Türk Çizgi Romanları

Yabani # 2

yabani2-1Yabani dergi, bu ay ikinci sayısıyla yayın hayatına devam ediyor. Yabani #2’de, beş çizgi roman, üç de kısa hikaye var.

Birinci sayının incelemesinde söylediğim gibi, hikayeleri bu yazıların dışında bırakıyorum – bu durumda beş hikaye tek tek incelemeye uygun bir miktar, bunu yapmamamız için bir sebep yok.

Devrim Kunter – Tamer Poyraz Demiralp ortaklığında hazırlanan THX-1138, bu kod isimli gezegende yerliler tarafından ele geçirilen keşif robotunu konu alıyor. Bu hikayeyi okumadan önce giriş yazısını okudum,  “maceralara önümüzdeki sayılarda devam edileceği” söylenmiş.

Eğer durum buysa üzerine pek çok şey konulabilecek ilginç bir kurgu var, eğer beş sayfalık bir hikaye olarak kalacaksa yorumum bir tık daha negatif.  Beş sayfalık Gargoyle için söyleyebileceğim şey bu ikinci durumda THX-1138’i de kapsıyor: Bunlar fazla orijinal hikayeler değiller.  Tabi Gargoyle’un Onat Bahadır’ın bir kitabında yer alan hikayeden uyarlandığı açıkça belirtilmiş, dolayısıyla maksat bir orijinallik yakalamak olmayabilir, bu ayrı bir konu.

Devrim Kunter’in devam edecek serilerinden bir başkası gibi gözüken Ayana, Sibel Bozkurt’un çizimleri ile ön plana çıkmış. Bir önceki yazıda korku türünün bazı boyutlarına uzak olduğumu ifade etmiş ve Voyvoda’nın Askerleri’ni biraz klişe bulduğumu söylemiştim. Çizimler hariç bu hikayeyle ilgili fikirlerim de benzer, ama bunların sübjektif olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Korku okumayı sevmediğim bir tür değil, aksine, favori çizgi romanlarımdan bazıları bu türün spesifik bir grubuna dahil, ancak sanırım hayatım boyunca bir daha “Vampir vs. Kurtadam” hikayesinin hiçbir varyantını okumasam da mutlu bir şekilde yaşayabilirim.

yabani2-2

Geçen sayıda başlayan ve bu sayıda tamamlanan Şeytanın Gölgesi, ikinci bölümünde çok yükselmiş. Yazının bu noktası özellikle beni kişisel olarak tanıyanlar için çok mantıklı olacaktır diye tahmin ediyorum, zira çok sevdiğim spesifik bir çizgi roman türü var ve Şeytanın Gölgesi’ndeki yaratıcı vahşet kullanımı, bu türden beklentilerimi kesinlikle karşılıyor.

Acaba arada bir Yabani’de normale göre biraz daha uzun hikayeler yayınlama ihtimali, teknik olarak var mı? Eğer her sayısı mutlaka sekize bölmek gerekmiyor ve Şeytanın Gölgesi gibi bir çizgi roman bilinçli olarak iki sayıya yayılıyorsa, bence böyle hikayeleri tek seferde bitirmek en mantıklısı.

Devrim Kunter’in kişisel projesi Kralına İsyan ise bu sayının öne çıkan diğer noktası. Devasa bir silah, bir anda Red Sonja-vari bir karaktere dönüşen Pir Ece ve karaktere kazandırılan derinlik, bu hikayenin bir sonraki aşamasını merakla beklemeyi sağlıyor, ki bu, geçen sayı için söylenemeyecek bir şey.

Tek eleştirim, biraz daha teknik bir yorum olmakla birlikte, hikayenin sunumuyla alakalı. Sayfa genişliğini kaplayan yatay panellerin ana görsel anlatı üslubu olarak kullanılması tamam, eğer tercih buysa sorun yok. Ama Devrim Kunter’in böyle bir projede zaman zaman biraz daha cesur, biraz daha deneysel, biraz daha farklı tekniklere yönelmesi gerekiyor. Yabani gibi bir projeyi bir adım öne taşıyacak unsurlar, bana göre çizgi roman sanatı açısından biraz daha “risk almaya” dayanıyor. İlerleyen sayılarda bu konuda da eklemeler yapılırsa, Kralına İsyan’ın Seyfettin Efendi’den sonra ikinci bir kazanım olmaması için hiçbir sebep yok. Şu anda ise sadece olay odaklı bir merak uyandırma var, ki bu da, yine, hikayenin devamı olmasından kaynaklanıyor.

yabani-2-2

Bu noktada, “devamı olan seri” mantığının çok önemli olduğunu söylemek zorundayım. Bir önceki sayının incelemesinde de dediğim gibi, “kısa hikaye” yazmak, bir hikayeyi dört sayfada bitirmek ve gerçekten söylenmeye değer bir şeyler söyleyebilmek, gözüktüğü kadar kolay bir iş değil. Hal böyleyken, dergide devam etmeyeceği açıkça belli olan hikayelerin pek çoğunun nitelik olarak biraz daha arka planda kalması kaçınılmaz hale geliyor.

Bunun çözümü ne? Bana kalırsa, “hikaye fikirleri” öne sürerek, hem çok güçlü olmayan eserler üretmek, hem de, bir anlamda, bu hikaye fikirlerini harcamak çok mantıklı bir hareket değil. Bana kalırsa, “hikaye fikirleri” yerine “hikaye anlatma yöntemi” fikirlerine yoğunlaşmak mantıklı bir çözüm olabilir. Sayfa ve panel sayısı, bir kısıtlama olabilir, ancak bu kısıtlamanın getirdiği negatif sonuçları nasıl aşabileceğini araştırmak de aslında sanatçılığın ayrı bir boyutu.

Burada “Batı’nın iyi yanlarını almak” adına Image Comics’in Island projesi bir örnek olarak gösterilebilir. Island içinde sunulan tüm hikayeler, muhteşem, kusursuz hikayeler mi? Hayır. Ama dergi için bir şey üreten insanların tavrı, her yeni sayıyı elinize aldığınızda farklı denemeler, sıradışı görsel anlatılar, farklı panel kullanımları, kısacası, yeni bir şeyler göreceğinizden emin olmanızı sağlıyor.

Tabi, negatif bir not ile bitirmemek lazım. Hayatını çizgi romandan kazanan insanların ürettiği Island ile Yabani’yi karşılaştırmak büyük haksızlık. Burada asıl odaklanılması gereken, birinci sayıdan ikinci sayıya kayda değer bir gelişme olduğu gerçeği. Bu durum artarak sürdüğü takdirde, Yabani konusunda geleceğe umutla bakmamamız için hiçbir sebep yok.