DC Comics İncelemeleri - DC Tarihi

Justice League # 002 – # 005

Adalet Takımı’mız tam gaz ilerlemeden de olsa Apocalypse ile olan kavgasına devam ediyor diye şu ana kadar başımıza gelenleri özetlememiz gerekir. Geoff Johns iyi bir yazar olsa da, hatta DC’nin en iyi beş yazarından biri olsa da, hikayeyi o kadar yavaş ilerletiyor ki benim bakış açıma göre yanlış yapıyor.

Beşinci sayıya kadar takımın bir şekilde bir araya gelmesini, yan hikayede de Cyborg’un nasıl bu hale geldiğini ve nasıl bu takımın bir parçası haline geliverdiğini okuyoruz. Johns en çok Superman, Green Lantern, Batman ve Flash üzerinde durmuş ve Wonder Woman, Aquaman’i tamamen öylesine olaya katmış gibi. Bunları göz ardı etsek bile birinci sayısından başlayan ve DC’nin bir numaralı serisi olarak algılanan bir seri olarak bana hiç de yeni okuyucu dostu gelmedi seri. Tempo Justice League’e göre oldukça yavaş ilerliyor.

Grant Morrison’ın bir önceki seride canlandırdığı seride takım daha ilk sayıdan itibaren bir araya gelmişti ve hikaye okuyucuya aktarılmıştı. Şimdi onikinci sayıya gelsek bile hikayeyi yarılayamayacakmışız gibi geliyor. Tamam kabul etmek lazım Johns böyle yazıyor, yavaş tempo ile başlayıp, karakterler, arka plan, hikayenin öğeleri okuyucuya yedirildikten sonra, zirve noktası ile hikaye tamamlanıyor. Nitekim acele etmeden anlatılan hikayeleri her zaman tercih ederim, benim için bir problem yok. Fakat yeni okuyucu kazanmak adına yanlış bir taktik gibi duruyor hikaye planı. 

Pozitif yaklaşmak gerekirse, seri aslında benim açımdan oldukça ilginç ve merak uyandıran bir şekilde ilerliyor. Bunun nedeni ana düşman veya aksiyondan ziyade Johns’un karakterlere olan bakış açısında. Zaten daha ilk sayıda Batman’in Lantern’in yüzüğünü çalması sahnesinin Frank Miller kokması Johns’un ne kadar farklı bir yöne ilerleyebileceğini göstermişti. Son sayıda Bruce Wayne’nin maskesini çıkartıp, daha tanımadan önce gıcık olduğu Hal Jordan’a gerçekten kim olduğunu göstermesi oldukça garipsenilebilecek bir sahne. Seksen yıllık Batman hikayelerinde böyle bir sahne asla görmemişizdir. O an ki kaosun içinde, ani ve radikal kararlar verip, bunları hiç sorgulamadan uygulayan bir Batman. Karakter dışı görünebilir ama heyecan verici.   

Jim Lee’ye değinmeyi pek gereki görmüyorum. Kendini X-Men ile yıllar önce kanıtlamış, Wildstorm ile ön plana çıkamasa da önemli işlere imza atmış biri, çok kuvvetli ve yoğun bir kalemi var. Bu durum da zaten her sayfada kendini belli ediyor. Tek sorun Jim Lee’nin yavaş temposunun aylık çıkan bir seriye yetişip yetişemeyeceği sorusu. Adam kaç yıl oldu hala Frank Miller’ın All-Star Batman’ini biterecek.  

Kısacası, temposunu arttıran bir Justice League, Johns’un elinde mükemmel bir seri olacaktır ama biraz acele etmesi gerekiyor.