Marvel Cinematic Universe Filmleri

Thor: The Dark World

Thor’un ilk filminin inceleme yazısını (ki kabul edeyim, gerçekten çok kötü bir yazı olduğunu düşünüyorum) AltEvren’in yeni açıldığı dönemde, neredeyse bir test yazısı olarak yazmıştım – bu yazıyı yazdığım ortamı daha dün gibi hatırlarken, hatta bırakın dün gibi hatırlamayı, yazdığım ortam şu anda kapanmış, bomboş dururken, serinin ikinci filmi hakkında bir şeyler yazmak, tabi ilginç bir durum. Zaman hızlı geçiyor.

Biz konumuzdan fazla sapmayalım: “Çizgi roman filmleri”, özellikle “Geek Kültürü”ne tam oturmamış bir hayranlık besleyen, daha önemlisi, bu kültürü üzerinden “imaj” yapılabilecek bir olgu olarak gören insanların, çoğu zaman anlamsız ve temelsiz eleştirilerine maruz kalabiliyor. Bu tarz eleştiriler ve yaklaşımlar da, bana sorarsanız, sadece bir imaj kaygısı hedeflenmediği takdirde – çoğu zaman yanlış beklentiler nedeniyle ortaya çıkıyor.

Bu yüzden, filmi eleştirmemin herhangi bir anlamı olması için, bu filmlere kişisel olarak nasıl yaklaştığımdan da biraz söz etmem gerektiğini düşünüyorum.

Dürüst konuşayım: Açıkçası pek bir yaklaşımım falan yok. AltEvren bir çizgi roman sitesi, ve ben de sitenin sahibi olarak, çizgi romanlarla ilgileniyor, ve çizgi romandan anlıyorum. Sizden bir şey saklamayayım, daha da dürüst konuşayım: kişisel olarak ilgilenmeme rağmen sitemizin en popüler yanı olmasalar, muhtemelen Thor filmini incelemekle, üzerine bir şeyler yazmakla da uğraşmazdım.

Uzun lafın kısası, filmlerle çok ilgilenmiyorum. Bana bir çizgi roman verirseniz, ister Marvel – DC çizgi romanı olsun, ister sanatsal hırsları olan, “ağır” bir eser olsun, isterseniz de 70’li yılların “underground” fanzinlerinin içinden çıkıp gelsin, bunu gerçek anlamıyla okuyabilir, saatlerce inceleyebilir, alt metinler, göndermeler bulabilir, teknik incelemeler yapabilir, çıkarımlarımı saatlerce, sayfalarca size açıklayabilirim. Öte yandan, bana bir film verirseniz, yapacağım şey iyi ihtimalle iki – üç saat filmi izleyip, hoş vakit geçirmeye çalışmak olacaktır.

Ciddi okurlarımız, yaklaşımı bu olan ve bunu net bir şekilde ortaya koyan birinin, Thor filmini “incelemesinin” saçma olduğunu düşünebilir – ki ben de size katılmıyor değilim. Öte yandan, böyle bir yaklaşımın, Thor gibi bir film için, daha geniş olarak, tüm Marvel filmleri için, son derece sağlıklı ve objektif bir yaklaşım olduğunu da düşünüyorum.

Çünkü – yukarıda bahsettiğim “geek kültürü imajı” kaygısında olan insanlar bunu ne kadar kabullenmek istemeseler de – Marvel bu amaç için filmler üretiyor. Christopher Nolan’ın Batman Üçlemesi’nde, özellikle de The Dark Knight’ta peşinde koştuğu derin, sanatsal, sinematografik arayışlar, Marvel’ın şu ana kadar çektiği hiçbir filmde yok – zira Marvel çok boyutlu, çok sanatsal, çok kaliteli filmler üretmekle değil, görsel yanı kuvvetli, eğlenceli, aksiyon dozu yüksek, evinizde bira ve cips ile, sinemada patlamış mısır ve kola ile izleyebileceğimiz (ve tabi kendilerine çuvalla para kazandıracak) filmler yapmaya çalışıyor.

Thor: Dark World de bu tanıma tamı tamına uyan; zaten tanınmış olan ana karakterlerini, ilk iki filmden daha sofistike bir şekilde kullanan, Marvel’ın karakteristik espri anlayışı konusunda fazlasıyla örnek içeren, ve önceki Thor filmine göre, daha “tamam”, daha “olmuş” bir film izlenimi yaratan, başarılı bir film.

İlk filmde karşımıza fazla çıkmayan, fakat Marvel çizgi romanlarında Thor mitolojisinin merkezinde yer alan “Nine Realms” mantığı, bu sefer filmin de merkezine yerleştirilmiş. Bu, ilk filmden daha görkemli, daha “epik” bir kurgu yaratılmasına yardımcı olurken, filmin sadece Dünya’da değil, büyük ölçüde Asgard ve diğer “diyarlar”da geçiyor oluşu da, Thor gibi bir konseptin ne kadar zengin hikaye olasılıklarına imkan tanıyacağını gösteren bir üslup olmuş.

Kötü adamlarımız, Dark Elf’ler 

Aynı şekilde, yaratılan hikayenin “evrensel” bir boyutta olması da, Avengers sonrasında Thor filminin “çapının” dar gelmesi gibi potansiyel bir problemi ortadan kaldırmış – bu da, okuyuculara “Avengers’ı izledikten sonra bunu neden izleyeyim ki?” gibi bir soru sorma imkanını vermeyen bir bakış açısı. Tabi kaçınılmaz bir soru olarak, “Bütün bunlar olurken, Avengers nerede?” tarzı bir şey sormak mümkün, ama bu da ne yazık ki her çizgi roman hikayesi, her film, her animasyon için sorulabilecek, içinden çıkması imkansız olan bir mesele.

Filmin “Avengers” ile ilişkisi de bu çerçevede kurgulanmış. Avengers filminde yaşananlar, New York savaşı ve benzeri konular elbette gündeme geliyor, fakat Avengers’a yapılan göndermelerin sayısı Iron Man 3’e göre daha az. Tabi Thor’un, neredeyse her gününü Nine Realms’in farklı bir tanesinde savaşarak geçirdiğini düşünürsek, New York Savaşı gibi bir olayın, kendisini Tony Stark kadar travmatik bir şekilde etkilememiş olması son derece normal. Buna karşın, Avengers filmine yapılan göndermeler, hatta ufak bir “sürpriz” sahnesi de elbette var, ki bu da son derece hoş bir durum olmuş.

Karakterler ve oyunculuklar da film boyunca izleyicinin ilgisini çekebilecek şekilde ilerliyor. Özellikle Odin – Thor, Odin – Frigga, Sif -Thor, Jane Foster – Asgard gibi ilişkiler, ve hepsinden önemlisi, Loki’nin herkesle ilişkisi başarıyla kurgulanmış. Loki’ye belki ayrı bir paragraf, hatta ne paragrafı, ayrı bir yazı yazmak gerekiyor ama, kendisi gerçekten şahane bir karakter. Hem eğlenceli, hem tehlikeli, hem de sevebildiğiniz bir karakter olarak benzersiz bir portre çizen Loki, film boyunca kendisinden beklediğiniz her şeyi, hatta daha da fazlasını yapıyor, ve “son hikayesi” de gerçek anlamda başarılı. Hakkında ayrı bir yazı yazmayacağım, ama şunu söyleyeyim, bu filmde Loki, hem ilk Thor filminde olduğundan, hem de Avengers filminde olduğundan daha başarılı bir şekilde işlenmiş.

Malekith – asıl kötü adamımız…mı?

Tür olarak, Thor: The Dark World ve genel olarak Marvel Sinema Evreni yapılanması, bilim kurgu ile fantastik temellerin bir araya geldiği bir evren olarak işleniyor. Bunun en açık örneği, Jane Foster’ın “Quantum Field Generator” olarak tanımladığı bir cihazın, Asgard’da “Soul Forge” gibi daha mistik bir şekilde biliniyor olması – ki bu da aslında biraz tehlikeli bir durum. Hikayenin çeşitli boyutları, fantastik öğeler açısından bir Lord of the Rings, vs. sahnesini hatırlatırken, diğer tarafta tamamen “bilimselleştirme” çalışmaları yapılması, uzun vadede sıkıntı yaratabilecek bir strateji.

Eh, belki Soul Forge’un Quantum Field Generator oluşu tam anlamıyla “saçmalık” çizgisinin ötesine geçmiyor, ama eğer Marvel bu stratejiyi sürdürmek konusunda abartılı bir çalışma gösterirse, bir noktada rahatlıkla geçebilir. Kimse Marvel’dan gerçekçi bir kurgu, realist bir hikaye beklemiyor, kendilerinin de gerçekçi ve bilimsel açıklamalar yapmak gibi bir zorunlulukları olmadığını anlamaları bana kalırsa çok önemli.

Dark World’ün güçlü yanlarından bir başkası, hem Thor’un ilk filminde, hem Iron Man’de, hem de Avengers’da sık sık gördüğümüz komik sahnelerin aynen devam etmesi olmuş. Biraz spoiler vereyim, Jane Foster’ın Asgard’a ilk gittiği sahneler, ve Thor’un çekicini asma sahnesi, bütün salonu kahkaya boğan sahneler olmuş – ki bundan daha fazlası da var – bu açıdan Loki – Thor ilişkisine değinmiyorum bile.

Filmin görsel yanı hakkında söylenebilecek çok fazla bir şey yok. Pek çok diyarı farklı farklı ziyaret ediyor oluşumuzun epik bir hava katması bir yana, Asgard sahneleri de bence gayet yerinde olmuş. Daha önceki filmin Asgard tasarımını beğendiyseniz, bu filmin de sizi hayal kırıklığına uğratacağını sanmıyorum.

Şimdilik daha fazla detaya girmem, ciddi miktarda spoiler vermeden pek mümkün değil. Thor: The Dark World, eğer “başarı” kelimesinin anlamını sağlıklı bir şekilde değerlendirirseniz, başarılı bir film olmuş. Tabi ki bir başyapıt değil, tabi ki on sene sonra bir film olarak hatırlanmayacak, fakat sinemaya gidip, iki üç saat kafa dağıtmak, biraz gülmek, biraz heyecanlanmak istiyorsanız, belki de daha önemlisi, “diğer” Marvel Evreni’nin güncel hikayesine kaldığınız yerden devam etmek istiyorsanız, vakit kaybetmeden gidip, izlemeniz gereken bir film.