DC Comics İncelemeleri

Batman: The Killing Joke

The Killing Joke, pek çok açıdan en çarpıcı Batman hikayesi olarak gösterilebilecek bir çizgi roman. Alan Moore’un yazıp, Brian Bolland’ın çizdiği eser, daha önce sitemizde de yer verdiğimiz ComicVine anketinde, tüm zamanların en iyi Batman çizgi romanı seçilmekle kalmadı, aynı zamanda yazılmasından bu yana yirmi beş seneden uzun bir süre geçmesine rağmen, en çok tartışılan, çizgi roman okur kitlesi içinde ve dışında en çok ilgi gören eserlerden biri olmayı sürdürüyor.

Geçtiğimiz günlerde Kevin Smith’in podcast’ine katılan ünlü çizgi roman yazarı Grant Morrison da, eserin tam da belirgin olmayan sonunu kendi yorumuyla açıklayınca, hikaye etrafındaki ilgi bir anda yeniden artmış oldu. 

Sitedeki Batman külliyatını biraz geliştirmeye karar verdiğim bir döneme denk gelen bu açıklama ile birlikte, The Killing Joke’u bir çizgi roman olarak ele almanın mantıklı olacağını düşündüm.

Killing Joke’un Konusu

Alan Moore – Batman ikilisinden bekleyebileceğiniz gibi, The Killing Joke karanlık ve bunaltıcı bir atmosferde geçen bir Batman / Joker hikayesi. Henüz ilk sayfalarda, Batman Arkham Asylum’da Joker’i ziyaret etmeye gidiyor, ve kısa süre sonra, Joker’ın buradan kaçtığını, yerinde bir başkasını bıraktığını anlıyoruz. Bundan sonra da, yavaş yavaş Joker’ın “büyük planını” uygulamaya geçirmesini izliyoruz – önce Jim Gordon’un kızı Barbara’yı karnından vurarak belden aşağısının felç kalmasını sağlayan Joker, daha sonra Gordon’u bir lunaparkta çıplak bir şekilde hapsederek çeşitli psikolojik işkencelere tabi tutuyor ve Jim Gordon’u delirterek, içimizdeki en temiz, en onurlu, en iyi insanların bile, tek bir kötü günden sonra kendisini tamamen kaybedebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. 

Fakat bu planı daha sonuçlanmadan, Batman kendisini buluyor, ve ikilinin yarı fiziksel – yarı diyalog şeklinde gerçekleşen karşılaşması sonunda, Moore ve Bolland bizlere, özellikle de o dönem için, alışılmamış bir sahneyle veda ediyor: Joker’ın anlattığı fıkra, sert görünümlü, stoik karakter Batman’i güldürmeyi başarıyor – ve sayı, (hatırlatayım, birbirinin can düşmanı olması gereken) iki karakter kahkahalarla gülerken sona eriyor.

Tabi ki hikayeye derinlik katan bu olay örgüsü değil – Moore, Joker – Batman ilişkisine enteresan bir bakış açısı getiriyor, ve Batman ile Joker’ı, iki “baş düşmanın” olmasını bekleyeceğimizden çok daha farklı bir şekilde ele alıyor. Serinin başından itibaren, Batman Joker’la konuşmaya çalışıp, aralarındaki ilişki bu şekilde gittiği sürece, ikisinden birinin diğerini öldürmek zorunda kalacağını, eğer yardım teklifini kabul ederse, Joker’in yalnız kalmak zorunda olmadığını, rehabilite edilebileceğini söylüyor. Joker ise, oldukça sakin, neredeyse üzüntülü bir bakışla, artık bunun için çok geç olduğunu ifade ediyor. 

Daha derin bir analizde, yazar takımımız Moore ve Bolland, Joker ve Batman’in, yani yıllarca Batman çizgi romanı okumuş, Batman çizgi filmi izlemiş bir grup olarak, tamamen zıt figürler olarak gördüğümüz bu iki karakterin, aslında birbirine fazlasıyla benzediğini ima etmiş oluyor. 

Joker neden baş düşmanı Batman’i değil de, Jim Gordon’u hedef alıyor? Çünkü hedef öldürmek, acı çektirmek, vs. değil – hedef, tek bir kötü günün, “içimizdeki en iyi insanı” bile tamamen delirteceğini göstermek – ki Moore, Bolland ve elbette Joker için, Batman konusunda böyle bir şeye gerek yok, zira Batman zaten en az Joker kadar “sıyırmış” durumda. 

Kendi ruh sıkıntılarını farklı şekilde ifade etseler de, psikolojik açıdan Joker ve Batman’in ayrı yerlerde bulunduğunu iddia eden serinin sonu da, bir o kadar enteresan. 

Batman’in kendisini “iyileştirmeyi” teklif etmesinden sonra, onu kibarca reddeden Joker, Batman’e bir fıkra anlatıyor. Akıl hastanesinden kaçmaya karar veren iki deliyle alakalı bu hikaye, başta Batman üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmasa da, sert, acımasız tutumuyla bildiğimiz ana karakterimiz, yavaş yavaş gülümsemeye başlıyor, ve bu rahatsız an geçtikten sonra, iki karakter kahkahalar atarak gülüyorlar. 

Seri, Batman’in elini Joker’in omzuna koyması, ve bakış açımızın, tekrar yağan yağmura kaymasıyla sona eriyor. 

Kiling Joke ve Alan Moore

Grant Morrison’un son üzerindeki yorumuna geçmeden önce, Alan Moore’un kendisinin bu seri hakkında ne düşündüğünü görmek de önemli. Yazıldıktan kısa bir süre sonra kendi eserini sert bir dille eleştiren, insanlıkla hiçbir alakası olmadığını, hiçbir şey sembolize etmediğini, sadece Batman ve Joker ile ilgili olduğunu söyleyen Moore, The Killing Joke ile yaptığı işi beğenmediğini açıkça ortaya koyuyor. 

Her ne kadar biraz daha sakin yorum yaptığı son dönemlerde, The Killing Joke’un “muhtemelen kendisinin söylediği kadar kötü olmadığını” ifade etse de, hala eserin büyük resimde bir şey ifade etmediğini, sadece bir Batman  – Joker hikayesinden ibaret olduğunu iddia ediyor. 

The Killing Joke’un, Moore’u asıl meşhur eden V for Vendetta, Watchmen, hatta From Hell veya The League of Extraordinary Gentlemen’den iyi olduğunu iddia edecek değilim, öyle olduğunu da düşünmüyorum. Yalnız, Alan Moore’un tepkisinin de, eserin içeriğinden çok, bir dönem çalıştığı “lisanslı karakterler” ile ilgili hoş anıları olmamasıyla da alakalı olduğunu düşünüyorum.

Bana sorarsanız, Moore’un bu eseri başlı başına anlamsız ve kötü bir eser olarak damgalaması, her şeyden önce bir Batman kitabıyla, bir DC Comics karakteriyle anılmamak için gösterdiği bir çabayı da içeriyor. Moore’un kendisini sınırlayan ve neredeyse arkadan bıçaklayan çizgi roman şirketlerine öfkesi o kadar büyük ki, muhtemelen onlar için yaptığı hiçbir işin iyi hatırlanmasını istemiyor. 

Dediğim gibi, The Killing Joke Moore’un en iyi işi değil, fakat ben bir hikayenin – iyi yazıldığı sürece -sadece Batman ve Joker ile alakalı diye “kötü” olarak damgalanması gerektiğini, veya genel olarak, bir sanat eserinin başarılı olabilmesi için illa büyük insani sorunlara değinmesi, illa bir mesaj vermesi gerektiğini düşünmüyorum. Karakterlere getirdiği değişik perspektifler, popüler karakterlerle yakalanan bu ağır hava ve genel olarak çizgi romanın grafik anlatısının etkileyici başarısı nedeniyle; the Killing Joke bana sorarsanız kesinlikle bir sanat eseri – ki bu, bildiğiniz gibi, süper kahraman çizgi romanları için çok sık kullandığım bir kavram değil. 

Peki ya son? 

Eserin Finali

Her zaman sonu ile dikkat çeken eserde, asıl önemli olan aslında “en sonda” ne olduğu değil, Joker ve Batman’in birlikte güldüğü “son sahnesi”. Bir başka deyişle, son dediğimizde tek panellik, bitirici bir sondan değil, bir iki sayfa devam eden bir “süreç”ten bahsediyoruz. 

Grant Morrison’un Kevin Smith’e söylediği kadarıyla, eserin sonunda Batman, Joker’i öldürüyor. Yani Alan Moore, bu belirsiz sonunda aslında Kara Şovalye’nin etik kodunu ve Jim Gordon’a verdiği sözü tamamen göz ardı ederek, Joker’i öldürdüğünü ima ediyor, fakat Grant Morrison’dan başka kimse bunu anlamamış. 

Podcast sırasında, Kevin Smith de şaşkınlığına yenik düşerek “Get the f*ck out of here!” diye bir çığlık atıyor, ama acaba Morrison’un teorisi doğru mu? 

Bahsedilen son sayfası bu.

Peki ne oluyor? Sizce Joker Batman tarafından öldürülüyor mu? 

Olaya objektif olarak bakacak olursak, sonda “ima edilen” şey Morrison’un (yıllardır internette dönen!) orijinal ve yaratıcı fikri olmak zorunda değil. AltEvren’de çizgi romanlarda kullanılan postmodernist tekniklerden sık sık söz ediyorum, ki Alan Moore da bu akımın, özellikle süper kahraman çizgi romanları içinde, en ön plana çıkan temsilcisi. Dürüst konuşmak gerekirse, bence Moore’un sonu, tam da bu tartışmanın yaratılacağı şekilde bırakılmış – yani, bir başka Moore eserinden alıntı yapacak olursak – “hiçbir şey sona ermiyor”,  son belirsiz. 

Belki Batman Joker’ı öldürüyor, belki onu tutukluyor, belki bir yumrukla bayıltıyor, belki elini omzuna koyarak gülmeye devam ediyor, belki soluklanıyor… Kesin ve üstünde fikir birliğine varmamız gereken bir son yok, herkes istediğini düşünmekte özgür, ve bence Morrison’un “kesin ve otoriter bir son” yaratmaya çalışması da tamamen anlamsız. 

The Killing Joke aynı zamanda “yarı-canon” olarak da tanımlayabileceğimiz bir eser, ki bu durum da Joker’in akibetini kesin olarak bilmeyi imkansız kılıyor. The Killing Joke’da vurulan Barbara Gordon, gerçekten de vurulmuş olarak kabul ediliyor, ve Batgirl’lik kariyerini yarıda bırakarak tekerlekli sandalyeden Batman ve diğer kahramanlara yardım eden Oracle’a dönüşüyor. Joker’in orijini konusunda, Moore’un bir başka postmodern edebiyat tekniği olarak “güvenilmez anlatıcı” kullandığını görüyoruz, ki bu da Joker’ın kendi geçmişini tam olarak hatırlamadığı, ya da dürüstçe anlatmadığını ifade ediyor. İlerleyen DCU Joker orijinlerinde de, Moore’un hikayesinden tam olarak  faydalanılmıyor, sadece bazı boyutları kabul ediliyor. 

Kısacası, normalde non-canon bir eser olarak planlanan The Killing Joke’un, daha sonra DC ana devamlılığında yer bulan boyutları var. Ve Joker konusunda da buna güveneceksek, hayır, Joker ilerleyen Batman hikayelerinde ölmüş olarak gösterilmiyor – ama dediğim gibi, bu son konusunda bize kesin yargı verebilecek kadar net bir kanıt değil. 

Son ile ilgili şahsi fikrimi soracak olursanız, ben Killing Joke’un finalinin, olduğu haliyle son derece yeterli bir son olduğunu düşünüyorum. Yalnızca Moore’un belirsiz bitişi değil, Brian Bolland’ın bunu çizimleriyle yansıtışı da, bence görsel açıdan son derece estetik bir final sunuyor – kitap boyunca birbirlerine benzerlikleri ile ön plana çıkartılan iki karakter, son karelerde iyice yakınlaşarak, git gide bulanıklaşan bir sahne önünde, neredeyse fiziksel bir birliktelik içinde resmediliyorlar. Unutmamak gerekir ki bu, 67. sayıda devam edecek bir 66. sayının finali değil; bu, sanatsal boyutu yüksek olan bir çizgi romanın finali ve bu nedenle sondaki belirsizliğin, estetik açısından bu kadar güzel ifade edilmişken, fazla kurcalanmasına çok da gerek yok.

Özetle...
[columns size="1/3" last="false"]

Harika

Killing Joke, süper kahraman türünün üzerine çıkan, klasikleşmiş bir çizgi roman.

[/columns] [columns size="2/3" last="true"] Sevebilirsiniz...

Farklı ve kült bir süper kahraman çizgi romanı arıyorsanız

Süper kahraman türünün klişelerinin sorgulanmasından, süper kahramanların farklı şekilde ele alınmasından hoşlanıyorsanız

Alan Moore'un diğer eserlerini beğendiyseniz, üslubunu ve yazarlığını seviyorsanız

Batman ve / veya Joker seviyorsanız, bu karakterlerin ilişkisi hakkında farklı bir yaklaşım ilginizi çekiyorsa


Sevmeyebilirsiniz...

Eğer daha önce Batman ve Joker hakkında hiçbir şey okumadıysanız, izlemediyseniz

Bu iki karakter - oldukça gerçekçi ve farklı bir yaklaşım ışığında bile - hiçbir şekilde ilginizi çekmiyorsa

  [/columns]
İnceleme sistemimiz hakkında daha fazlası için tıklayın!