Bağımsız Çizgi Roman İncelemeleri

Kill or Be Killed # 1

KillOrBeKilled_01-1Marvel ve DC Comics gibi şirketler öngörülebilir gelecekte devam edecek büyük süreçlerini genellikle “dalga”lara ayırıyorlar. New 52, Rebirth, Marvel Now, All New, All Different Marvel gibi büyük yayın etiketleri içinde – özellikle de “tutmayan”, veya başka sebeplerle “iptal edilen” seriler gidiyor, yerlerine farklı karakterleri ve takımları konu alan yeni seriler geliyor.

Image Comics incelemelerimizde ifade ettiğimiz numaralar, fasikül değil, ciltleri ifade ediyor. Bu incelemede, Kill or Be Killed’in birinci cildini, yani ilk dört sayısını ele alıyoruz.

Bu tarz pazarlama etiketlerine bulaşmamış olan Image Comics’te böyle bir dalga sisteminin varolduğunu iddia etmek mümkün değil. Ancak Lazarus, East of West, Manhattan Projects ve Saga gibi serilerin (ve tabi daha fazlasının) artık kendilerini okurlara kabul ettirmiş, yerleşmiş dergiler haline gelmesinin ardından, Image’ın 2016 – 2017 yıllarında yeni bir seri üretim süreci içinde olduğu da tartışılmaz.

Horizon, Surgeon X, After Death gibi serileri içinde sayabileceğimiz bu süreçte dikkat çeken dergilerden bir tanesi de Ed Brubaker, Sean Philips ve Elizabeth Breitweiser ortaklığında hazırlanan Kill or Be Killed serisi. Yaratıcı ekibin özellikle ilk iki ismine baktığınız zaman, bu serinin dikkat çekme sebebini de rahatlıkla anlayabiliyorsunuz, zira Brubaker – Phillips ortaklığının portföyünde Criminal gibi bir seri yer alıyor.

Korku, suç ve süper kahraman türlerini bir araya getiren bir seri olarak tanımlayabileceğimiz Kill or Be Killed, merkezine mutsuz bir hayat yaşayan ana karakter Dylan’ı yerleştiriyor. İlk cildi oluşturan dört sayıda takip ettiğimiz temel olay, Dylan’ın kişiliği olarak tanımlanabilir.

28 yaşında hala yüksek lisans yapmaya çalışan, büyük ölçüde yalnız ve mutsuz bir karakter olarak resmedilen Dylan, yakın arkadaşı (ve daha sonra sevgilisi de olacak) Kira’nın kendisine acıdığına kulak misafiri olunca intihar etmeye çalışıyor. Ancak daha önceki intihar girişimlerinde de olduğu gibi, başarısız oluyor ve bir damdan atlamanın vermiş olduğu adrenalinle, yeni bir yaşama sevgisi hissederek odasına geri dönüyor.

killorbekilled4

Dylan’ın yakın arkadaşı Kira ile oda arkadaşının çıkmaya başlaması, onu daha da yalnızlaştırıyor. Bunu ifade etmek için kullanılan panel yapısı, seri içindeki başarılı üslubun iyi bir örneği

Serinin konseptini yaratan “Öldür ya da öl” fikri de, burada ortaya çıkıyor. Ölmesi gerekirken ölmeyen Dylan’ın karşısına çıkan İblis-vari bir yaratık, onun bir “hayat borcu” olduğunu söylüyor, ve hayatta kalmak için, bir nevi kira olarak, her ay bir kişiyi öldürmesi gerektiğini söylüyor. Bu İblis, hayal ürünü olmadığını kanıtlamak için Dylan’ın kolunu da kırıyor – ancak her şeyin intihar sonrası yaşanan bir şok olduğundan emin olan Dylan, durumun ciddiyetini ancak bir aylık süre dolmaya ve kendisini giderek kötü hissetmeye başladıktan sonra anlıyor.

Bu şekilde yaratığın oyununa uyan ana karakterimiz, talimatlar doğrultusunda her ay “kötü bir insanı” öldürerek hayatta kalmaya çalışıyor. Serinin teması ve başlığını aldığı genel konsept bunun üzerine kurulu.

Kill or Be Killed, işe biraz edebi taraftan yaklaşarak baktığınızda, rahatlıkla tanımlanabilen bir “bilinç akışı” anlatısı üzerinden ilerliyor. Olayları Dylan’ın gözünden, Dylan yaşadığı gibi görüyoruz, ve bu tekniğin modern kullanımlarında sık sık olduğu gibi, anlatıda sık sık boşluklarla, konudan alakasız görüşlerle, düzensiz bir zaman kullanımıyla karşılaşıyoruz.

killorbekilled5

Yaratıcı ekip, hem bu anlatı üslubunu kullanma konusunda, hem de çizgi romana uygun bir bilinç akışı anlatısı yaratma konusunda oldukça başarılı. Özellikle sayfanın ikiye bölünerek kullanıldığı bölümler, Dylan’ın zihninde yaşananların bize ulaşmasını etkili bir şekilde sağlıyor.

Depresif, intihara meyilli ve akli dengesi fazla yerinde değilmiş gibi gözüken bir karakterin, olayları kendi gözlerinden anlatıyor olması, ve son derece gerçekçi bir kurgu içinde, her şeyi başlatan ögenin bir “İblis” olması elbette bu serinin en tuhaf yanı. Hikayenin ilk dört sayıdaki ilerleyişi, bu yaratık gerçekten varmış ve Dylan’a bunları gerçekten o yaptırıyormuş gibi gösteriyor.

Ancak, bu durumun İblis’in varlığını yüzde yüz kanıtladığı da düşünülmemeli. Dylan kesinlikle mantıklı düşünen ve mantıklı hareket eden bir karakter değil; fakat biz okurlar olarak her şeyi onun bakış açısından görmek, okuduklarımızın mantığını Dylan’ın mantığı ile eşdeğer tutmak zorundayız.

Bu da serinin geleceği açısından iki ihtimal bırakıyor.

killorbekilled3

Birinci ihtimal, her şeyin Dylan’ın kafasında olup bitiyor olması. Daha mantıklı ve gerçekçi gözüken bu olasılık, yok sayılmış gibi gözükse de bence serinin ilerleyen sayıları için önemli bir ihtimal. Zira yaratıcı ekip bu sırrın üzerini ne kadar örtüyormuş gibi yaparsa yapsın, serinin ilk dört sayısında kurguya ait değilmiş gibi gözüken tek şey bu iblisin varlığı.

İkinci ihtimal, bu iblisin gerçekten var olması. Okuduğum benzer çizgi romanlardan yola çıkarak, kurguya ait gözükmeyen öğelerin bu şekilde dahil edilmesinin, genellikle ilerleyen sayıda giderek genişleyen bir mitolojiye yol açtığını söyleyebilirim. Bu çıkarım, eğer bu İblis gerçekse, ilerleyen sayıların giderek daha doğaüstü hale geleceğine, belki farklı mistik yaratıklarla karşılaşacağımıza, Dylan’ın süper güçler falan elde edeceğine işaret ediyor olabilir.

Okuduğum ilk dört sayı itibarıyla, Kill or Be Killed’de yapılabilecek en kötü şeyin bu ikinci ihtimalin peşinden gitmek olduğunu düşünüyorum. Brubaker – Phillips ikilisinin genel üslubu bana bunun tercih edilmeyeceğini hissediyor, ama tabi hiçbir şeyi kesin olarak iddia etmek mümkün değil.

Bu özel konu dışında, Kill or Be Killed’ın ilk dört sayısı itibariyla ortalamanın üstünde bir çizgi roman olduğu söylenebilir.

İnternet üzerinde okuduğum negatif eleştirilerde, genellikle bu “iblisin çıkış noktası olarak kullanılması”nın ve Dylan’ın karakterinin eleştiri aldığını görüyorum. Bu karakterin yaratılış ve işlenişinde bir problem yok – ancak sanırım bazı insanlar onu sıkıcı, banal ve okumaya değmeyecek bir karakter olarak görüyor.

Serinin merkezi tek bir karaktere bu kadar ayrıldığı için, bunun karakterle ilgilenmeyen okurlar için ciddi sıkıntılar doğurmasını anlayabiliyorum. Ben kişisel olarak böyle bir şey hissettiğimi söyleyemem, ama bir karakter olarak Dylan ilginizi çekmezse, serinin de çekmesi pek mümkün değil.

Bir okur olarak bu duruma düşmediğiniz takdirde ise, Kill or Be Killed’ı en az bir cilt daha okumaya devam edeceğinizi tahmin ediyorum.