Türk Çizgi Romanları

Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları – Yeditepe Canavarı

Yazar / çizer Devrim Kunter’in, bir süredir internet üzerinden devam ettirdiği Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları’nın ilk basılı albümü, “Yeditepe Canavarı” geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’da geçen çizgi roman, şehirde yaşanan “olağanüstü” vakaları çözmekle sorumlu İfşa-yi Sırr Teşkilatı’nı, ve teşkilatın lideri Seyfettin Efendi’yi konu alıyor — her ne kadar “olağanüstü” sıfatı, maceraların fantastik boyutunu tanımlayan bir unsur olarak kullanılsa da, aynı sıfatı, Yeditepe Canavarı çizgi romanının kalitesi için kullanmak da mümkün.

Kitabın ilk dokuz – on sayfası, Seyfettin Efendi’nin bir karakter olarak sunulmasına ayrılmış. (Kendisi için) oldukça basit bir suçu, elinde kahve fincanıyla, odada bulunan suç ortağını da gafil avlayıp, tatlı tatlı anlatarak çözen Seyfettin Efendi, daha ilk sayfalardan kafamızda bir Sherlock Holmes portresi yaratmayı başarıyor. Zeki, dikkatli ve alabildiğine pozitivist ana karakterimiz ve takımı da, böylece bize kolaylıkla tanıtılmış oluyor.

Seyfettin Efendi, dedektif edebiyatı ve çizgi romanlarıyla ilgilenenler için kesinlikle yabancı bir figür değil, dolayısıyla, (belki ukala, kendinden emin ve başına buyruk tavırları nedeniyle, bir “insan” olarak olmasa da) bir karakter olarak onu sevmek, maceralarına ilgi duymak son derece kolay.

Bu “tanıtım” sahnesinin ardından, Seyfettin Efendi İstanbul’un yedi tepesini merkez alan bir “vampir” kültünü ve onlar tarafından işlenen cinayetleri araştırmaya başlıyor. Ölen kişiler etrafında; camilerde öldürülmeleri, kadın olmaları, ve vücutlarındaki tüm kanın boşaltılmış olması gibi çeşitli ipuçları bulsalar da, Seyfettin Efendi ve takımı bile suçu çözmekte zorlanıyor, ama en sonunda, hem işlenen suçların doğasını anlamayı, hem de – o ana kadar takımda sadece “kas gücü” görevini üstlenen İsmail’in kurduğu bir cümle sayesinde – son cinayeti engelleyip, katili durdurmayı başarıyorlar.

“Yeditepe Canavarı”, pek çok açıdan tatmin edici bir çizgi roman. Temel olarak dedektif türüne dahil olduğunu iddia edebilecek olsak da, “olağanüstü” öğeler, korku temaları, tarihi kurgu gibi pek çok farklı tarz da başarıyla bir araya getiriliyor. Bunun ötesinde, bir çizgi roman olarak kurgulanması da çok iyi, paneller birbirine akıcı bir şekilde bağlanıyor, diyaloglar ve anlatı kutuları işlerini kusursuz bir şekilde yapıyor, ve sonuç olarak, doksan altı sayfalık bu çizgi roman, son derece rahat okunabilen bir eser haline geliyor.

Aynı şekilde, çizimlerin de başarılı ve tarz sahibi olduğunu söylemek mümkün. Çizgi romanımızda çok popüler olan, karikatüre – daha doğrusu Türkiye’nin mizah karikatürüne yakın çizimlerin aksine – Devrim Kunter’in, sinematik bir görsel anlatı stili var ve bu stil kitaba çok dinamik bir hava katıyor. Henüz (önsöz ve kapak hariç) üçüncü sayfanın, aşağıda paylaştığım son iki paneli, bu tarzı ve çizim tekniklerini görmek için ideal örnekler, ve benzer unsurlar kitap boyunca tekrarlanıyor.

Bunun dışında, görsellikle kesişen fakat tam olarak aynı gruba girmeyen bir konu olarak, kitabın kurgusu (=setting) da son derece başarılı. Puslu, karanlık ve boğucu bir İstanbul portresi, hem eserin genel türüne rahatça uyum sağlıyor, hem yaşanan “olağanüstü” maceraları daha inanılabilir kılıyor, hem de esere apayrı bir boyut kazandırıyor. İstanbul gibi bunu hakeden ve kaldırabilecek bir şehrin, bir çizgi romana sonunda böyle layığıyla konu olması da, bu konuda okuduğum daha başarısız örneklerden sonra, gerçekten sevindirici bir gelişme.

Tabi aynı zamanda, sürekliliği olması amaçlanan bir seride, “kendi maceralarını üretebilecek bir kurgu” yaratıldığı gerçeği, Devrim Kunter’in kendisi için bir avantaj (ve başarı) olmanın yanı sıra, modern ve serileştirilmiş çizgi romanlar için bir gereklilik bana kalırsa.

Peki Seyfettin Efendi sürekli bir çizgi roman olacak mı? Araştırabildiğim kadarıyla, eserin ikinci cildi hazır durumda, yani sürekli olması planlanıyor. Kurgu dediğim gibi buna uygun, ve Devrim Kunter’in daha önceden hazırladığı kısa maceraların da bulunduğunu biliyorum. Dolayısıyla, bu kitaba yeteri kadar ilgi olduğu sürece, devamının gelmemesi için bir sebep yok. Üstelik, kitabın ana macerasının yanı sıra, işlenen vampir cinayetlerinden “daha büyük” şeyler olduğunu görmemiz, ve eserin ortaya çok büyük bir “yeni hikaye” atarak bitmesi, bu ihtimali sevindirici derecede mümkün kılıyor.

Ya diğer karakterler? İlk hikayeden – Seyfettin Efendi için de konuşuyorum – karakter tahlili yapmak zor. Özellikle serileştirlimesi planlanan çzigi romanlarda, karakterlerin asıl özellikleri, daha derin yanları, bilinmedik yönleri genel olarak sonradan ortaya çıkar. Şimdiki haliyle yan-cast olarak tanımlayabileceğimiz karakterler eğlenceli, Seyfettin Efendi de fazla orijinal olmasa da rahatlıkla empati kurulan ve sevilen bir karakter. Bundan fazlasını söylemenin şu aşamada objektif bir yorum olacağını düşünmüyorum.

Daha birkaç gün önce, “kötü” Türk çizgi romanlarını “kimsenin şevkini kırmamak için” nasıl inceleyeceğimi tartışmışken, ilk incelediğim eserin Seyfettin Efendi olması benim için hem şans, hem de bir şansızlık. Kimse bu iki yazının birbiri ardına eklenmesinden yanılmasın. O yazıda dediklerimle Seyfettin Efendi’nin bir alakası yok – Seyfettin Efendi herhangi bir standarta göre başarılı bir çizgi roman.

Devrim Kunter’den de biraz söz etmek gerekir sanırım. Bir çizgi romanı, tek kişinin yazıp – çizmesi, bir avantajdır. Eğer hem yazıp, hem çizebiliyorsanız, kafanızdaki hikayeyi bunun bilinciyle planlar, ilk anda hayal ettiğinize çok yakın bir sonucu somut olarak yaratabilir, orijinal fikrinizin çizer tarafından değiştirilmesi, veya yazarın tarzınıza uygun olmayan / yapmak istemediğiniz bir şey yazması gibi sorunlar yaşamazsınız. Fakat bu aynı zamanda bir risktir – hem yazıp, hem çiziyorsanız, bunların iksinin de yapabildiğinizi iddia ediyorsunuzdur – eğer birini bile, ortalamanın altında yaparsanız, tüm emeğiniz boşa gider.

Seyfettin Efendi’de böyle bir durum yok. Devrim Kunter, çizgi roman üretimimizin genelinin aksine, hem gayet güzel çizmiş, hem de, daha nadir gördüğümüz bir durum olarak, gayet güzel yazmış.

Böyle bir performans için, çizgi roman kültürünün  / hakimiyetinin çok sağlam olması; Seyfettin Efendi gibi bir kurgu için ise, edebiyat, tarih gibi alanların gerçekten bilinmesi gerekiyor. Devrim Kunter’i kişisel olarak tanımıyorum, o yüzden iddiam haddini aşıyorsa affola, fakat kendisinin bu alanların hepsinde sağlam bir altyapısı olduğunun açık ve net olduğunu düşünüyorum.

Seyfettin Efendi’yi, sadece bir Türk çizgi romanı ilgi görsün, çizgi romanımız çok iyi yerlere gelsin diye değil, gerçekten iyi bir çizgi roman olduğu için herkese tavsiye ederim.

Seyfettin Efendi hakkında daha fazlası ve kitabı sipariş etmek için:

http://www.seyfettinefendi.com

Yeni yazılardan anında haberdar olmak için,  AltEvren’i Facebook’ta beğenin ve Twitter’da takip edin!