Diğer Çizgi Romanlar

Reinhard Kleist – Havana: Bir Küba Yolculuğu

Reinhard Kleist ismi tanıdık gelebilir pek çoğunuza. Kendisi, ülkemizde Flaneur etiketiyle çıkan şimdilerde pek popüler Cash – I See a Darkness grafik romanının yazarı ve çizeri. Henüz alıp okumadığım için bu yazıda pek bir karşılaştırma yapma şansı bulamadım. Gerçi her gittiğim dükkanda mutlaka elime alıp bir kaç dakika inceledim, bu sayede farkında olmadan kitabın yarısını okumuş bile olabilirim, ama her neyse, bu başka bir yazının konusu olsun.

Bugünün teması, Johnny Cash’in hayatını anlattığı eseriyle dikkatleri şaşırtıcı bir hızla üstüne çekmeyi başaran Kleist’ın -bu durumdan özellikle Alman halkı çok mesut- türünü gezi-günlük olarak tanımlayabileceğim, Havanna adını taşıyan yeni resimli romanı. Kitap, isminden de anlaşılacağı üzere Küba’nın başkenti Havana ile ilgili.Reinhard bu şehre 2008 senesinin mayıs ayında bir gezi yapıyor ve burada bir ay boyunca kalıyor.Havana’nın çeşitli mahallelerini, yanında konakladığı kiracılarını ve beklemediği anda karşılaştığı absürt durumları not ediyor defterine. Genel olarak baktığımızda hikayeye Küba-Halk-Fidel üçlüsü hakim.

Biraz ayrıntıya inersek, çoğu sayfada göze çarpan şeyler, Küba’nın renkli caddelerinde bir binanın duvarında ya da boş bulunup, uygun görülen yerlerinde bir çok asılı duran posterler ya da bu eski şehrin adı henüz duyulmamış sanatçıları tarafından çizilen resimler.Tabii Kleist’ın bize gösterdiği kadarıyla bütün bu poster ve duvar resimlerini Fidel, Raul Castro, Juan Almeida ve halkın pek değer verdiği Che Guevara süslüyor.

Aynı zamanda pek çok sayfada Küba bayrağı, ‘Devrim’ sloganı ile öğretmenlerini karşılayan küçük öğrenciler, ABD tarafından çeşitli gerekçelerle yargılanıp tutuklanan meşhur Küba Beşlisi‘nin süslü anıtı ve Komünist Gençliğin Viva Cuba, Viva Fidel sesleri altında yaptıkları yıldönümü kutlamaları gibi bir çok detaya da yer verilmiş.

Reinhard’ın bazen siyasi meselelerde biraz ciddileşsede, bir çok yerde iyi bir mizah yaptığı görülebiliyor. Mesela kafasındaki hayali Che ve Fidel’e sorular sorup, birbirleriyle atışıyorlar ve sonunda onlardan kendini tatmin etmeyen cevaplar alıp yoluna devam ediyor. Benim için eğlenceliydi. Hikayenin sonunda ise, gezi bitiminde Kleist bir ay içinde pek sevdiği ve alıştığı Küba’yı terkedip vatanı Almanya’ya dönüyor. Kendisini karşılayanlar bu kez biraz farklı; duvarlarda asılı duran indirim ve alışveriş billboardları, caddelerde sırayla dizilmiş dünyanın gastronomi alanında en iyileri, hamburger ve kahve zincirleri. En sonunda ise söylemeyeceğim zorlama bir espriyle bu güzel hikayeyi bitirmiş.

Kübalılar için çok büyük öneme sahip olan Fidel Castro’nun hastalığı ve ardından görevini bırakmasıyla insanların yaşamlarında nelerin değiştiği, ya da hiç bir şeyin nasıl olup da değişmediğini, hala insanların elindekilerle yetinip mutlu mesut yaşadığı, sokak aralarından müzik sesi eksik olmayan Küba’nın ve Kübalıların mizah, siyaset ve şahane renklere sahip çizimlerle ele alındığı okuması zevkli resimli roman. Ben pek beğendim, şimdi sıra ısrarla okumayı defalarca reddettiğim Cash‘in hikayesinde.