Marvel Tarihi - Bilgiler

Marvel Tarihi III: X-Men (2004 – 2012)

Marvel tarihini incelemek üzere başladığım bu yazı dizisinin ilk üç dosyasında, 2005’in sonundan itibaren Marvel’da devam etmekte olan olayları özetlemeye çalıştım. Bunlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

Marvel Tarihi 0

Marvel Tarihi 1

Marvel Tarihi 2


Fakat, bu dosyalarda hiç yer vermediğim, daha doğrusu sadece diğer olaylara katıldıkları kadarıyla detay verdiğim X-Men takımının tarihi, bu iki dosyanın dışında kalmıştı. X-Men takımı; Civil War’da da, Secret Invasion’da da, Dark Reign’de de, Fear Itself’de de rol oynadı. Fakat, burada kendi maceralarını yaşayan bir ekipten çok, gözüküp kaybolan konuk oyunculara benziyorlardı.

Peki, Avengers merkezli kahramanlar bu olayları yaşarken, X-Men dünyasında neler oluyordu? X-Men ekibi neden bu olayların bu kadar dışındaydı? Marvel’ın mutantları bu sürede neler yaptı?

Bunları anlayabilmek için, günümüzden biraz geriye, 2004 yılında, House of M hikayesinin sonuçlarına dönmemiz gerekiyor…

PDF


Marvel Tarihi serimiz, orijinal olarak PDF formatında yazılmış dört dosyadan oluşuyordu.

Şu anda bu içeriği doğrudan sitemiz üzerinden sunuyoruz. Yine de, eski PDF dosyalarına ulaşmak isterseniz, Marvel Tarihi 2’yi buradan indirebilirsiniz.

Bununla birlikte, dosyamızın resmi versiyonunun artık site üzerindeki hali olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu noktadan sonra yapılacak tüm güncelleme, düzeltme ve eklemeler site üzerine yapılacak.

Okumak Yerine…


Marvel Tarihi serimiz, yalnızca bir yazı serisi değil, aynı zamanda podcast ve video formatına da aktarılıyor. Marvel Tarihi’ni okuyarak değil, dinleyerek takip etmek isterseniz bu oynatma listesi işinizi görebilir.

No More Mutants

Civil War’dan bir sene kadar önce gerçekleşen (ve detaylarını Marvel Tarihi 0‘da okuyabileceğiniz!) House of M hikayesinde, Magneto’nun kızı Wanda Maximoff, ya da Scarlet Witch, gerçekliği değiştirme güçlerini kullanarak mutantların yönetimde olduğu; babası Magneto’nun kral olduğu bir paralel evren yaratmıştı. Bu hikayenin sonunda da kendi yaptıklarının farkına varmış ve mutantların yarattığı sorunlardan bunalarak, Marvel Dünyasındaki mutantların geleceğini tamamen değiştiren üç kelimeyi söylemişti: No More Mutants.

Ve bu sözlerle birlikte, dünyanın dört bir yanındaki mutantlar güçlerini kaybetmiş, hiçbir yeni mutant doğmamaya başlamıştı.

Gelecekten Bir Not…


Şu anda okumakta olduğunuz yazı orijinal haliyle 2012 yılında yazılmıştı. PDF dosyasının Web sitesine aktarılması ise 2022’de yapıldı. Yazının yazıldığı dönemde Scarlet Witch çizgi romanlarda çok uzun süredir Magneto’nun kızı olarak biliniyordu. Aradan geçen yıllarda, MCU’nun da etkisiyle Marvel onun karakterinde bir değişiklik yaptı ve Magneto’nun onun gerçek babası olmadığını açıkladı.

Bu bilgi burada okuyacağınız yazının geri kalanı açısından herhangi bir önem taşımıyor. Hatta, Scarlet Witch’in Magneto’nun kızı olduğu senaryoda, bütün House of M hikayesi ve sonrası daha mantıklı ilerliyor. O yüzden yazının ana metninde bunu değiştirmiyorum, ama teknik olarak “tarihi geçmiş” bir bilgi olduğu için düzeltmekte fayda var.

Eğer işin “perde arkası” ile ilgiliyseniz… Marvel Comics’in bunu yapmasının nedeni şuydu: Mutantlar aslında bir azınlıktı ve bir azınlık olmaları X-Men çizgi romanları için çok önemliydi. Çünkü onlardan nefret edilmesi, ezilmekleri, dışlanmaları gerekiyordu. Fakat, geçtiğimiz yıllar boyunca o kadar çok mutant karakter türemişti ki, mutantlar yavaş yavaş çoğunluk haline geliyordu.

İşte bu sözlerle birlikte, sayıları milyonlarla hesaplanan mutantların neredeyse tamamı yok oldu.

Bu değişiklik, 2010’lu yıllarda Marvel çizgi romanlarında X-Men ekibinin ve mutantların konumunu ciddi şekilde etkileyen bir hikayeydi. Bu nedenle, House of M’in sonuçlarını mutantlar açısından hızlı bir şekilde özetlemek çok kolay değil. Buradaki bazı öne çıkan gelişmeleri madde madde olarak yazabiliriz.

House of M’in Sonuçları

1- Dünyadaki mutantların sayısı büyük ölçüde azaldı. Marvel’ın ilk açıklamasına göre sadece 198 mutant kaldığı belirtilse de, sonra bu sayının daha fazla olduğu öğrenildi. Yine de, dünyadaki mutant sayısının en fazla birkaç yüze kadar düştü.

2- Charles Xavier, Scarlet Witch ve Scarlet Witch’in kardeşi Quicksilver ortadan kayboldu.

3- X-Men’in en popüler mutantı Wolverine, House of M sonrasında geçmişini tamamen hatırladı. Böylece, karakterin en önemli özelliklerinden biri ortadan kalksa da, Logan’ın geçmişindeki kişilerle yüzleşmesi hem yeni sırların ortaya çıkmasına, hem de pek çok yeni maceranın yaratılmasına yol açtı.

4- Mutantların yok olan tüm güçleri birleşip The Collective adlı bir yaratık oluşturdular. Bu mutantların tamamının güçlerine sahip olan The Collective, Kanada’lı mutant takımı Alpha Flight’ı yok etti.

The Collective

5- Marvel’ın en başarılı crossoverlarından kabul edilen “Onslaught” serisinin baş kötü kahramanı Onslaught yeniden canlandı, kahramanların ve X-Men’in çabalarıyla Onsalught Negative Zone’a hapsedildi.

6- Yıllardır varlığından şüphelenilen fakat kim olduğu veya gerçekten olup olmadığı bilinmeyen üçüncü Summers kardeşi ortaya çıktı. Mutantların kaybolan güçlerinin enerjisiyle yıllardır uyumakta olan Gabriel Summers, yani Vulcan, uzun süreli uykusundan uyandı.

7- Son olarak, mutantların bu kadar büyük bir güç kaybına uğraması ve yeniden büyük bir azınlık haline gelmesi sebebiyle, mutantlara karşı ırkçılık ve nefret yeniden tavan yaptı. Mutantların güçlerini kaybettikleri gün “M-Day” olarak adlandırıldı ve pek çokları, bugünü tanrının takdirini gösterdiği gün olarak kabul etti.

Deadly Genesis – Üçüncü Summers Kardeşi Vulcan

Bir önceki sayfada belirttiğimiz gibi, mutantların güçlerini kaybetmeleriyle ortaya çıkan enerjinin bir sonucu, Scott Summers (Cyclops) ve Alex Summers (Havok)’un üçüncü kardeşleri Gabriel Summers’ın uzun süreli bir uykudan uyanması ve uzaydan dünyaya dönmesi oldu.

Dünya’ya gelir gelmez X-Men’den intikam almak için çalışmalara başlayan ve X-Men üyesi Banshee’yi öldüren Gabriel Summers, kendini Vulcan olarak adlandırılıyor, ve son derece güçlü bir mutant olduğunun izlenimlerini veriyordu.

Peki ama, Vulcan kimdi? Neden kendisini hiç tanımayan X-Men’den intikam almak istiyordu? Bu sorunun cevabını vermek için, kısa bir X-Men tarihi incelemesi yapmamız gerekiyor!

Kısa Bir X-Men Tarihi İncelemesi

X-Men, tıpkı Spider-Man, Hulk, Avengers ve Fantastic Four gibi, Stan Lee ve Jack Kirby tarafından yaratılmıştı. Orijinal olarak Profesör Xavier, Scott Summers (Cyclops), Jean Grey, Hank McCoy (Beast), Warren Warrington (Angel) ve Bobby Drake (Iceman)’den oluşan bu X-Men takımı, ister inanın, ister inanmayın, aslında Lee ve Kirby’nin diğer çizgi romanları kadar başarılı olamadı!

X-Men’in asıl popüler hale gelmesini ve 90’ların sonuna kadar çılgın bir hayran kitlesi edinmesini sağlayan süreç, 1975 yılında yayınlanan ve Len Wein tarafından yazılan “Giant Size X-Men #1” çizgi romanıyla başlamıştı.

Giant Size X-Men’deki hikaye şuydu: X-Men’in orijinal üyeleri, Krakoa isimli bir adaya göreve gidiyor ve burada aslında canlı olduğu anlaşılan ada tarafından esir alınıyorlardı. Bir tek ekip lideri Cyclops kaçabiliyor ve haberleri Profesör Xavier’a ulaştırabiliyordu. Xavier ise, öğrencilerini kurtarmak için ABD dışından gelen kahramanlar üzerine kurulu yeni bir X-Men takımı yaratıyor ve Nightcrawler, Storm, Colosus ve tabi ki Wolverine gibi karakterleri X-Men üyeleri yapıyordu.

Giant Size X-Men’de takıma katılan bu karakterlerle serinin orijinal karakterlerini bir arada kullanan yazar Chris Claremont’un efsanevi yazarlık süreci ile birlikte X-Men endüstrinin en başarılı çizgi romanlarından biri haline geliyor
ve yıllar boyunca Spider-Man ile birlikte Marvel’ın en önemli dergisi oluyordu…

Peki, Deadly Genesis’in bu olaylarla alakası neydi?

Deadly Genesis

Deadly Genesis’te öğrendiğimize göre, bu hikaye ile ilgili bildiklerimiz içinde bir eksik vardı. Orijinal X-Men’in Krakoa’da kaybolması ve yeni X-Men üyeleri tarafından kurtarılması arasında bir yerlerde, Charles Xavier öğrencilerini kurtarmak için bir başka takım daha bir araya getirmişti!

Yani, Wolverine, Storm, Colosus ve diğerlerinden oluşan takım, orijinal X-Men’i kurtarmak için gönderilen ilk değil, ikinci takımdı. İlk takım ise, Xavier’ın İskoçyalı mutant uzmanı dostu Moria MacTaggert’ın oluşturduğu bir mutant takımı, Gabriel Summers’ın lideri olduğu takımdı. Gabriel bu sırada Cyclops’la tanışmış, ona kardeşi olduğunu söylemiş, iki kardeşin önderliğinde takım başarılı olmaya yaklaşsa da canlı ada Krakoa karşısında yenilmişlerdi.

Gönderilen ikinci ve daha tecrübeli X-Men takımı görevi başarıyla tamamlamış, fakat Polaris Krakoa adasını uzaya gönderirken — farkında olmadan — bir önceki takımın hayatta kalan üyelerinden Gabriel’i de onunla birlikte göndermişti. Öğrencilerinin bu olayın travmasından etkilenmesini istemeyen Xavier, hepsinin anılarını silerek, bu olayları tamamen unutmasını sağlamıştı! İşte Vulcan, bu yüzden intikam istiyordu.

Fakat, X-Men üyelerinin de gerçekten habersiz olduklarını görünce, gerçeği öğrenmiş olmalarının yeterli bir ceza olduğuna karar vererek uzaya döndü. Bu sırada, House of M’den beri kayıp olan Profesör Xavier da geri döndü, fakat Cyclops kendisine söylenen yalanları ve hafızası ile oynanmasını kabullenemeyerek onu artık aralarında istemediklerini açıkladı.

X-Men’in kurucusunun, artık X-Men’de bir yeri yoktu!

Messiah Complex

Hatırlayacağınız gibi, House of M sonunda mutantların büyük kısmının güçlerini kaybetmelerinin yanı sıra, Scarlet Witch’in “No More Mutants” sözünden beri hiçbir yeni mutant da doğmamıştı.

Yeni bir mutant doğumu olmaması nedeniyle sadece X-Men değil, tüm mutant grupları kendi türlerinin geleceği için oldukça endişeliydi. Bu nedenle, Cerebro Alaska’da yeni bir mutant doğduğunu tespit ettiğinde, onu aramaya giden ilk takım da X-Men olmadı.

Yaptıkları kısa bir araştırma sonucunda X-Men üyeleri bebeği ele geçirmek için mutant karşıtı Purifiers grubu ile Mr. Sinister’ın mutant grubu Maraduers arasında bir çatışma olduğunu ve iki tarafın da pek çok kayıp verdiğini gördüler. Cyclops bebeğin durumunu araştırmaya devam ederken, Wolverine, Storm, Nightcrawler, Angel ve Colossus’tan oluşan bir ekibi Maraduers’ın eline düşen Rogue’u kurtarmaya gönderdi.

Bebeği ele geçirmek için uğraşan mutant ve mutant karşıtı grupların yanı sıra, mutant avcısı Predator X de bebeğin peşindeydi.

Kısacası, herkes yeni doğan mutant bebek için savaşıyor, ama kimse bebeğin nerede olduğunu bilmiyordu. Bu bilgiyi ele geçirip Cyclops’a ulaştıran Wolverine oldu. Bebeği ne X-Men, ne Purifiers, ne Maraduers, ne de başka bir mutant grubu ele geçirmişti. Bebek, Cyclops’un kendi oğlu Cable’ın ellerindeydi!

X-Force Kuruluyor

Bunu öğrenen Cyclops, Cable’ı bulup onu ve bebeği kendisine güvenli bir şekilde getirmesi için tüm engelleri ortadan kaldıracak, öldürmekten ve şiddet kullanmaktan çekinmeyecek X-Force grubunu kurdu.

X-Force üyeleri, çeşitli mutant gruplarıyla savaşmakta olan Cable’a yardım edip onu bebekle birlikte Cylops’a götürmeye çalıştıklarında ise, Cable onların jetini çalarak ortadan kayboluverdi.

Cable, Texas’ta Forge’un karargahına ulaşmaya çalışıyor ve oradaki zaman makinesini kullanarak bebekle birlikte geleceğe kaçmayı, onu tehlikeden uzak bir ortamda yetiştirip doğru zamanda geri getirmeyi planlıyordu. Fakat, Cable burada gelecekten gelen bir başka X-Man Bishop’un ihanetine uğradı. Cable’ın geleceğinde çok önemli bir rolü olan “Mesih bebek”, Bishop’un geleceğinde milyonlarca insanın ve mutantın ölümüne yol açıyordu. Cable’ı arkadan vuran Bishop, bebeği de ele geçirmişti.

Cable vs. Bishop

Bebeği Cable’dan alan Bishop’un da, onunla geçirdiği zaman fazla uzun olmadı. Gambit önderliğindeki Maraduers tarafından baskına uğrayan Bishop bebeği onlara kaptırdı, Maraduers ekibi de onu liderleri Sinister’a götürmeyi başardı. Fakat, olaylar henüz sakinleşmemişti. Sinister’ın aslında kılık değiştirmiş bir Mystique olduğu, Sinister’ın ise Rogue’a zorla uzun süre dokunmak zorunda bırakılarak öldürüldüğü anlaşıldı.

Cerebra’nın yardımıyla Gambit’in yeri tespit edilirken, Cyclops X-Force ekibini ve ihanetinden haberi olmadığı Bishop’u kurtardı. Bishop’un gerçek renkleri ortaya çıkarken, Cable kendisine yardım etmesi için Xavier’ı ikna etmeyi başardı.

Mystique bebeği Muir Adası’nda Rogue’u iyileştirmek ve insanlara dokunamama lanetinden kurtarmak için kullanmaya hazırlanırken, Cable, Bishop, X-Force, X-Men ve Xavier da bu adaya geldi. Fakat, bu kadar mutantın aynı yerde toplanmasını fırsat bilen Predator X de onları kovalamış ve adaya ulaşmıştı. Predator X, Bishop’un kolunu ısırarak koparttıktan sonra Wolverine tarafından yok edildi.

Bu sırada Cable bebeği yeniden ele geçirmiş ve Cyclops da haklı olanın Cable olduğunu söyleyerek bebeği ona geleceğe götürmesi için ona teslim etmişti. Cable tam geleceğe ışınlanırken sağlam koluyla ateş eden Bishop ise, Cable ve bebeği vurmak için geç kalmış, fakat onların hemen arkasındaki Charles Xavier’ı vurmuştu.

Xavier’ın vücudu vurulduktan sonra yok olurken, Cyclops artık X-Men diye bir grup olmadığını duyurarak Muir Adası’ndan ayrıldı.

X-Men’in Değişimi

Messiah Complex sonrasında tarihlerinde ilk kez resmi olarak dağılan X-Men ekibinin üyeleri, çeşitli yerlerde, kendi işlerini düzenlemeye çalışıyorlardı. Cyclops ve Emma Frost Savage Land’de tatil yaparken, Wolverine hem yeni kurulan X-Force ekibinin liderliğini üstleniyor, hem de Messiah Complex’teki hareketleri nedeniyle yakalamak için Mystique’i arıyordu.

Cable güvenli bir gelecekte yetiştirmek için götürdüğü bebekle geleceğe ulaşıyor, fakat aradığı güvenli gelecek yerine teroristler, mutant düşmanları, askerler, ve onu geleceğe kadar takip eden Bishop başta olmak üzere pek çok problemle karşılaşıyordu.

Tabi ki, X-Men’in dağınıklığı ve ayrılığı uzun sürmedi. Eski karargahları Westchester’dan San Fransisco’ya taşınan X-Men üyeleri, kendi ırklarının tüm üyelerine telepatik bir davetiye göndererek, dünya üzerindeki bütün mutantları kendilerine katılmaya davet ettiler.

Şimdi tek yapabilecekleri ise, “mesih bebeğin” dönüşünü beklemek ve mutant ırkının yok olmamasını ummaktı.

Messiah War

Messiah Complex ile başlıyan “Mesih Üçlemesi”nin ikinci bölümü, Cable ve mesih bebeğin gelecekteki durumunu merak eden ve onları tehlikelerden korumaya çalışan Cyclops’un, Wolverine önderliğindeki X-Force’u onu takip etmeye göndermesiyle başladı. Bu sırada mesih bebek büyümüş, Cable ona Hope ismini vermişti.

Messiah Complex sırasında yenilen Bishop ise, kendisine bir zaman makinesi bulmayı ve Cable’ı takip etmeyi başarmıştı: İkisi adeta zaman içinde bir kovalamaca oyununa tutuşmuştu!

Cable’ı takip etme umuduyla geleceğe giden X-Force, karanlık bir geleceğe düşmüş ve Cable ile Hope’u eski Birleşmiş Milletler binasında saklanırken bulmuştu. Cable onlara bir tuzağa düştüklerini, bu geleceğin Apocalypse tarafından yönetildiğini açıkladı. Bu sırada ortaya çıkan Deadpool ise, onun yanıldığını ortaya çıkardı: Geleceği yöneten Apocalypse değil, Cable’ın klonu ve baş düşmanı Stryfe’dı. Deadpool’un hikayesine göre Stryfe Bishop ile bir ittifak yaparak Apocalyspe’i öldürmüş, onun yerini almıştı.

Cable ve X-Force, Angel tarafından bulunan Apocalypse’in de yardımıyla Stryfe ve Bishop’u yenmeyi başardılar. X-Force geçmişe geri dönerken, Cable ve Hope da, daha güvenli bir gelecek bulma ümidiyle yeniden geleceğe doğru bir zaman yolculuğu yaptılar.

Hope Summers

Second Coming

Mesih Üçlemesini finale ulaştıran son hikayemiz, Hope ve Cable’ın günümüze dönüşünü anlatan Second Coming hikayesi.

Kısa bir parantez: Bu hikayelerin yaşandığı sırada, daha önceden San Fransisco’ya taşınan X-Men ekibi bir kez daha adres değiştirmişti. Marvel Tarihi 1’den de hatırlayacağınız gibi, Norman Osborn’un Dark Reign’i sırasında X-Men Utopia isimli bir adaya yerleşmiş ve yeni karargahları / evleri / ülkeleri olarak bu adayı kullanmaya başlamışlardı.

Cable’ın günümüzdeki tehditlerden korumak ve huzur içinde büyümesini beklemek için geleceğe götürdüğü Hope Summers (Cable’ı babası olarak kabul ettiği için onun soyadını almıştı) artık büyümüş ve genç bir kız olmuştu. Fakat, gelecek hiç de Cable’ın beklediği gibi değildi, belki günümüzden bile daha tehlikeli, vahşi ve ölümcüldü.

Bu koşullar altında yavaş yavaş güçlerini keşfetmeye başlayan, Cable’dan da savaş teknikleri öğrenen Hope, tam bir savaşçı olmasına rağmen artık her gece nöbet tutarak uyumaktan, her an hayatının tehlikede olmasından, kendilerini nereye ve ne zamana giderlerse gitsinler sürekli kovalayan Bishop’tan ve geceleri fare yemekten o kadar sıkılmıştı ki, Cable’a günümüze geri dönmeye hazır olduğunu söyledi.

Gelecekten döndükleri anda o sırada X-Men’e karşı terör estirmekte olan Bastion adlı bir mutant düşmanının askerleri ve Purifiers ekibiyle karşılaşan Cable, X-Men’in yardımıyla Hope’u Rogue ve Nightcrawler’dan oluşan ekibe teslim etmeyi başardı. Fakat, bir X-Jet ile Nevada’ya indikten sonra Bastion’un kendisiyle karşılaşan bu küçük ekip için sonuçlar trajik oldu. Rogue Bastion tarafından şiddetli bir yenilgiye uğratıldı, Hope’u öldürmeye çalışan Bastion’un önüne kendini atan Nightcrawler da, Hope’u Utopia’ya ışınlamayı başarmasına rağmen öldü.

X-Force’un İntiharı

Cable ve Hope güvenli bir şekilde Utopia’ya varmış olmalarına rağmen Bastion, adadaki tüm dış iletişim araçlarını (telefonlar, internet, Cerebra, ve tüm X-Jet ve Blackbird’ler) yok etmeyi başardı. Bu durumu farkeden Cyclops, tüm Utopia mutantlarına artık adada “mahsur kaldıklarını” ve savaşmaya hazır olmaları gerektiğini bildirirken, söyledikleri bir anda mecazi değil, gerçek oldu; çünkü Utopia adası büyük bir küre tarafından kapatılmıştı.

Üstüne üstlük Bastion, X-Men ekiplerinin gelecekten gönderildiğini tespit ettiği bir grup yeni Sentinel’ı savaş alanına yolluyordu. Elinde bu Sentinel’lardan yaklaşık yüz yetmiş bin tane daha olduğu anlaşılınca Cyclops, Cable’ın zaman makinasının son gücünü kullanarak X-Force takımını ve oğlunu geleceğe, bu Sentinel’ları yok etmeye gönderdi.

X-Force ekibi görevini başarıyla tamamlasa bile, ki bu da küçük bir ihtimaldi, zaman makinesi artık çalışmadığı için geri dönemeyeceklerdi.

Günümüzde ise, X-Men ekibi Magneto’nun kahramanca savaşması sayesinde gönderilen robotları etkisiz hale getirmeyi başarıyordu. Mutantlar bu savaşa devam ederken bir anda robotlar çalışmayı bırakınca, X-Force ekibinin başarılı olduğunu da anladılar. Fakat, hepsi bu da değildi. Cable kendini feda ederek, X-Force’u geçmişe götürmeyi de başarmıştı.

Onu koruyan, büyüten ve babası olarak kabul ettiği Cable’ın ölümüyle Hope, artık tüm mutant güçlerini sergilemeye başladı. Çeşitli X-Men üyelerinin güçlerini kopyalayarak Bastion’un yandaşları Graydon Creed ve Stephen Lang’i öldürdü, Bastion’u da yenerek Utopia çevresindeki küreyi kırmayı başardı.

Bu sırada onun etrafındaki ateşlerin Phoenix’in şeklini aldığı ve Hope’un da fiziksel olarak bir an için tıpatıp Jean Grey’e benzediğini gören tek kişi Emma Frost oldu. Emma bu haberi Cyclops’a iletmek için koşarken, kocasını bundan çok daha önemli bir işle uğraşırken bulmuştu. Bastion’un yenilmesiyle yeniden çalışan Cerebra, bir anda yeni beş mutant tespit etmişti.

Hope ise, bu sırada ne yeni doğan mutantlarla, ne Jean Grey’le, ne de yaptığı büyük kahramanlıkla ilgileniyordu:

Vampirler!

Hope Summers’ın gelecekten gelmesiyle doğan beş mutantı hemen bularak Utopia’ya getiren ve Hope’un önderliğinde daha sonradan Generation Hope isimli bir “genç X-Men takımı” haline getiren X-Men’i bekleyen asıl büyük sorun ise vampirlerdi!

Evet, Marvel’ın Twilight’ın rüzgarını biraz arkasına alma düşüncesiyle yaptığı bu hikayede, Dracula’nın oğlu Xarus, babasını öldürerek vampirlerin başına geçti ve yeni planını açıkladı: Normal insanlardan daha güçlü bir türü, mutantları vampire çevirerek tüm dünyayı kontrol etmek!

Xarus, aralarında Wolverine’in de bulunduğu pek çok mutantı vampire çevirmeyi başarsa da; hem Cyclops ve Wolverine’in önceden yaptığı bir plan, hem meşhur vampir avcısı Blade’in X-Men’e yardım etmesi hem de X-Men’in “denize düşen yarasaya sarılır” mantığı ile Dracula’yı yeniden hayata döndürmesi ile yenilgiye uğratıldı.

Böylece, X-Men’in Twilight’a karşı duruşu da başarıyla tamamlandı ve kısa sürede tüm vampirler X-Men dünyasını terk etti.

X-Men: Önemli Gelişmeler

Gelecekteki Mesih bebeğin dönüşünü bekledikleri süre içinde, X-Men ekibinde büyük olayların yanı sıra pek çok ufak değişim de gerçekleşmişti. Belli bir olay içinde anlatamayacağım bu önemli olayları, kısa bir parantez olarak aktarmak istiyorum:

1- X-Men’in 2005 yılından sonraki en büyük değişimi, takımın temel görevinin değişmesi oldu. 1960’larda yaratılan X-Men’in uzun süre tek hedefi, insanlar ve mutantlar arasındaki barışı sağlamak, ve bu iki türün beraber yaşayabilmesi için ellerinden geleni yapmaktı. “Xavier’in Rüyası” olarak da bilinen bu hedef, M-Day sonrasında mutantların çok büyük bir bölümünün normale dönmesiyle büyük bir değişime uğradı.

2- Xavier’ı X-Men’den kovduktan sonra takımın tek lideri haline gelen Cyclops ise, X-Men’i Utopia’ya taşıdıktan ve dünya üzerindeki tüm mutantları burada yaşamaya davet ettikten sonra, daha sert bir tutum izlemeye, ve X-Men’in hedefini, ne olursa olsun dünya üzerindeki mutantları korumak olarak yeniden tanımlamaya başladı.

3- Bu ideoloji değişiminden sonra, Utopia’ya gelmiş ve X-Men’e çeşitli savaşlarda büyük destek göstermiş olan Magneto, yavaş yavaş Cyclops’un en önemli müttefiklerinden biri haline gelmeye başladı.

4- Cyclops, Messiah Complex sırasında kurduğu Wolverine önderliğindeki X-Force takımını Second Coming sonrasında feshetti. Fakat, Wolverine ve diğer takım üyeleri, Cyclops’dan bile gizli olarak çalışmalarına devam etmeye karar verdiler.

5- Charles Xavier’ın, Messiah Complex sonrasında Bishop’un mermisiyle ölmediği ortaya çıktı ve dünyanın mutant nüfusunun büyük bölümü Utopia’ya taşındığında, Xavier da adaya yerleşmeyi tercih etti. Fakat, telepatik güçlerini de geri kazanmış olmasına rağmen, Xavier’ın X-Men ekibindeki rolü neredeyse tamamen yok oldu. Cyclops telepatik güçlere ihtiyaç duyduğunda karısı Emma Frost’u kullanmayı tercih etti ve Charles Xavier’ın rolü yalnızca basit bir Utopia vatandaşı olarak kaldı.

X-Men içinde en önemli değişimi yaşayan üyelerden biri de Cyclops oldu. Bütün bu olaylar boyunca, bir ırkın liderliğini tek başına yapan ve altında bulunduğu stres nedeniyle git gide sertleşen Cyclops, çok daha kendinden emin, otoriter ve ciddi bir lider olmaya başladı.

Her ne kadar Cyclops’un bu tutumu mutant ırkının ihtiyacı olan lider figürü için dört dörtlük olsa da, kendisini en iyi tanıyanların Cyclops’u sorgulamaya ve onunla fikir ayrılıkları yaşamaya başlamaları pek uzun sürmedi.

Bölünme Başlıyor

Utopia’da bir araya gelen mutant ırkının, tek bir ülke olarak birlikte yaşamaları çok uzun sürmedi.

Bir Birleşmiş Milletler toplantısına giderek tüm ülkeleri “Sentinel” kullanımını durdurmak için ikna etmeye çalışan Cyclops ve Wolverine’in çabaları, Kid Omega isimli genç ve telepatik güçleri olan bir mutant tarafından yarıda kesildi.

Kid Omega, bu toplantıda bulunan tüm temsilcilerin beynine girerek, en kirli sırlarını ortaya dökmelerini sağlarken, bir grup Sentinel de, Wolverine ve Cyclops’a saldırdı. Bu saldırıyı savuşturan iki X-Men üyesi, Cyclops konuşmasını tam olarak gerçekleştiremeden Utopia’ya döndüler.

Peki ama, tutuklu olması gereken Kid Omega’yı bu Birleşmiş Milletler toplantısına gönderen, Sentinel’leri X-Men üyelerinin üzerine salan kişi veya kişiler kimlerdi?

Hellfire Club, X-Men tarihi boyunca takımın en güçlü düşmanlarından biri olmuştu. Geleneksel olarak çok zengin ve soylu ailelerin üyesi olduğu, ve bir grup (yine oldukça zengin ve soylu) mutant tarafından önderliği yapılan bir organizasyon olan bu Hellfire Club’un başına, yeni bir lider geçiyordu: Kade Kilgore.

Evet, yukarıda resmini görebileceğiniz gibi, Kade Kilgore yalnızca on iki yaşında bir çocuk değil, aynı zamanda bir “evil genius” ve mutant düşmanıydı. Kilgore, Hellfire Club’un başına geçerek, bu örgütün içindeki tüm mutant yöneticileri uzaklaştırdı ve mutant karşıtı bir organizasyon olarak yeniden kurguladı.

Kilgore’un asıl planı ise, tıpkı kendisi gibi bir grup çocuktan oluşan anti—mutant dahiler ile birlikte, Sentinel’leri yeniden kullanıma sokmak ve mutant ırkını tamamen ortadan kaldırmaktı!

Kilgore’un ilk hedefi ise, X-Men ekibinin bazı üyelerinin de açılışına katılacağı “Mutant Tarihi Müzesi” oldu. Buraya Hellfire Club’un askerleri ve bir bomba ile saldıran Kilgore’u durduran ise, henüz genç bir mutant olan ve Wolverine ile yakın bir ilişkisi bulunan Oya oldu. Cyclops’un emirleri doğrultusunda Hellfire Club askerlerini öldüren Oya, bu hareketiyle –daha doğrusu, Cyclops’un bu emriyle– Scott ve Logan arasındaki gerilimin de başlamasına sebep oldu.

Cyclops vs. Wolverine

Oya, yukarıda görüldüğü gibi Hellfire Club askerlerini öldürdükten sonra, dikkatler bir anda Hellfire Club’un olay yerine getirdiği bombaya çevrildi. Fakat, bu bomba aslında sıradan bir bomba değil, devasa bir Sentinel yapmak için kullanılan bir silahtı. Bu Sentinel’in ortaya çıkar çıkmaz Utopia’ya yönelmesi, Wolverine ve Cyclops’un Oya’nın savaşta bu şekilde kullanılmasını tartışmayı ertelemesi anlamına geliyordu, ancak, Cyclops’un sert kararları bununla da bitmedi.

Wolverine’in Utopia’ya tüm ulaşımı ve iletişimi kesen Hellfire Club’a rağmen inatla San Fransisco’dan adaya kadar yüzerek Cyclops’un yanına gelmesiyle, ikili arasındaki ikinci büyük fikir ayrılığı baş gösterdi. Wolverine, tüm X-Men üyeleri dünyanın farklı yerlerinde olduğu ve onlarla haberleşemedikleri için, adadaki mutant çocukları alıp adayı boşaltmak istiyordu. Cyclops ise, elinde olanlarla savaşmak konusunda kararlıydı.

Sonunda, ikilinin bu konudaki kesin fikirleri tartışarak çözülemeyecek duruma geldi, ve Cyclops ile Wolverine, Utopia’yı bekleyen tehlikeyi tamamen unutarak birbirlerine saldırdılar. Devasa Sentinel Utopia’ya kadar gelip, kendilerine doğrudan saldırdığında bile ara vermeyen iki mutant’ın kendine gelmesini sağlayan olay, genç mutantların Sentinel’e saldırmaya başlaması oldu. Bu şekilde, Wolverine ve Cyclops da aralarındaki anlaşmazlıkları bir süre için unuttular ve Sentinel’i yenerek Utopia’yı kurtardılar.

Wolverine ve Cyclops, adanın güvenliği için bir anlığına yeniden aynı safta savaşsalar da, tehlike geçer geçmez fikir ayrılıkları yeniden gündeme geldi. Ve fikirlerinden ödün vermeyen Wolverine, kendisi ile gelmek isteyen herkesi toplayarak, X-Men’in asıl evine, New York’a dönerek Xavier’ın Rüyasını yeniden yaşatmaya ve meşhur okulu yeniden açmaya karar verdi!

Schism’in Ardından

Gelecekten İkinci Not…



Tekrar hatırlatalım… Şu anda okumakta olduğunuz yazı 2012 yılında yazılmıştı. Eğer bu noktaya kadar okuduysanız, yazının yazıldığı X-Men çizgi romanlarının geldiği noktaya ulaştınız demektir. Aşağıda X-Men tarihini ve Marvel Tarihi’nin devamını okurken işinize yarayacak, bir sonraki büyük hikaye olan Avengers vs. X-Men’e geçiş yapmanızı sağlayacak birkaç bilgi daha var. Bu nedenle yazının sonunu da okumanızı tavsiye ederim.
Ancak hemen aşağıda bulacağınız bölüm, doğrudan Schism sonrası yayımlanmaya başlanan X-Men çizgi romanları hakkında bilgi veriyor. Bunlar artık üzerinden on seneden uzun süre geçmiş ve çoktan tamamlanıp bitmiş seriler. O dönem için X-Men dergileri hakkında bilgi almak için faydalı olsalar da, şu anda pek bir işlevleri kaldığını söylemek mümkün değil. O yüzden bu bölüme fazla takılmanıza gerek yok.

Schism’de ve sonrasında olanları bildiğinize göre, artık siz de X-Men dergilerini alıp okumaya hazırsınız! Fakat, o da ne?! Yoksa isminin içinde “X” geçen dergilerin sayısı sizi korkuttu mu? İşte size şu anda çıkmakta olan tüm dergilerin işlevleri konusunda kısa bir özet:

Uncanny X-Men – Schism’in bitmesiyle Utopia’da kalan ve Cyclops’un tarafını tercih eden mutantların hikayeleri, bu dergide anlatılıyor. Ana karakterler: Cyclops, Emma Frost, Colossus, Magneto, Storm, Namor ve Hope Summers…

X-Men Cyclops’un Utopia’nın güvenliğinden sorumlu olması için kurduğu takım. Psylocke önderliğindeki bu takımda, Colossus, Domino, Jubilee, Storm ve Warpath bulunuyor.

New Mutants Genç mutantlardan oluşan takımın maceraları, New Mutants serisinde anlatılıyor.

Generation Hope Hope Summers ve Hope’un zamanımıza dönmesiyle ortaya çıkan mutantların oluşturduğu takımda, mutantların bu yeni nesili konu ediliyor.

Wolverine and the X-Men Wolverine’in tarafını tutan ve onunla birlikte Jean Grey School for Higher Learning olarak yeniden adlandırılan okula dönen kahramanlar konu ediliyor. Wolverine, Beast, Iceman, Oya, Kitty Pryde ve Kid Omega bu grubun öne çıkan isimleri

X-Men: Legacy Rogue önderliğindeki bu X-Men takımı da, Wolverine’in tarafındaki mutantlardan oluşuyor. Rogue’un yanı sıra Gambit ve Iceman bu takımın önemli üyelerinden.

Uncanny X-Force Wolverine’in “strike-team”i X-Force, maceralarına bu dergide devam ediyor. Wolverine, Fantomex, Psylocke ve tabii ki Deadpool bu takımın önemli üyeleri.

X-Factor X-Factor da, mutantlardan oluşan bir dedektiflik ajansı olarak yayın hayatını sürdüren bir başka “X” dergisi.

Avengers vs. X-Men’e Doğru

Eğer Marvel Tarihi dosyamızın ikinci bölümünü de okuduysanız, bu bölümün sonunda yazdığımız “Avengers vs. X-Men” hikayesinden de haberdarsınız demektir. Değilseniz kısaca tekrarlayalım: Marvel, 2005 yılında Avengers merkezli kahramanları birbirlerine düşürerek Civil War hikayesini yapmıştı. Daha sonra da, X-Men merkezli kahramanları Schism’de bir iç savaşa, en azından bölünmeye sürüklediler.

2012 yılının Mart ayında ise, X-Men ve Avengers takımları birbirleriyle karşılaşacaklar. Henüz bu konuyla ilgili çok fazla şey bilmiyoruz, ama paylaşabileceğimiz bazı şeyler var.

1– 2011’in Aralık ayında başlayan Avengers X-Sanction isimli dört sayılık bir seride, Cable’ın aslında ölmediğini gördük. Seri şu an devam ettiğinden her şeyi kesin olarak bilmiyoruz, fakat Cable bir şekilde Avengers üyelerinin gelecekte kızı / mutant mesihi Hope’a zarar verdiğini gördüğü için, onları tek tek elimine etmeye başlıyor. Muhtemelen bu, Avengers vs. X-Men Serisine bir prolog olarak sunuluyor.

2– X-Men takımının en çok ölüp dirilen kahramanlarından Jean Grey, bu özel dosya boyunca anlattığımız olayların tümü sırasında ölüydü. Fakat, Jean’in Phoenix formunda geri dönebileceği, hatta savaşta önemli bir etken olabileceği konuşuluyor. Aynı zamanda, dönenin Jean değil, saf Phoenix Force olma ihtimali de var. Phoenix Force ve Jean Grey hakkında daha detaylı bilgi için, sitemizdeki Marvel Sözlüğü dosyasına bir göz atabilirsiniz.

3– Bu dosyamızın on dördüncü sayfasındaki Hope Summers resmine tekrar bakın. Size kimi hatırlattı? Bazı çizgi roman okuyucuları, Hope Summers’ın Jean’in bir reenkarnasyonu olduğuna, veya bir şekilde onunla ilişkili olduğuna inanıyorlar. Bazıları da, Phoenix Force’un bu sefer Hope ile birleşeceğini savunuyorlar. Fakat, bunların hepsi şu an için yalnızca birer spekülasyon.

Sıradaki Macera İçin…

Bu yazıyla birlikte, Marvel Tarihi özel dosyasının birinci bölümünü bitirmiş oluyorsunuz. Marvel Tarihi 0 ile başlayan ve Marvel Tarihi 3 ile bu büyük özel dosyanın ilk kısmı bitse de, tabi ki macera devam ediyor. Sıradaki hikaye Avengers vs. X-Men ile devam etmek için, Marvel Tarihi’nin geri kalanını inceleyebilirsiniz.