Farklı Tatlar

Breathtaker

breathtakerAsıl olarak 1990 tarihinde yayınlandıktan sonra, 93’te kurulan Vertigo tarafından cilt halinde basılan ilk eserlerden biri olan Breathtaker, ilginç bir aşk / korku / macera / süper kahraman çizgi romanı. Ortak pek çok eserleri bulunan Marc Hempel ve Mark Wheatley ikilisi tarafından yazılıp çizilen çizgi roman, temel olarak bir süper kahraman hikayesi. 

Fakat, bildiğimiz süper kahraman hikayelerine hiç benzemiyor. Watchmen’in ve Watchmen’in getirdiği süper kahraman yapı-sökücülüğü akımının en taze olduğu dönemde yazılan eser, bu anlamda Watchmen’den ciddi olarak etkilenen çizgi romanlardan biri. 

Hempel ve Wheatley, eser boyunca süper kahraman türünü öylesine beklentilerin dışına çıkarmışlar ki, çizgi romanı okuduktan sonra, okuduğunuzun aslında bir süper kahraman hikayesi olduğuna kendinizi ikna etmeniz, oldukça uzun bir zaman alıyor.

Hikaye, çizgi romanın ana karakteri Chase’in milyoner ve yaşlı sevgilisi Paul’u yanlışlıkla öldürmesiyle başlıyor. Bunun hemen ardından, Paul’un oğlu Charlie – ki kendisi de Chase’e sular seller gibi aşık – polisler gelmeden kaçması için arabasını Chase’e veriyor, ve Chase ile çizgi romanın “süper kahramanı” The Man arasında çizgi romanın ana iskeletini oluşturacak kovalamaca başlıyor. 

Watchmen etkilerinden söz etmemin en büyük etkeni olan Moore-vari süper kahramanlardan biri işte bu, The Man. The Man’in süper güç, zihin okuma ve iyileşme gibi, üzerinde hiç durulmayan, yalnızca hikaye ile birlikte gördüğümüz çeşitli güçleri bulunuyor. Fakat, bunun dışında hiçbir “kahraman” özelliği yok: Tamamen etrafındaki insanlar tarafından kontrol ediliyor, öfkesini kontrol edemiyor, yaptığı işlerden çok televizyon dizisi, çizgi romanları ve oyuncaklarıyla tanınıyor. Halkın gözündeki imajı da, özellikle son dönemlerde yaptığı birkaç uygunsuz davranış nedeniyle, hiç olumlu değil. 

breathtaker 1

İkinci “süper kahraman” figürümüz de, enteresan bir şekilde, ana karakter Chase. Basitçe özetlemek gerekirse, Chase’in özelliği şu: Kendisi oldukça güzel bir bayan, ve içinde bitmek bilmeyen bir şehvet var. Buraya kadar her şey oldukça güzel gözüküyor. Fakat Chase’in özelliği şu: kimse kendisine karşı koyamıyor. Erkekler, kadınlar ve hatta hayvanlar bile, Chase’in cazibesine yenik düşüyorlar. Tabi ki, karşı konulamaz tüm kadınlar gibi, Chase de kendisini kovalayan erkeklerin ömrünü yiyip bitiriyor.  

Hayır hayır, iğrenç seksist bir şaka yapmıyorum; Chase’in “gücü” gerçekten de bu: kendisiyle fiziksel temasa girenler, birkaç saniye içinde yaşlanıp ölüyorlar. 

Hikaye de, temel olarak Chase ve “The Man” üzerine kurulu bir üçgende dönüyor: Bir tarafta Chase’in hem kendisini keşfetme serüvenini, ne olduğunu, nereden geldiğini ve neden kimseyi sevemediğini anlama çalışmasını, hem de polislerden kaçışını izliyoruz. Diğer tarafta, The Man ve çevresindeki “devlet görevlileri”nin, Chase’i yakalama çalışmaları var. Üçgenin son köşesini de, Chase’in suçsuz olduğuna inanan veya ona aşık olmuş, ya da ona aşık olan birilerini yakından tanıyan ve Chase’i bularak kurtarmaya çalışan bir grup insan tamamlıyor. 

propertyPageFull breathtaker5

 Hikayenin sonu da, tıpkı başı ve ortası gibi, tam anlamıyla kesin bir sona ulaştırmıyor bizi. Hikaye gerçek anlamda bir sona ulaşamadan, hatta arkasında başlangıçta olduğundan da daha fazla soru bırakarak bitiyor. 

 Hem iyi yazılmış, hem de (zaman zaman Chase’in düşüncelerini belritmek için kullanılan el yazısı fontu haricinde) oldukça iyi resimlenmiş, akıcı ve keyifli bir eser. Eğer 208 sayfaya ayıracak zamanınız varsa, Vertigo’nun bu erken dönem eserini kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. 

AltEvren’in Notu: 7/10