Diğer Marvel Filmleri

X-Men: Days of the Future Past

x men days of future past banner-wide

Vizyona girişinden yaklaşık bir hafta sonra X-Men: Days of the Future Past’i izleme şansına eriştim, ve sizler için bir incelemesini yazmaya giriştim. Fakat öncelikle şunu belirtmek istiyorum, X-Men serisinden yalnızca First Class’ı izledim, ne önceki X-Men filmlerini, ne de Wolverine filmlerini izlemedim, Days of the Future Past’in de orijinal çizgi roman hikayesini okumadım, çok fazla X-Men okumuşluğum da yok, dolayısıyla bu inceleme X-Men çizgi roman/filmleri uzmanı birinin gözünden değil, daha çok rastgele bir film izleyicisinin gözünden bir inceleme gibi olacak.

İncelemenin devamında kısaca DOFP olarak anacağım filmin (ve gerçekliğin) bence en büyük eksikliği, bir çeşit kara ütopya/zaman yolculuğu filmi olarak değiştirilmesi gereken zaman çizelgesini yeterince tanıtmamış olması. Film yaklaşık 2 saat 15 dakika sürüyor, ki oldukça uzun bir süre, fakat bunun en fazla 30-40 dakikası DOFP gerçekliğine ayrılmış. Filmin geri kalanı, Wolverine, Xavier ve Magneto’nun Mystique’i yakalama çabasına ayrılmış. Bence Mystique’i durdurdukları ilk noktada filmi bitirseler, ve bu kadar kovalamaca yerine DOFP gerçekliğini tanıtmaya daha çok zaman ayırsalar çok daha güzel bir film olabilirmiş.

Mystique iki filmdir çok kritik bir rolde. Jennifer Lawrence bence başarılı bir iş çıkarıyor, fakat kendisinin üzerine bu kadar oynanması, bu kadar önemli bir karakter haline getirilmesi doğru mu, bilemiyorum. Özellikle de geçmişine bu kadar az değinilmişken. Kendisiyle ilgili 2 filmdir tek bildiğimiz, bir şekilde Xavier’la tesadüfen tanışması ve beraber büyümeleri. Xavier’dan önce neredeydi, güçlerinin nasıl farkına vardı, bir ailesi var mıydı, varsa ne oldular, hiç bir bilgimiz yok. 

Yanlış anlamayın, filmi beğenmiyorum gibi bir durum yok. Sadece, bu tarz filmlerde kara ütopyanın neden o kadar korkunç olduğunun ve neden zaman yolculuğu gibi ekstrem bir çözümle neden değiştirilmesi gerektiğinin daha detaylandırılması gerektiğini düşünüyorum. Filmde şu haliyle Storm, Kitty Pryde, Warpath, Blink, Colossus, Bishop, Iceman gibi önemli X-Men elemanları neredeyse figüran rolünde kalmışlar. Aynısı geçmişteki Toad ve Havok için de geçerli.  Wolverine, Xavier, Magneto, Beast ve Mystique ise haddinden fazla bir başrol durumundalar. Ortada kalan eleman ise Quicksilver olmuş ki ben kardeşi Scarlet Witch’in de bu filmde olacağını sanıyordum fakat esamesi bile okunmadı. Sanıyorum bir sahnede Quicksilver’ın kucağında ufak bir çocuk olarak görüyoruz kendisini ama bunların normalde ikiz olmaları gerekiyor.

Quicksilver’a biraz değinecek olursam, bence kendisi görsel olarak oldukça başarılı olmuş. Hızlı sahnelerdeki efektleri de, slow-motion’lı sahnedeki efektleri de ayrı bir güzeldi. Dediğim gibi kendisiyle ilgili tek eksik kız kardeşi. Bir de tabi Magneto’yla ilgili “Annem böyle bir gücü olan biriyle çıkmıştı” şakası da her ne kadar eğlenceli de olsa, Magneto’nun film haklarının Fox’da olması sebebiyle aralarındaki baba-oğul ilişkisine daha çok değinilmesini isterdim. Film hakları sebebiyle MCU tarafında bu durumu hiç göremeyeceğimizden, en azından Fox’da olsun görmek güzel olurdu.

Wolverine pürosuyla, içkisiyle her zamanki Wolverine. Hugh Jackman rolün hakkını vermiş. Xavier’ın First Class’taki karşılaşmalarına göndermesi eğlenceli olmuş. (Wolverine Xavier ve Magneto’ya küfürü basmıştı hatırlayacağınız üzere) Bunun dışında, Wolverine’in ilk kez geçmişe döndüğü sahnede yaptığı Terminatör göndermesinin de eğlenceli olduğunu söyleyebilirim.

Genç Xavier, Beast ve Magneto da karakteri yansıtma olarak First Class’taki performanslarının altında kalmamışlar. Dediğim gibi, DOFP gerçekliğine fazla değinilmediği için Future Xavier/Future Magneto’ya, dolayısıyla Patrick Stewart ve Ian McKellen’a da doyamadım açıkçası.

Post-Credits sahnesi ise her zamanki gibi oldukça başarılıydı. “En Sabah Nur” şeklinde ismini tekrarlayarak Apocalypse’e tapınan Mısırlılar ve hiç zorlanmadan kendi kendine piramitleri inşa eden genç bir Apocalypse güzel bir sahne oluşturmuş, bir sonraki filmimiz için de ağzımıza bir parmak bal çalmış.

Bunun dışında, son notlarım da şu şekilde: Sentinel’lerin tasarımı ilginç, fakat yerinde bir seviyede fütüristik olmuş. Peter Dinklage’ı Game of Thrones’dan sonra başka bir rolde izlemek eğlenceliydi, ama Trask’in neden bu kadar mutant düşmanı olduğunu yeterince açıklayamadılar gibi geliyor, üstelik bir sahnede “Aslında tam tersine, onlara hayranım” demesi iyice kafa karıştırıyor. Bir de fark ettiniz mi bilmiyorum ama galiba bu filmde bir Stan Lee cameo’su yoktu, değil mi?

Sonuç olarak, incelemede biraz negatif bir imaj çizmiş olabilirim ama bence aslında yine eğlencelik bir film çıkmış ortaya. Çok kafa yormadan izlerseniz güzel vakit geçirmeniz işten bile değil. Marvel filmlerinin farklı farklı stüdyolar tarafından yayınlanması evren mantığı açısından çok hoş olmasa da aslında bize bir faydası var – bir senede oldukça çok sayıda film izliyoruz. Marvel her şeyi tek başına çekse bir yılda bu kadar çok film çekemezdi sanıyorum. Daha senenin yarısına gelmeden 3. film oldu bu – Captain America:TWS, Amazing Spider-Man 2, şimdi de X-Men:DOFP. Üstelik önümüzde Guardians of the Galaxy gibi bir cevher de bizi bekliyor.