Marvel Comics İncelemeleri

Avengers vs. X-Men # 6

Geçtiğimiz sayıda Phoenix Force’un Hope yerine Cyclops, Colossus, Emma Frost, Magik ve Namor ile birleştiğini görmüş, Marvel’a söylemediğimiz laf bırakmamıştık. Avengers vs. X-Men’in altıncı sayısında da, artık “Phoenix Five” adı verilen bu beşlinin, Phoenix Force’u nasıl kullandığını görmeye başlıyoruz.

Avengers vs. X-Men # 6, bir önceki sayıdan on gün sonra başlıyor. Sayımızın konusu da, tek cümleyle,  “Phoenix Five’ın bu on gün içinde Dünya’yı nasıl değiştirdiği, ve insanların bu değişimlere nasıl tepki verdiği” şeklinde yorumlanabilir.

Avengers vs. X-Men # 6’ya, uzun süredir unutulmuş olan bir karekterle, Charles Xavier ile başlıyoruz. Xavier, Phoenix Five tarafından abartılı boyutlara getirilmiş Utopia’ya geliyor ve burada Magneto ile Cyclops tarafından karşılanıyor. Bu üçlünün konuşması sırasında, Cyclops bu on gün içinde neler yaptıklarını açıklıyor: Phoenix’in gücünü alan beşlimiz, Dünya’yı tam anlamıyla bir ütopyaya çevirmek için uğraşmış; açlık sınırındaki insanları beslemek için besin kaynakları oluşturmuş, Namor yardımıyla temiz su kaynakları yaratmış, Dünya’ya bedava ve temiz enerjiler sağlamış – kısacası Dünya’yı yapabildikleri ölçüde daha iyi bir yer haline getirmişler.

Xavier, kendisinin ve bütün insanlığın kafasında olan bir takım sıkıntıları dile getirdiğinde ise, Cyclops kendisine hoş bir ayar vererek, “Ben senin rüyanı gerçekleştirdim, daha ne istiyorsun?” şeklinde bir yorum yapıyor, ki hoş bir sahne.

Bundan sonra, hikaye bizi iki gün sonrasına, bu sefer Avengers tarafına götürüyor. X-Men ile savaşlarını durdurmuş olan Avengers üyeleri, kendi Dünya koruma görevlerine devam ediyorlar – fakat Luke Cage, Iron Fist ve Spider-Woman’dan oluşan bir kadro, tamamen saf elektrikten oluşan Zzzax ile savaşırken, savaşları Colossus tarafından yarıda kesiliyor. Captain America, olayları bu üçlüden dinlerken, Colossus’un Zzzax’i saniyeler içinde alt etmiş olacağını tahmin ediyor, fakat X-Men takımının ileride yeniden bir tehdit teşkil etmesi ihtimalini de düşünerek, herhangi bir zayıflığı, veya gücünün üst limiti olup olmadığını soruyor. Fakat, Iron Fist, Colossus’un Zzzax ile savaşmadığını, onu ve onun yanındaki Electric Legion’u “konuşarak” Doğu Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılamaya “ikna ettiğini” söylüyor.

Bundan sonra, Captain America’yı takip ederek, onun bu durumu Beast, Iron Man, Black Panther ve Wolverine ile tartışmaya gittiğini görüyoruz. Burada çıkan temel fikir şu: “Evet, X-Men güzel şeyler yapıyor, fakat yarın öbür gün bu güçleri kontrolden çıktığında, onları durdurmanın bir yolunu bulmalıyız.” Bu fikre katılmayan Beast, birkaç sene önce X-Men’i terk ettiği gibi, bu sefer de Captain America’nın tarafını terk ediyor.

Bu konuşmanın ardından, bir kez daha Utopia’ya dönüyoruz ve serinin ana karakteri Hope’u görüyoruz. Cyclops, Hope’a Utopia’nın kendisi için bir kafes olmadığını, istediği zaman gitmekte özgür olduğunu söylüyor. Hope ise, kendisinin de gitmek istediğini, fakat Phoenix’in kendisini çağırmaya devam ettiğini, o yüzden gidemeyeceğini belirtiyor. Bu noktada, Cyclops’un Hope’a davranışında oldukça sert ve küçümseyici bir tutum olduğunu, onun Phoenix Force’u haketmediğini hissettiğini de görebiliyoruz.

Hope’un durumunu da öğrendikten sonra, Hickman bizi K’un Lun şehrine götürüyor. Iron Fist’in kökenlerinin dayandığı bu şehirde (ki hakkında detaylı bilgiyi Avengers vs. X-Men’e tie-in olan New Avengers sayılarında görebilirsiniz) de, tüm bunların daha önceden yaşandığını, ve bu durumun çözülebilmesi için Iron Fist’e ihtiyaçları olduğunu söyleyen bir yaşlı amcamızı takip ediyoruz.

Bu kısa K’un Lun parantezinden, Avengers takımının bir grup yetkili ile yaptığı bir konuşmaya geçiyoruz. Tahmin edebileceğiniz gibi, iyi şeyler yapsalar da, ABD hükümeti X-Men’in kafasına göre hareket etmesinden ve kendilerini pek ciddiye almalarından oldukça rahatsız olmuş vaziyetteler. Bu konuşma sırasında, Cyclops ve Phoenix Five’ın Dünya’ya getirdiği bir başka yenilikten daha haberdar oluyoruz: Meğer açlık, susuzluk, enerji gibi sorunların yanı sıra, Phoenix Five dünya genelinde “savaşı yasaklamış” – yani, “mutantantlara ya da insanlara şiddet gördüğümüz yerde, canınızı yakarız” şeklinde çok net bir ültimatom vermişler.

Bunu da hallettikten sonra, Hickman K’un Lun parantezine benzer bir başka parantez daha açıyor, ve bu sefer bizi Avengers’ın Phoenix tarafından yakıldığı bir sahneyle karşı karşıya bırakyıor. Daha sonra, bunun dehşete düşmüş bir Scarlet Witch’in yaşadığı kehanet-vari bir sahne olduğunu görüyoruz.

Benim anlatış tarzımdan da anlamış olacağınız gibi, altıncı sayının ilk yarısı, biraz daldan dala atlayan, bir olaya yoğunlaşmak yerine beşinci sayıdan bugüne kadar gerçekleşen pek çok olaydan kesitler sunan bir tarza sahip. Bu sayının asıl olayı ise, Avengers’ın X-Men’e karşı planlarını yapmak için, Phoenix ile asıl birleşmesi gereken kişinin, yani Hope’un, mutlaka ele geçirilmesine karar vermesi oluyor. Bunun ardından, Avengers son derece riskli bir plan yaparak, bir Quinjet ile Utopia’nın üstüne geliyor.

Phoenix Five kendilerinin geldiğini fark edene kadar kaçmayı öngören bu planları, tahmin edebileceğiniz gibi, suya düşüyor ve Emma Frost ile Cyclops Hope’un bulunduğu yere gelerek Avengers üyelerini alt etmeye başlıyorlar. Tam Avengers için artık hiç çıkış kapısı kalmadı diye düşünürken, bir anda Scarlet Witch ortaya çıkıyor, ve savaşı durdurarak, Hope ve Avengers takımı ile birlikte Utopia’dan ayrılıyor.

Bunun ardından, Cyclops’un, bu olayı yorumlayan uzunca bir konuşmasına tanık oluyoruz: Cyke; sayıları bu kadar az olmasına, bu kadar güçlü hale gelmiş olmalarına rağmen, insanların hala kendi kahramanlarını üstlerine saldıklarını, dünyayı onlar için daha yaşanabilir bir yer haline getirmelerine rağmen hala kimseyi mutlu edemediklerini, ve bunun temel nedeninin de, insanların mutantlara karşı ne pislik yaparlarsa yapsınlar, hep kendilerini koruyacak bir Avengers takımına inanmaları olduğunu söylüyor.

Bunun üzerine de, muhtemelen serinin şu ana kadar edilmiş en önemli lafını ederek, “No More Avengers” diyor, ve altıncı sayıyı noktalıyor.

Yorumlar

Avengers vs. X-Men # 6, Avengers vs. X-Men # 5’den en az yüz – yüz elli kat daha başarılı bir sayı. Bunun da temel olarak iki sebebi var:

1- Avengers vs. X-Men # 5 o kadar kötüydü ki, Marvel bize otuz adet boş sayfayı altıncı sayı olarak sunsa muhtemelen daha çok beğenirdik.

2- Geyik sebeplerin dışında, şöyle bir durum var ki, Avengers vs. X-Men’in beşinci sayısından sonra hikayenin ihtiyaç duyduğu şey, tam olarak bu sayının yazarı Jonathan Hickman’ın uzmanlık alanı. Bu ne demek? Hickman’ın yazarlığının öne çıkan özelliklerine, yakında eklenecek bir özel dosyada daha yakından değineceğim – fakat şimdilik şunu söylemem yeterli olur sanırım: Hickman inanılmaz bir storyteller. Neden İngilizce ”storyteller” kavramını kullanıyorum? Çünkü demek istediğim şey, Hickman’ın sadece iyi bir hikaye anlatıcısı olduğu değil – Hickman, elindeki malzeme ne olursa olsun, hikayeyi sunuşuyla, diyaloglarıyla, kurgusuyla, yavaş yavaş ortaya çıkarttığı büyük olaylarıyla, herhangi bir hikayeyi okunur kılacak bir üsluba sahip.

Bunu şöyle anlatayım. Diyelim ki siz hiç Hickman hikayesi okumamış birisiniz ve bir yerde sizinle yüz yüze sohbet ediyoruz. Ben size Hickman’ın herhangi bir hikayesini özetlemeye çalışsam, ki bu SHIELD olabilir, Fantastic Four’daki hikayesi olabilir, Pax Romana olabilir vesaire, beni dinlersiniz, ve çok büyük ihtimalle,  “Hadi len, öyle hikaye mi olurmuş, herif amma saçmalamış, puahauhauha” şeklinde bir tepki verirsiniz.

Fakat, eğer bu çizgi romanlardan birini alıp okursanız, muhtemelen vereceğiniz tepki çok daha pozitif yönde olacaktır. İşte Hickman’ın olayı bu: Bu kadar da olmaz denen hikayeleri alıp, gayet inanılabilir, gayet eğlenceli ve gayet etkileyici hallere sokmak.

Bu sayıda da bunu başarmış. Hayır, bu sayı Avengers vs. X-Men hikayesini kesinlikle kurtarmıyor, fakat yine de Hickman kendisine verilen imkanlar dahilinde elinden geleni yaparak en azından okunabilir diyeceğiniz bir çizgi roman yazmayı başarmış. Özellikle sayının diyalogları, geçtiğimiz sayıdaki rezalet diyaloglara kıyasla ışıl ışıl parlıyor. Beast’in Avengers’dan ayrılma sahnesi, Hope’un kaçma sahnesi, baştaki Magneto – Xavier – Cyclops konuşması, hepsi on numara olmuş.

Bir parantez de sondaki Cyclops monologuna açılmalı. House of M’i bitiren “No More Mutants” lafına, Avengers vs. X-Men’de cevap olarak “No More Avengers” şeklinde bir laf etmek, yine İngilizce bir kelime kullanmamı mazur görürseniz, son derece “lame” bir durum. X-Men’in yıllar boyunca ezilip dışlanmasının da, takdir edersiniz ki, Avengers ile falan hiçbir alakası yok. Fakat, Hickman Cyclops’a öyle bir konuşma yazmış ki “No More Avengers”a giden süreçte, bütün bunların farkında olsanız bile gaza geliyor ve “O Avengers’ın ben var ya taa…” şeklinde bir tepki veriyorsunuz.

 Kısacası, bu sayı olmuş. En azından ben beğendim – belki de beşinci sayının beklentilerimi çok düşürmüş olmasından, veya Hickman’ın epik üslubunu nerede görürsem göreyim çok beğenmemden.

Bu arada, bir de şunu eklemek istiyorum. Phoenix Five’ın bu kadar güçle yaptığı her şey, ama her şey, savaşları yasaklamak, silahları yok etmek, adalarını gerçek bir ütopyaya çevirmek, Dünya çapında sorunlar çözmek, vesaire – hepsi Cable’ın Cable and Deadpool serisinde full potansiyeline ulaştığında yaptığı (ve ufak bir detay, Cyclops’un karşı çıktığı) şeylerle aynı. Bu durum böyleyken, Cyclops Hope’a tuvalet terliği gibi davranırken, üstelik de Cable full potansiyelinde geri dönmüşken, bu seriye onu dahil etmeyen zihniyeti de kınıyorum.