerinin Avengers vs. X-Men için “filler”, yani pek bir işe yaramayan, sadece çıkması gerektiği için çıkan, hikayeye belki farklı bakış açıları getirse de, ekstra bir şey eklemeyen sayılar olmalarını bekliyorduk. Marvel bu beklentimizi boşa çıkarmıyor. Uncanny X-Men # 11’de de herhangi kayda değer bir gelişme yok.

Fakat, zaten ana seride daha çıkması gereken on sayı varken, muhtemelen kimsenin alıp okumayacağı yan dergiler için böyle bir strateji izlemek – yani bu dergileri okumayanların ana hikayeden bir şeyler kaybetmesi riskini göze almaktansa, bu dergileri okuyanları herhangi bir gelişmeden mahrum bırakmak – şirket açısından mantıklı olabilir. Tabi biz çizgi roman okurları için pek de öyle olmuyor.

Benim getirmek istediğim şöyle bir eleştri var. Marvel, hikaye stratejilerini yanlış kuruyor. Ellerinde büyük bir şeyler olduğunu hissettikleri anda acele ediyorlar, ve daha sonra bu hikayeyi meşrulaştırmak için, saçma sapan hareketler yapıyorlar. “Avengers vs. X-Men” hikayesi gündeme gelmeden önce, Avengers ve X-Men arasında en ufak bir problem yoktu. Hatta, sözde bu hikayenin prologu olan Avengers X-Sanction’da bile, Cap Cylcops’a ne Hope ile, ne de X-Men’le bir sorunları olduğunu söylüyordu.

Fakat şimdi, bu “tie-in” sayılarda, sanki Avengers ile X-Men arasında yıllardır gerginlik varmış gibi sahneler – Hope’u ne olursa olsun korumalıyı muhabbetleri, Captain America’nın simulasyonda X-Men’le savaşması, “Avengers Protocol” adı altında hazırlanmış insanlığa karşı bildiri – sanki bu olay çok uzun zamandır kurgulanıyormuş da, şimdi doruk noktasına ulaşmış gibi bir yanılsama yaratmaya çalışıyor.

Şöyle bir örnek vereyim: X-Men Schism hikayesinde herkes Wolverine ile Cyclops’un iki farklı X-Men takımıyla yollarını ayıracağını biliyordu. Fakat, ikili arasındaki savaş başlayana kadar, Marvel bu savaşı daha etkileyici, daha dramatik hale getirmek için, bu iki karakterin birbirini aslında ne kadar sevdiği, nasıl hep birbirinin yanında olduğu, nasıl en çok birbirine güvendiği gibi bir sürü zırva yazıp çizdi. Şimdi, eğer bunları iki üç ay önceden yapmaya başlasa, bu Cyke – Wolverine ilişkisini uzun vadeli olarak geliştirse, hem bu olay gerçekçi olacaktı, hem de okuyucular Birleşmiş Milletler’de konuşma yapmak üzere sahneye yürürken Wolverine’e “Sen benim çok fena kardeşimsin Logan” falan gibi laflar eden Cyclops’u görmeyecekti.

Burada da aynı durum söz konusu. Eğer X-Men ile Avengers arasındaki ilişkilerin gerilmesi süreci daha uzun sürede yapılsaydı, Avengers vs. X-Men gerçek anlamda bu hikayenin doruk noktası olabilirdi, biz de Marvel yazarlarının sanki öyleymiş gibi gösterme çabaları sırasında kendimizi aptal yerine konmuş okur gibi hissetmezdik.