Kitaplar

Neverwhere

Neil Gaiman’ın ismi son dönemlerde çizgi romanlarından çok yazdığı romanlarla duyulur oldu. Buna güvenen sıkı bir Gaiman hayranı olarak, en meşhur romanlarından biri olan Neverwhere ile bir giriş yapayım dedim.

Fazla detaya girmeyeceğim, okumak isteyenler için zevki kaçmasın. Sadece kitabı okumadan aklınızda bulunması gereken birkaç noktaya değineceğim.

Bunlardan birincisi, kitabın iç kapağındaki övgülerle ilgili. Bunlardan beni belki de en çok etkileyeni, hatta tüm Gaiman kitapları arasından bunu seçmemi sağlayanı, “His novel offers droll Douglas Adams-type humour…”cümlesiydi.

 

Sakın kitabı okurken böyle bir beklentiniz olmasın. Kitapta bırakın Douglas Adams gibi dahiyene bir mizah anlayışını, komik olarak yorumlanabilecek pek fazla bir şey yok. Belki bazı okuyucular tarafından Mr. Coup ve Mr. Vandemar karakterleri, mizahi karakterler olarak görülebilir, fakat aslında bunlar daha çok Gaiman’ın çizgi romanlarında da sık sık gözüken, karanlık, kayıtsız ve sadece vahşetten zevk alan karakter tipine benziyorlar.

Bu yanlış övgüyü düzelttikten sonra, bir tanesinin de hakkını verelim, “[Neverwhere] will be familiar to anyone who has read Gaiman’s groundbreaking series The Sandman.”

Evet, belki konunun ve kurgunun Sandman’le bir ilgisi yok, fakat hem karakterlerin kullanılışı, hem anlatı teknikleri, Sandman ile oldukça benziyor. Çok uzakmış gibi gözükseler de, iki eserin aynı yazarın elinden çıktığını anlamak hiç zor değil.

Biraz romandan bahsetmek gerekirse; olay Londra’da, Richard Mayhew adlı kendi halinde bir adamın başından geçiyor. Richard sadece romanın geçtiği olağanüstü koşullarda değil, normal şartlarda da korkak ve panik bir adam aslında. Fakat enteresan koşullar onu bir anda Londra’nın altında, tamamen gizli kalmış, değişik bir şehre sürüklüyor.

Burada, ölen ailesinin intikamını almaya çalışan Lady Door, Londra’nın yer altında kol gezen devasa yaratığı öldürmek isteyen koruyucuları Hunter, ukala Marquis de Carabas ile birlikte yolculuk eden Richard, aynı zamanda sürekli kendilerini takip eden psikopat ikili Mr. Coup ve Mr. Vandemar ile baş etmek zorunda kalıyor.

Tavsiye eder miyim? Evet, fena bir fantastik roman değil. Sandman’in bu kadar başarılı olmasını sağlayan neo-gotik kurgu Neverwhere’de de aynı şekilde korunmuş. Karakterlerin tümü için aynı şey söylenemeyecek de olsa, Coup-Vandemar ikilisi ve Marquis de Carabas gibi orijinal karakterler yaratma konusunda başarılı.

İlk iki yüz sayfa biraz ağır aksa da, son yüz sayfa oldukça rahat ve heyecanla okunuyor. Hatta ve hatta, bu son yüz sayfa içinde Douglas Adams-vari mizah anlayışı teriminin neden kullanılmış olabileceğini anlayacağınız pasajlar bile bulunuyor.

Daha entelektüel okuyucuları da unutmamış Gaiman. Çok ön plana çıkmasa da, romanın son sayfası kapatıldığında akılda kalmasa da, Richard’ın gerçekten Londra’nın altında bir yere gidip gitmediği sorgulanabiliyor. Gerçekten fantastik canavarlarla, konuşan farelerle ve deliren meleklerle dolu bir yere mi gitti Richard; yoksa çok bağlı olduğu nişanlısının kendisini terk etmesiyle yaşadığı şokun bir sonucu olarak tüm bunları yaşadığına mı inandı?

Romanla çok alakası olmasa da, meraklı bir okurun üzerinde düşünebileceği, post-modernist bir detay bu.

Kısacası, Neil Gaiman hayranı olan her çizgi roman okurunun göz atması gereken bir kitap. Sandman kadar iyi mi? Hayır, hatta Gaiman’ın herhangi bir çizgi romanı kadar bile iyi olmayabilir. Yine de, yazarın hatrına bir göz atmaya değer.