DC Comics İncelemeleri

Batman: The Man Who Laughs

Themanwholaughs1Daha önce Star Wars, Umbrella Academy ve 30 Days of Night gibi önemli serileri Türk çizgi roman okurlarıyla buluşturan JBC Yayıncılık, pek çoğumuzun beklediği bir hamleyi sonunda gerçekleştirdi ve Türkçe olarak Batman yayınlamaya başladı. 

Bu çok basit bir cümle ve JBC’nin verdiği çok mantıklı, hatta “geç kalınmış” bir karar gibi gözükebilir. Fakat İlke Keskin’in yazdığı şu yazıda çok daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi, aslında JBC oldukça takdire şayan bir başarıya imza atmış durumda. Ben de, çizgi romanların yayınlanmasının şerefine, yayınladıkları Batman çizgi romanlarından biri olan The Man Who Laughs’i kısaca bir inceleyelim dedim. 

 

İlerleyen yıllarda Captain America’yı yeniden önemli hale getiren adam olarak büyük sükse yapacak Ed Brubaker’ın, son yıllarda Green Lantern’la adını duyuran Doug Mahnke ile birlikte yazdığı The Man Who Laughs, 2000’li yıllarda yazılmış en önemli Batman hikayelerinden birisi. 

2005 yılında  64 sayfalık bir one-shot olarak yayınlanan The Man Who Laughs, daha önce sitemizde ele aldığımız Batman: Year One ve Batman: The Long Haloween eserleriyle, yani yüzde yüz resmi devamlılık içinde olmasına karşın, Batman’in erken kariyerini anlatan hikayelerle aynı doğrultuda ilerliyor, ve Batman ile baş düşmanı Joker’ın ilk karşılaşmasını konu alıyor. 

Burada bir noktayı netleştireyim, internetten bakacak olursanız Year One’ın (ve daha önemsiz birkaç hikayenin) The Man Who Laughs’ten önce bir “okuma listesi” olarak sunulduğunu görebilirsiniz. Bu, her ne kadar kadar doğru da olsa, The Man Who Laughs kesinlikle tek başına okunabilecek, tek başına okunması için yazılmış bir çizgi roman, ve dolayısıyla herhangi bir ön okuma yapmanıza gerek yok. Bir fikir edinmek için, yukarıdaki linke tıklayarak Year One’ın bir incelemesini okuyabilirsiniz. 

manwholaugsh1

Çizgi romanın kendisine biraz bakacak olursak, The Man Who Laughs aslında altmış dört sayfa boyunca aksiyon dozunun hiç azalmadan devam ettiği, eğlenceli bir eser. Joker’ın korkunç cinayetler işledikten sonra, yeni kurbanının ismini söyleyerek hedef göstermesiyle ve – Gotham polis teşkilatıyla / Batman’le neredeyse alay ederek – “dev planını” yürürlüğe koymasıyla başlayan bu seri, Batman’de alıştığımızın aksine “dedektiflik” veya “süper kahraman” türünden ziyade, “aksiyon / gerilim” türü içinde değerlendirilebilecek kadar hareketli bir eser. 

Elbette, diğer türlerin işin içine hiç girmediğini söylemek mümkün değil. Özellikle Batman’in bu planı çözme çabası ve sonunda Joker’la yüzleşmesi, işi basit bir aksiyon hikayesinin ötesine götürüyor, ve bildiğimiz Batman atmosferini yansıtmasını sağlıyor. Bruce Wayne’in “davayı çözmeden” yaşadığı ruh hali de kayda değer, ki Brubaker ve Mahnke burada yalnızca enteresan bir kurgu öğesi kullanmakla kalmıyorlar, aynı zamanda sık sık değinmeye çalıştığımız, “sadece bir çizgi romanda yaratılabilecek” okuma deneyimine de hoş bir örnek ekliyorlar. 

Bu yazıyı okuyanların pek çoğu muhtemelen çizgi romanı da alıp okuyacaklardır, o yüzden fazla spoiler vermek, işin heyecanını kaçıracak fazla panel eklemek istemiyorum. Ama eserin ruhunu, anlattığı şeyi ve Batman karakteri konusunda asıl “yakaladığı” önemli noktayı paylaşmadan, The Man Who Laughs ile ilgili bir inceleme, hatta bir tanıtım yazmanın da pek anlamı olmaz diye düşünüyorum.

manwholaughs2

İşte bu cümleler, eserin ruhunu, ve ilk Batman – Joker mücadelesini müthiş bir şekilde özetliyor. 

Dediğim gibi, The Man Who Laughs yalnızca altmış dört sayfalık bir eser, ve son derece akıcı bir okuma deneyimi yarattığı da düşünüldüğünde, bir Batman çizgi romanı olarak beklentilerinizi mutlaka karşılayacağını düşünüyorum. Dürüst konuşmak gerekirse, tek sorununuz eserin kısalığı olabilir, ki JBC’nin bastığı edisyonda sadece The Man Who Laughs hikayesi değil, ABD’de de sık sık bu hikayeyle birlikte ciltlenen ve yine Brubaker tarafından yazılmış “Made of Wood” hikayesi de bulunuyor. Bu hikayeyi, ilerleyen dönemlerde ayrıca inceleyeceğim için bu yazıya dahil etmiyorum, ama eminim bu hikaye eserin kısalığını sizlere rahatlıkla unutturacaktır. 

Son bir not olarak JBC’nin yayın kalitesinin gerçekten çok başarılı olduğunu söyleyerek bitireyim. Kağıt kalitesi, kapak kalitesi, okurken yaratılan hissiyat vs. olarak eserler Amerikan basımlarından farksız olacak şekilde, özenle hazırlanmış – ki bu durum da sanırım koleksiyonerleri fazlasıyla memnun edecektir.