Yine de, aynı yazıda değindiğim gibi, Superman’in son derece kayda değer, olmazsa olmaz hikayeleri de var, ve bana sorarsanız, “paralel evren” hikayeleri bunların ciddi bir bölümünü oluşturuyor. Bu listemiz de, merak edenler için, bu hikayelerden beş tanesini, kısa özetlerle tanıtmaya çalışıyor.
Her zamanki gibi, başlamadan önce listemizin tamamen gayri ciddi ve eğlence amaçlı yapıldığını, listelemenin tamamen rastgele olduğunu, yani “1. en iyi, 5. en kötü” gibi bir mantık aranmaması gerektiğini hatırlatalım.
Alan Moore’un Superman # 423 ve Action Comics # 583’ü kapsayan bu hikayesi, aslında bir paralel evren hikayesi olarak yazılmamış; Moore hikayesinin Crisis on Infinite Earths ile “reboot”lanacak Superman mitolojisine gerçek bir son olmasını istemişti. Superman’in ortadan kaybolduğu bir kurguda geçen bu “epilog” hikayesi, yalnızca Superman hakkında yazılmış en iyi hikayelerden biri değil, aynı zamanda “uzun süreli devamlılıklara son yazma” konusunda da ders kitabı yapılabilecek bir maceraydı.
DC’nin art arda gelen “evren sıfırlamaları” ve Superman karakterinin ucu açık devamlılığının tek bir sona indirgenemeyecek olması sebebiyle, bir paralel evren hikayesi olarak kalan Whatever Happened to the Man of Tommorow, yazılmasının üzerinden yirmi yedi yıl geçmiş olmasına rağmen önemli bir çizgi roman olarak hatırlanmaya devam ediyor – tarihin belki de en büyük çizgi roman yazarlarından biri ile, en büyük karakterini bir araya getiren bu buluşmanın, böyle bir başarıyı yakalamış olması da, elbette pek şaşırtıcı değil.
Bütün olayı yazarların “DC Evreni’nin devamlılığı tarafından kısıtlanmadan hikayeler üretebilmesi” olan All Star etiketiyle yayınlanan All Star Superman, ünlü yazar Grant Morrison’un en önemli eserlerinden biri haline gelmekle kalmadı, kusursuz karakterizasyonu, şaşırtıcı kurgusu ve evrensel hikayesiyle, pek çok site / eleştirmen tarafından yazılmış en iyi Superman hikayesi olarak gösterildi.
Lex Luthor’un planladığı kurnaz bir tuzak sonrasında, bir senelik ömrü kalan Superman’in, son günlerini karakterine yakışır şekilde geçirmesini konu alan eser, hem uzun süredir Superman’e hayran olan okurlar için, hem de karakteri hiç tanımayanlar için ideal bir eser.
Superman, her şeyden önce, Amerikalı bir karakter. Bugün propaganda yönüyle tartışılan en meşhur figür olan Captain America’dan bile önce, ondan çok daha şiddetli bir biçimde propaganda malzemesi olarak kullanılan Superman, daha güncel yayınlarında elbette bu rolü üstlenmiyor, fakat karakterin Amerikan duruşu hala rahatlıkla görülebiliyor.
Peki ya Superman, temsil ettiği Amerikan değerlerini temsil etmeseydi? Ya bunun tam zıttı koşullarda, Sovyet Rusya’da, kapitalizmin ve bireysel özgürlüğün değil, sosyalizmin ve Stalinizmin savaşçısı olarak büyüseydi? Mark Millar’ın bu “Ya öyle olsaydı?” kurgusunu ele alan Red Son çizgi romanı, elbette çıkmasının bir anlam ifade edeceği Soğuk Savaş yıllarının çok sonrasında çıkıyor ve entelektüel açıdan çok fazla bir şey vaad etmiyor, fakat hem Superman’i daha politik bir şekilde ele alması, hem de okuyucuyu şaşkına çeviren sonu ile, okunmaya değer bir çalışma.
Bütün iyiliği ve idealliğine rağmen, Superman’in hala sorunlarını büyük ölçüde şiddetle çözüyor olması ironik değil mi? Paul Dini ve Alex Ross, bu dev formatlı grafik romanlarında, bu soruyu ele alıyorlar ve Superman’i, süper kahramanların çok bulaştırılmadığı “gerçek” dünya sorunları ile yüz yüze getiriyorlar.
Brainiac ile, General Zod ile, Darkseid’le ve çok daha fazlasıyla savaşan Superman, düşmanını “açlık” olarak belirlediğinde de zafere ulaşabilecek mi? Superman’in dünyada açlığı ve kıtlığı bitirmek için “savaştığı” bu seri, farklı ve paralel evren ruhunu sonuna kadar yansıtan, belki de hak ettiği ilgiyi görmemiş bir çizgi roman.
Kingdom Come, bu listede olması garip, veya bu tarz listelere alışık olan okuyucularımız için, son derece normal bir çalışma olarak görülebilir. İnternette listelerin “jenerik” eserlerinden biri olarak kullanılan Kingdom Come, “En İyi “Süper Kahramanlar Gerçek Olsaydı” Temalı Hikayeler”den tutun, “En İiy Batman Hikayeleri”ne kadar, pek çok listede gözüken bir hikaye, ama bana kalırsa, DC Evreni’nin, yeni nesil “süper insanlara” devredilmesini konu alan hikaye, en çok sağlam bir Superman hikayesi tanımına uyuyor.
Yararından çok zararı olan bir grup yeni süper insanın domine ettiği bu evren, Superman’in temsil ettiği değerlerin tamamından yoksun gibi gözükse de, Superman bu durumu durdurmak için işe koyuluyor, ve sonuç, belki de bir Superman hikayesi olmamasına karşın, Superman’i anlamak için mutlaka okunması gereken bir başka hikaye oluyor.
Unutmayın, listeyi neden sadece “paralel evren” hikayeleri ile sınırlı tuttuğumuzu görmek için şu yazıya göz atabilir; sizin aklınıza gelen, “Listeye bunu nasıl koymazsın!?” dediğiniz hikayeler varsa, yorumlar kısmından paylaşabilirsiniz!