Farklı Tatlar

Asterios Polyp

Demin birkaç ay önce yazdığım tanıtım yazıma baktım da, “karşınıza en sık çıkacağım bölüm “Farklı Tatlar” olacak muhtemelen” gibi bir şeyler yazmışım.

Eh, bu biraz yalan oldu, güncel serilere ağırlık vermekten. Ama olsun, Farklı Tatlar bölümümüzü de unutmuyoruz, unutmadığımızı kanıtlamak için de, “farklı” tanımına birebir uyan bir eserle, Asterios Polyp’le devam ediyoruz.

Asterios Polyp, iki kez okumanız gereken bir eser. Çok karışık bir konusu olduğu, anlatılan her şeyi anlamanız için dönüp baştan başlamanız gerektiği, veya bazı şeylerin bir okumada netleşmemesi gibi bir durum olduğu için değil.

Gerçek anlamda, ilk okumada eserin büyüsüne kendinizi kaptırıp, ikinci okumada hikayeyi anlamak ve olay örgüsünü incelemeye yoğunlaşmanız gerektiği için.

Asterios Polyp, eserin ana karakteri. New York’ta bir üniversitede mimarlık profesörlüğü yapıyor – çizimleri, tasarımları hep büyük heyecanla karşılanmış, çok olumlu eleştriler almış, fakat hiçbiri inşa edilmemiş. Asterios da, bu nedenle, profesyonel bir mimar olarak çalışmıyor, hayatını “entelektüel ortamını sevdiği” üniversitede geçirmeye devam ediyor.

Aslında Asterios’un bir de ikizi var, fakat bu ikizi doğum sırasında ölmüş. Doğum sırasında ölmesine karşın – adı yaşasa Ignacio olacak bu ikiz – hem Asterios’un karakterinde önemli bir rol oynuyor, hem de hikayemizde sık sık karşımıza çıkıyor. Çocukluğunda ikizini doğum sırasında kaybettiğini öğrenir öğrenmez, ufak bir travma yaşayan Asterios hayatını ikili bir düşünce sistemine oturtuyor. Her şeyi zıtlıklar olarak görmeye, ve hayatın “erkek – dişi” gibi, yin ve yang gibi, birbirini tamamlayan çiftli unsurlardan oluştuğuna – neredeyse körü körüne – inandırıyor kendini.

Çizgi romanın hemen başında, Asterios’un Manhattan’daki evi yanıyor. O da metroya biniyor, otobüs terminaline gidiyor, ve cüzdanındaki tüm parayı çıkarıp, “Bununla nereye kadar gidebilirim?” diye soruyor. Cevabı aldıktan sonra, parasının onu götüreceği en uzak yere gidiyor.

Çizgi romanın hikayesini anlatmıyorum – gerçekten okumanız gereken bir eser. Amerikan coğrafyasının dramatik değişimlerinden, kırsal kesimin egzantrik karakterlerine, Yunan Mitolojisinden, Asterios’un hayatından sayısız “flashback”e, tadı damağınızda kalan bir hikaye. Aslında, eserin sanatsal tasarımı ve çizimlerinin yanında, hikayenin arka planda kaldığı bile söylenebilir, ama okurken sizi hapseden, ecnebi dostlarımızın “page-turner” dedikleri tarzda, akıp giden bir hikayesi var. Sonunda, eser boyunca izlenen Oddyseus-vari temalar, aslında bir sona ulaşıyor – fakat sonun kendi içindeki absürtlüğü de, sizi yeniden ilk sayfaya dönmeye teşvik eden unsurlardan bir tanesi.

Biraz şu şarkıyı dinlerken hissettiklerinize yakın bir his sunuyor David Mazzucchelli’nin çizgi romanı:

{youtube}IsDgnHJRRFM{/youtube}

David Mazzucchelli; Daredevil: Born Again ve Batman: Year One gibi oldukça meşhur çizgi romanlardan tanıyabileceğiniz bir çizer. Asterios Polyp, kendisinin hem yazıp, hem çizdiği bir eser. 2009 yılında, oldukça kaliteli bir yayınevi olan, ve yeni yeni grafik romanları da yayın programına dahil etmeye başlayan Pantheon Books tarafından basılmış. Mazzucchelli’nin Daredevil ve Batman gibi ana akım serilerde çalışmış olması bu seriyle ilgili hiçbir fikir vermesin. Asterios Polyp’in çizim ve tasarımı, muhtemelen daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemiyor.

Burada, daha önce gördüğünüz her şeyden iyi, veya “Daha hiçbir şey görmediniz” falan tarzı kot pantalon reklamı sloganları atmak istemiyorum, çünkü belki biraz – kendi zevkime çok uyduğu için – kıyak geçiyor olabilirim. Şöyle açıklayayım – en sevdiğin renk nedir diye sorulunca “Siyah!” diyen o klişe gruba aidim, ama aslında en sevdiğim renk siyah değil – beyaz. Özellikle çizgi romanda da, beyaz iyi kullanılınca mükemmel sonuçlar verdiğini düşünüyorum.

 Her şey beyaz olsun, beyaz olan her şeyi alırım demek değil bu, çünkü “beyaz iyi kullanılınca mükemmel sonuçlar veriyor” cümlesini öyle “beyaz kullanım üstadı” falan sanılayım diye söylemiyorum – tahmin edebileceğiniz gibi, altından kalkamayacak biri beyazı abarttığında her şey bomboş gözüküyor. Sitemizin eski takipçileri AltEvren’in bundan önceki görünümünü hatırlayacaktır, biraz ondaki beyazın verdiği “aşırı sadelik” gibi… Benim içinse beyaz, esere minimal bir hava katan, her şeyi daha boş göstermekten ziyade, rahat bir bütünlük sağlayan bir unsur olmalı. Bı açıdan,Asterios Polyp’in beyazı, kusursuz olmuş. Üstelik, Mazzucchelli’nin güzel çizimlerinin yanı sıra, esere yedirdiği geometrik şekiller, şemalar (“flowchart’”lar) tam bir ahenk içinde.

Beyaz ve farklı tarzların benzer bir kullanımı Pax Romana’da vardı, eğer o eserden keyif aldıysanız, Asterios Polyp’in tarzı da çok hoşunuza gidecektir diye tahmin ediyorum. Gerçi ikisi arasında bir benzetme yaptığım sanılmasın, sadece beyazın kullanımlarıyla yarattıkları izlenim açısından benzer bu iki eser. Bunun dışında, Hickman’ın başyapıtı biraz daha modern, grafik tasarım formunda. Mazzucchelli’nin başyapıtında ise, çizimlerin kendileri daha basit, daha alışılmış. Asıl etki, bunun içine entegre edilmiş modern, geometrik unsurlarla sağlanıyor.

Bunun yanı sıra, karakterlerinin hepsinin kendine has renkleriyle ifade edilmeleri, herkesin yine kendine has özel “font”larla konuşmaları, yine eserin görsel etkileyiciliğini arttıran faktörler olmuş.

Normal yazılara koyduğumdan daha az resim koydum, hikayeden de normal yazılarda bahsettiğimden de daha az bahsettim. Çünkü Asterios Polyp gerçekten herkesin şans vermesi gereken bir çizgi roman. Eğer Pink Floyd’un Julia Dream’ini bitirir bitirmez başa sarıp bir kez daha dinlediyseniz, Asterios Polyp’i bugün edinin. Bitirir bitirmez başa sarıp, bir daha okuyun.

AltEvren’in Notu: 9 / 10