DC Comics İncelemeleri

Before Watchmen: Rorschach

Eğer Before Watchmen kadrosu içinde çalışan biri olsaydım, kaçmaya çalışacağım ilk dergi muhtemelen Rorschach olurdu. Alan Moore’un şaheserinin ana karakterini, tüm karakterleri içinde belki de en çok yer ayırdığı karakteri alıp, Moore’un ona eklemediği/ekleyemediği bir şeyler olabileceğini iddia etmek, başlı başına korkunç bir iş.

DC yetkilileri de bunun farkında olacaklar ki, Rorschach’i mümkün olduğunca küçük çaplı, dört sayılık bir seri olarak kurgulamışlar. Sonuç, Before Watchmen’in bazı diğer serilerinde olduğu kadar kötü değil, ama gerçek anlamda okumaya değer bir şey de beklemeye gerek yok.

Seri Hakkında


Yazar: Brian Azzarello
Çizer: Lee Bermejo
Kaç Sayı: Dört

Watchmen’de Neydi? – Basitçe söylemek gerekirse, Rorschach Watchmen’in merkezindeki karakterdi. Comedian’ın öldürülmesinden sonra, bu olayın maskeli kahramanlara karşı bir olay olduğu yönünde bir paranoyaya kapılıp, işin arkasındaki sır perdesini kaldırmaya çalışıyor – ancak kendini beklediğinden de büyük bir komplonun içinde buluyordu.

Watchmen ile ilgili ciddi araştırmaların neredeyse tümünde, eserin “en insan” karakterinin Nite Owl olduğu, bir grup sorunlu bireyin içinde, aşağı yukarı normal kalabilmeyi başarmış tek kişinin Dan Dreiberg olduğu yazılır. Moore’un eseri için bu konuda herhangi bir itirazım yok, fakat kahramanlık çağının zirvesinde yazılan Before Watchmen serisinde, bence Dreiberg o kadar da “insan” bir karakter değil.

Daha ilk günden teknoloji merakıyla ön plana çıkan, orijinal Nite Owl’un altında eğitim gördükten sonra da, gerçek anlamda Batman-vari bir karaktere dönüşen Nite Owl, bana sorarsanız Before Watchmen serisinin en insani karakteri ünvanını da Rorschach’e kaptırmış.

Diğer kahramanlar, bir şekilde (Nite Owl – teknoloji, Ozymandias – zeka ve dövüş sanatları, Comedian – dövüş sanatları ve sadist ruh hali, vs.) gerçekten “yenilmez” ve öyle ya da böyle  “süper kahraman” olarak tanımlanabilecekken, Rorschach serisinde, sadece bu işe olan büyük tutkusu ve inancı ile ilerlemeye çalışan bir Walter Korvacs izliyoruz.

Bu da, daha henüz ilk macerasında dayak yiyen, düşmanlarına bir türlü açık ve net olarak üstünlük sağlayamayan, alay edilen bir Rorschach figürü ortaya çıkıyor. Bir anlamda, Watchmen’in “süper olmayan” süper kahramanları Before Watchmen’de herhangi bir süper kahraman dergisindeymiş gibi ele alınırken, Azzarello’nun Rorschach’i, Rorschach’in doğaüstü hiçbir yanı olmayan normal (ama elbette, sorunlu) bir insan olduğunu okuyucuya sık sık hatırlatıyor.

Açıkçası seri hakkında hoşuma gittiğini söyleyebileceğim tek nokta da bundan ibaret. Yenilmez olmayan bir Rorschach figürü dışında, Alan Moore’un on iki sayılık Watchmen’de Walter Korvacs figürüne eklemediği herhangi bir şey yok, ki bu bahsettiğim pozitif nokta da tek başına dört sayılık Rorschach serisini meşru kılmak için yeterli değil.

Eserin neredeyse karikatürize bir çete lideri ve onun etrafında dönen uyuşturucu trafiği ile, öldürdüğü kadınların üzerine şiirler yazan “The Bard” lakaplı seri katili bir araya getiren hikayesi, büyük ölçüde sıradan bir macera olarak kalıyor. Rorschach’in yarım yamalak romantik bir ilişki yaşama ihtimali de, karakteri daha önce pek analiz edilmediği bir boyuttan analiz edecekmiş gibi gözükse de, bu hikayenin sonucu da bildiğimiz Rorschach’i hiçbir şekilde değiştirmeyen bir finale bağlanıyor.

Kısacası, Rorschach Before Watchmen serilerinin en kötüsü değil, ama yine de, adı içinde Watchmen geçmese, okunmaya zahmet edilmesi gerektiğini de düşünmüyorum.