Marvel Comics İncelemeleri

Uncanny X-Men # 13

Avengers vs. X-Men’deki olayları, X-Men’in bakış açısından – daha doğrusu, Cyclops’un X-Men’inin bakış açısından – izlediğimiz Uncanny X-Men serisi, 13. sayıyla devam ediyor. Bu sayı, Avengers Academy # 31’den hemen sonra ve Avengers vs. X-Men # 5 sırasında geçtiği için, bu dergiyi okumadan bunları (veya sitemizde bulabileceğiniz incelemelerini) okuduğunuzdan emin olmanızda fayda var.

Avengers Academy ve Avengers vs. X-Men gibi iki farklı seriyle alakalı olduğu için, biraz da kaçınılmaz olarak, Uncanny X-Men # 13’de birbirinden farklı iki hikaye takip ediyoruz.

Bu hikayelerden ilki, kendi savaşlarında yenilmiş olmaları nedeniyle Hope’un Ay’da olduğu haberi geldiği sırada Ay’a gidemeyen üç önemli X-Men üyesinin; Storm, Psylocke ve Magneto’nun Utopia yeraltındaki konuşmalarını takip ediyor. Bir yandan, artık biraz geç kalmış olabileceklerinin farkında olmalarına rağmen, Ay’a gitmek için bir yol bulmaya çalışırken, bir yandan da kendi aralarında savaşın gidişatını tartışan bu üçlü, sayının sonunda bir şekilde Ay’a ulaşmak için bulundukları yerden çıkıyorlar.

Fakat, tam bu sırada PHoenix Force’un Ay’daki tüm X-Men üyeleriyle birleşmesi sonucunda, Dünya’daki tüm telepatlar gibi Psylocke da bir an için kendinden geçiyor. Storm’un da yardımıyla bilincini geri kazanan Psylocke, bundan sonra Ay’a gitmek için bir sepebleri olmadığını, çünkü orada ne yaşandıysa artık sona erdiğini söylüyor.

Storm – Magneto – Psycloke üçlüsünün konuşması sırasında yaşanan ironik bir an ise şu: Ay’a gitmek için en makul yolun ışınlanmak olduğu konusunda hemfikir olan kahramanlarımız, Magik haricinde kimin kendilerini oraya ışınlayabileceğini düşünürken, X-Men takımının bir diğer “teleporter”ı Pixie’yi hatırlıyorlar. Fakat, Storm Pixie’nin Avengers Academy’deki diğer mutantlarla birlikte oradan kaçtığını, ve şu an Dünya’nın neresinde olduğunu bilmelerinin imkansız olduğunu belirtiyor.

İşin ironik noktası ise, tam bu sırada Pixie ve diğer Generation Hope karakterlerinin, Hope’u bulma umuduyla Utopia’ya gelmesi oluyor.

Storm ve diğerleriyle aynı yerde olmalarına rağmen karşılaşmayan bu dörtlü, Hope’un kendilerine bıraktığı bir not üzerine Unit ile konuşmaya gidiyorlar. Uncanny X-Men # 10’dan sonra hikayenin biraz dışında kalan, kendisini tamamen bilime adamış ve sesiyle insanları kontrol etme gücüne sahip olan robot Unit – bu arkadaşlara Phoenix Force’un Dünya’ya gelişinin sebebini, ve bunun olası sonuçlarını, bir milyar yıl önce, başka bir gezegende yaşanmış benzer bir olayı örnek vererek anlatıyor.

Bu gezegende de, bir baskın tür (Dünya’daki insanlar) ve yeni ortaya çıkmaya başlayan yeni ve daha gelişmiş bir tür (Dünya’daki mutantlar) bulunurken, baskın tür bir şekilde evrimin doğal sürecini bozmayı başarmış (“No more mutants”). Fakat, bir süre sonra bir mesih (Hope) ortaya çıkmış, ve o mesih ile çevresindeki beş diğer eleman (Generation Hope) bu türün devamı için uğraşmaya başlamışlar. Bir noktadan sonra, Phoenix Force bu gezegene gelip bu Mesih ile birleşmiş – ve bundan sonra evrim süreci yine eskisi gibi devam etmeye başlamış.

Unit bu hikayeyi anlatmasına anlatıyor, fakat tam bitiremeden Pixie bu gezegendeki “beşlinin” hep mesihin yanında olduğunu, o yüzden kendilerinin de Hope’un yanında olmaları gerektiği yönünde bir tespit yapıyor. Unit de, kendi teorisine göre de bunun Dünya’nın kurtulması için bir gereklilik olduğunu kabul ediyor – ve bu sayının asıl can alıcı noktasını söylüyor: Dünya’nın kurtulması için bu bir gereklilik olabilirmiş, fakat kendisi Dünya’nın kurtulmasıyla değil, daha çok bilgi edinmekle ilgileniyormuş. Ve mesih ile birlikte ortaya çıkan beşli mesihin yanındayken ne olduğunu zaten bildiği için, bu sefer “olmadığında” neler olacağını görmek istiyormuş.

İşte bu açıklamadan sonra, Unit’in kontrolüne girmiş olan Danger çıkageliyor ve kısa sürede bu genç mutant arkadaşlarımızı safdışı bırakıp onları, hafızaları son yaşadıkları olayları hatırlamyacak şekilde modifiye edilmiş olarak, Utopia sahiline bırakıyor. Uncanny X-Men’in 13. sayısı da, Phoenix Force ile birleşmiş olan beş X-Men üyesini görmemizle sona eriyor.

Yorumlar

Açıkçası ben bu sayıyı Uncanny X-Men’in 11. ve 12. sayılarına göre çok daha başarılı buldum. Kabul etmek lazım, serinin, yani Avengers vs. X-Men serisinin genel gidişatına çok fazla bir katkısı yok, fakat en azından bir tie-in’den bekleyebileceğimiz “karakterlerin iç dünyasını gösterme” olayını başarıyla gerçekleştiriyor. Baktığınız zaman, Magneto, Storm ve Psylocke arasındaki konuşmada hiçbir şey olmuyor, fakat okuması yine de oldukça keyifli.

Öte yandan, Unit’in Generation Hope’daki elemanlar ile paylaştığı hikaye de önemli. Baktığınız zaman hikayenin biraz abartılı olduğunu, çok klişe olduğunu düşünebilirsiniz, fakat dikkatli okuduğunuzda aslında Marvel’ın bana kalırsa Avengers vs. X-Men hikayesinde sık sık ihmal ettiği bir gerçeği gözler önüne seriyor. Nedir bu gerçek? Phoenix’in neden şu an dünyaya gelmekte olduğu konusu.

Evet, Marvel her serisinin başında Phoenix’in bir “yok ediş / yeniden doğuş” sembolü olduğunu söylüyor, fakat bunun nasıl işlediğini açıklamıyor – yani Phoenix yazı tura atarak mı karar veriyor buna? Hayır. Phoenix’in asıl “yok ettiği” şeyler, evrendeki doğal ilerlemesini durdurmuş, artık duraklamaya, yozlaşmaya başlamış şeyler. Yani Phoenix evrime, ilerlemeye, gelişime karşı olan şeyleri yok ediyor. Bu noktanın altı, Uncanny X-Men # 13’de iyi çizilmiş.

Üstelik, Scarlet Witch’in “No More Mutants” lafıyla nasıl pek de haddi olmayan bir şeyi yapmış olduğu da gözler önüne serilmiş, ki tahmin ediyorum serinin ikinci kısmında bu önemli bir yer oynayacaktır.