DC Comics İncelemeleri

Wonder Woman (New 52) # 1 – 35

wonderwomannew521DC Comics’in 2011 yılındaki genel sıfırlama hareketi New 52 ile birlikte yayın hayatına yeniden başlayan Wonder Woman serisi, otuz beşinci sayısında önemli bir personel değişikliği yaşadı. New 52’nun başından beri bu seride yazar – çizerlik görevini sürdürmekte olan Brian Azzarello ve Cliff Chiang, yerlerini Meredith – David Finch ikilisine teslim ederek serideki hikayelerini tamamladılar.

New 52 sürecinin beğenilen serilerinden biri olan Wonder Woman’ın otuz beş sayısı, karakterin modernleşmesi ve  – bir anlamda –  yeniden yaratılması açısından önemli bir süreç oldu. Geleneksel olarak DC’nin en popüler üç karakterinden biri olarak görülen, ve çizgi roman dünyasının – yine, geleneksel olarak – en meşhur kadın süper kahramanı olan Wonder Woman, bu seriyle kayda değer değişiklikler geçirdi. 

 

Uyarı: İncelemede mümkün olduğunca spoiler vermemeye çalışacağım, fakat 2011 yılından beri artık karakterin “biyografik özellikleri” haline gelmiş bazı unsurlar, ilk sayıları okumamış okurlar için hala spoiler niteliği taşıyor olabilir – o yüzden hiçbir şey bilmeden seriye başlamak isteyenlerin yazıyı okumaması en mantıklısı olacaktır.

New 52 sürecine girilirken herhangi bir değişikliğe ihtiyacı olmayan, kendi serileri içinde belli bir kaliteyi tutturmuş, okurları genel anlamda tatmin eden seriler elbette vardı – fakat Wonder Woman, bunlardan bir tanesi değildi. 

Geleneksel olarak “en popüler kadın karakter” şeklinde tanımlanmasına alışık olduğumuz Wonder Woman, son yıllarda fazla ön plana çıkmamış, kendi serisi çizgi roman serileri hiyerarşisi içinde genellikle alt sıralarda kalmıştı. Gail Simone ve J. Michael Straczynski gibi yazarlar belli dönemlerde ilgi çekici hikayeler yazmayı başarsalar da, karakteri gerçek anlamda modern okur kitlesi için çekici hale getiren uzun soluklu bir dönem yaşanmamıştı.

Dolayısıyla, New 52 gibi bir “sıfırlama” süreci, Wonder Woman karakterini yeniden yaratmak için önemli bir fırsattı. 

Brian Azzarello ve Cliff Chiang ikilisi, yeni serilerinin daha ilk sayısından itibaren, bu fırsatın yarattığı “sıfırdan başlama” olayını sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyeceklerini gösterdiler. Henüz üçüncü sayıda, Wonder Woman karakterinin meşhur orijini – yani onun sadece kadınlardan oluşan Amazon toplumu içinde, kilden yaratılmış ve bir mucizeyle canlanan bir karakter olduğu yönündeki hikaye – ortadan kaldırıldı, ve Wonder Woman, Amazon’ların kraliçesi Hippolyta ile, Yunan tanrılarının kralı Zeus’un kızı olarak yeniden kurgulandı. 

wonderwomannew525

Bu büyük “sürpriz” ile birlikte, Zeus’un Zola adlı genç bir kızı hamile bırakıp ortadan kaybolması da, New 52 kapsamında Wonder Woman serisinin ilk otuz beş sayısı için temeli hazırlayan ikinci unsur oldu. Bir taraftan edindiği yeni “yarı-tanrı” kimliğiyle barışmaya çalışan Diana, diğer taraftan Zola’yı ve bebeğini korumaya, öte yandan da kendisini sürekli içinde bulduğu “Zeus’un tahtını kim ele geçirecek?” mücadelesini makul bir sona ulaştırmaya çalıştı. 

Kısacası, kökleri zaten Yunan mitolojisine dayanan Wonder Woman karakteri, doğrudan bu mitolojinin içine dahil edildi, ve örneğin Marvel’ın Thor karakterinde olduğu gibi, bir panteon içinde yeniden kurgulanmış oldu.

Peki bu serinin Wonder Woman’ı modernleştirme konusunda, yeniden popüler bir karakter hale getirme konusunda başarılı olduğu söylenebilir mi? 

Öncelikle, en azından ilk otuz beş sayısı itibariyla, Wonder Woman’ın New 52 içinde başarılı seriler içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Azzarello ve Chiang’ın işleri – en azından popüler anlamda – serinin takipçilerini, internetteki eleştirmenleri ve okurları memnun etmiş durumda. 

wonderwomannew523

Wonder Woman’ın karakterindeki ve doğasındaki değişimlerin boyutu gerçekten çok büyük olmakla birlikte, ben bunların karakteri modern bir okuyucu kitlesine sunmak açısından doğru değişiklikler olarak görüyorum. Yunan Mitolojisinin temel unsurları öyle ya da böyle bu mitolojinin daha kıyılarında yer alan Amazon konseptinden daha iyi biliniyor, ve bir Yunan tanrısı olarak Wonder Woman’ı anlamak, asıl orijinini anlamaktan muhtemelen daha kolay.

Ama elbette, bunun karakterin eski doğasını ciddi anlamda değiştirmediğini iddia etmek de mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan The Secret History of Wonder Woman adlı kitabın yazarı akademisyen Jill Lepore, New 52’da karakterin yaşadığı değişiklikler hakkında şöyle bir yorum yapmış:

Yes, I did know about that change to the comics. On the one hand: these characters aren’t sacrosanct; they get changed and updated all the time. On the other hand: to turn Wonder Woman into the daughter of Zeus is to take a massively influential female hero and icon whose unique origins lie in the suffrage and birth control movements, and whose origin story is taken directly from Progressive era feminist utopian fiction, and turn her into a stock element in a Percy Jackson knockoff. You could take away Krypton from Superman, too, and decide, say, that Superman is the son of Odin, or that he’s George Washington brought back from the dead, or that he has a sidekick named Watson, or two heads. But then, of course, he wouldn’t be Superman.

Evet, çizgi romanlardaki bu değişiklikten haberdarım. Bir taraftan, bu karakterlerin özellikleri değişmez şeyler değiller: sürekli güncellenip yeniden yazılıyorlar. Ama öte yandan, Wonder Woman’ı Zeus’un kızı haline getirmek, asıl kökü doğum kontrol / kadınlar için oy hakkı hareketlerinde yatan ve orijini doğrudan feminist ütopik edebiyatından alınan bir ikonu kötü bir Percy Jackson kopyası haline getirmek anlamına geliyor. Örneğin Superman’den de Krypton’u alabilir, ve onu Odin’in oğlu veya George Washington’un reenkarnasyonu olarak tanıtabilir; ya da Watson diye bir yardımcısı olduğunu, veya iki kafalı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama o zaman, tabi ki, bu karakter Superman olmayacaktır. 

Wonder Woman’ın bu yeniden yaratılışının, ilk otuz beş sayı boyunca tatmin edici bir hikaye ortaya çıkarttığını söylemek mümkün – ama gelecek dönemde ne kadar etkili olacak, örneğin yakında çekilmesi planlanan Wonder Woman filminde böyle bir orijin hikayesi tercih edilecek mi, bunların hepsi merak uyandırıcı sorular.

wonderwomannew522

Ama dediğim gibi, ilk otuz beş sayı ile sınırlı kaldığımız sürece, bu yeni orijin hikayesi çalışıyor. Azzarello – Chiang ikilisinin anlattığı, “Olympos’un yeni kralı kim olacak?” hikayesi bu orijin hikayesiyle o kadar paralel ilerliyor ki, bu otuz beş sayıyı Wonder Woman’ın eski orijiniyle hayal etmek bile mümkün değil. 

Tabi bu değişimin önemli sonuçlarından bir tanesi de, Wonder Woman serisinde ön plana çıkan yeni yan karakterler oluyor. Poseidon, Hermes, Hades, Apollo, Ares gibi pek çok Yunan tanrısı seride başrol denebilecek kadar ön plandalar. Bunlardan Eris, ya da seride daha çok kullanılan adıyla Strife, ve – özellikle tanrıçalığını kaybedip sıradan bir insan olarak yaşadığı dönemde – Hera, serinin öne çıkan, başarılı karakterleri araısnda yer alıyorlar. 

Kökleri doğrudan mitolojiye dayanan süper kahraman çizgi romanları günümüzde sık görülüyor – fakat Wonder Woman serisi içinde bu karakterlerin oldukça farklı bir şekilde kullanıldığını söylemek mümkün. Bir karşılaştırma / benzetme yapmak gerekirse, bu karakterlerin kullanımı bana bir Thor serisindeki İskandinav tanrılarından çok, Neil Gaiman’ın meşhur Sandman serisindeki Endless ailesinin karakterizasyonunu hatırlatıyor – ortada somut bir esinlenme var mı bilemiyorum, ama eğer o kurgu ve karakterler hoşunuza gidiyorsa, Wonder Woman’dan da keyif almanız muhtemelç

Bunların dışında, serinin asıl kötü karakteri olarak tanımlayabileceğimiz First Born ile, hikayenin kritik noktalarında karşımıza çıkan Orion’un da seriye başarıyla dahil edildiklerini eklemek mümkün. Farklı köklerden gelen bu karakterlerin başarıyla harmanlanarak hikayeye dahil edilmesi önemli bir başarı. 

wonderwomannew524

Seriyi okumak isteyenler için verebileceğim bir tavsiye de, ilk otuz beş sayıyı, mümkün olduğunca kısa bir süre içinde okumaları. Modern çizgi romanlarda, artık beş – altı sayılık bir ciltte bir hikaye anlatmak yönünde bir trend var, fakat Wonder Woman serisi böyle bir hikaye değil. Otuz beş sayı bir bütün olarak, tek bir hikaye anlatıyor, ve uzun aralar vermek, son yaşanan olayları unutmanıza, olayları hatırlamak için sık sık geri dönüp eski sayılara bakmanıza neden olabiliyor. 

Bu durumla birlikte değerlendirilebilecek ilginç bir özellik de, serinin New 52’nun geri kalanından büyük ölçüde bağımsız ilerlemesi. Otuz beş sayı boyunca hikaye tamamen kendi içinde olup bitiyor, ve DC Evreni’nden herhangi bir karakter veya olay seriye dahil olmuyor – bu durumda, New 52’nun büyük olayları Trinity War, Forever Evil vs. de seriyi etkilemiyor. Wonder Woman, ilk otuz beş sayısını açıp, başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan rahatlıkla okuyabileceğiniz bir seri. 

Bu sürecin başından beri Wonder Woman ile bir yakınlık içinde olan, ve sonunda onunla uzun süreli bir ilişki yaşamaya başlayan Superman’in de seri içinde en ufak bir rolü bulunmuyor, bu da bir başka entersan nokta. 

Başta da dediğim gibi, Wonder Woman New 52 sürecinin oldukça pozitif karşılanan serilerinden bir tanesi. Elbette, sonuç olarak seriden “iyi bir süper kahraman hikayesi” olmanın ötesinde fazla bir şey beklememek gerekiyor – ama böyle bir hikaye okumak isteyenler için, görece kısa ve mitolojik unsurlardan beslenen, yer yer bir süper kahraman hikayesinden çok bir korku çizgi romanını andıran bu Wonder Woman hikayesi, son yıllarda karakter ile yapılan en iyi işler arasında yer alıyor.