Marvel Comics İncelemeleri

Avengers vs. X-Men # 4

Avengers vs. X-Men hikayesini oldukça yakından ilgilendiren sayıların satışa sunulduğu Çarşamba gününün hemen ardından, bu sayılardan en önemlisinin, Avengers vs. X-Men # 4’ün incelemesi ile karşınızdayız.

Hatırlayacağınız gibi, Avengers vs. X-Men # 3’ün en büyük olayı, Wolverine ile Captain America arasındaki ortaklığın bozulması ve Wolverine’in Cap tarafından Antarktika’ya fırlatılması olmuştu. Bu sayımız da, Antarktika’da başlıyor, fakat çok farklı bir yerde sona eriyor. Bu mekan değişikliği aslında tahmin edilebilir bir değişiklik olsa da, olaylar çoğumuzu şaşırtacak şekilde cereyan ediyor.

Dediğim gibi, sayı Antarktika’da, Wolverine ile başlıyor. Wakanda, Savage Land, Tabula Rasa, Wundagore, Latveria gibi Marvel Dünyasının karakteristik bölgelerinde, hem Avengers, hem de X-Men takımları Hope’u arar – ve Hope’u bulamamalarına karşın, benim anladığım kadarıyla hiç olmazsa o kadar yolu boşu boşuna gelmiş olmamak için birbirleriyle kavga ederken; ironik bir şekilde, Antarktikta’da Wolverine’i bulan Hope oluyor. Hope, Wolverine’in kendisinin Phoenix’in gücünü kontrol edememesinden korktuğunu bildiğini, fakat bu gücü kontrol ederek, mutant ırkını yeniden hayata geçirebileceğine inandığını söyleyerek Wolverine’i kendisine yardım etmeye  – daha doğrusu en azından, kısa bir süreliğine, kendisini öldürmemeye ikna ediyor.

Bu noktada enteresan bir parantez açalım, dört sayı ana seri ve yirmi sayılık tie-in malzemesi inceledim – yani hepsini oldukça dikkatli okudum  -bu Phoenix Force ile birleşme konusunda Hope’un kendisinin ne istediğini, Hope’un amacının ne olduğunu ancak dördüncü sayıda görebildik. Hope’un yapmak istediğinin de X-Men’in yapmak istediğinin aynısı olduğunu öğrenmemiz bu kadar süre aldı yani, ilginç bir nokta bana kalırsa.

Neyse, bu noktada dört yaşından beri hiç lineer hikaye anlatmamış olan yazarımız Hickman, yine araya bir kaç sahne sokuyor: Önce Thor ve Secret Avengers takımının uzayda Phoenix Force’a karşı başarısız olmasını, daha sonra da X-Men ile Avengers üyelerinin yukarıda saydığım yerlerde birbirlerine girmelerini izliyoruz. Bu sırada, Cyclops ve Emma Frost da, olanları Hellfire Club’un gizli karargahından, telepatik olarak çeşitli Avengers ve X-Men üyelerinin kafalarına girerek takip ediyorlar.

Sonunda, Hope ve Logan’a geri dönüyoruz – ve Hope’un Wolverine’den yardım istediği konuyu anlıyoruz: Hope, kimse tarafından yakalanmadığına emin olabilmek için oldukça uzak bir yere, Ay’a gitmeye karar vermiş! Bunun için, Wolverine ile bir AIM üssüne sızıyorlar ve uzay gemilerini çalarak – Hope’un sonunda Phoenix Force’un gelişini sakince bekleyebileceği, kimse tarafından rahatsız edilmeyeceği Ay’a ulaşıyorlar.

Fakat! O da ne! Hope ve Wolverine iniş yapar yapmaz, etrafları Captain America önderliğindeki bir Avengers takımı tarafından sarılıyor! Burada da, Marvel’ın hakkını vereyim, uzun süre sonra beni şaşırtan ilk sonucu görüyoruz: Meğer, Hope Ay’a gitme planını açıklar açıklamaz, Wolverine Captain America’yı bu plandan haberdar etmiş, ve Avengers’ın kendilerini Ay’da karşılamasını sağlamış. Yani, bir önceki sayıdaki Wolverine – Captain America kavgası ve Cap’in Wolverine’e yaptıkları, bu ittifakı, en azından Logan açısından, tam olarak bozmamış. Bu da demek oluyor ki, en azından gördüğümüz kadarıyla, Wolverine hala Avengers tarafında!

Üstelik, Ay’da Hope’u bekleyen tek takım Avengers da değil. Bütün olayları telepatik olarak takip eden Emma Frost ve Cyclops ikilisi de, Wolverine’in Avengers’a verdiği bu bilgiyi, Avengers’ın iradesi haricinde de olsa, öğrenerek, X-Men takımlarıyla Ay’da hazır bekliyorlar.

İki takım birbirine Utopia’dan sonra bir kez daha saldırmaya hazırlanırken, henüz başlamamış savaşları, Thor’un Ay’a bir meteor gibi düşmesiyle yarıda kesiliyor. Üstelik, tek gelen Thor da değil! Birkaç panel sonra, bunca sayıdır yolda olan Phoenix Force bir anda ortaya çıkıyor, ve dördüncü sayımız da burada kesiliyor.

Yorumlar

Nasıl ki geçtiğimiz sayının en büyük olayı Wolverine ile Captain America’nın yollarını ayırmasıydı, bu sayının da en büyük olayı Wolverine ile Captain America’nın aslında yollarını ayırmadığını öğrenmemiz oluyor. Yukarıda da söyledim, eğer amaç okuyucuyu şaşırtmaksa, Marvel beni şaşırtmayı başardı. Ama açıkçası düşünmeden de edemiyorum – Wolverine gibi bir adam, nasıl oluyor da açıkça fikir ayrılığı yaşadığı bir adama böylesine sadakat gösterir, burası muamma.

Peki şimdi ne olacak? Vallahi Wolverine’in Cap’den dayak yedikten sonra hala onunla aynı takımda olduğunu gösterdikten sonra, Marvel mümkün her şeyi yapabilir. Eğer dönüp X-Men’e katılırsa, bu onun hep içinde bir “X-Man” olduğu şeklinde idealist bir açıklamayla halledilebilir. Yok eğer Captain America’nın tarafında kalacaksa, bu da şimdiye kadar yapıldığı gibi, Jean’in başına gelenlerden fazlasıyla etkilenmesine bağlanabilir. Dolayısıyla Wolverine’ hikayesinin ucu hala açık – fakat kesinlikle sona ermiş değil.

Sayının geri kalanına gelince, Romita’nın bu serideki işlerini beğenmeyenler, zannediyorum bu sayıda da fazla tatmin olmayacaktır. Çok fazla süper kahramanı bir anda çizmekten mi bilmiyorum, ama Romita’nın tarzı biraz değişik gözükmeye devam ediyor bu sayıda da. Yine de, çizimler iyi olmasa da, hikayenin de önüne geçecek kadar kötü değil bu sayıda, olaylar takip edilebiliyor.

Savaşın aya taşınması, muhtemelen Hickman’ın, uzayda geçen hikaye anlatmazsa ölecek hastalığına yakalanması ile (sevdiğimiz için dalga geçiyoruz), Dark Phoenix Saga’nın sonunun Ay’da geçmesine gönderme yapma fikrinin bir karışımı olarak getirilmiş bir değişiklik. Ama en azından, serinin ilk kısmı olan Hope – Phoenix birleşmesine de bizi yaklaştıran bir gelişme oluyor. Anladığımız kadarıyla önümüzdeki sayılarda, Hope’u Phoenix Force ile birlikte göreceğiz.