DC Comics Yazıları

Before Watchmen: Ozymandias’dan Rahatsız Edici Sahneler

Before Watchmen ile ilgili söylemek istediğim şeylerin neredeyse tamamını söyledim, ama bütün seri içinde beni gerçek anlamda rahatsız eden tek sahneyi ayrı bir yazıyla paylaşmak istiyorum.

Öncelikle şu “rahatsız edici” dediğim şeyi biraz açayım – İngilizce’den bir deyimi ödünç almak gerekirse, Before Watchmen “midesi zayıf olanlar için” biraz sakıncalı bir seri. Aşırı şiddet, uyuşturucu, cinsellik, vahşet, hatta çocuk istismarına kadar, “rahatsız edici” sayılabilecek pek çok sahne var.

Before Watchmen’den rahatsız edici sahneler gibi bir başlık kullanırken, sonuç olarak hikayelerin kurgu ve olay örgüleri içinde bulundukları için, bu sahneleri kastetmiyorum.

Bahsettiğim şey, biraz bizimle, Türkiye ile alakalı bir konu.

Olaydan kısaca bahsetmek gerekirse, Ozymandias serisinde, ana karakter Adrian Veidt, “kahramanı” Büyük İskender’in adımlarını takip etme amacıyla, Doğu’ya bir yolculuğa çıkıyor. Ziyaret ettiği ilk noktalardan biri de, Türkiye’nin kuzeyi, yani Karadeniz bölgesi oluyor.

Ve burada, birkaç sayfa ile, kendisinin Türkiye’de yaşadığı  bazı olaylar anlatılıyor.

Her şeyden önce şunu söyleyeyim, Oryantalizm, veya Türkofobi gibi kavramların çok dikkatli ele alınması gerektiğine inanıyorum. Amerika’nın A’sı geçtiği anda bunu Amerikan Propagandası olarak algılamaya meyilli olduğumuz gibi, bana kalırsa yer yer aşağılama, ötekileştirme, ilkelleştirme gibi amaçları olmayan, ama (elbette) bizi tam olarak anlamayan, tam olarak resmetmeyen çalışmalara, çok sert tepkiler verebiliyoruz. Bence bu çoğu zaman aşırı bir tepki, ve ben de işin içinde ekstradan bir boyut olmadığı sürece, Türkiye ile ilgili bir şey yanlış/eksik resmedildi diye fazla tepki verecek, bunu hakaret olarak görecek bir insan değilim.

Fakat Ozymandias serisinde biraz fazla abartı olduğunu düşünüyorum.

Ozymandias gemisine binip, Karadeniz kıyısındaki ufak bir şehre geldiğini söylüyor. Buradaki manzara yukarıda gördüğünüz gibi. Türkler, tamamen ilkel, yarı çıplak, vahşi bir şekilde resmedilmişler. Yazılar da görsellerle aynı şekilde – “çaresizlik” ve “ihtiyaç” andıran kötü bir kokudan bahsediliyor. Anlatıcımız Ozymandias, Türkleri, “avcılar” olarak tanıtıyor, onları “hayvanlara” benzetiyor.

Doğu’nun daha erdemli, daha güzel resmedilen kısımlarındaki işi bitince, Ozymandias aynı sahneye geri dönüyor, ve bir önceki karşılaşmasında tehdidini ciddiye alıp ona saldırmayan yerel halk, bu sefer yine arkasında beliriyor. Onların arkasında olduğunu “kokularından” anlayabildiğini söyleyen Ozymandias, “Geçen sefer karşıma çıkan hayvanlar, yine gelmişlerdi” şeklinde bir anlatı sunuyor, daha sonra da onları rahatça, zorlanmadan dövüyor.

Aşırı bir tepki mi bilmiyorum, ama Ozymandias’ın birinci sayısından alıntıladığım bu sayfalar, gerçekten rahatsız edici. Türklerin nasıl resmedildiğine daha yakından bakmak için, yukarıdaki sayfanın ortasındaki panele daha yakından bakmak isteyebilirsiniz:

Yazar Len Wein ve çizer Jae Lee aslında çizgi roman endüstrisi içinde çok da “boş” olarak tanımlayabileceğimiz adamlar değiller. Lee farklı tarzıyla her zaman ilgi çeken bir sanatçı, Len Wein de, daha önceden söylediğim gibi Watchmen’in kendisinde de çalışmış bir yazar – fakat nasıl olmuş da, hikayelerini ilerletebilmek, Ozymandias’ın tepeden bakan, aristokrat tavrını daha inandırıcı kılmak için, böyle talihsiz bir yöntem seçmişler, bunu bilmiyorum.

Bir son not olarak şunu eklemek istiyorum: Çizgi romanlarda sık gördüğümüz “Ozymandias” isminin kökeni, aslında Percy Shelly’nin yazdığı “Ozymandias” adlı şiirden geliyor. Bu şiirin, Oryantalizm dendiğinde akla gelen birkaç eser olduğunu düşünürsek, acaba Wein ve Lee çok ince bir gönderme yapıyor olabilir mi gibi bir soru sorulabilir – ama Before Watchmen’in genel sığlığı içinde bunun pek de mümkün olduğunu sanmıyorum.