FS - Genel Çizgi Roman Yazıları

FS 3: Franklin Richards

1968605-drff03 024025j4

Formspring’den gelen kapsamlı soruları, az uğradığımız yazı dizilerinden “FS” ile cevaplamaya devam ediyoruz.

FS yazı dizimin üçüncü bölümüne konu olan soru ise, şu şekilde: “Franklin neden bu kadar güçlü yapıldı peki?Hani 10 yaşındaki bir çocuğu bu kadar büyük güç yüklemenin mantığı nedir?Kozmik hikayelerde çözüm kaynağı olsun diye mi?marvelın zaman olayını düşünürsek o yaşlarda takılmaya devam [edecek ?]”

Bu soruyu cevaplamak için, sanırım en mantıklı olan tüm bölümlerini düşünerek, üç aşamada cevaplamak: (1) Franklin Richards bu yaşlarda, yani bir çocuk olarak, takılmaya devam mı edecek? Yoksa onun büyümesini ve Marvel Evreni içinde “aktif” bir rol oynamasını beklemek mümkün mü? (2) Franklin Richards’ın kozmik hikayelerdeki rolü nedir? Franklin, kozmik hikayelerde bir “çözüm kaynağı” olarak kullanılmış mıdır, ya da kullanılmakta mıdır? (3) Franklin neden bu kadar güçlü yapıldı? Bir çocuğa bu kadar büyük güç yüklemenin mantığı nedir?

Önce, Franklin Richards karakterine aşina olmayan okuyucularımızı da düşünerek birinci soruyu biraz açmak ve aradan çıkartmak istiyorum. Franklin Richards, Fantastic Four’un Mr. Fantastic’i ve Invisible Woman’ı olan Reed Richards ve Sue Storm’un oğlu. Kendisinin, çizgi romanlarda ilk olarak 1968 yılında gözüktüğünü ve şu anda hala – en fazla on yaşında gözüken – bir çocuk olduğunu varsayarsak, sorulan üçüncü soru aslında cevaplaması en kolay olanı: Franklin bu yaşlarda takılmaya, çok uzun bir süre devam edecek – çünkü nasıl ki süper kahramanlarımız “süper kahraman” olarak kurgulanıyor ve bu “rollerini” kaybedecek kadar yaşlanmıyorlarsa, Franklin Richards da sonuç olarak bir “çocuk” olarak planlanıyor – ve muhtemelen hiçbir zaman bu rolü kaybedecek kadar yaşlandırılmayacak.

Bu noktadan yola çıkarsak, ikinci soruyu cevaplamak da daha kolay hale geliyor. Franklin Richards – birazdan bahsedeceğimiz sınırsız güç kapasitesine rağmen – temel olarak bir yan karakter. Zaman zaman çeşitli hikayelerde – örneğin Fantastic Four dergisinin son iki yılında – ön plana çıksa, hatta ana karakter olarak kullanılsa da, aslında “Fantastic Four”u destekleyen bir figür olarak karşımıza çıktığı için, onun “kozmik hikayelerde” de çok ciddi bir rol oynadığını söylemek mümkün değil.

Yani, Earth X gibi, son Fantastic Four sayıları gibi pek çok yerde “kozmik” rollerde karşımıza çıksa da, Franklin’in temel olarak “bir çözüm kaynağı” olarak kullanıldığını söyleyebileceğimiz tek hikaye, tüm kahramanların Onsalught’u durdurmak için kendilerini feda etmelerinden sonra, onları geri getirmeyi başardığı Heroes Reborn hikayesi. O yüzden, Franklin’in tüm güçlerine rağmen “kozmik hikayelerde çözüm kaynağı” olarak kullanıldığını da söyleyemeyiz.

Dikkat ederseniz, sorunun iki bölümü oldukça basit bir şekilde cevaplanabiliyor. Bu soruyu, Formspring’den cevaplamamamın ve buraya taşımamın asıl nedeni ise, sorunun asıl sorduğu şey, yani bizim üçüncü soru olarak değerlendireceğimiz nokta: Franklin neden bu kadar güçlü? 10 yaşında olan, ve muhtemelen on yaşında kalacak bir çocuğa bu kadar büyük güç yüklemenin ne anlamı var?

Soruyu Formspring’den değil de, buradan cevaplamayı seçmemin temel nedeni bu. Franklin Richards’ın bu kadar güçlü olmasının, tek bir “sebebi” veya Marvel’ın on yaşında bir çocuğa bu kadar büyük bir güç yüklemesinin özel bir “anlamı” yok – bu soru, aslında “X’den ötürü, Y’den dolayı” şeklinde cevap verilebilecek bir soru değil. Fakat, çizgi roman kurguları ve çizgi roman evrenleri ile ilgili çeşitli bilgileri göz önünde bulundurduğunuz zaman, “Franklin’in bu kadar güçlü olması” aslında, üstünde düşünmeye fazla değmeyecek bir hale geliyor.

Yani, şunu demeye çalışıyorum, evet, Franklin Richards çok güçlü, hatta bütün “omnipotent”, yani sınırsız güce sahip Marvel karakterleri içinde, belki de birinci sırada. Fakat, Franklin’in bu kadar güçlü olması, aslında o kadar da önemli bir konu değil.

Bunu da anlamak için, fantastik ve bilim kurgu türlerine ait bir takım özellikleri aklımızda bulundurmamız gerekiyor. Bu soruya da bu şekilde cevap vermeye çalışacağım – yani Franklin’in bu kadar büyük bir güce sahip olmasının, aslında çok da fazla bir şey değiştirmediğini, o yüzden bu gücün ona verilmesi arkasında ciddi bir mantık aranmaması gerektiğini kanıtlayan, bir takım çizgi roman – fantastik / bilim kurgu öğelerinden bahsedeceğim.

Çizgi romanlarda, “güç” – yani bir karakterin tam olarak neler yapabileceği – çok önemli ve çok ilgi çekici bir konsept gibi gözükse de, aslında o kadar da önemli değildir.

Özellikle çizgi romana başladığım yıllarda, “güçlü” karakterlerin fazlasıyla ilgimi çektiğini çok net hatırlıyorum. Bugün en sevdiğim karakterlerden birinin Cable olmasında da, Marvel’ın en çok “kozmik” hikayelerini sevmemde de, bunun hala büyük payı var. Anladığım kadarıyla, Spider-Man, Iron Man, Hulk, Batman gibi tanınmış karakterlere ilgi duyarak, daha sonra çizgi romana başlayan pek çok insan, tanıdıkları karakterlerden tamamen farklı boyutlara olan, ve çok daha güçlü olan, “omnipotent” karakterlere karşı, benim gibi bir merak duyuyorlar.

Bunu, Formspring’de Marvel’da “Tanrı” rolünü üstlenen One Above All ile ilgili gelen sorularda, Infinity Gauntlet ve Cosmic Cube ile ilgili sorularda, Nate Grey ile ilgili sorularda, ve hatta artık cevaplamayı bıraktığım “vs.” sorularında görmek mümkün. Son derece güçlü karakter ve cisimler insanların ilgisini çekiyor, ve bir karakterin ne kadar “güçlü” olduğu, onlara olan görüşü etkiliyor. Bir okuyucumuzun, Batman’in birkaç “vs.” karşılaşmasında yenileceğini söylediğimde, “Eeh, bu da herkese yenildi, ben de Batman’i bir şey sanmıştım” şeklinde isyan etmesi gibi.

Fakat işin gerçeği şu ki, tüm ilgi çekiciliğine rağmen, güç konsepti aslında en önemli faktörlerden biri değil.

Bunu başka bir alandan örnek vererek açıklayayım: Diyelim ki, bir bilgisayar oyunu hazırlıyorsunuz, ve oyundaki “boss” karakterlerden birinin çok güçlü olması fikri hoşunuza gidiyor. Eğer, bu kafanızdaki karakteri, gerçekten “yenilmez bir boss” olarak kurgularsanız, bu hikaye açısından, oyun senaryosu açısından veya başka bir açıdan tatmin edici olabilir. Fakat, oyunun gerçekten oynanacağını düşünürseniz, karakteriniz yenilmez olduğu için, aslında tam bir başarısızlık olacaktır – çünkü kimse bu karakteri yenemeyecek, ve oyuna devam edemeyecektir.

Bu nedenle, karakterinizi, en azından bir iki zayıflığı olacak şekilde kurgulamanız, yani “yenilebilir” hale getirmeniz; ya da, “boss” konsepti dışına çıkararak, sadece hikayede bir unsur olarak kullanmanız, yani oyuncuların savaşmayacağı, yenmeye çalışmayacağı, veya öyle ya da böyle oyuna devam edebilmek ve oyundan keyif alabilmek için yenmek zorunda olmadığı bir duruma sokmanız gerekecektir.

İşte çizgi romanlardaki durum da buna benzer. Eğer bir karakter tam anlamıyla yenilmez olursa, o zaman çizgi roman hikayelerini  okumanın bir anlamı kalmaz, çünkü en basit tabirle, bu karakter herkesi “döver”. Böyle bir karakterin her şeyi kafasına göre yaptığı bir ortamda da, zaten diğer hikayeleri anlatmanın bir mantığı yoktur.

Bu nedenle, güçlü karakterlere, tıpkı bir video oyununda olacağı gibi, belli sınırlamalar getirmek gerekir. Bunun da temel olarak üç yolu vardır: (1)Ya Galactus’un açlığı, Sentry’nin deliliği, Superman’in Kriptoniti gibi, bu tarz karakterlere çeşitli zayıflıklar vererek bu karakteri yenilebilir kılarsınız, ya (2) Cable’da ve şu an Nate Grey’de olduğu gibi, bu karakterlerin güçlerine belli başlı engeller koyarak tamamen kullanılmalarını engellersiniz, ya  da (3) bu karakterleri, genel hikayelerinizin gidişatı dışına koyar, hikayeleri etkilememelerini sağlarsınız.

Franklin Richards, potansiyel olarak çok güçlü bir karakter, fakat bu metotların tamamından da nasibini alan bir karakter. Hem sadece bir çocuk olmasından, hem güçlerinin sürekli bir “kaybolma, engellenme, geri gelme” döngüsü içine sokulmasından, hem de temel olarak Fantastic Four’un bir yan karakteri olmasından dolayı, hikayeleri (yine tekrarlayalım, belli başlı olaylar hariç) fazla etkileyen bir karakter değil. Bütün bunlar da, Franklin’in bu kadar güçlü olmasını, aslında Marvel Evreni’nin genel gidişatı üzerinde etkisiz kılıyor.

Fantastik kurgu ve bilim kurguda, “asıl” olayları önemsiz kılan, asıl olayları daha yukarıdan takip eden, ve okuyucular olarak bizlerin takip ettiği karakterlerin, maceraların, olayların daha “üstünde” olan olguların kullanılması, aslında yaygın olan bir durum.

Demin bahsettiğim şeylerin üstünden devam edecek olursak, üçüncü madde (“bu karakterleri, genel hikayelerinizin gidişatı dışına koyar, hikayeleri etkilememelerini sağlarsınız.”) aslında fantastik edebiyatın çeşitli türlerinde karşımıza çıkan bir mantığa bağlanıyor.

Nedir bu mantık? Karakteristik olarak, “ana seri”deki olayların üzerinde bulunan, olaylardaki karakterlerin güç potansiyellerinin çok üstünde olan, bu karakterlerin etik kaygılarını ve değer yargılarını paylaşmayan,hikayeyi çok ufak şekilde etkileyen ya da hiç etkilemeyen, ve genelde hakkında (veya haklarında) çok az şey bilinen varlıklar ve varlık grupları.

Örneğin Star Wars’u ele alalım. Star Wars, Expanded Universe denen filmler dışı dünyasını da ele aldığımızda bile, temel olarak Jedi – Sith ve İmparatorluk – Cumhuriyet çatışmalarını konu alan, ışın kılıçlarıyla, Jedi şöyalyeleriyle, uzay savaşlarıyla, Sith İmparatorlarıyla bilinen bir seri. Fakat, aslında Star Wars’da bütün bu olguların bir anlamda “üstünde” olan, Ancient Order of the Whills adlı bir örgüt var. Force ile çok yakından bir ilişkisi olan bu esrarengiz varlıklar, “Journal of the Whills” adlı galaktik bir kronoloji tutuyorlar, ve Star Wars filmlerinde (ve kesin olmamakla birlikte, belki EU’da) anlatılan olaylar, aslında bu günlüklerden alınıyor. Her şeyi izleyen bilge bir kabile olmanın dışında, Whills denilen bu kabilenin olayların gidişatına tek etkisi, Qui-Gon Jinn’e güçle bir olarak ölümden sonra varlığını devam ettirebilmeyi öğretmesi oluyor.

Mortal Kombat serisindeki Elder God konsepti, Orta Dünya mitosundaki “Valar” konsepti veya Marvel’ın kendi içindeki “Watcher” veya “Eternity – Infinity – Galactus” tarzı uzay tanrıları veya One-Above-All ile Living Tribunal gibi “yaratıcı / yargılayıcı” konseptler, buna verilebilecek diğer örnekler.

İşte Franklin Richards da bir nevi böyle bir karakter. Kendisi anlamsız derecede güçlü. Hickman’ın Fantastic Four’daki döneminde, neredeyse geri çevrilemez bir şekilde resmileştirdiği üzere, bir gün kesinlikle Marvel Evreni’nin en güçlü, en meşhur, en önemli kahramanı olacak. Büyüdüğünde, Galactus’u yardımcısı olarak alan, sınırsız güce sahip olan, ölümsüz ve evrenin yok oluşunu Galactus ile birlikte izleyecek kadar “zamansız” bir kahramana dönüşecek.

Fakat, bütün bunlar, Marvel Evreni’nin bizim hiç okumayacağımız bir döneminde olacak. Bu yüzden, Franklin’in çok güçlü olması, veya on yaşında olması, veya kendisine bu kadar büyük bir gücün verilmesi aslında okuduğumuz Marvel açısından “önemsiz, alakasız” şeyler. Marvel Evreni’nde olan her şeyi büyük bir hikaye olarak düşünürsek, bu Franklin’in hikayesi değil – o, bu olayın daha üstünde olan bir karakter.

Burada, zaten uzamış olan yazıyı biraz daha uzatmak pahasına, bu dediğimi görsel olarak kafanızda canlandırmanıza yardımcı olabilecek bir sahneyi paylaşmak istiyorum. Yazıda birkaç kere, Franklin’in zaman zaman hikayelerde bir ana karakter olarak kullanılabildiğini, bunun son örneğinin de Jonathan Hickman’ın yazdığı Fantastic Four serisinde olduğunu söylemiştim.

Bu seride, Franklin Richards’ın gelecekteki hali, ana karakterlerden birisi olarak karşımıza çıkıyordu. Geleceğin Franklin’ini ilk gördüğümüz sahnelerde ise, Franklin Baxter Binasına giriyor, ilk olarak kendisinin çocuk haline bir şeyler söyleyip onu uyutuyor, daha sonra da Valeria’ya bir takım kehanetlerde bulunup ortadan kayboluyordu. Tabi bu yabancı adamın kim olduğunu bilmeyen, ve Franklin’in kendisinin çocukluk halini “uyutmasını” da tabi ki tam anlamayan ve oğullarına bir zarar gelmiş olabileceğini düşünen Fantastic Four takımı, ufak çaplı bir şok yaşıyordu.

İşte bu noktada yaşanan bir sahne, Franklin’in bu olayların “üstünde” olmasının ne anlama geldiğini güzel bir şekilde ifade ediyor:

 

Yukarıdaki karelerin ilkinde, oğlunun yabancı bir adam tarafından bayıltıldığını gören Sue Storm, gelecekten gelen Franklin’e hırsla şu sözleri söylüyor: “Hayatı buna adamam gerekse de seni bulacağım – seni bulacağım ve doğduğuna pişman edeceğim.”

İkinci karede, (future) Franklin’in yüzüne bakın. Bütün ailesi nefret dolu gözlerle kendine bakarken, kendi öz annesi “doğduğuna pişman olacaksın” gibi bir laf ederken, Franklin’in suratında umursamaz, kayıtsız, yukarıdan bakan bir ifade var. Aslında benim anlatmak istediklerim de bu ifadeyle özetlenebilir: Adam bu olayları aşmış.

Son bir nokta daha ekleyerek bu soruyu cevaplamayı bitiriyorum. Çizgi romanlarda,  “güç” olayının göründüğü kadar önemli olmamasıyla birlikte, bazen güçler, yetenekler, özellikler ve karakterler oldukları gibi ciddiye alınmaları için tasarlanmazlar. Bazen, çizgi romanlarda gördüğümüz şeyler daha basit, daha espri amaçlı, ironi amaçlı yapılıyor olabilir.

Nasıl ki, Deadpool’un bir çizgi romanın içinde olduğunu bilmesi evrenle ilgili her şeyi alt üst etmiyorsa, nasıl ki Mr. Immortal gibi ölemeyen bir karakter, Great Lakes Avengers gibi bir komedi unsuru takımın içinde bulunuyorsa, nasıl ki Impossible Man gibi yüksek potansiyelli bir karakter, sadece kahramanlara rahatsızlık veren bir figür olarak kullanılıyorsa, Franklin de aslında, tüm bu açıklamalara rağmen, her şeyden önce ironik bir karakter.

Düşündüğünüz zaman, onlarca süper kahramanın sayılarca uğraşarak ancak içinden çıkabildiği dünya sorunlarını, hatta belki evren sorunlarını, elini bir kez sallayarak çözebilecek kadar güçlü olmasına rağmen, sonuç olarak Franklin Richards bir çocuk. Yani, aslında sorunun kendisi, “10 yaşında bir çocuğa, bu kadar büyük güç yüklemenin anlamı ne?”, cevabı içinde barındırıyor. Herhangi bir anlamı yok, ve işin ironisi de burada.

Özellikle modern yazarların kullanmayı sevdiği, “okuyucuyla oynama”, veya daha isabetli İngilizce bir terim kullanacak olursak, okuyucuyu “tease” etme işlevi güden bir olay Franklin Richards karakteri biraz da.

Sonuç olarak, dediğim gibi, Franklin Richards’ın bu kadar güçlü olması, aslında çok da önemli bir mesele değil. Nasıl ki, aynı karakterin aynı anda pek çok yerde olması, aynı anda pek çok macera yaşaması yeni okurlar tarafından yadırganan, fakat “tecrübeli” çizgi roman okurlarının artık alışmış olduğu ve “sorgulamamayı öğrendiği” bir durum ise, Franklin Richards’ın bu kadar güçlü olması da, belli başlı “çizgi roman konseptleri”ni aklınızda bulundurduğunuzda, arkasında çok da mantık aramamayı çözeceğiniz bir durum.