Genel Çizgi Roman Yazıları

Dijital Çizgi Romanların Farklı Boyutları

Dijital çizgi roman denince, bir çoğumuzun aklına, şu ana kadar eklenen yazılarda görülebilecek konular, yani “iPad’den, tabletten çizgi roman okumak”, “çizgi romanları online olarak satın alıp okumak” kısaca ve çok geniş olarak, “basılı olmayan çizgi romanları okumak” geliyor. Fakat mesele bununla sınırlı değil.

Dijital çizgi romanlar, bugün baktığınızda, çizgi romanın kendisini değiştirebilecek, çizgi roman tanımımızın sınırlarını ortadan kaldırabilecek, yazarlara ve çizerlere, sanatın farklı alanlarında yaratıcılık imkanı sunabilecek bir konumdalar.

Daha açık bir deyişle, dijitalleşme furyasının ikinci ve üçüncü boyutları, çizgi roman sanatı için çok büyük bir önem taşıyor.

Giriş yazısına ufak bir dönüş yaparak, bu sınıflandırmayla ne kastettiğimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum:

“Çizgi romanda dijitalleşme” dediğimiz olgunun, kesin ve net olarak birbirinden ayrılmamasına karşın, bana sorarsanız dört farklı boyutu var, ve 21. yüzyılda çizgi roman okuyan biri için, bu boyutların hepsi konusunda ufak da olsa bir fikir sahibi olmak, kesinlikle gerekli.

Birinci olarak, “dijital çizgi roman” kavramı, elbette bildiğimiz çizgi romanların dijital platformlarına aktarılması anlamına geliyor. Normal şartlarda ABD ve Kanada’da yaşamayan insanlar, iPad’ler ve benzeri cihazlar sayesinde, legal olarak ulaşamayacakları çizgi romanlara ulaşma şansı elde ediyorlar, ve Marvel ile DC’nin bu işe verdiği öneme bakılırsa, dijitalleşmenin bu birinci aşaması, önümüzdeki yıllarda çok daha ciddi seviyelere ulaşacak.

İkinci olarak, çizgi romanların dijitalleşmesi, büyük şirketlerde iş bulamayan (ve/veya iş aramayan) ciddi bir kesimin yeteneklerini internet alemine taşımasına yol açıyor, ki bu da, “Webcomics” adı altında yepyeni bir alt-türün oluşmasına yol açıyor. Bağımsız çizgi romanlar için, internet yepyeni bir paylaşım alanı haline geliyor.

Bana kalırsa bundan çok daha önemli üçüncü bir boyut olarak, internetteki bu paylaşım imkanı, çizgi romanın kağıt ve kalem sınırlamasının çok dışına çıkmasına yol açıyor. Bilgisayar dünyasının sınırsızlığı, potansiyeli zaten çok çok az araştırılmış çizgi roman sanatının ufkunu katlıyor, ve fikir – hikaye – çizim gibi unsurların da dışında bir yaratıcılığa olanak sağlıyor.

Bu boyut kavramını yazı boyunca kullanmaya devam edeceğim – fakat kullanılması mantıklı olabilecek bir başka “kavram” ayrımı daha var. Şu ana kadar kullandığım “dijital çizgi roman” kavramı, son yıllarda, benim birinci boyut olarak nitelendirdiğim şey için kullanılıyor. Yani, normal bir çizgi roman, basılı olarak değil de, iPad’den okunduğunda, bunu “dijital çizgi roman okumak” şeklinde açıklamak mümkün.

Öte yandan, dijital çizgi roman kavramının dışında kalmasa da, “Webcomics” kavramı, başlı başına internet için üretilmiş, basılmak için tasarlanmamış çizgi romanları ifade etmek amacıyla kullanılıyor – ve bu kavram, özellikle çizgi roman sanatının sınırlarının zorlanması meselesinde, gerçekten çok önemli bir yer teşkil ediyor.

Bu kavramın içinde yer alan “Hypercomics” kavramı ise, basılma amacıyla yazılmak bir yana, sadece ve sadece internet ortamından okunabilecek, elektronik dünyanın avantajlarını da kullanan çizgi romanlara verilen bir isim. Altta vereceğim pek çok örnek, bu kavrama dahil olarak düşünülebilir.

Dijitalleşmenin ikinci boyutu olarak sınıflandırdığım şeyle ilgili çok fazla bir şey yazmayacağım. İnternet, normal şartlarda çizgi romanlarını bastıramayacak insanlar için çok önemli bir platform haline gelmiş durumda – bunun açıklanacak bir tarafı yok. Artık bir çizgi roman sanatçısı olmak için, tek ihtiyacınız olan bir domain, birkaç çizim programı, ve bir okuyucu kitlesi. Fakat asıl ilginç olan, dijitalleşmenin üçüncü boyutu – çizgi romanın dijital bir ortamda yeniden keşfedilmesi.

Ki bu da bizi çok daha önemli, çok daha temel bir soruna götürüyor.

Çizgi roman nedir?

Basit olarak düşündüğünüzde, “Yazı ve çizimlerin bir şey anlatmak için bir arada kullanıldığı sanat dalı” gibi bir tanım öne sürmek, veya Will Eisner’in “Sequential Art” terimini (ya da Scott McCloud’un, fazla spesifik tanımını – juxtaposed pictorial and other images in a deliberate sequence, intended to convey information and/or produce an aesthetic response in the viewer) kullanmak mümkün – ama tanımların en spesifik olanı bile, istisnalardan kurtulamıyor.

Scott McCloud’un The Right Number çizgi romanından

 İşin gerçeği şu: yazı, resim, ikonlar, semboller ve çok daha fazlası ile, boş bir sayfa o kadar yüksek potansiyelli bir birleşim ki, çizgi romanın tam olarak nasıl tanımlanabileceğini bildiğimizi iddia etmek çok zor. Bir sayfaya ne kadar unsur ekleyip, onun çizgi romanlıktan çıkmamasını sağlayabilirsiniz? Ya da tam tersi, geleneksel olarak çizgi romanla özdeşleşmiş öğelerden ne kadarını çıkarıp, çizgi roman kaldığını savunabilirsiniz? Yazısız çizgi roman olabilir mi? Hangi çizim tarzları bir çizgi romana uyar? Bunların hepsi, ve elbette çok daha fazlası çizgi romanın tarihi boyunca araştırılmış, denenmiş, denenmeye devam eden sorular.

Dijitalleşme, sınırları zaten belli olmayan bu alet çantasına, çok daha büyük bir potansiyel ekliyor. Henüz kağıt kalemle bile ne kadar zorlanabileceği belli olmayan sınırlar, dijital çizgi romanlar sayesinde, sayfanın sınırlarını kırabilmeye, animasyonlarla, Flash ve Java gibi yan programlarla, çok daha güçlü hikaye anlatma araçlarına dönüşebiliyor. Sayfa, artık çizgi roman için bir sınır olmaktan çıkıyor.

Bunu birkaç kere tekrar ettim. Nedir bu “sayfa – sınır” mantığı?

 Çizgi romanların yukarıda gözüktüğü gibi gözükmesine son derece alışığız. Fakat acaba, bir çizgi roman böyle mi gözükmeli? Yoksa bu, bir sanatçının, sınırlı bir alan olan sayfayı, elinden geldiğince panellere bölme çabası mı? Scott McCloud’un “sonsuz tuval” teorisinde savunduğu gibi, bir hikaye, eğer seksen bir panel gerektiriyorsa, adam akıllı seksen bir panel ile mi anlatılınca mı daha anlamlı, yoksa bu paneller, bir şekilde, sekiz veya dokuz veya on sayfaya yayılınca mı? Her iki teoriyi de savunan çok önemli sanatçılar var, fakat dijital çizgi romanların sınırsızlığının, eserin yaratıcısına içerik, konu ve çizimin dışında, form olarak bir yaratıcılık imkanı sağladığı da bir gerçek.

Aşağıda bir örneğini gördüğünüz WormWorld Saga, sonsuz tuval kavramını kullanan en meşhur çizgi romanlardan birisi, ve hikaye Türkçe olarak da mevcut. AltEvren Gurme’de paylaştığım I Can’t Stop Thinking, McCloud’un kendi icat ettiği bu kavramı uygulamaya koyduğu hoş, ama biraz eski bir örnek.Yine McCloud’un eserlerinden birkaç örnek vermek gerekirse, My Obsession with Chess, bu teoriyi daha da “uzatan” bir örnek. The Right Number panel içinde panel kullanımıyla farklı bir okuma deneyimi sunan, değişik bir yaklaşım. The Morning Improv, kendisinin deneysel bazı çalışmalarından örnekler sunuyor. 1995’de yayın hayatına başlayan Agron Zark, bu türün ilk eserlerinden biri, hatta muhtemelen ilki olarak karşımıza çıkan, başka bir deneysel çalışma.

WormWorld Saga’dan bir sayfa örneği

Daha da deneysel örneklere geçmek gerekirse, çeşitli öğelerin kullanıldığı ve Webcomic’lerin sınırlarının araştırıldığı The Mr. Nile Experiment, bu konuda hayal gücünün nasıl kullanılabileceğine dair hoş bir örnek sunuyor. Aynı sitede farklı, deneysel çalışmalar görmek de mümkün. Directions çizgi romanı (“Right”, “Left”, “Up”, “Down”) Webcomic’lerin neler yapabileceğine yönelik enteresan örnekler sunan bir başka eser. 5 Ways to Love a Cockroach, bu mantıkların uygulandığı, oldukça ciddi övgü almış bir webcomic.

Tüm bunlara genel bir çatı oluşturabilecek Understanding Hypercomics çalışması, farklı hypercomic türlerini ve özelliklerini tanıtan, kendisi de Hypercomic olarak sınıflandırılabilecek son derece faydalı bir çalışma.

Tabi dediğim gibi, sınır belirlemek çok zor. Dijital çizgi romanların ilahı Scott McCloud, şu nefis çalışmayı bile bir dijital çizgi roman olarak web sitesinde paylaşmış: Scale of Universe

Burada görece eski, ücra köşelerden bulunmuş örnekler verdiğimi düşünebilirsiniz. Fakat, bu demek değil ki büyük çizgi roman şirketleri dijitalleşme furyasının bu boyutunu hiç görmüyor. Marvel Comics, iPad uygulaması için Infinite Comics adını verdiği, belli bir miktar animasyon içeren çizgi romanlarla bu boyuta da el atmış durumda. Aşağıdaki video, Infinite Comics’in nasıl çalıştığına dair ipuçları verebilir.

{youtube}qdhS1duP38A{/youtube}

Aynı şekilde, Marvel AR uygulaması da, basılı çizgi romanlara dijital bir boyut katıyor. Kameralı bir cihaza yüklenen AR uygulaması, AR sembolünün bulunduğu sayfalarla etkileşime geçip, arkaplan bilgisi, siyah beyaz çizimler, yaratım süreci, yaratıcılarla röportajlar ve daha pek çok konuda, okuyucuya anında bilgi verme imkanı sağlıyor.

{youtube}V3GAsM4NR-M{/youtube}

Ana konuya geri dönelim.

Yazının başından beri bir sanat dalının “sınırlarını zorlamaktan” bahsediyorum. Tabi çizgi romanın sınırlarını zorlamaktan bahsetmek, bu deneyselliğin pozitif yönlerini mercek altına almak önemli – ama “sınır” kelimesi, aynı zamanda bir limiti de ifade ediyor. Bir şeyin sınırları ne kadar zorlanabilir? Webcomics / Hypercomics içinde yapılan her şey, sadece sınırlar zorlanıyor diye çizgi roman mıdır? Yoksa bu sınırlar, aşılıp, yapılan şey çizgi romanın dışına çıkabilir mi?

Bana, “webcomic” olarak sunulan eserlerin bazılarını okurken açıkçası böyle geliyor. İnteraktif bölümler, ufak animasyonlar, sesler, Flash eklentiler, bunların hiçbiri başlı başına bir sorun değil – ama dediğim gibi, bir noktadan sonra, bazı şeyler bir çizgi roman için çok fazla oluyor. Elbette bir şeyin ne zaman “çizgi roman”, ne zaman “animasyon”, ne zaman interaktif video oyunu olduğunu belirlemenin bir sınırı yok, ama bazı eserler o şekilde sunulmalarına rağmen, “çizgi roman” hissini bende uyandırmıyor.

“Interaktif çizgi roman” olarak sunulan NAWLZ, bunlardan bir tanesi. Never Mind the Bullets, aynı şekilde başka bir örnek. Outside the Box, benim için okumayı zorlaştırıcı bir deneyim. Meşhur çizer Ben Templesmith’in After Days of Passion’u, yine beni arada bırakan bir örnek. Ray Murphy – Detective of Dreams fena olmayan konusuna karşın, bir başkası.

Sanırım bu kadar örnek yeterli. Bu yazı, AltEvren’de genel olarak yazdığım yazılardan biraz farklı, bunun farkındayım. Normal yazılarımızın aksine, okuyucudan çok şey talep eden, tam olarak demek istediğimi anlamak için, aşağı yukarı yirmi kadar linki ziyaret etmeniz gereken bir çalışma oldu. Ama AltEvren Gurme’deki I Can’t Stop Thinking yazısında da söylediğim gibi, bazen bir şeyi gerçekten anlatmak için, “göstermek”, “anlatmak”tan daha etkili olabiliyor.

Dijital çizgi romanlarla ilgili şahsi görüşlerimi, bu konudaki yazılar bittikten sonra yayınlanacak Podcast’e bırakmak istiyorum. Fakat bu yazı da sonuçsuz kalamamalı: Dijital çizgi romanların, benim için, bir “amaç”tan çok bir “araç” olduğunu söyleyebilirim. Bazı dijital çizgi romanlarda, yaratıcı konseptler hoşuma gidiyor, bazılarını aşırı buluyorum – bunları zaten aynı şekilde kategorize ederek listelemeye çalıştım.

Ama beni asıl ilgilendiren, dijital çizgi romanların (genel olarak) çizgi romanın sınırsız potansiyelini gösterme imkanı. Webcomics ve Hypercomics gibi olguların, başlı başına çok fazla bir şey ifade ettiği bir dönem henüz başlamış değil – böyle bir dönem yakınımızda olabilir, bunların altın çağı çoktan bitmiş olabilir, yavaş yavaş yok olup gidebilirler – fakat ben, çizgi roman konusundaki genel perspektifimiz açısından, bu kavramların çok faydalı olabileceğini düşünüyorum.

Dijital çizgi romanlara bütün bir hafta sonunu ayırmam da temel olarak bu yüzden.

Özel Rica: Her zaman olduğu gibi, bu yazı için de yorumlarınızı bekliyorum. Yalnız, yazıda dediğim gibi aşağı yukarı yirmi webcomic bulunuyor – bu, bir yazı için yeterli bir miktar. Dijital çizgi romanlar için oldukça uzun bir süre benzer bir “genel” yazı yazmayacağım. O yüzden buraya “Şu Webcomic de var, bu Webcomic de eklenebilir, X dijital çizgi romanı da bir harika” gibi yorumlar yapmak yerine, AltEvren Gurme’nin şu sayfasını kullanırsanız sevinirim. Webcomic’ler ile ilgili genel bir şeyler yapmayacağım, ama bireysel olarak her zaman iyi çalışmaları okumak ve incelemek isterim – bunun yeri de AltEvren’den çok yan sitemiz AltEvren Gurme oluyor.