Marvel Comics İncelemeleri

Secret Avengers # 28

Phoenix Force’u dünyaya dönmeden durdurabilmek için uzaya gönderilen Avengers takımını konu alan iki seriden, kronolojik olarak daha önceki olayları anlatan Secret Avengers dergisi, bu görevini 28. sayıyla birlikte sonlandırıyor.

Captain Marvel’ın geri dönüşünü ve Kree ana gezegeni Hala’da Ms. Marvel ve Noh-Varr ile Kree’lerin kontrolüne girmesini konu alan bu serinin son sayısı, sadece bu hikayeye son noktayı koymakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir serinin de temellerini atıyor.

 

Bu ikinci görev için, yani yeni bir serinin temellerini atmak için, Rick Remender bu sayıyı Ms. Marvel’ın gözünden anlatmayı tercih etmiş. Hikayeye, Kree genine sahip olan herkesin neden beyni yıkanmış bir şekilde Phoenix Force’u Hala’ya getirmeye çalıştığını ve Captain Marvel’ın neden hayata döndürüldüğünü öğrenerek başlıyoruz. Bunların tümünün arkasındaki kişi, Captain Marvel’ın da akrabası olan ve (Mar-Vell’in Kree ırkına karşı ihanetinden dolayı) isminin sürekli kötülenmesinden bıkan Minister Mar-Vell isimli bir Kree bürokratıymış – ve kendisi hem Kree’leri yeniden eski görkemlerine kavuşturmak, hem de Mar – Vell ismini temize çıkartmak için böyle bir yola başvurmuş.

Minister Mar-Vell’in Kree genine sahip olan herkesi kontrol altına almak için kullandığı sinyali geçtiğimiz sayıda fark eden Avengers üyeleri, Vision sayesinde, bu sinyali durdurmayı ve herkesi bu kontrolden kurtarmayı başarıyor. Her şeyin sorumlusu olan Minister Mar-Vell ise, Avengers takımı ve Kree yetkilileri tarafından köşeye sıkıştırıldığında, her şeyi ırkını yükseltmek ve ismini temize çıkartmak içiin yaptığını söyleyerek intirhar ediyor.

Tabi bu serinin aslında süregelmekte olan “Kree’ler neden böyle davranıyor?” ve “Captain Marvel neden geri döndü, neden Avengers’ı yok etmek istiyor?” sorularına cevap verse de, ortada hala son derece ciddi bir sorun var: Hala’yı yok etmek için bu gezegene doğru son sürat ilerleyen Phoenix Force, nasıl durdurulacak?

Avengers takımı, Minister Mar – Vell’i hallettikten sonra, bu sorunla ilgilenmeye başlıyor. Bu noktada da, sırayla ön plana çıkan üç karakter var: Ms. Marvel, Captain Britain, ve Captain Marvel.

Bu seride üçüncü kez uzayda Phoenix ile karşılaşan takımımız, bu sefer farklı bir strateji izliyor. Phoenix’i durdurmak için Thor’un çekicinin mistik güçlerini kullanmak veya onu hapsetmek için teknoloji harikası kafesler icad etmek yerine; bu sefer Ms. Marvel’ın uzun süredir görmedğimiz bir özelliğini, “Binary”yi kullanıyorlar.

Nedir efendim Binary? Binary, temel olarak Carol Danvers’ın genetik potansiyelinin sonuna ulaşmış, enerji üzerinde tam bir kontrole sahip olan hali. Binary’ye dönüştüğü zaman, Carol Danvers neredeyse saf enerjiye dönüşüyor ve bu enerjiyi istediği gibi kullanabilen, tam anlamıyla kozmik bir karaktere dönüşüyor. Bunu yaparken de gücünü, “White Hole” yani “Beyaz Delik” adı verilen, Kara Delik’lerin zıttı olan bir tür kozmik olaydan alıyor.

İşte bu sayıda da, Carol Danvers Binary olarak Phoenix Force’u kontrol etmeyi, kendine doğru çekmeyi, ve Thor’un yaratacağı bir portaldan onu evrenin öbür ucuna göndermeyi planlıyor. Fakat, bu plan da beklendiği gibi gitmiyor, ve Carol tüm çabasına rağmen başarısız oluyor.

Daha sonra, sahneye – bu seride biraz arka planda kalmış olmasına rağmen bana göre en iyi işlenen karakterlerden biri olan – Captain Britain çıkıyor, ve tüm cesaretiyle Phoenix Force’u durdurmaya çalışıyor. Neden mi Captain Britain?

Anladığımız kadarıyla “kahrolası omniverse’ün koruyucusu” olduğundan dolayı. 

Ms. Marvel’ın tüm çabasından sonra, tüm karizmasıyla olaya dahil olan Captain Britain da başarısız olmaya başlıyor – ve Captain Marvel, Phoenix’in Hala’ya doğru gelmekten vazgeçmediğini, çünkü kendi vücudunda bulunan, kendisini hayata döndürmüş olan enerjisini geri istediğini anlıyor. Ms. Marvel ve Captain Britain ikilisinin ardından, Britain’i de son bir ayar vererek yolundan çektikten sonra, Phoenix Force ile yüzleşen Captain Marvel, bir kez daha hayatını feda ediyor.

Captain Marvel’ın kendini feda etmesinden, ve Ms. Marvel’ın Captain Marvel için yazdığı hoş ağıtı okuduktan sonra – Secret Avengers’ın 28. sayısı da sona eriyor — tabi bu ağıtı bitiren “Perhaps it [the name] should live on.  /  Belki de [ismi] yaşamaya devam etmeli.” cümlesi de, Carol Danvers’ın Captain Marvel olarak önümüzdeki aylarda başlayacağı solo serinin ipucunu verir nitelikte.

Yorumlar

Bir önceki sayının incelemesinde, Captain Marvel’ın dönüşünün uzun süreli olmasını umduğumu, fakat edindiğim izlenimin bu yönde olmadığını söylemiştim. Sonuç olarak, Captain Marvel’ın dönüşü gerçekten de çok kısa oldu. Bunda da aslında bir iyi, iki kötü yan var.

Önce kötü yanlardan başlayalım: Birincisi, Captain Marvel’ın dönmesini ben şahsi olarak istiyordum, ve açıkçası Avengers vs. X-Men sonrasında evrenin değişen dengeleri içerisinde önemli bir hikaye fırsatı olabileceğine inanıyordum. Bu açıdan, Captain Marvel’ın dönmemesinin negatif bir durum olduğunu düşünebiliriz.

İkincisi, bu hikayeyle birlikte, Captain Marvel’ın ölümden dönüp, sonra tam olarak dönemediği, yani Marvel’ın gösterip döndürmediği üçüncü büyük crossover’ı yaşamış olduk. E tamam, Cap’in gözükmesi falan hoş da, her seride bir kere Captain Marvel görüp sonra da geri dönemeyince olayın bir anlamı kalmıyor bana kalırsa.

Tabi Captain Marvel’ın dönmemesinin bir de iyi yanı var ki; o da şu: Her şeye rağmen, Captain Marvel’ın tanımlayıcı özelliklerinden birisi, ölmüş olması. Captain Marvel için Marvel’ın yarattığı imaj, aslında The Death of Captain Marvel’daki acıklı hikayede karşımıza çıkan, ve Mar-Vell’i Marvel’ın en gerçek, en idealist, en fedakar kahramanı olarak gösteren imaj. Cap’in ölü olması, onun imajına da çok şey katıyor. Aslında, bir nevi Bucky’nin de geri dönüşünden sonra, Marvel’ın “ölü kalması gereken karakterler” listesinde Uncle Ben’den sonra ikinci sırada olduğunu söylemek bile mümkün.

Bunun dışında, Remender’ın Secret Avengers’daki yazımının harika gittiğine inanıyorum. Bu sayının öyküsünde, Avengers #27’nin yorumlarında da paylaştığım gibi, artık ilgi çekici bir şey yok, çünkü sonrasında olanları zaten biliyoruz. Fakat, karakterlerin işlenişi, yaptıkları, diyalogları ve birbirleriyle ilişkileri gerçekten on numara. Tabi bu “on numara”lığının pek bir esprisi kalmıyor, çünkü dergi çok önemsiz bir konumda.