Marvel Comics Yazıları

House of X / Powers of X: Bilmeniz Gereken Her Şey!

Son dönemde çizgi roman dünyasında en çok ses getiren gelişmelerden bir tanesi, Jonathan Hickman’ın tamamen beyaz bir sayfa açarak X-Men serilerinin yazarlığını üstlenmesi oldu.

Bu süreci başlatacak olan House of X – Powers of X serileri, altışar sayıdan oluşan ve birlikte okunmaları için tasarlanmış iki seriydi.

Tahmin edildiği gibi, bu iki seride X-Men tarihini gerçek anlamda değiştirecek önemli gelişmeler yaşandı.

Bu standart bir spoiler uyarısı gibi gözükebilir ama konuya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bu yazı House of X – Powers of X serilerinde X-Men ile ilgili öğrendiğimiz şeyleri açıklamak amacıyla yazıldı. Bu nedenle, yazı kapsamında spoiler dışında bir şey yok. Serileri okumadıysanız, yazının geri kalanını bu durumun bilincinde olarak okumanızı rica ediyorum.

Temel Konular, Dört Zamanlı Bir Hikaye

Öncelikle seriyle ilgili temel bilgileri vermek gerekiyor.

House of X ve Powers of X, X-Men’in bugüne kadar yaşadığı tarihi yok saymayan, hatta tam aksine, daha önceki X-Men mitosundan ciddi anlamda faydalanan bir hikaye.

Ancak bunun yeni bir başlangıç noktası olduğu da kaçınılmaz. Bu seriyle birlikte, X-Men’in 2010’lu yıllarını tanımlayan All New X-Men, X-Men Gold, Blue, Red, Astonishing X-Men – Uncanny X-Men gibi serilerle özdeşleşen dönem sona eriyor. Bundan sonra okuyacağımız tüm X-Men çizgi romanları için, Hickman’ın bu seride yarattığı kurgu bir başlangıç noktası olacak.

Bu seride gördüğümüz temel yapı, dört farklı zamana yayılıyor. Jonathan Hickman’ın X-Men Yazarlık Dönemi’nden Neler Bekleyebiliriz? başlıklı yazıda da tahmin ettiğimiz gibi, Hickman bu seride kendi üslubundan fazla ödün vermiyor ve hikayeyi “Geçmiş – Şimdiki Zaman – 100 Yıl Sonrası – 1000 Yıl Sonrası” olarak dört zaman dilimine ayırıyor. Bunlar da, aşağıdaki bölüm başlıklarından görebileceğiniz gibi üstlü sayılarla ifade ediliyor.

Yazının akışını bozmamak için, bunları Geçmiş100 Yıl Sonrası ve 1000 Yıl Sonrası olarak sırayla aktarıp, daha sonra Şimdiki Zaman kısmına yoğunlaşmak istiyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sadece bilgileri size aktarmak için seçtiğim bir yol; seri içinde bütün bunlar bir arada, iç içe geçmiş bir şekilde sunuluyor.

House of X – Powers of X: Temel Mesaj

Bütün bu detayları aradan çıkarttıktan sonra, bu iki serinin bize verdiği tek cümlelik karamsar bir bilgiye yoğunlaşabiliriz.

Biliyorsunuz, X-Men serileri zaman yolculuklarıyla, alternatif evrenler ve gidişatlarla, karanlık gelecek ihtimalleriyle dolu hikayeler. Days of Future Past’ten Age of Apocalypse’e, Cable ve Bishop gibi karakterlerin geleceklerine kadar, mutantların dünyadaki rolü ile ilgili genellikle karamsar mesajlar veriliyor.

Hatta pek çok hikayede, X-Men ekiplerinin bu olumsuz gelecekleri “daha gerçekleşmeden” durdurma çabasını izliyoruz.

Hickman’ın bu iki seriyle birlikte bize verdiği korkunç mesaj şu: Ne olursa olsun, hangi tehdidin önüne geçilirse geçilsin, X-Men ne kadar kahramanlık yaparsa yapsın, sonuç değişmiyor.

Mutantlar, her zaman kaybediyor.

X0: Moira X

Bu bilgiyi anlamamızı sağlayan çok önemli bir karakter var. X-Men’in kuruluş günlerini, Marvel Evreni takvimiyle şimdiki zamandan on sene öncesini konu alan X0 başlıklı hikayeler bize aslında bu karakteri ve onun Xavier ile tanışmasını aktarıyor.

Moira X isimli bu karakter, aslında X-Men okurlarının yakından tanıdığı Moira MacTaggert’tan başkası değil.

Ancak bu seriyle birlikte, Moira MacTaggert’ın “reenkarnasyon” gücüne sahip bir mutant olduğu ortaya çıkıyor: Moira öldükten sonra, tüm hatıralarını ve bilgilerini koruyarak anne karnına geri dönüyor ve burada hayata sıfırdan başlıyor. Sınırsız sayıda hayatı olmasa da, bu Moira MacTaggert’ın (şimdilik) bitmek bilmeyen bir ölüm – yeniden doğuş döngüsü içinde yer alması anlamına geliyor.

İlerleyen dönemlerde X-Men serilerini en önemli yüzlerinden birisi olacak Moira MacTaggert hakkında daha fazla bilgi almak için bu yazıya da göz atmanızı tavsiye ederim:

Moira X: X-Men’in Tarihini Değiştiren Karakter

Mutantların hiçbir koşulda mutlu bir geleceğe sahip olmaması yönündeki bilgi de, Moira’dan geliyor. Farklı hayatlarında mutantlarla ilgili farklı şeyler deneyen, yeri geldiğinde Xavier’ın, yeri geldiğinde Magneto’nun, yeri geldiğinde Apocalypse’in tarafında yer alan Moira, hiçbir senaryonun olumlu bir finale ulaşmadığını açıklıyor.

Peki – bu sefer farklı olan ne?

Moira, şu gördüğünüz sahnede güçlerini doğrudan Xavier’a açıyor. Bir başka deyişle, mutantların başındaki kişiler, bu sefer Moira’nın yaşadığı hayatları ve bütün bunların nasıl hüsranlarla sonuçlandığını bilerek hareket ediyor. Bu bilinçle hareket etmeleri de, Xavier, Magneto, hatta Apocalypse gibi karakterlerin bu sefer aynı tarafta yer alması anlamına geliyor.

Bütün bunlar, seride gördüğümüz “güncel” durumun yansımaları. Ama buna geçmeden, önce hikayenin bize gösterdiği “geleceklere” bakmak daha mantıklı.

X2: Makinelerin Geleceği

Şimdiki zamandan yüz yıl sonrasını konu alan bu zaman dilimi, mutantlar ile insanlar arasındaki mücadelenin farklı bir grup, makineler tarafından kazanıldığı bir geleceği gösteriyor.

Biliyorsunuz, Sentinel robotları X-Men tarihinin çok önemli bir parçası. İnsanların mutant ırkına duyduğu nefreti sembolize eden bu robotlar, aynı zamanda belli başlı “yapay zeka” özellikleri de taşıyor. Hatta bu robotların teknolojik, daha gelişmiş modelleri, doğrudan kendi kendilerine hareket edebilen, kendi kendilerine karar verebilen bir yapıda oluyor.

Bu seride de, daha önce X-Men çizgi romanlarında sık sık gördüğümüz böyle bir robot, Nimrod merkeze konuluyor. Ancak Nimrod’un varlığı, yaratılan geleceğin sadece mutantlar – insanlar arasında bir çekişme olmaması anlamına geliyor. Zira mutant ırkını büyük ölçüde yok etmiş ve dünyadan uzaklaştırmış olan Nimrod, genel olarak herkesin lideri olarak varlığını sürdürüyor.

Bu gerçeklikte, sayıları giderek azalan mutantların bir bölümü uzayda, Shi’ar ırkının yanında yaşıyor. İçlerinde Mr. Sinister tarafından yaratılan Chimera isimli “yapay” mutantların olduğu bir başka grup da, dünyada mücadele ediyor.

Bu zaman diliminde gördüğümüz temel macera, Wolverine ve Apocalypse gibi karakterlerin etrafında gelişiyor. Nimrod’un ortaya çıkışı ile ilgili temel bilgileri öğrenen karakterler, bu bilgileri Moira’ya aktarıyor ve onu öldürüyor. Böylece Moira, bir başka olumsuz geleceğin bilgilerine sahip olarak yeniden doğmuş oluyor.

Serinin başladığı noktada, Nimrod hakimiyetindeki bu gerçekliğin bilgileri de Moira tarafından Xavier’a aktarılıyor – hatta günümüzde mutantlar bu robotun hiçbir zaman üretilmemesini sağlayacak bir operasyon düzenliyor.

X3: “Ascension”

1000 yıl sonrasını konu alan ikinci gelecek hikayesinde ise, karşımıza tamamen farklı bir dünya çıkıyor. Nimrod isimli bir robot burada hala varlığını sürdürse de, çok daha naif, çok daha iyi niyetli, daha “sevimli” bir halde, bir “bilgi bankası” olarak gözüküyor.

Fakat Nimrod tehlikesinin olmadığı bu dünyada da işler mutantlar için daha iyi gitmiyor.

Bu gelecekte, yapay zekanın giderek gelişmesi ile, insanoğlu farklı bir yapıya bürünüyor. İnsanlar üzerinde yapay olarak sürdürülen genetik mühendislik çalışmaları, ortaya farklı, yeni bir insan ırkının ortaya çıkmasını sağlıyor. Jonathan Hickman tarafından Homo Novissima olarak adlandırılan bu ırk, bir noktadan sonra yapay zeka konusunda sınırları zorlamaya başlıyor ve evren içinde yapay zekaların ulaştığı “son noktaları” keşfetmeye başlıyor.

Dünya’nın geleceğini, Phalanx isimli bir varlık içinde gören bu insanlar, gezegeni Phalanx’ın yapay zekasının bir parçası haline getirmek için uğraşıyor. Bu mertebeye kabul edilmek, yani seri içinde kullanılan ifade ile Ascension dünya üzerindeki tüm organik hayatın ise bitmesi anlamına geliyor.

Bir başka deyişle, mutantlar bir önceki gelecek gibi makinelerin kontrolü altına girmese de, uzun vadede yine kaybetmiş oluyor.

Bu hikaye kurgusu içinde Hickman, daha önce Marvel Evreni’nde gördüğümüz bazı kavramları da kullanarak bir “zeka skalası” yaratıyor. Bunlar hakkında daha fazla bilgi almak için aşağıdaki yazıya göz atabilirsiniz:

Marvel İçin Yeni Bir Yapay Zeka Skalası

X1: Günümüz – Krakoa

Tabi bütün bunların bizim için en önemli boyutu, şimdiki zamana, X-Men’in güncel durumuna nasıl etki ettikleri meselesi.

Hikaye başladığında son hayatlarından bir tanesini yaşamakta olan Moira MacTaggert, sırrını Xavier’a açıp mutantların hiçbir senaryoda kazanamadığını gösterdiğinde, mutantlar farklı bir çıkış yolu aramaya başlıyor.

Bunun için de tanımamız gereken en önemli kavram, Krakoa.

Yine X-Men tarihinden gelen ve geleneksel olarak “canlı” bir ada olarak karşımıza çıkan Krakoa, bu seride mutantların kurduğu yeni bir ülke olarak kullanılıyor. Mutantlar, her türlü varlıkla iletişim kurma becerisi olan Cypher sayesinde adayla doğrudan iletişim kuruyor ve böylece önemli özellikleri olan bir yaşam alanı elde etmiş oluyor.

Mutantların kendilerine bir ülke kurması fikri, daha önce Utopia, Genosha ve benzeri hikayelerde çok sık kullanılmış bir kurgu. Ancak bu serilerde olayın çapının daha büyük olduğunu ve Krakoa’nın liderlerinin daha iddialı olduğu da bir gerçek.

Gelelim bu yeni ülkenin temel özelliklerine.

Birincisi, sadece Krakoa’da yetişen bazı bitkilerden yapılan ilaçlar. Xavier tarafından keşfedilen bu ilaçlar, insan hayatını uzatmak ve insanların baş edemediği amansız hastalıklarla mücadele etmek gibi önemli özelliklere sahip.

Xavier, bu ilaçların Krakoa’nın bağımsızlığının tanınması karşılığında bütün dünyaya satılacağını duyuruyor. Böylece, mutantlar için çok ciddi bir koz ve maddi bir gelir yaratılmış oluyor. Üstelik, Iran, Kuzey Kore ve bu ilaçlara ihtiyacı olmayan Wakanda gibi ülkelerin bu işe yanaşmaması bile Xavier’ı durdurmuyor, zira Xavier “karaborsadan” satış yapmak için Emma Frost ve Sebastian Shaw gibi karakterleri de yanına alıyor.

Krakoa’nın önemli bir özelliği de, bütün mutantlara açık olması. Doğan tüm mutantlar bu ülkenin vatandaşı olarak değerlendiriliyor ve bundan sonra mutantları sadece mutantların yargılayabileceği açıklanıyor.

Krakoa, serinin başında on iki kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetiliyor. Dört mevsimi sembolize eden gruplara ayrılan bu kişiler şu şekilde:

Sonbahar (Xavier, Magneto, Apocalypse)

Kış (Mister Sinister, Exodus, Mystique)

Bahar (Sebastian Shaw, Emma Frost, The Red King (?))

Yaz (Storm, Jean Grey, Nightcrawler)

Bunların yanı sıra, Krakoa’nın kendisi ve tercümanı olarak Cypher da konsey görüşmelerinde yer alıyor.

Savaş zamanında ekstra yetkisi olan liderler ise, Cyclops, Bishop, Magik ve Gorgon olarak belirleniyor.

Bu konsey, ilk toplantısında Krakoa’nın yasalarını belirliyor – hatta bununla kalmayıp, bu yasaları çiğneyen Sabretooth’u cezalandırıyor.

Krakoa’nın üç maddelik ana yasası şu şekilde:

1 – İnsanları öldürme

2 – Yeni mutantlar yarat

3 – Krakoa’ya saygı duy

Xavier ve Magneto’nun birlikte çalıştığı farklı seriler görülmemiş değil. Ancak House of X – Powers of X’i incelerken, Xavier’ın karakterinden ve davranışlarından da söz etmek gerekiyor.

Normal şartlarda iyi niyetli, mutantlar ile insanlar arasındaki barışa ve uyuma inanan, olumlu bir karakter olarak gördüğümüz Xavier, bu seride karşımıza çok daha sert, amaçlarına ulaşmak için “kötülük” yapmaktan çekinmeyen birisi olarak çıkıyor.

Serileri bitiren son sayıda, Xavier’daki bu karakter değişikliğinin Moira’nın etkisiyle gerçekleştiği anlaşılıyor. Ancak bu sadece konuşarak, onu daha sert bir adam olmaya ikna etmekle mi alakalı, yoksa işin arka planında başka şeyler mi var, bunu henüz bilmiyoruz.

Gelelim Krakoa ile ilgili en önemli detaylardan bir tanesine ve yeni Xavier’ın yapmayı göze aldıklarına…

Yukarıda bahsettiğim alternatif geleceklerden birinde, Nimrod’un bütün dünyayı yönettiğini aktarmıştım. Bunu daha yaşanmadan engellemeye çalışan mutantlar, Nimrod’u inşa edecek karargaha bir saldırı düzenleyip bunu yok etmeye çalışıyor.

Bu görevde başarılı olsalar da, Cyclops, Nightcrawler ve Jean Grey’in de dahil olduğu grup, görev sırasında hayatını kaybediyor.

Bu da, bize yeni X-Men serilerinin en büyük sürprizlerinden bir tanesini gösteriyor: Xavier önderliğindeki mutantlar, artık ölen mutantları geri getirebiliyor.

Bu süreç için, güçleri bu işe uygun beş mutant ortak olarak çalışıyor. Süreç şu şekilde işliyor:

1 – Goldballs, “yumurta” olarak tanımlayabileceğimiz biyolojik bir madde yaratıyor.

2 – Bu yumurta, Mister Sinister’ın mutant DNA katalogundan gerekli DNA ile aşılanıyor.

3 – Gerçekliği değiştirme güçleri olan Proteus, bu yumurtaları gerçek, işlevsel yumurtalar haline getiriyor. (Bu noktada Proteus’un – geleneksel X-Men hikayelerinde, Moira’nın oğlu olduğunu hatırlatmak faydalı olabilir)

4 – Elixir bu yumurtaların biyolojik olarak işlevsel hale gelmesini sağlıyor – böylece mutantlar için bir vücut oluşmaya başlıyor.

5 – Eva Bell, zaman üzerindeki güçlerini kullanarak bu mutantları öldükleri ana kadar yaşlandırıyor, bir anlamda mutantlar hayata “bıraktıkları yerden” devam ediyor.

6 – Bu süreç esnasında, Hope Summers herkesin güçlerinin tam potansiyelde ve uyum içinde çalışmasını sağlıyor.

The Five

Böylece ortaya ölen mutantın yeni bir vücudu çıkmış oluyor. Üstelik, beş kişiden oluşan bu grup bu operasyonu her tekrarladığında daha hızlı ve daha kolay yapmaya başlıyor.

Tabi işin vücut kısmını yapmak kolay kısmı. Zor kısmı ise Charles Xavier hallediyor.

Dünya üzerindeki bütün mutantların beyinlerini Cerebro vasıtasıyla tarayan Xavier, bu seride bu zihinlerin “backup”larını almaya başlıyor. Böylece, bir mutant öldüğü zaman, en güncel yedek kullanılarak tekrar hayata getirilebiliyor. Xavier, Forge’un da yardımıyla bu yedekleme konusunda abartılı boyutlara ulaştığı için, ölen mutantlar geri getirildiğinde hayatlarından, hatıralarından ve kişiliklerinden neredeyse hiçbir şey kaybetmemiş oluyor.

Bu sonuncu bilgi, muhtemelen ilerleyen süreçte X-Men çizgi romanlarının da en önemli boyutu olacak.

House of X ve Powers of X serilerinin on iki sayıda bize sundukları bunlardan ibaret. Sırada, yakın zamanda başlayacak yeni süreci, Dawn of X‘i takip etmek var.