Yaklaşık 1 senedir çizgi romanlar hakkında yazmadım. Bir sene sonra tekrar klavyede bu konu ile ilgi bazı görüşlerimi söylemek gerçekten çok duygusal..zzzz…Tatavayı geçip hemen konuya dalıyorum.
Bundan kısa bir süre önce Tengunner’ın şu post’unda DC’nin son event’i “Flashpoint” üzerine biraz konuştuk. Link’e tıklarsanız eğer benim hypertime’ı veya benzeri bir kurgusal çizgi roman evrenini biraz çocuka bir heyecanla nasıl desteklediğimi ve Mete’nin buna uygun daha realist cevabını görebilirsiniz. Keza aynı konu $2,99 ‘da da şurda tartışılmış
Bu konuda fikrimi değiştirdim ve Mete’ye katılıyorum. Neden?
Öncelikle bilmeyenler için hypertime’ın ne olduğuna şöyle bir bakalım: Wikipedia’nın entry’si göz önüne alındığı zaman Hypertime’ın gelmiş geçmiş en iyi çizgi roman yazarlarından ikisi olan Mark Waid ve Grant Morrison tarafından oluşturulduklarını öğreniyoruz. Hypertime konseptine göre; bir evren için devamlı bir süreklilik yoktur. Buna göre Superman’in bildiğimiz DC evreni içerisinde yaşadıkları gerçektir. Ancak Superman’in 70′li yıllarda yapılmış olan filmleri, 80′li yıllarda çekilmiş olan TV dizileri ya da yine çizgi romanlarda sık sık karşılşatığımız alternatif evrenler de, alternatif Superman’lerin başından geçen maceraları da en az esas DC sürekliliği içerisinde geçen maceralar da Superman için ve dolayısıyla biz okuyucular/izleyeciler için “gerçektir”.
Wikipedia’nın entry’sine göre bu gerçeklikler birer nehir olarak çoğu zaman birbirlerinden bağımsız olarak “kendi akışlarını” sürdürmektedirler ve birbirleriyle temaasa geçmemektedirler. Ancak gerekli olduğu zaman bu nehirler birbirlerini etkileyebilmekte, bu etiklenmeler “sürekli” olarak devam edebilmekte, şöyle birbirlerini yalayıp geçebilmekte, bir nehir bir diğerine karışabilmekte ve hatta yeri geldiği zaman bir nehir de tamamen kuruyabilmektedir. Dolayısı ile bir kahramanın başından geçen herşey gerçektir ve maceralar birbirlerini zaman ve mekan fark etmeksizin etkileyebilmektedirler.
Hypertime’ın aşağı yukarı ne olduğunu anladıktan sonra sıra benim Hypertime’ın neden olgun bir çizgi roman evreni için bir gereklilik olduğu konusundaki düşüncelemerime geliyor:
Hypertime büyük ÇR evrenleri için bir gerekliliktir çünkü:
- Daha önce yazılmış bir çok çizgi roman hikayesini “kurtarmaktadır”. Bununla kastım evrensel boyuttaki major retconlarla yok olup gidecek bir çok hikayenin hala var olmasını sağlar. Örneğin günümüzde DC sürekliliğinde Flashpoint ile DC evreni komple bir retcon’a uğramak üzere. Editörlerden gelen açıklamalara göre Flashpoint sonucunda değeişecek olan süreklilik sonucunda “iyi” hikayeler varlıkları korunurken “kötüler” yok olacak. Peki bu noktada “iyi” ve “kötü” hikayelerin neler olduğuna kimler karar verecek?
- Hypertime ya da benzeri kurgusal bir sistemin var olması o karakter ya da dergi için çalışan yazarları da -biraz abartı bir tanım olmakla beraber- hala varolagelir kılar. Eğer şu an beğenilmeyen birçok hikaye silinirse, bu, daha önceki öyküleri yazmış olan yazarların çalışmalarının da güme gittiği manasına gelir. Sonuçta bir yazarı yazar yapan nedir ki?
- Hypertime başta kafa karıştıcı gözükse ve kafa karıştırma potansiyeli fazla olsa bile Kuantum fiziğinin, paralel evrenlerin sabah programlarından Seda Sayan’lar tarafından tartışıldığı bir çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla günümüz ve gelecek insanı için bu tür bir konsept çok çok da yabancı olmayacaktır.
Bu noktadan sonra ise bu tür bir konseptin neden asla kullanılmayacağına dönelim:
- Bir çok çizgi roman okuru, favori karakterleriyle duygusal bir bağ kurmuş olsalar bile, o çizgi roman kahramanı ya da o dergi eninde sonunda telif haklarına sahip olan şirkete ait birer üründür. Dolayısı ile her ne kadar ürünün kalitesi önemli olsa bile bu tür bir üründen kar edebilmek bu ürünü sanatsal bir konsept olarak sunmaktan daha önemlidir.
- Hypertime’ın yaratıcıları Waid ve Morrison’un da ön gördüğü gibi okuduğunuz dergiler, o an bizim için “gerçek” olan maceralardır. Ancak burda şu noktaya dönmek lazım: Bunlar birer ticari üründür. ve bu ürünlerin hedef kitlesi çoğunlukla bu karamanlar ya da dergilerle yıllar süre gelen bir bağ kurmuş “yaşşını başını almış adamlar” değil de, o ürünle ilgili yaşları gereği an için herşeyi (oyunu, kitabı, boyama kitabı, burger king oyuncağı) isteyen genç yaştaki çocuklardır.Bu hedef kitle için ise pazarlanan ürünün bittabiki “basit” ve “anlaşılabilir” olması gerekmektedir. Şu an Batman’in tarihinin ne kadar kompleks ve dolu olduğunu bir düşünsenize. Geçmişe yapılan göndermelerle dolu çizgi roman maceralarının 12 yaşındaki bir çocuk için ne kadar gerici bir hal alıyordur kimbilir. Yazarlar artık günümüzde maceraları “run”dan öte, grafik roman halinde yazıp başı sonu belli bir biçimde bitirmeye çalışssalar bile kahramının içinde var olduğu evren ve karakter ilişkileri eninde sonunda geçmişe dönük olmak zorunda.
- Genç yaştaki okurların birçoğu da tıpkı daha geç yaştaki okurlar gibi karakterlerle bir bağ kurarlar ancak birçoğu için bu bağ belli bir yaşa ulaştıktan sonra yok olur. Ancak satış manasında bu bir boşluk oluşturmaz çünkü bir sonraki jenerasyon dergiyi takip etmeye başlamıştır bile. Ancak genç yaştakiler için okudukları maceralarda yapılan atıflar çok daha önceden var olagelmiştir. Başka bir jenerasyon için yazılmıştır ve zaten öyledir de.Batman’in beli Bane tarafından kırılmıştır ve bu iyi bir maceradır. Satış garantisi olan bir maceradır. Bu macera modernize edilerek tekrar okurlara sunulabilir.Aynı konspet farklı bir jenerasyona ikinci bir kez satılabilir. Bu da büyük eventlerle, kahramanların yaşadığı gerçekliğe ‘reset’ atılmasıyla vuku bulur. Fakat bunun karşılığında yaşı daha geçkin olan sadık okurlar biricik kahramanlarının başından ne geçeceğini beklerken sonunu bildikleri bir macerayı ikinci bir kez daha okumak zorunda bırakılabilirler.
Orataya koymak istediğim argüman a şu: Çizgi Romanların, çizgi roman kahramanlarının (özellikle DC ve Marvel gibi artık fantastikliğin sınırlarını zorlayan) belli bir mantıksal zaman ya da mekan akışı içerisine oturtulması çok olası değildir. Zaman yolculuğu, paralel evrenler, ölümden dönmeler, şeytanlar, masallar, mitosların bir blender”dan geçmişçesine var olageldikleri bir kurgu dünyayı, kendi zaman ve mekan algımıza göre oturmak mümkün değildir. Eğer yıl 1940 olsaydı bu yapılabilirdi ama artık iyisi ve kötüsüyle çok zengin dünyalardan bahsediyoruz. Bence Waid ve Morrison gibi yazarlar onları diğer yazarların bir adım önüne geçiren şeyi bir kez daha yapıp (neredeyse sanatsal diyebileceğim bir boyutta) sadece tek bir kahraman ya da dergi ile ilgili devamlılık problemlerini bir kenara koyarak, genel bir kurgu düzenlemesine gitmek istemişlerdir. Ancak karşılarına çıkan engel tüketim ve tükettirme üstüne kurulu bir sistemin aç çocukları ve onların ebeveynlerinin doymak bitmez iştahları olmuştur. Kim onları suçlayabilir ki?
Bülent Kayran, Olimpos, Ağustos 2011
Kaktüs Bar, Bomba Etkisi Provası, Mikail’in trombonunun akordu bozuk.